Sadık veya Kader adlı kitap Bir Doğu Masalı alt başlığı ile Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından okuyucuyla buluşturulan, Fransız edebiyatının en önemli isimlerinden Voltaire tarafından kaleme alınan, felsefi arka planı olan değerli bir eser. İlk olarak 1747 yılında yayımlanan ve sonrasında bazı ufak değişikliklere uğradığını öğrendiğimiz eserin orijinal adı Zadig ou La Destinee – Histoire Orientale şeklinde. Öykü ve romanın gelişimini etkileyen, gerçekçi bir anlatım ve üslupla yazılmış kısa anlatılara veya uzun öykülere veya kısa romanlara genelde Novella adı veriliyor edebiyat dünyasında ve elimdeki bu eser özellikle ülkemizde en çok okunan novellalar arasında ilk 20’de yer alıyor. Ben de bir meslek büyüğümün önerisi üzerine alıp, okumaya başladım.
Öyküden biraz uzun, romandan biraz kısa diye nitelendirebileceğimiz Novella türünün en iyi örneklerinden biri olan Sadık veya Kader adlı kitap, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi içerisinde basımı yapılmış bir eser. İlk baskısını 2016 yılında yapan kitabın elimde Ağustos 2023 tarihli baskısı yer alıyor ve bu baskıya göre tespitlerimi ve yorumlarımı yazıya dökeceğim. Kitabı Fransızca aslından çevirisini yapan ise Berna Güven isimli çevirmen. Bu yazıyı hazırladığım sıralarda Sadık veya Kader adlı kitabı güvenilir kitap siteleri üzerinde yaklaşık 27 TL gibi bir fiyata satın alabiliyorduk.
Bu arada kısa bir bilgi de vereyim: kitabın orijinal ismini yukarıda yazmıştık ancak ülkemizde farklı yayınevleri tarafından farklı isimlerle; örneğin Zadig ya da Yazgı, Zadig, Zadig ve Erdemli gibi isimlerle baskısının yapıldığını belirtelim. Her baskının farklı çevirmeni var; ben içlerinde çeviri anlamında bir karşılaştırma yapamayacağım ancak bu kitap özelinde çevirmenin eksikliklerini ve artılarını aşağıda yazmaya çalışacağım.
Sadık veya Kader Bir Doğu Masalı Kitap İncelemesi
Düşünce tarihi açısından önemli bir isim Voltaire. Hayatı, yazdıkları hakkında ayrıntılı konuşulabilir ancak bu yazımda ben genel olarak kitaptan bahsedeceğim (2020 yılındaki George Floyd eylemleri sırasında; servetinin bir kısmını sömürge ticaretine borçlu olduğu iddia edilen Voltaire’in Paris’te bulunan heykeline protestocular tarafından kırmızı boya dökülmüştü. Ayrıca Mason olduğu konusunda iddialar var. Eleştirebileceğim konular bunlar ancak bağımsız bir şekilde sadece kitap özelinde yazmaya çalışacağım). Karakteri, hayatı, düşünce dünyası hakkında farklı yorumlar yapabilirim ancak kitabın içeriğine odaklanacağım demek istiyorum.
Sadık veya Kader adlı kitap yazarın ilk felsefi eseri olarak nitelendiriliyor. İçindekiler kısmına baktığımızda 21 farklı bölümde bir anlatının biz okuyucuları beklediğini görüyoruz. Onay adlı kısımda bir hiciv sanatı örneği hissettim ancak devamında gelen “Sadi Tarafından Şeria Sultan’a Hitaben Yazılmış İthafname” adlı kısım bize kitaptaki anlatıların kaynağının neresi olduğunu açıklıyor. Bu kısımda verilen tarih Şevval ayının 18. günü ve hicri 837 yılı tarih olarak veriliyor; bunu çevirdiğimizde bu kısımda yazılanların miladi takvime göre 28 Mayıs 1434 tarihi öncesi ve sonrasını anlattığını öğreniyoruz.
Ayrıca bu kısımda karakterimiz Sadi tarafından yazılan “Size hiçbir iş yapmak zorunda olmamak gibi bir saadete sahip eski bir bilgenin sırf zevk için kaleme almış olduğu Sadık’ın Öyküsü adlı bir kitabın çevirisini sunuyorum. Söyler göründüğü şeylerden çok daha fazlasını söyleyen bir eser bu.” cümlesiyle kitabın ortaya çıkış hikayesini de öğrenmiş oluyoruz.
Devamında “Bu eser önce sizin de benim de anlamadığımız Keldani dilinde yazılmış, daha sonra meşhur Uluğ Bey’i eğlendirmek üzere Arapçaya çevrilmiştir.” (s. 2) cümlesi ile kitabın aslının nereden geldiğini, Sadi karakterimizin kitaba nasıl ulaştığını ve hangi dile çevirisini yaptığını öğreniyoruz. Bin Bir Gece Masallarına atıf olan bu kısımda bahsedilen Keldani dilini konuşan Keldan veya Kaldea halkının günümüzde Mezopotamya’nın en güney kısmını ve Kuveyt ile Basra Körfezi’nin civardaki kıyılarında yaşadıklarını biliyoruz.
Ayrıca Hristiyanlarca kutsal sayılan kitaplarda “Keldani” ismi yıldızbilimci veya kâhin anlamlarında kullanılırmış. Bahsedilen Uluğ Bey’in ise Timur İmparatorluğu’nun 4. sultanı olan Türk matematikçi ve astronomi bilgini olduğunu düşünüyorum. Çevirmen veya yazar bu konuda herhangi bir dipnot bırakmadı ancak konunun geçtiği yıllarda Uluğ Bey hayattaydı. Hikaye ana hatlarıyla belirtilen topraklar ve çevresinde meydana gelmişti (Kitapta İran kültürüne de atıflar var).
Çok yönlü ve üretken bir yazar olan Voltaire aynı zamanda hazır cevap ve sivri dili ile hiciv sanatını adeta konuşturuyordu: bunun örneklerini kitapta da görmek mümkün. Örneğin Sadık veya Kader adlı kitabında kurguladığı ve “yobaz” biri olarak nitelendirdiği Yebor isimli karakterin aslında yazarın bir dönem sıkıntı yaşadığı ve kendisini “dinsiz” olarak suçlayan Boyer isimli bir papazın isminden hareketle oluşturduğu anagram olduğunu çevirmenin notu ile öğreniyoruz.
Bu arada hangi dönemde yaşadığına dair akademik bir fikir birliği oluşmayan Zerdüşt ve Zerdüştlük hakkında kitapta oldukça fazla atıf var, örneğin “Zerdüşt’ün de dediği gibi insanın karşısına kötülük etme fırsatı günde yüz kez, iyilik etme fırsatı ise yılda bir kez çıkar.” (s. 14) cümlesi gibi. Bunun sebebi kitapta anlatılan kısa hikayenin geçtiği dönemde Zerdüşt dinine inananların oldukça revaçta olması veya yazarın kurgusuna en uygun din oydu, kim bilir?
“Nitekim Sadık Arabistan’ın velinimetiydi.” (s. 39) cümlesi ile biten kısımda Arabistan’a giden karakterimizin kökünün İskitlere dayandığı iddiasında bulunulan, evli bir adam öldüğünde karısının diri diri yakılması şeklindeki gelenekten bahsedilmesi, aklıma İslamiyet öncesi kız çocukların diri diri gömülmesi konusunu getirdi. Belli ki İslamiyet öncesi dönemde yaşananlardan esinlenen bu hikayenin kurgusunda yer alan ve İskitlere yöneltilen “suçlamanın” kaynağını araştırmak istedim ancak Google üzerinde kadınların diri diri yakıldığına dair herhangi bir bilgi açıkçası bulamadım.
Biliyorsunuz; İskitler, ya da daha çok bilinen diğer adıyla sakalar ilk Türk Topluluğu kabul edilmektedir. Bu toplulukta böyle bir gelenek olduğunu bugüne kadar duymadım. Bu yüzden yazarın veya çevirmenin herhangi bir dipnot bile eklemediği bahsettiğim konuda, yanlış bilgi vermelerinin amacı ne? Bir de Arabistan’da kız çocuklarının diri diri yakılmasından bahsetmeden bir Türk boyuna iftira atmak amacı ne? İslamiyet’in öneminden neden bahsetmedi burada? Arka planını merak ettim açıkçası.
Sadık veya Kader Okuyucuya Ne Anlatıyor?
Sadık veya Kader adlı kitabın içerisinde yer alan dipnotların bazıları, orijinal eserde de yer alıyor ve birebir çevirisi yine dipnot olarak eklenmişti. 20 adet dipnotun yer aldığı Sadık veya Kader adlı kitabın son dipnotu da Voltaire’ye ait. Yazar son dipnotunda Sadık’ın başka maceraları da olabileceğini, bunların çevirmenler tarafından dillerine çevrilmesini beklediklerini söyleyerek, kitabını sonlandırıyor. Eserin 46. sayfasında verilen dipnot ile orijinal ilk baskısında olan bazı kısımların sonraki baskılarında çıkarıldığını öğreniyoruz. “Sadık’a hizmet edenin kraliçenin dilsiz cücesi olup olmadığına okur karar versin.” (s. 71) benzeri cümleler ile yazarın okuyucuyla iletişim kurmaya çalıştığını da görüyoruz (evet, hizmet eden cüceydi diye bağırasım geldi).
Voltaire’nin hayatı boyunca evlenmediğini hayat hikayesinden biliyoruz (kitapta yazarın bir biyografisi yok bu arada). Evliliğe bakış açısı sanırım biraz farklı, bunu yansıtan bazı cümleler kurması dikkatimi çekti, örneğin “Sadık böylece evliliğin ilk ayının tıpkı Zend Kitabı’nda yazıldığı gibi balayı, ikinci ayının ise zehir ayı olduğunu bizzat tecrübe etmiş oldu.” (s. 8) cümlesini söyleyebilirim.
Voltaire’nin, Émilie du Châtelet isimli bir yazarla yaşadığı “gizli/yasak aşk” benim görüşüme göre kitaba olumsuz bir şekilde yansımıştı ancak yazarın “Krallara Yunanlıların öteden beri boopis olarak adlandırdıkları kadınlardan birini sevmelerini yasaklayan eski bir kanun vardı. Bu kanunu beş bin yıl önce Buddhistlerin başrahibi koymuştu. Bu ilk Buddhist başrahibin mavi göz aforozunu devletin temel kanunu haline getirmiş olmasının sebebi Serendip Adası’nın ilk kralının karısına el koymak istemesiydi.” (s. 52) cümlesi gibi bazı yerlerde bizim bilmediğimiz bazılarına laf sokmaya çalıştığını sezdim, yazmak istedim.
Yazarın kişisel hayatında başına birçok olay gelmesi ve hepsinden de kurtulmasını, yukarıda belirttiğim özel hayatında yaşadığı durum ile birlikte yorumlamaya çalıştığımızda “Yüce Zerdüşt’ün de dediği gibi, ‘Kişi güzel bir kadın tarafından seviliyorsa, bu dünyada daima yakayı kurtarır’.” (s. 68) cümlesi daha bir anlamlı, daha bir cilveli geliyor okuyucuya, size de öyle gelmedi mi? :) Bu arada çevirmen, kitabın çevirisini yaparken ısrarla Buddhist ifadesini kullandı ancak bunu Budist şeklinde yazmak varken neden böyle bir ısrara kapıldı, anlayamadım? Bunu da belirtmek istedim. Akıcı bir dille yazılan ve anlaşılır olan kitabın dili konusunda herhangi bir eleştirim yok ancak “Balıkça” yerine “Balıkçı” yazılmalıydı (s. 61) tespiti dışında da herhangi bir imla hatası görmediğimi de belirteyim.
18. yüzyıl Fransız edebiyatı dendiğinde akla Montesquieu, Voltaire, Diderot, J.J. Rousseau ve Buffon gibi isimler gelir. Reşat Nuri Güntekin’in de dediği gibi, “On sekizinci asır filozofların asrıdır.” Bu dönem edebiyatı özellikleri ile birlikte değerlendirildiğinde yazılanlar ışığında tüm şartlar 1789 İhtilâlini hazırlamış ve nihayete erdirmiş gibi gözükmektedir. Rousseau ve Voltaire gibi dönemin birçok yazar ve düşünürü, bu ihtilalin geleceğini önceden sezmiş, eserlerinde veya anılarında bundan söz etmişlerdir. Bu kitapta da ihtilali önceleyen ifadelerden biri “Fakat şimdiye kadar öfke içindeki hükümdarın karşısında azledilmiş bir cezir lehine konuşan hiçbir dalkavuk görmedim.” (s. 18-19) cümlesi ve buna benzer diğer cümleler olabilir diye düşünüyorum.
Sadık veya Kader adlı kitabın orijinalinde ana karakterimizin adı aslında Zadig. Zadig, İbranice dilinde hak bilir, Arapça dilinde ise sadık olarak anılıp doğru sözlü, doğru, gerçek anlamlarında kullanılır. Arapça çeviri olduğu dile getirildiğinden olsa gerek yayınevi tercihi ile kitapta hep Sadık ismini ana karakter olarak görürüz. Doğruluktan sapmayan bilge bir adamın öyküsünün anlatıldığı eserde iki kez evlenen ancak ihanete uğrayan, sonrasında bir kraliçeye aşık olan, her daim hakem rolü üstlenen, sorunları çözmede usta olan, mutlu olma arayışı içerisinde olan Sadık karakterinin başından geçenleri okuyoruz.
Sadık veya Kader isimli kitabın finalinde de bir düello sonucunda kazanan taraf olan Zadig, soruları doğru yanıtladığı için kraliçe Astarté’nin kocası olmaya layık görülür ve onun oyuyla kral ilan edilir. Ülkeye barış gelir, devlet adalet ve sevgiyle yönetilir, herkes Zadig’e, Zadig de yaratıcıya şükreder.
Sadık veya Kader adlı kitapta yazar toplumların, insanların ve devletlerin davranış biçimleri şahane bir şekilde hicvetmiş ve yer yer okuyucuyu gülümsetmiş, yer yer düşündürmüştü. Münzevi ile Sadığın yapmış olduğu yolculuk ve bu yolculuk esnasında Münzevi’nin yaptıklarının anlatıldığı kısım ise bana Hz Musa ile Hızır’ın yaptıkları yolculuğu hatırlattı. Hani yola çıkmadan önce Hızır’ın Hz. Musa’ya “sen benim yaptıklarıma karışmadan durabilecek misin?” dediği, Hz. Musa’nın yolculuk boyunca şahit olduğu o geminin delinmesi, çocuğun öldürülmesi, duvarın tamir edilmesi kıssaları vardı ya, hatırladınız mı?
Buna benzer kitapta okuyucu olarak bildiğimiz/benzettiğimiz birçok hikaye var ancak hepsini yazar kendince değiştirmiş. Bu açıdan bakıldığında Voltaire adeta doğu edebiyatını talan etmiş, ortaya bir felsefi kısa roman çıkarmış desek yeridir. Eğri ile doğrunun üzerine kurgulanan bir doğu öyküsünün Batı’daki “Don Kişot” karşılığı olarak da nitelendirebiliriz.
Sadık veya Kader Hakkında Özet
Toplamda 82 sayfa olan eserin okuması son derece eğlenceli, anlatımı masalsı, kurgu ve hikayede vurgulanmak istenenler düşündürücü, okuyucunun özeleştiri yapmasına katkı sağlayan, her kesime hitap eden, iyilik ile kötülüğün aynı zamanda sadakat ve cesaretin her bölümde kıyasıya yarıştığı bir yapıt olarak özetleyebiliriz. Anlatılanları okuduğunuzda insanlık tarihinin hiç değişmediğini, benzer örneklerin hep karşımıza çıktığını, tarihin tekerrürden ibaret olduğunu anlayacak; aldığınız ilham ile düşüncelere dalacak ve çok seveceksiniz diye düşünüyorum. Yazarın önce Sadık’ı yazdığı ve ancak 12 yıl sonra en çok beğenilen Candide’i kaleme aldığı düşünüldüğünde, yazarın düşünsel yolculuğunda ulaştığı fikir duraklarını görmek açısından da önemli bir eser.
Sadık veya Kader adlı kitapta altını çizdiğim diğer bazı cümleler;
“Ağzınız sıkı birisiniz fakat kuşkucu değilsiniz, yumuşak başlısınız fakat zayıf değilsiniz, yardımseversiniz fakat seçicisiniz, dostlarınızı seviyorsunuz fakat düşman da edinmiyorsunuz.” (s. 1-2),
“Sadık Zerdüşt’ün birinci kitabından izzetinefsin iğne batırıldığında fırtınalar koparan, içi havayla dolu bir balon olduğunu öğrenmişti.” (s. 3),
“… Saddar’da da dendiği gibi sürekli zevk, zevk değildir.” (s. 23),
“Ümitsizliğe kapılmayın. Bir zamanlar çöllerin içinde görmezden gelinen bir tanecik olmaktan şikayet eden bir kum tanesi varmış. Birkaç yılın sonunda elmasa dönüşmüş. O şimdi Hint kralının tacındaki en güzel taş.” (s. 55),
“İnsanlar, dedi Melek Jesrad, hiçbir şey bilmeden her şey hakkında hüküm veriyorlar.” (s. 77),
“İyiliğin doğmasına vesile olmayan kötülük yoktur.” (s. 78),
“Fakat aslında tesadüf diye bir şey yoktur. Her şey ya sınav ya ceza ya ödül ya da önlemdir.” (s. 78)
İyi okumalar.