Dilimiz ve Kültürümüz adlı kitap, Server yayınları tarafından “Akademik Çalışmalar Dizisi – 1” üst başlığı altında okuyucuların beğenisine sunulan, yazarı Prof. Dr. Mahmut Es’ad COŞAN olan bir eserdir. Elimde bulunan baskısı 2017 yılına ait 7. baskısıdır. Kitabın kapak tasarımı ve kalitesi üst düzeydedir. Kitabın ilk sayfasını açtığımızda karşımıza Arapça bir harf olan “be” harfi gelmektedir ve sayfanın hemen sağ üst köşesinde yer alır (neden koyduklarını bilemiyorum). Kapağın arka kısmına ise muhtemelen ayraç olarak kullanılmak üzere bir kısım daha eklenmiştir ki bu kısımda yazarın yayınevi tarafından 5 farklı seride eserlerinin basıldığını öğreniyoruz. Yaklaşık 101 sayfa olan kitabı yayınevinin sitesinde bu yazıyı hazırladığım saatlerde 45 TL gibi bir ücrete alabiliyorsunuz.
Prof. Dr. Mahmut Es’ad COŞAN hocamızın daha önce Baş makaleler serisinden “Çocuklarla Baş başa” adlı kitabını okumuş ve bloğumda da yazmıştım. İlgili yazıda olduğu gibi bu yazıya özel de biraz yazarımızdan bahsetmek istiyorum: çünkü yazarımız, Türk-İslâm Edebiyatı Kürsüsü öğretim üyesi olarak İlâhiyat Fakültesi’nde uzun yıllar hocalık yapmış, Türkçe-Kompozisyon ve Türk-İslâm Edebiyatı gibi dersler okutmuş birisiydi. “Dilimiz ve Kültürümüz” adlı kitabı yazacak bilgi ve birikime sahipti. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın “Türk Dili ve Edebiyatı Özel İhtisas Komisyonu” çalışmalarında bulunduğunu da biliyoruz. Bu gibi özellikler eseri okumadan önce yazarı ciddiye almamız için hakkında bilmemiz gerekenlerden bazılarıydı.
Dilimiz ve Kültürümüz adlı kitap hakkında
Kitabın içindekiler kısmı akademik bir tezde olması gereken tüm şartları sağlayacak kadar profesyoneldi. Zaten finalde de dizinlerin ayrıntılı ve düzgün bir şekilde kitaba entegre edilmesi, yazarın konuya hakimiyeti ve kalitesi açısından bize bas bas bağıran ayrıntılardı. Kısaltmalar bile ayrıca verilmişti ki dedik ya: bir tez gibi yazılmıştı. Yazar kitabı yazma amacının ve hedefinin “Bu kitap, aslında her lise ve üniversite öğrencisinin olduğu gibi kendini yetiştirmek, kültürünü geliştirmek, ufkunu genişletmek isteyen; geniş ve sağlam kültürlü, görgülü, terbiyeli, topluma yararlı, güzel konuşan kimseler olmak hedefinde olan bütün toplum kesimlerine de rehber niteliğinde bir çalışmadır.” (s.11) olduğunu biz okuyuculara söylemeyi de ihmal etmiyor.
Dilimiz ve Kültürümüz bizler için çok önemli: çünkü “Dünyanın en büyük ve en köklü milletlerinden biriyiz.” (s.15). Böyle bir milletin ferdi olarak hem dilimize hem de kültürümüze sıkı sıkıya bağlı olmamız gerektiği aşikar. “Dilimiz ve kültürümüz kitabı, adından da anlaşılacağı üzere, güzel ve zengin dilimiz ile engin kültürümüz alanında, lüzumlu bilgiyi sunmak, bu konulardaki mevcut ilgi ve sevgiyi devam ettirip geliştirmek, sonuç olarak okuyucuları, maddi olduğu kadar manevi yönden de kuvvetli ve kaliteli hale getirmek için düşünülüp hazırlanmıştır.” (s.13). Okuyucu olarak biz de bu gayeyi tasdik ediyoruz: ancak kitabın zengin kültür ve dil birikimimizi anlatmak adına tek başına yeterli bir kaynak olmadığını, daha çok “özetin, özeti” şeklinde olduğunu da vurgulamak gerek.
Kitapta hem dil hem kültür konusunda bilgiler verilirken, özellikle dil alanında terimsel anlatımlara da yer verildi. Kitapta bir önsöz olmadığını (akademik tez anlamında kaynakça kısmıyla birlikte eksiği bu) ancak sunuş kısmında ismi verilmeyen bir editörün hem yazarın hayat hikayesinden bilgiler verdiğini hem de kitabın amacı ve hitap edeceği kesim hakkında yorumda bulunduğunu görüyoruz. Daha sonrasında ise giriş ve konunun önemi başlıkları altında yazarın Dilimiz ve Kültürümüz konusu hakkındaki düşüncelerini okuyoruz. Konunun önemi anlatılırken kurulan “Düşmanlar da bir ülkeyi elde etmek istediklerinde, onların içinden farklı menfaat, inanç ve ideallere sahip, yeni gruplar oluşturmaya çalışır, onları destekler ve kışkırtır, o topluluğun içine böylece bir tefrika sokmaya çalışır.” (s.15) cümlesi dikkate değer bir cümleydi.
“Bütün ileri ülkeler uygarlığın zirvesine, kendi öz kültürlerine ve manevi değerlerine fen ve teknoloji kadar önem vermek suretiyle ulaşmışlardır.” (s.16) diyor yazar, zaten konunun önemini vurgulamasının sebebi de bu. Kültür ile dil birbirini tamamlıyor. Yazar konuyu anlatmaya başlamadan önce, “bazı temel faaliyetler ve zorunlu bilgiler” başlığı altında nasıl çalışılmasını, başarının altın kurallarının neler olduğunu da anlatmayı ihmal etmiyor. Yani okuyucuyu bilgi anlamında doyurmadan önce doğru bir şekilde yönlendirmek için elinden geleni yapıyor. Takdir edilesi. “Herkes, Cemiyet içindeki yeri ve ödevi ne ise onu en iyi bir şekilde yapmaya çalışmalıdır. Milletçe kalkınmanın tek çıkar yolu budur.” (s.19) sözü ile son noktayı koyuyor.
Dilimiz ve Kültürümüz adlı eserin bu ilk kısımda anlatılanları oldukça faydalı; örneğin “Önce bir haftalık çalışmaların planlanması uygun olur. Bunun için her gün sabah beşten gece yirmi dörde kadarki saatlerde ne yaptığınızı bir bir, hafta boyunca, bir yanı saatler bir yanı günler yazılı bir cetvele işleyin. Bir hafta sonra uyku, yemek, sınıf ve laboratuvar, mesleki, mecburi çalışmalar, dinlenme gibi kısımları tarayın, boş kalan yerlere çalışmak istediğiniz konuları yerleştirin.” (s.22) taktiğini uygulamak lazım. Hatta planlı programlı çalışmanın önemini “Descartes, insanlar arasındaki gerilik ve ilerilik farkının, sanıldığı gibi akıl ve iz’anca farklılıklardan değil, metotlu ve rasyonel çalışıp çalışmalarından ileri geldiğini söyler.” (s.21) sözüyle perçinliyor. Çok çalışmaktan ziyade doğru çalışmanın önemine değiniyor: “İbni Sina, kitab-ı Şifa adlı meşhur eserini her gün sadece iki saat çalışarak yazmıştır.” (s.22).
Dilimiz ve Kültürümüz adlı eserin bu ilk kısmında verdiği örnekler, yönlendirmeler gerçekten her öğrencinin not etmesi gereken şeyler: “Bir işe başladığın, bir dersi öğrenmeye koyulduğun zaman telaş edip sabırsızlanma, yol al fakat acele etme; sindirerek çalış ve öğren.” ve “Gece yatağına uzandığın zaman, o gün ne yaptığını ve sonuçlar aldığını düşünmeden; yarın ne yapacağını kendine sormadan uyuma.” ve “Yaşlıların tecrübesinden faydalan. Tecrübe edilmişi boş yere yeniden tecrübeye kalkışma ki pişman olmayasın.” ve “Hayatın ve tutacağın yol hakkında tereddüde ve kararsızlığa düşüp de bir ışık aradığın zaman, fikrini ve reyini soracağın kimseyi iyi seç.” (s.23) gibi cümleleri mutlaka not etmelisiniz.
Hatta devamında belirttiği “Beğendiğiniz söz, fıkra, şiir vesaireyi daima anınızda taşıdığınız bir “hafıza defteri” ne kaydederek ezberlemeye çalışınız.” ve “Konuyu hatırlamak amacıyla öğreniniz. Deneyler, hatırlama amacı güdülmediği zamanlar hafızanın zayıf kaldığını göstermiştir.” (s.24) ve “Notlarınızı ikinci bir defa temize çekmeye kalkışmayın; dikkatli not tutmaya kendinizi alıştırın.” (s.31) ve “Belli bir yere, o kitabın özetini ve bizim onun hakkındaki değerlendirmemizi yazmamız, unutup aynı eseri tekrar tekrar ele almayı önler.” (s.34) ve “Kitap içinde karşılaşılan her yeni kelimenin anlamı öğrenilmeli, gerekirse lügate bakılmalıdır.” (s.34) ve “Her gün, iyi bir eserden, yüksek sesle beş on sayfa oku. Bu sayede konuşma ve söz söyleme istidadın gelişir.” (s.35) ve “Rastladığın edebi, fikri, felsefe bazı güzel parçaları ezberle. Bu sayede hem kelime ve ifade hazinen zenginler, hem de hafızan kuvvetlenir.” (s.35) gibi cümleleri de not etmek lazım. Baya not etmişiz değil mi? :)
Dilimiz ve Kültürümüz konusunun önemlerini anlatan kısımdan sonra karşımıza gelen çalışma metodu nasıl olmalı, kurallarını nasıl koymalıyız gibi sorulara verdiği cevapları ben de not ettim. Bu kısımdan sonra yazar, genel olarak biraz ezikliğimizden kurtulmak için okuyucuyla konuşmaya başlıyor: “Bizde de yakın zamanlara kadar İstanbul ağzı en fasih telakki edilmiştir. Halbuki, mesela Araplar nazarında en bozulmamış ve doğru dil, çöl bedevilerinin dilidir. Hatta asil aileler, çocuklarının fasih, konuşma ve telaffuzu iyi öğrenmeleri için, yaylalarda oturur, onları kültür merkezlerinden uzak çöl kabilelerinin yanına gönderirlerdi.” (s.39-40). Daha sonrasında da yazı ve imla kuralları ile bizleri baş başa bırakıyor.
Yazarımız aynı zamanda iyi bir hatipti. Herhalde kendinin tecrübe ettiği ve başarılı olduğu bir konuda öğüt vermesi, onun için kolay, bizler için yapması zordu. “Sesimiz karakterimizin aynasıdır.” (s.47) diyor yazar Dilimiz ve Kültürümüz adlı eserde ve ekliyor: “Yumuşak, canlı, yeterli bir ses sahibi olmaya artikülasyon (harflerin yutulmadan tam telaffuz edilmesi) ve diksiyona (anlama göre ses tonunu ve vurguları iyi kullanma) önem vermek icap eder.” (s.47). Daha sonrasında okulda öğrendiğimiz klasik kurallardan “Mesela fiil ile “ne, kim” sorusu faili, “neyi, kimi” sorusu nesneyi, “nasıl, niçin, ne şekilde, neden dolayı, hangi şartlarla, ne zaman” soruları zarfı buldurur. İsim ile “nasıl” sorusu sıfatı verir.” (s.59) da bahsediyor. Bu kısımlar biraz sıkıcı gelebilir ama bu kuralların önemine dair kurduğu cümleleri mutlaka okumalıyız.
“Davetiyelerde hitap başlığı bulunmaz, en sonunda imza da yoktur.” (s.78) cümlesini okuduğumda ise, “bunu okuduğum iyi oldu” dedim, faydalı bir genel kültür bilgisi çünkü: protokol anlamında da faydası vardır. Dil bilgisi kısmında bizi fazla ayrıntıya ve kurala boğmadan, adeta en basit formülleri vererek, konu hakkında anlatım yaptıktan sonra kültür kısmına geçiş yapıyor. Kültür kısmındaki düşüncelerini okumayı merak ediyordum: 85. sayfadan sonra merakımı gidermek adına Dilimiz ve Kültür adlı eseri okumaya devam ettim.
Dilimiz de kültürümüz de çok önemli iki konu
Dilimiz ve kültürümüz adlı kitabın Kültür kısmında “Kültür sözü Batı Latince ‘Cultura’: Tarım, çiftçilik kelimesinden toprağı sürmek, işlemek, ekip yetiştirmek fiiliyle ilgilidir. Bugün de batı dillerinde bu anlamın bozulmadan devam ettiği görülür. Mesela, İngilizler‘deki ‘cultura’ kelimesi hala ziraat, tarım, çiftçilik anlamında da kullanılmaktadır (Tarla kültürü, bahçe kültürü gibi).” diyor yazar, konuya giriş yaparken. Devamında ise bu durumu “İnsanın iyi bir eğitim ve öğrenim sonucu özellikle manevi, ruhi kabiliyet ve meziyetlerini geliştirmesi, yüksek düşünce, ilgi, terbiye, görgü, zevk ve şahsiyet sahibi olması ki bilgelik, irfan sahibi olmak (Ariflik) demektir. Bu bilgi ve tecrübenin eşliğinde ferdi inceleyen, kibarlık ve nezaketin, toplumun örf ve adetlerine dayalı ideal şeklidir. Böyle bir insana ‘kültürlü = cultured’ deniliyor (Sürülüp, ekilen, sonradan bol ve iyi mahsul alınan tarlaya benzetilmiş). (s.85) sözleriyle açıklıyor.
Dilimiz ve Kültürümüz adlı eserde yazar 3 farklı kültür tanımını yapıyor, burada bize daha yakın olan tanımı ise şu cümleyle aktarıyor: “Kültür, inanç, felsefe, ahlak ve sanatın oluşturduğu bütündür. Buna yeni Osmanlıca ‘Hars’, yeni Türkçe ‘ekinç’ (okyanus Lügati) karşılığı teklif edilmiş ama görülüyor ki tercüme hissini vermektir. ‘Maarif’ kelimesi bu makamda kullanılmış (Maarif Vekaleti = Kültür Bakanlığı).” Daha fazla tanımdan bahsetmiyor ancak bu konuda çok fazla tanım olduğunu da söylemeden geçmiyor: “Lügat manasının genişliği ve bariz kullanış farklılıkları sebebiyle kültürün çok çeşitli tarifleri yapılmıştır. Antropoloji alimi Kroebere ile Klukhohn bunlardan 161 tanesini tespit etmiştir.” (s.86).
Dilimiz ve Kültürümüz adlı eserin Kültür adlı bölümünde en dikkatimi çeken kısım ise yazarın kültür ve medeniyet arasındaki farklar başlığı altında yazmış olduğu yorumlardır. Dilimiz ve Kültürümüz adlı kitabın bana göre en can alıcı kısmı da burasıdır. Yazarın konu hakkındaki yorumları çok önemli, tespitleri çok değerli: örneğin, “Kültür, yaşayış ve düşünüş tarzımızda, günlük münasebetlerde, sanatta, edebiyatta, dinde, sevinç ve eğlencelerimizde, kendi tabiatımızın yine kendini ifade etmesidir. (Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır) … Medeniyet ise insanoğlunun, hayatı üzerindeki müessir şartları kontrol maksadıyla meydana getirdiği mekanizma ve teşkilatlardır.” yorumunu “Kültür millidir. Fakat medeniyet beynelmileldir.” (s.88) tespitiyle şenlendirmesi dikkatimi çekti açıkçası. Yani yazar diyor ki kültür yöresel, medeniyet uluslararasıdır. Bu ayrımı iyi yapmak lazım.
Burada yazarın yaşadığı dönemde de sıkça tartışılan konulara çok fazla girmediğini ancak yorum yapmadan da geçmediğini görüyoruz. Yazarın çoğu konuşmasında eleştirdiği emperyalistlere laf çakmadan geçmesini de beklemiyordum zaten, örneğin şu cümleleri özellikle paylaşmak istedim:
“Avrupa, Amerika, Rus ve Çin emperyalizmleri, sömürü ve işgallerinin davamı için çareler ararken kültür konusunun önemini görmüş ve bu sahaya büyük önem vermişlerdir. … Emperyalist devletler kendilerine karşı en büyük mukavemet ve zorluların, milli benlik şahsiyete sahip yani milli kültürle yoğrulmuş ona sıkıca bağlı kimselerden geldiğini tespit etmişler ve bu yüzden onların kültür bağlarını zayıflatmayı hedef almışlardır. … Bugünkü emperyalistler, çıkar sağlamak için tuzağa düşürmek istedikleri ülkeleri, kendi kültürünü yayarak fethetmiyor aksine kültürsüzleştirerek, benliklerinden, şahsiyetlerinden ayırarak veya kültürsüzlüklerine inandırarak aşağılık duygularına iterek menfaat elde ediyor. Bunun için emperyalizmin elinde korkunç bir silah bulunmakta: İdeolojiler birer siyasi alet ve yalandır. Kültür ise saldırgan ideolojilere karşı bir zırhtır. … Onun için her şeyden önce yanlış bir seçim olan (Osmanlı devresi tatbikatı), batılılaşma sözünü ve fikrini bırakmalı, kendi özümüze dönerek kendi kültürümüze dayanarak çağdaşlaşmaya hatta çağın ilerisine gitmeye çaba harcamalıyız.”
DİLİMİZ VE KÜLTÜRÜMÜZ ADLI KİTAPTAN (SAYFA 90)
Son tahlilde: Türk Dili ve Edebiyatı okuyan öğrenciler için kısa bir tekrar niteliği taşıyan (yaklaşık 60 sayfada Türk dil imla ve yazı kurallarını anlatıyor) ancak özellikle kültür kısmında yazdıkları ile sizleri aydınlatacak, farklı düşüncelere sevk edecek bir eser Dilimiz ve Kültürümüz adlı kitap. Akıcı bir dile, sıkmayan bir kurguya, kaliteli bir kağıda, düzgün bir içindekiler kısmına sahip olan eseri kısa sürede okuyup bitireceksiniz. Dilimiz ve kültürümüz alanlarında daha ilerlememiz gereken çok yol var, çok geride kaldık, günden güne de eksilmeye devam ediyoruz. Yine de bu kitap, konuyu merak edenlere, konuyu dert edinenlere, konuyu düşünenlere yol gösterecek minik bir kaynak olarak göze çarpıyor diyebilirim.
İyi okumalar.
Dilimiz ve Kültürümüz adlı kitaptan altını çizdiğim bazı cümleleri de sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Sosyolojik konuları iyi bilen Gökalp de “Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, Garp medeniyetindenim” diyebilmiştir.” (s.91)
“Batılılar, kasten kendi kültür varlıklarını dünyanın birçok yerinde “medeniyet” diye sunmuş, gerçek medeniyet ve onun ilim ve tekniğini vermekte ise çok sinsi davranmış hatta eğitim sahasında “müstemleke tipi eğitim” esasları koyarak, ülkelerin geri kalmışlığını sürdürmek, benliklerini eritmek ve sömürüyü böylece sürdürmek istemiştir.” (s.91)
“Bizi ve hatta çağımızı, ilme saygılı, ahlaka bağlı, ahirete inançlı, sorumluluk duygusuna sahip, adil, merhametli, ebediyete gönül vermiş, vefakâr, fedakâr, cesur ve zarif insanlar yetiştirdiğini ispat etmiş olan ince ve eşsiz kültürümüz kurtaracaktır.” (s.93)
Varit nedir?: olabileceği düşünülen, gerçekleşme olasılığı bulunan, olması beklenen.