Gönlü sıkıştı, uzaklara daldı yine.
Ne konuşacaklardı ki?
Neden bu yazıyı yazmıştı? Ne gerek vardı?
Başını önüne eğdi, gözlerini kapattı; istemsiz bir şekilde en güzel günleri geldi aklına, yan yana oldukları…
Kafasını hafifçe sallayarak uyandırdı kendini bu rüyasından.
Arkasına dönerken gözyaşlarına yine de engel olamayacaktı.
Ayağa kalktı; saniyeler saatler gibi gelmiş, üzerindeki bu yükü kaldırmakta zorlanmış gibiydi. Yine de tüm cesaretini toplayıp onun gözlerine baktı. O da ağlıyordu. İkisi bir süre birbirlerine bakı durdular ama her geçen saniye de (ya da saat mi?) ona sarılma, seni seviyorum deme isteğiyle doluş taşıyor gittikçe cesaretini kaybediyordu. Buna dur demeliydi; gözlerini kapattı ve derin bir nefes alarak ilk konuşan o oldu:
- Neden bu yazıyı yazdın?
- Bilmeni istedim, bilmeliydin!
- Beni bir şeyi bilmem gerekmiyordu! diye bağırdı adam. Bağırdığı an çam ağaçlarının içindeki gölgenin hareket etmesini ve kıkırdamasını görmedi. Sözlerine devam etmek istedi; ” Benim bir şey bilmeme gerek yok. Her şeyi biliyorum. Bilmediklerimi de bilmeme gerek yok. Çünkü sevdim. Katıksız sevdim. Seni sevdim… ” diye söylemek, itiraf etmek, içindekileri dışa vurmak istedi ama bağırışıyla ağzını kapaması bir olmuştu. Harap vaziyetteydi. Belki de nedenlerle başlayan bir çok soru sorabilirdi; hatta sormalıydı: ama bunları sonsuz geçen günlerde yıldızlara, kuşlara sormamış mıydı? Yine de sustu ama bu sefer gözlerini asla kaçırmadı.
-
Haklısın, diyebildi sadece kadın; hıçkırıklar eşliğinde…
O an zaman durmuştu ikisi için, birlerce karaktere bölünmüşlerdi. Bu karakterlerden bazıları hayal dünyalarında birbirlerine koşup sarılırken, bazıları ağlıyor, bazıları birbirine bağırıyor, bazıları gidiyordu arkasına bakmadan…
Ama şuan karşı karşıyaydılar.
Mektuba baktı yine adam.
Kadına doğru yürüdü ve tam önünde durdu.
….
Bölüm Sonu
….
1. Bölümü okumak için tıklayınız.
2. Bölümü okumak için tıklayınız.