Gece gece gülme krizine giriyordum az kalsın. :))
Akademik Perspektif adlı bir sitede/dergide kısa süre önce yazılar yazmaya başlamıştım. Belki de burada anlatacağım olayların farkında olmayan emektar yazarların uğraşı verdiği, birbirinden değerli yazıların yer aldığı bir site aynı zamanda.
Bu siteyi ayakta tutan Uluslararası İlişkiler Üzerine Makaleler adlı yüzbinlerce kişinin takip ettiği bir facebook sayfaları var.
Bu site de 2 yazım da yayınlanmıştı. Hatta bir tanesi 1,5 hafta boyunca en çok okunan yazı oldu. Ama yazarları ‘stajyer’ modunda, sürekli ‘baskı’ ve ‘tehdit’ ile yönlendirmeye çalışmaları sorununun yanında hem yeni yazarları doğru seçememeleri hem de bazı diğer gördüğüm eksiklikler nedeniyle eleştiri yazısı yazıp, mail olarak gönderdim. Gayet saygılı, samimi ve direk ifadelerle düşüncelerimi anlattığım bir mail oldu bu. Umutluydum tespit ettiğim sorunların ‘çözümü’ konusunda. Ama yanılmışım; bazı insanların gerçek yüzü veda ederken ortaya çıkar derler ya: işte böyle birşey oldu…
Mailime aldığım cevap şu: ” Hakan Bey, sizin sürekli birinci tekil şahıs üzerinden ifadelerinizi (her şeye karşın saygı duyarak) şık bulmuyoruz. Kurumsal eleştirilerinize karşın, “sen” “ben” eksenli söylemlerin çelişki oluşturduğu kanaatindeyiz. Bu yüzden artık ekibimizden çıkarıldınız. ”
Tekrar edince bu yazılanı, yine gülümsedim. :))) Koskoca değerli birikimleri organize eden bu kişilerin bu kadar basit davranması karşısında tüylerim diken diken oldu…
Saygı gibi ulvi ve ahlâkî bir kavramı bir kelimeye sığdıran bu kralcı anlayışın esiri olmadığım için mutluyum. Beni kendilerine ‘bey’ demediğim için bir nevi ‘saygısız davranmakla’ suçlayan akademik Perspektif yönetimi acaba bana ‘bey’ diye hitap ettiği mailiyle ‘saygılı’ davrandığını düşünecek kadar mantıksız mı? ‘Bey’ ifadesi ne yazık ki yaptıkları bu saygısızlığı sandıkları gibi örtbas edemeyecek; eğer gereken zekaya sahipseler, kendi tuzaklarina kendileri düşmeden yaptıkları bu ‘bey : saygı’ çıkarımı yanlışlığından ders alacaklardır. Ayrıca akademisyenlerin en büyük yanlışlarından biri olan “rütbe ile hitap” ile “öğrenciler ile samimiyet” konusunda sınıfta kalan bu davranışları ileride de sorun olarak karşılarına çıkacaktır. İşin bir komik tarafı da, benim eleştirilerimi kurucuya yazmama rağmen cevabı onun belirlediği birinin yazması: kast benzeri köle sistemini andıran yapısı zaten eleştiri konumdu ve ona uygun bir harekette bulunmaları gerçekten ayaklarının yere basmadığının ve egolarının da göstergesi adeta… Kurumsallaşmayı tersten anlayan bir yapı yani. Okumuş, Londra’lara gitmiş, kitap yazmış kişilerden beklenmeyecek hareketler. Kırmızı kart! Gülümseyin çünkü ben öyle yapıyorum şuan. :)
Bu arada…
Ben, beyfendilere ‘eksiğiniz var, gelin düzeltelim, belki bu eksikliklerin farkında değilsiniz, şu şu gibi şeyler bana göre yanlış, biz bu işten para kazanmıyoruz ama size emeğimiz – alın terimiz ile saatlerce araştırma yapıp yazı yolluyoruz, sorunları düzeltmek için neler yapabiliriz’ diye mail yazıyorum ve aldığım cevap ‘memnuniyetsizseniz, aha size kapı!’ vari şeklinde oluyor…
Samimi bir insan bunu yapmazdı!
Hem hakkımı yiyorsun hem de kendin çalıp kendin oynuyorsun.
Bre insaf!
Benim alın terimle destek olduğum siteye google reklamlarını döşeyip para kazanmayı biliyorsun! Kurumsallaşmadan, karşındakine hitap etme sanatından anladığını iddia eden cümleler kuruyorsun ama eleştiri karşısında nasıl hareket edeceğini bilmiyorsun.
Kurumsal hareket bu mu yani? Bu yapılana bizim oralarda bir şey denir ama yazmayayım…
Tam bir komedi anlayacağınız…
Ayrıca akademik perspektif ve facebook sayfasının yüzbinlerce kişiye ulaşmasını çok önplana çıkartıyorlar haklı olarak ama bunu sağlayan ne yazık ki akademik makaleler değil; akademik materyallerle alakası olmayan resim, video vs gibi paylaşımlar… Aslında akademik yazıları daha çok insana ulaştırmak için ilk başta mantıklı gelen bu sosyal medya pr çalışması, kurucularının bu davranışı sonrası açıkçası hileli bir hareket olarak hissettiriyor. Proje güzel, hareket güzel, çizilen yolda sabırla ilerleme güzel ama finali güzel yapamamışlar: öğrencilerin üzerine bindirecekleri bu yük sonrası bakalım her seferinde geçtiklerini -hatta ezdiklerini- söyledikleri uluslararası ilişkiler üzerine akademilerin kaliteli kadrosu ortaya çıkacak mı? Tv lerde akademik perspektif kadrosundan birini görecek miyiz? Çünkü hep göz boyama: haber ajanslarına tek metin verip, bu haber ajansları üzerinden haber yayınlayan portallara çıkmakla olmuyor bu işler çünkü…
Neyse…
Yani ben onlara ‘BEY’ demediğim ve eleştirilerim bir nevi hoşlarına gitmediği için, yollarını ayırmak istediler. Demek ki neymiş: sadece okumak yetmiyormuş. Her şeyden önemlisi insan olmak. Saygıyı bir kelimeye sığdıran insanlar ne kadar çabalarsa çabalasın, bir yerden sonra çizgileri dışına çıkamayacak ve yerlerinde sayacaklar…
Benim kaybettiğim bir şey yok.
Zaten paths of glory filminden kirk douglaslı fotoğrafı 2. dünya savaşı fotoğrafı diye lanse eden, Putin’in diktatör olup olmadığını anlatırken ” ya evet putin baskici ama bati karsiti ” gibi saçma cümleler kurulan, ”Türkiye gündemi konusunda sakın yazmayın ” deyip kendilerinin (yönetimin) sürekli ülke gündemi hakkında yazılar yazdığı bir siteden, 2 yazıyla ayrılmak iyisi. Daha bir sürü eksiği var ama onlarda bana kalsın; çöplükleri (yani bir noktadan sonra geçmişi) karıştırmayı sevmem! Sanırım Facebook’ta sürekli kullanıcıların yorumlarını silmekten (ki bu bile site açısından sorun) beyinleri error vermiş olacak ki benim yazdıklarımı anlamadılar.
Katkım olacağını düşündüğümden fazlasıyla değer verip, destek olduktan sonra bazı gerçekleri bu şekilde görmek üzücü: 500bin değil 1 milyon olsan ne olur ki bu durumda? Elbet tekrar karşılaşacağız…
Ama size de bana da bu olay ders olsun; ileri de BEY ve BAYAN kelimesini mutlaka is hayatınızda kullanın. Akademisyenlere karşı da kullanın ki egoları size sorun oluşturmasın.
Çünkü kullanmazsanız, saygısız olursunuz. :)))
Beyler, bayanlar…