İhsan Şenocak Hocanın, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu Külliyatı hakkında yazmış olduğu “Büyük Doğu Çağına Doğru” adlı kitap, uzun süredir okuma listemde bekliyordu. Büyük Doğu külliyatı, birçok kişi gibi İhsan Hocamızı da etkilemişti; zaten sosyal medyada yaptığı paylaşımlar ve kullanmış olduğu bazı cümlelerinde, bu etkiyi görmek mümkündü. Bunu esere dönüştürdüğü elimdeki kitap, büyük külliyatın adeta ‘özetinin de özeti’ niteliğindeydi. Ben de aralıklarla da olsa kitabı okuyup, tamamladım. Aslında küçük bir kitap ama içeriği itibariyle ansiklopedi niteliğinde…
Sayfa İçerikleri
Kitap İncelemesi: Büyük Doğu Çağına Doğru
Necip Fazıl Kısakürek hakkında bugüne kadar birçok yazı, makale veya sosyal medya paylaşımı okudum; bazen iyi bazen kötü yönleriyle ele alınan edebiyat dünyamızın bu önemli ismi hakkında tarafsız bir eser var mıdır? Bilemiyorum. Birkaç eserini okumuştum. Zaten eserlerine şöyle bir göz attığınızda, kendini büyük bir öz güven ve dürüstlükle anlattığını göreceksiniz. Yaşantısının eserlerine yansıdığını, tecrübelerini ve birikimlerini hem dönemiyle hem de yazdıklarıyla günümüze aktardığını göreceksiniz. Tüm bunlar dikkate alındığında Necip Fazıl, ilginç ve araştırılması gereken, özellikle Muhafazakar kesimin “dava” diye nitelendirdiği olguyu son asırda en iyi anlatan kişi olması nedeniyle de önemli biri.
Üstadın hayatı esere yansımış
Necip Fazıl için 1934 yılı büyük dönüşümün başlangıcı olan yıl oldu. Bu yıl Abdulhakim Arvasi ile tanışması, hayatını değiştirmiş diyebiliriz. – Hiç olmazsa hayatını inceleyen herkesin ortak fikri bu – Bu değişim, peşi sıra eserlerine yansımış ve 1943 yılında ilk Büyük Doğu’nun sayısı yayınlanmıştı. O günden sonra Büyük Doğu, 1943 – 1978 yılları arasında 35 yıl çeşitli boyutlarda günlük, haftalık ve aylık olarak yayımlanmış ve toplam 512 sayı yayınlanmaya devam etmiş.
Bu büyük 512 sayılık eserin tamamını okuma şansına henüz erişemedim ancak bu küçük ama değerli kitabı okuduktan sonra yavaş yavaş da olsa okumaya başladım. Fakat Büyük Doğu neydi? Tek başına derginin bir adımıydı, yoksa başka bir anlamı var mıydı? İhsan Hoca bu durumu ‘Büyük Doğu Çağına Doğru’ adlı eserinde üstadın ifadelerini de ekleyerek şu sözlerle anlatıyor: “Büyük Doğu, Üstadın önce bir şiirinin sonra ise hareketinin adı… Büyük Doğuyu başyapıtı olan İdeolocya Örgüsünde şöyle tarif eder; ‘O ne bir meşrep, ne bir mezhep… Yeniden İslamı anlayabilme, anlayıp eşyaya ve hadiselere tatbik edebilme cehdidir.’” (s. 161)
Burada dikkatimi çeken bir yer olmuştu: Yeniden İslamı anlayabilme derken? Hakkında uzun uzun konuşulabilecek bir cümle ya da tespit değil mi? Günümüz İslam dünyasının geldiği noktayı en iyi ifade eden, nokta atışı bir cümle… İslamı anlayabilmek… Bugünün Müslümanlarının en büyük sorunu, kendi dinlerini HALA anlayamamış olmaları değil mi? İhsan Hocanın dediği gibi: “Büyük Doğu, İslamı İslam’la anlayıp hayata tatbik etme projesidir.” (s. 68) Kitabın bir başka bölümünde ise; “Büyük Doğu, doğunun İslam’la terkibe girdikten sonra kazandığı yeni haldir.” (s. 11) cümlesi yer alıyor. İşte Büyük Doğu külliyatının ana amacını bu sözler ifade ediyor.
Büyük Doğu külliyatının 512 sayısını özetlemeye kalkmak, herhalde çok zordur; tamamını okumadığım için bilmiyorum ancak İhsan Şenocak, bu büyük eseri kitabında anlatırken önemli noktalara azar azar değinmiş, Üstad hakkındaki bazı sorulara da cevap verme gereği duymuş olmalı ki okkalı cevapları yapıştırmış. Peki, üzerinde durduğu noktalar neler? üstadın hayat hikayesine değinmiş, Batı’nın neden örnek olamayacağını üstadın sözleriyle anlatmış, İslamın anlaşılması gerektiğini yine üstadın sözlerine yer vererek aktarmış, gençliğe de üstadın eserlerinden örnek vererek yolu göstermeye çalışmıştır.
Eser, Büyük Doğu Külliyatı’nın mini özeti niteliğinde
Hayat hikayesine değindi demiştik; “Seçkinlere karşı ezilenlerin, toplum mühendislerine karşı da İslamın yanında yer aldı.” (s. 52) sözleriyle, aslında bugüne kadar iyi ve kötü yönleriyle anlatılan üstadın hayatında vermiş olduğu son kararın ne olduğu üzerinde durarak eski yaşantıları üzerinden üstada saldırıda bulunanlara bir nevi cevap vermiş oldu. Batıının kurtarıcı olamayacağı üzerinde durdu demiştik; “Milletin Batıyla münasebeti iç ve dış organları ters yüz edilen adam gibiydi.” (s. 20) sözleriyle Batı ile senteze karşı çıkmış, “Ona göre Batı’dan ya zaruret durumunda ya da en doğruyu en yanlışla kıyas etme noktasında istifade edilebilir.” … “Ona göre, ilim için Batı’ya gidenler Prometheous’un zekâ ve aceleciliğini dikkate alan ‘ulvi bilgi casusları’ gibi olmalıdır. (s. 74) sözleriyle de Batı ile münasebetin olması gerektiği şekli özetlemiştir. Çok net bir insan değil mi? : ) Cümleleri eğip bükmüyor, olduğu gibi söylüyor: İhsan Hoca da eseriyle bu duruşa katkı sağlıyor. İhsan Hoca’ya ait sözlerinde en az üstat kadar net olduğunu söyleyebilirim.
İslam’ın anlaşılamaması üzerinde durmuş demiştik; “Problem İslam’da olmadığından, bilakis İslam’ın yaşanmamasından kaynaklandığına göre çare de İslam’ın yenilenmesinde aranmamalıdır. … Güneş yenilenmez, güneşe bakan gözler yenilenir.” (s. 69 – 70) sözleriyle İslam’da yenileşme çabalarına karşı çıkmış, “Yeni, eskiye bağlı olduğu ölçüde muteber ve anlaşılabilirdir.” (s. 72) sözleriyle yeninin eskiye bağlı olmadan bir anlamı olmayacağını adeta haykırmıştır. “İslam’ın kâmil bir medeniyet olduğunu ve bu yüzden hiçbir düşünce sistemiyle sentez kabul etmeyeceğini, nereden ve kimden gelirse gelsin İslam dışı her düşüncenin de merdud olduğunu ilan etti.” (s. 52) sözleriyle İslam medeniyetinin senteze ihtiyacı olmadığını, tek başına yeterli olduğunu ilan etmiştir.
Necip Fazıl, gençler tarafından sevilen bir edebiyatçı olarak da dikkat çeker. Eserlerinde de gençlere oldukça önemli ifadeler kullanır, onlara yol gösterir. İhsan Şenocak bu eserinde, Necip Fazıl’ın gençlere yönelik ifadelerine de sıkça yer verdi. “Büyük Doğu’nun inşa etmeyi hedeflediği gençliğin varlık örgüsünün ilk merhalesi, Allah’a ve O’nun Resul’üne kayıtsız şartsız teslimiyettir.” (s. 15) cümlesi bunlardan bir tanesidir. Büyük Doğu, aynı zamanda bir mücadele alanı olarak görüldüğünden üstadın “Biz mücadeleye başladığımızda önümüzde buzdan küfür dağları vardı. Onları hoh hohlarımızla erittik.” (s. 39) sözü de gençlere mücadeleleri esnasında güç verecek türden bir sesleniş olarak dikkatimi çekti. İşi çözmüş!
İhsan Hoca, üstadı “İngilizler için Shakespeare, Almanlar için Goethe neyse Türkiye için de Necip Fazıl odur.” (s. 40) sözleriyle çok önemli bir yere taşımıştır. Büyük Doğu Çağına Doğru adlı eseri birçok bölümden oluşsa da yaklaşık 180 sayfaya sahip. Benim almış olduğum baskısının kapak fotoğrafında Üstadın yaşlıyken çekilmiş bir fotoğrafı bulunuyor. Okuma dili olarak yalın olsa da bazı yerlerde İhsan Hocanın kullanmış olduğu kelimeler kimi okuyuculara ağır gelebilir. Resim bulunmayan kitapta, adından da anlaşılacağı üzere, üstadın Büyük Doğu eserinden oldukça alıntı yer alıyor.
Kitap hakkında hazırlamış olduğum video da aşağıdaki gibidir:
Kitapta altını çizdiğim yerler;
- “Üstada göre, hayatı bütün renk ve şubeleriyle İslam’a göre tayin eden Sahabe, imanla başlayıp şuura dönüşen varoluş serüvenini en kâmil şekilde ortaya koyan güzide nesildir.” (s. 13)
- “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman gibi muvazaacı bir tekerlemenin belirttiği madde ve posa Türkçülüğüne inananlar iyice bilmelidirler ki Tanrı Dağı bir put ismidir, Hira ise Kâinatın Efendisi’ne vahyin nazil olduğu sadece bir mekân adıdır ve zıt manalar asla birleşmez.” (s. 46)
- “11. Asırdan 16. Asra kadar Müslüman Türklerin elinde yüceltilen İslam, sonunda Türkiye’de bozuldu ve İslamlık iddiasındaki her yerde aynı hale geldi. Şimdi ancak Türkiye’de düzeltilmelidir ki, her yerde düzeltilebilsin… Bu, asırlarca İslam’ın kılıcını elinde tutmuş Türk’e, tarihi bir kader olarak Allah’ın verdiği bir imtiyazdır.” (s. 47)
- “Büyük Doğu, Tanzimat’tan itibaren aranan ve bulunduğu zannedilen çarelerin gerçekten Batı’nın akıl ocağında imal edildiğini, bu yüzden çözüm yerine sorun ürettiğini, çarenin ise içerde milletin ruh köklerinde olduğunu söyledi.” (s. 53)
- “Üstada göre felsefe ‘Doğruyu bulma değil, her defa yanlışı yakalama aletidir.” (s. 68)
- “Üstad, bir ırkın üstünlüğüne dayalı her söylemin merdud olduğunu ‘Ne Mutlu Müslümanım Diyene’ cümlesiyle ifade etti.” (s. 76)
- “Misyoner Cyrus Hamlin, Amerikan Koleji olarak açılan ve daha sonra adı Robert Koleji olarak değiştirilen okulun konumunu ‘Hristiyanlığın İstanbul’a giriş kapısı’ olarak ifade etti.” (s. 122)