Eski filmlerdeki tatlar başka oluyor gerçekten.. İnsan kendini eski filmlerin havasına kaptırdığında maziye olan özlemi gitgide artıyor.
İşte böyle filmlerden biri, ” her gönülde bir aslan yatar. ” Filmin anlamını ifade eden sahneler her ne kadar filmin sonunda kendini belli etse de filmin başından sonuna kadar dönemin şartlarını birebir yaşıyoruz.. Yoksulluk, zenginlere olan imrenme, yaşam savaşı, aile içi sorunlar, gecekondu mahalleleri.. ne ararsan bulursun hesabı, senaryoya öyle güzel yerleştirilmişler ki..
Film, yine bir zeki – metin klasiği… Zeki, sakar aşığı; metin ise vefakar babayı oynuyor filmde. Metinden başlamak gerekirse, bir babanın yapabileceği herşeyi yapıyor, hem de sonuna kadar.. gerekirse bir kaç işte çalışıyor. Ya oğlu? zenginlere ağzı açık bakıyor, babasından imreniyor ta ki burada olaya ” hayat ” el atıyor: acı bir tecrübe yaşatıyor ona. Son pişmanlık fayda etmez lafına nazire yaparcasına bir son ile bitiyor baba oğul ilişkisi. Zeki ise aptal aşık rolünü öyle güzeel oynuyor ki dünyanın en saf ve temiz kalpli kişisi olarak kıza kendini aşık ettireceğini sana durarak polislik hayaliyle ilkokulu bitirmek için uğraşıyor ve filmin sonunda ismine uygun bir şekilde ilişkileri son buluyor. İşte burada benim de kafam atıyor: ” zeki çok iyi bir insan, ama ben nişanlıyım ” Buna kızıyorum işte!. Bir kadın kendisi için en iyisini istemez mi?. İşte karşında! neden onu seçmiyorsun? Neden başkası? neden nişanlın dünyanın en iyisi olmuyor? vesaire vesaire…
Filmin konusuna gelince; biri yeni bir iş bulmak biri ise polis olmak için ilk okul sınavını başarmak için çalışan iki kankanın başlarına gelen komik ama ders verici türden olayların yaşandığı güzel bir yeşilçam filmi…
Boş zamanınızda eğer izlemediyseniz, izleyin.
Sinemalar.com puanı 6 olan film için ben 6,5 verdim.
iyi seyirler.