Karanlıklar Ülkesi – Underworld: Rise of the Lycans adlı film, vampir temalı filmler arasında kendine özel bir yeri olan yapım. 2009 yılında sinemada yayımlanan filmi geç de olsa izleme şansı buldum. 92 dakikalık kısa süresine rağmen izleyiciye kendini sevdiren, kendi alanında güzel bir yapım diyebilirim. Aksiyon – Fantastik – Gerilim türündeki filmin yönetmen koltuğunda Patrick Tatopoulos yer alırken, oyuncu kadrosunda Rhona Natasha Mitra, Bill Nighy ve Steven Mackintosh gibi isimler yer alıyor. Film “Karanlıklar Ülkesi” isimli filmin 3. filmi olarak beyazperdede yer almıştı. Filmin yapımcı kadrosunun da çok kalabalık olduğunu ekleyeyim.
Karanlıklar: sevmiyorum bu tip filmleri, aslında korku ve şiddet filmlerine karşı bir antipatim var; saçma geldiklerinden dolayımı bilmiyorum ama bu tip filmlerde genellikle tek düşüncem, yönetmenlerin kendi kendilerini tatmin etmesi ve bunu seyirciye empoze edip başarıyla ulaşma çabalarıdır. Bu yüzden bu tip filmlere hep uzak kalmaya çalışmışımdır, pek izlediğimde yoktur aslında. Ancak bazen “kült” film haline gelen yapımları da izlemekten geri kalamıyorum, bu filmde onlardan biri. Kült olup olmadığı belki tartışılır ancak vampir temalı yapımlar arasında adından söz ettiren bir seri olduğunu söylemek mümkün.
Karanlıklar Ülkesi – Underworld: Rise of the Lycans Filmi Hakkında
Karanlıklar Ülkesi – Underworld: Rise of the Lycans, serinin diğer filmlerinin beğenilmesi yüzünden çekilmiş olabilir fakat ilk 2 filmden sonra aklımızda kalan soru işaretlerinden biri olan “kurt adamlar nasıl türedi?” sorusuna cevap bulmak konusuna odaklanıp, soruya basit bir cevap veren bir kurgu ile karşımıza çıkmış. Bu açıdan bakıldığında vampir değil de bir kurt adam filmi izlemiş gibi olabiliriz. İlk iki filmdeki görüntüleme teknikleriyle aynı, sonuç itibariyle devamı olacağını müjdeleyen bir film; tabii bu film de tutarsa…
Karanlıklar Ülkesi – Underworld: Rise of the Lycans filminde lycanların yanı kurt adamların (burada hem kurt hem insan adamlardan bahsediyoruz) nasıl türedikleri, nasıl lider haline geldikleri ve liderlerinin kim olduğu gibi sorulara cevap buluyoruz. Filmin sonundaki 2 sahneden sonra yine bir çok soru aklımıza takılmıştı ki tam sonunda 1 tanesinin cevabını alıyoruz. Ben bunları spoiler olmasın diye yazmak istemiyorum.
Karanlıklar Ülkesi serisinin ilk ikisinde yer alan Selene karakteri Karanlıklar Ülkesi – Underworld: Rise of the Lycans filminin sadece ilk kısmında yer alıyor ve sonrasında göremiyoruz çünkü bu da senaryodan kaynaklı. Karanlıklar Ülkesi – Underworld: Rise of the Lycans filminin kurgusu gereği kronolojik olarak daha eski tarihler anlatıldığından aslında ilk iki filmde anlatılanların geçmişini öğrenme adına izleyiciye katkı sağlayacaktır. Serinin daha sonra farklı filmlerle devam ettiğini de göreceğiz.
Çoğu izleyicinin gözleri Kate Beckinsale aradı ama dediğim gibi eskiye gidiyoruz. Senaryonun ilk iki filme nazaran daha güçlü ve temeli olduğunu söylemek mümkün. Gerilimin dozajının iyi ayarlanması ve filmin süresinin az olması, mantıksız sahnelere çok dalmadan filmi bir çırpıda bitirmenize sebep oluyor. Ancak 2009 yılı olmasına rağmen kurt adam karakterlerinin hala bilgisayar ortamında bu kadar kötü ekrana yansıtılması hiç hoş olmadı. Herhalde biraz maliyetten kıstılar.
Karanlıklar Ülkesi serisinin bu filminin ülkemizde ne kadar hasılat elde ettiğini bulamadım ancak Amerika’da beyazperdede kaldığı yaklaşık 1 aylık süreçte 45 milyon dolarlık bir gişe elde ettiğini ekleyebiliriz. Patrick Tatopoulos’un kayıtlarda bulabildiğim tek filmi olmasına rağmen filmin konusuna çok hakim olduğunu görmekte izleyici açısından bir şans diyebilirim. 2003 yapımı ilk film ile azımsanamaz bir hayran kitlesi oluşturan yapımın Vampirler ve Lycanlar mitolojisinin başlangıcını anlatması, akıllarda kalan sorulara cevap vermeye çalışması güzel bir düşünce: tabii olayın bir de ticari bir boyutu var ama o kısma biz girmeyelim.
Filmin türü çok ilgimi çekmediğinden mi bilinmez, bana çok sürükleyici gelmedi ancak filmi izleyenlerin bazı yorumlarına baktığımda beğenen / beğenmeyen sayısı neredeyse yarı yarıya. Bu açıdan bakıldığında herkesi tatmin etmediği görülüyor ama yerin dibine sokmaya da gerek yok: yine de seriyi takip edenler için izlenmesi gereken bir film. Seriyi ilk kez izleyecek olanların ise öncelikle 3. film olmasına rağmen bu filmi izlemesi, sonrasında diğer filmlere sırayla devam etmesi daha faydalı olacaktır.
İyi seyirler