Onu Dünyanın İlk Günü adlı romanı ile tanımıştık. Sonrasında Son Sefarad ve Osmanlı’nın kuruluş dönemini en kapsamlı şekilde anlatan Osman: Aşk ve Osman: Savaş adlı romanlı ile okuyucuların karşısına çıkmıştı. Evet, Beyazıt AKMAN şimdi de Kayıp Tarihin İzinde adlı eseri ile raflardaki yerini aldı. Akademik geçmişinin vermiş olduğu avantaj ile ortaya çıkardığı tarihi romanlar geniş kitlelere ulaşmış yazar, bu eserinde adeta okurlarıyla söyleşi niteliğinde bir çalışmaya imza atmış.
‘Bana göre’ Türk ve dünya edebiyatının sayılı Osman Gazi çalışmalarından bir tanesine imza atmış olan, Fetih 1453 ü muazzam bir edebi şölenle okuyucuya aktaran, Fatih dönemi sonrasını tarih severlere mükemmel bir rehberlikle anlatan Beyazıt Akman’a; yazılı tarih (ve yanlış tarih) ile büyümüş biz gençlerin büyük bir teşekkür de bulunması gerekir. Belki de bu teşekkürü, onun eserlerini alarak bir nevi yapıyoruz.
Geçmişimizin önemli olaylarına ve şahsiyetlerine ayna tutan bu yeni kitap, Beyazıt Akman’ın usta kaleminden önemli araştırmaların sonucunda ortaya çıkmış. Gece veya gündüz, iş yerinde veya evde, otobüste, trende… Her yer de soluk soluğa okuyacağız Kayıp Tarihin İzinde eseri tarihi birçok konuya ayna tutması hasebiyle önem arz ediyor. Yazılı ve görsel medyanın gelişmesi, sosyal medyanın da katkısıyla benim dönem ve sonrasında büyüyen nesil ecdat konusunda çok şanslı: çünkü yazılı tarihten sıyrılarak gerçek tarihi öğrenme şansını elde etmiş oluyor.
Tabii ki yine at gözlüğü takmış, belirli ideolojilerin silahşoru konumunda, adı ‘tarihçi’ kendi cahil bazı sözüm ona yazarlar yine de yok değil; ama bunların arasından usta kalemlerin eserleri de çıkmıyor değil. İşte uzun lafın kısası: Kayıp Tarihin İzinde & Fatih’ten Shakespeare’e Doğu Batı adlı eser, önemli bir eksikliği doldurma adına raflardaki yerini aldı. 11 bölümden oluşan roman, koca tarihimizi anlatmak açısından tabii ki yetersiz: ama okuyucu kitlesini, Türkiye’de okuma alışkanlığını yazar biliyor – ki kendisi akademisyen – ve buna uygun davranıyor. Okura her fırsatta okuyabileceği, daha önceki eserlerinden sayfa sayısı olarak çok farklı olan (yaklaşık 230 sayfa) bir eser ile hitap ediyor.
Kayıp Tarihin İzinde & Fatih’ten Shakespeare’e Doğu Batı adlı eseri neden okumalıyız?
Şu konuda hem fikir olmalıyız: Beyazıt Akman ülkemizde tarih romanlarını sevdirip, alanında ilk isim olmayı başardı. Gerçekçi karakterlerin ağzından tarihi uzun ve yıllara yayılmış bir titiz araştırma ürünü cümlelerle okuyucuya aktarıyor. Kendi kültürümüzü, özümüzü bize anlatıyor: bizi, bize anlatıyor: hem de unuttuğumuz, kaybettiğimiz geçmişi bize anlatıyor yahu! Ne kadar ilginç ve bir o kadar da önemli değil mi? Kemal Tarih’in ‘Devlet Ana’ romanını okuyan bilir; tarihi eserler konusunda zirve niteliğindeki bu eser, edebiyat dünyamızda büyük bir eksikliği gidermiştir ama yalnızdır, yalnız kalmıştır. İşte Beyazıt Akman bu alanda siyasi – ideolojik polemiklere pek girmeyerek akademik bir dil ile aslında öğreticiliği amaçlayarak bir eser daha ortaya çıkarıyor.
“Size o kütüphaneden (Kayıp Doğu Kütüphanesi) on bir kapı sunuyorum. İstediğiniz kapıdan içeri girebilirsiniz.” (s. 16) diyor yazar Kayıp Tarihin İzinde & Fatih’ten Shakespeare’e Doğu Batı adlı eserinde. Bugün Batı’nın gelmiş olduğu ‘medeniyetin’ arka planını, yine yabancı kaynaklardan referans göstererek anlatan Beyazıt Akman, bu eserinde daha çok söyleşi tarzında ve okuyucu ile daha samimi bir şekilde iletişim kurarak akademik dille yazıyor.
Ekranların sevilen yüzlerinden Prof. İlber Ortaylı bile bir konuşmasında ‘Türkler tarih bilmiyor’ ifadesini kullanmıştı. Son dönem tarihçiler ise genelde siyasi tarih üzerinde yoğunlaşmış, daha çok popüler kültüre hitap eden eserler ortaya çıkarıyorlardı. Maalesef toplum olarak Türk tarihini iyi bilmiyoruz. Daha da kötüsü iyi bildiğimizi sanıyoruz! Hâlbuki öyle değil: işte Kayıp tarihin izinde adlı eserin ‘kayıp’ kısmı burası. Hatta yazar eserinde “Gerçi biz bilmeyiz Molla Gürani kimmiş, Molla Hüsrev ne âlimiymiş? Evet, Aristo’yu, Platon’u biliriz ama kendi âlimlerimize burun kıvırırız.” (s. 34) diyerek önemli bir gerçeği yüzümüze vuruyor: doğru değil mi bu? Batı’nın adeta esiri olduk hemen hemen her konuda: tarihimiz konusunda bile… Varoluş sebepleri Müslümanlar olan Şövalyeleri karizmatik buluyor, birçok bilimsel buluşun Batılılar tarafından bulunduğunu sanıyor, Batı’nın medeniyeti adeta sıfırdan kurduklarına inanıyor ve ne yazık ki onlar gibi olmak istiyoruz… Ey Türk kardeşim… Ey Müslüman kardeşim… Bu doğru değil! İşte Akman, bize ‘yutturulan’ bazı gerçekleri gün yüzüne çıkarıyor. 11 bölümden oluşan eserinin 1 tanesi daha önceki eserleri hakkında gelen eleştirilere cevap niteliğinde; geri kalan bölümlerden özellikle Fatih ve Bellini ile Dante’nin anlatıldığı bölümlerin, TV’lerde program olarak anlatılması gerek diye düşünüyorum.
Her kitabında olduğu gibi Amerika’da başlayan araştırmalarından, daha önceki romanları için çıkardığı notlardan yararlanarak yazılan Kayıp Tarihin İzinde & Fatih’ten Shakespeare’e Doğu Batı adlı eseri her ne olursa olsun özenle hazırlanması ve tarihi birçok ‘yanlışa’ farklı açıdan bakması ve yanlışları düzeltmesi açısından okumanızı öneriyorum. Hala almadınız mı?
Eser hakkında kapsamlı bir yazı daha yazacağım. Görüşmek üzere!