Sandıklı Efsaneleri adlı kitap Sandıklı Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Yayınları tarafından okuyucu ile buluşturulan, yazar ve aynı zamanda bir ozan olan Ali Osman KARAKUŞ (Ozan Çulsuz olarak da bilinir) tarafından kaleme alınan, efsaneler – destanlar ve halk kültürü konusunda araştırma niteliği taşıyan anlamlı bir eser. İlk baskısını 2015 yılında yapan ve elimde de ilk baskısının yer aldığı eseri, yazarın elinden bizzat hediye olarak aldım ve uzun zaman önce okumuştum; bloğuma eklemek bugüne nasipmiş. Kapsamlı bir içindekiler kısmının yer aldığı eseri maalesef kitap satın alma sitelerinde bulamıyorsunuz. Direkt belediye ile iletişime geçerek sahip olabilirsiniz. İçeriğinde Sandıklı ilçesindeki efsaneler, destanlar, yöresel ve coğrafi bilgiler yer alıyor. Kitap kapağında ise ilçenin eski bir fotoğrafı (tarih verilmemiş) yer alıyor.
İçindekiler kısmındaki bazı başlıkların aslında ana başlık olduğunu anlıyoruz ancak yazar bu kısımda belirtmemiş bu durumu: örneğin “Akdağ efsaneleri”, “Hüdai Kaplıcaları Efsaneleri”, Yunus Emre Efsaneleri” gibi başlıklar kendi içerisinde alt başlıkları da içeriyor aslında. Devamında dönemin belediye başkanının “Efsaneler şehri Sandıklı” başlığı ile kısa bir karşılama metni, eğitimci – araştırmacı Osman Seyman’ın ise önsöz niteliğinde kaleme aldığı bir metin bizleri karşılıyor.
Sandıklı Efsaneleri Kitap İncelemesi
Sandıklı Efsaneleri adlı kitabın devamına baktığımızda yazarın öncelikle Sandıklı ilçesinin tarihi ve coğrafi önemi hakkında bilgi vermek istediğini görüyoruz: “Coğrafi bakımdan; Düz ova, ardı dalgalı dağ arazisi ile çevrili, kısmen çukur bir sahada kurulduğundan sandık manzarası gösteren bu kasabaya Sandıklı denilmiştir.” (s. 4). Bunun yanında “Dinar’da bulunan sikkelerden yola çıkarak şunları söyleyebiliriz; Sikkede bulunan geminin adı Kibatos’tur. Kibatos sandık anlamına gelmekte olup bu sözcük zamanla Türkçeleşerek Sandıklı sözcüğü halini almıştır. Bu sebepledir ki; Sandıklı adı Nuh’un gemisini ifade eden Sandık sözcüğü ile bağdaşmaktadır.” (s. 5) ifadesine de yer verilmiş. Bunlar Sandıklı isminin kaynağı niteliğinde bilgiler.
Yazar, bu ilk kısımda belirttiği üzere yapılan tarihi araştırmalar sonucunda Frig döneminden kalma bir sandığın bulunduğunu, bu sandığın da “Bu sandık Afyonkarahisar müzesindedir.” (s. 5) cümlesinden anlaşıldığı üzere müzede sergilendiğini ifade etmiştir. “Cazibe merkezi haline gelen Sandıklı, dağılmakta olan Selçuklu devletinin hazinesinin korunduğu yer alır. Devletin sandık sandık hazinesi burada muhafaza edilir. Bunun için Sandıklı denilmiştir. … Tarihi kaynaklarda Sandıklı kazasının çeyiz hediyesi olarak verildiği belirtilmektedir. Kültürümüzde çeyiz demek sandık demektir.” (s. 14 – 15) cümleleri de ilçenin adının bu şekilde anılmasına referans gösterilen diğer tarihi kaynak ve yorumları paylaşmıştır.
Yazarın burada verdiği bazı coğrafi bilgilere referans olarak kitabın yayımlanmasına katkı sunan belediye başkanının yazdığı tezi göstermesi ilgimi çekti. Bunun yanında Sandıklı Efsaneleri adlı kitapta, Sandıklı ilçesi hakkında verilen bazı tarihi bilgileri açık kaynak araması sonucu birçok sayfada bulabildim, bunu da belirteyim. Yukarıdaki paragrafta bahsettiğim sandığı ise Google aramaları sonucunda bulamadım ne yazık ki, nasıl bir görüntüsü olduğunu merak etmiştim. Yazar da kitabına eklememiş; bunun yerine Sandıklı ilçesinin eski bir siyah – beyaz görüntüsünü paylaşmış. Bu arada yazarın resimler dahil birçok konuda dipnot eklemediğini de belirtmem gerek. Bu nedenle özellikle imla hatalarını da göz önüne alırsak eserin hazırlanma süreci ve sonrasında bir editörün son kontrolleri yapması mantıklı olabilirdi diye de ekleyeyim.
Sandıklı Efsaneleri adlı kitap, Sandıklı ilçesinin tarih, coğrafyası ve en önemlisi kültürü açısından çok ama çok önemli bir eser bana göre. Eseri hazırlarken daha akademik, daha bilimsel bir şekilde çalışılmalıydı diye düşünüyorum, keşke diyorum… Amatör bir şekilde hazırlanıp sunulmuş bu eser de büyük bir emek var, farkındayım: ancak dediğim gibi daha profesyonel bir şekilde sunulabilirdi, belki başkası tarafından benzer konuda çalışma yapıldı ama gelecek açısından bu kültürel mirasın çok geç kalınmadan yapılması ve ortaya çıkarılması bile başlı başına alkışlanacak bir durum. Bazı efsanelerde geçen yerlerin fotoğrafları çekilmiş (bu resimlerin bazılarında yazarın kendisi de yer alıyor) ancak hepsi siyah beyaz: renkli olsa tadından yenmezdi…
Sandıklı gerçekten efsanelerin bol olduğu bir ilçe
Sandıklı Efsaneleri adlı kitaptan öğrendiğim ayrıntılardan bazıları açıkçası beni şaşırttı. Dönem dönem önemi kat be kat artan ilçenin büyük müdavimleri, ziyaretçileri de oluyormuş meğer! “Timur’un burada konakladığı ve atını bağladığı günümüzde bile anlatılmakta olup burada bir tepeye de isim vermiştir.” (s. 28) ve “Büyük İskender her zaman methini işittiği bu kaplıcayı görmek ister. Cleopatra ile anlaşarak kaplıcada buluşurlar. … Günümüzde yarı yıkık haldeki hamamda yıkandıkları söylenir.” (s. 29) cümlelerinden anlaşıldığı üzere Sandıklı ilçesinde yer alan kaplıcaların ünü geçmişte oldukça uzaklara yayılmış, önemli ziyaretçilere ev sahipliği yapmıştı. Günümüzde de Sandıklı’nın en önemli artılarından bir tanesi kaplıcalar.
Sandıklı kaplıcaları konusunda efsaneler oldukça fazla. Bunun yanında “İslami dönemde de Musa Peygamber evlatlarından olan ve türbesi Çorum ili İskilip ilçesinde bulunan Arap Baba yani Seyyid Mustafa’nın anasının Sandıklı Kaplıcalarında bulunmasından dolayı kaplıca sularının aşk ile kaynadığı söylenmektedir.” (s. 28) cümlesinde olduğu gibi kaplıcalara farklı anlamlar yüklendiğini de öğreniyoruz. Kitapta siyah beyaz paylaşılan bazı görüntülerin internette bile olmadığını ufak bir araştırma sonucu tespit ettim. Efsanelerde geçen bazı yerlerle ilgili internette herhangi bir bilgi olmaması da üzücü. Yalnız Sandıklı Efsaneleri adlı kitapta yer alan fotoğrafların çekildiği alanları yazarın bizzat kendi imkanları ile ziyaret ettiğini de görüyoruz.
Sandıklı Efsaneleri adlı kitapta yer alan bazı efsaneler fantastik filmlere konu olabilecek içerikler de barındırıyor gibiydi. Örneğin “Cirimbollu Efsanesi” adlı başlıkta yer alan ifadeler bende de merak uyandırdı diyebilirim: “Yakın köyler burada eskiden çok kişinin kaybolduğunu, kaybolan insanlarında burada yeraltında gizli bir köy kurdukları bile söylenir olmuş.” (s. 75). Başlık altında verilen diğer bilgiler ile birlikte değerlendirildiğinde ortaya güzel bir korku filmi ya da fantastik film çıkarılabilecek bir senaryo yazılabilir diye hayal ettim.
Bunun yanında ağızdan ağıza yayılarak dolaşan efsaneleri definecilerin de duyması sonucu tarihimize zarar verecek suç işlediklerini öğreniyoruz: “İlk incelememiz sırasında fotoğrafladığımız kilitli kaya daha sonra gittiğimizde yerinden sökülmüş ve kayanın dibine atılmış olduğunu gördük. Bu ve buna benzer anlatılan efsanelerden olsa gerek kilide benzeyen kısım içinde hazine var düşüncesiyle defineciler tarafından yerinden parçalanıp kopartılmıştır.” (s. 80). Böylelikle kilitli kaya efsanesinin anlatıldığı bu başlık altındaki efsaneden elimizde sadece bir fotoğraf parçası kalmış diyebiliriz. Keşke daha öncesinde koruma altına alınsaydı…
Sandıklı Efsaneleri adlı kitapta anlatılan bazı efsanelerle ilişkili destan veya ağıtlara da yer verilmesi, halk kültürünün sonraki nesillere aktarılması açısından önemliydi; yazarı bu açıdan da özellikle kutlamak gerekiyor. Bunun yanında bazı farklı efsanelerin birbiriyle aynı olduğunu da görüyoruz: örneğin “Taş bebek” efsanesi ile “Gargın” efsanesinin konu ve içerik olarak birbiriyle aynı olduğu ancak farklı köylerde farklı isimlerle anıldığını öğreniyoruz (“Gördüğünü ört, görmediğini söyleme (s. 37 – 109) konulu iki efsanede birbiriyle aynı). Yine yazarın efsaneleri başlık halinde anlatırken ilk olarak efsanenin geçtiği köy hakkında coğrafi ve nüfus açısından bilgileri paylaştığını da hatırlatayım.
Yine Sandıklı Efsaneleri adlı kitapta eski belediye başkanına atıfla paylaşılan “Yavaşlar Efsanesi” adlı içerikte de köyün tarihi hakkında ilginç bilgiler yer alıyordu: “Yörükler birkaç çadırlık nüfuslarıyla yavaş yavaş buraya toplanmaya ve günümüzdeki Yavaşlar’ı meydana getirmeye başlamışlar. Burasına yerleşimler topluca ve bir anda olmadığı için yavaş yavaş toplanan yer anlamına gelen Yavaşlar denilir olmuş. Bir başka söylence ise buraya yerleşenlerin Çuvaşların ataları olduğu yönündedir. Çuvaşistan’dan gelen halkın meydana getirdiği köyün zamanla Çuvaş’tan Yavaş’a dönüştüğüdür. Aynı Çuvaş halklarının çoğunluğunda olduğu gibi bir çocuğun gözü renklidir.” (s. 138). Yavaşlar köyü Sandıklı ilçesinin Hocalar ilçesi ile arasında kalan en son köy. Konum itibariyle önemli. Köyün isminin geldiği konu ise ilginç.
Sandıklı Efsaneleri adlı kitapta bazı efsanelerin bilimsel araştırmaya da konu olduğunu görüyoruz. Her gece içerisinden ışık saçan bir türbe konusunda yapılan araştırmalar sonucunda “Bazı akademisyenler ise burasını doktora tezi konusu bile yapmışlardır. Bilim adamlarına göre burada bir gaz sıkışması olduğu, ışığın sebebinin ise bundan kaynaklandığı belirtilmektedir.” (s. 141) şeklinde bir tespitin olduğunu öğreniyoruz. Gerçekten ilginç bir rastlantı olmuş. Köylüler nereden bilsin. : )
Sandıklı Efsaneleri adlı kitapta Taylık köyü hakkında verilen “Osmanlı’nın cins taylarının bu köyde yetiştirilmesine başlanmış ve devletçe para ödenmiştir. O günden bugün bu köy yetiştirilen cins taylardan dolayı Taylık olarak anılır olmuş.” (s. 148) cümlesi ile Gökçealan köyü hakkında verilen “Köyün güneyinde bulunan Frig vadisi ise hiçbir yetkilinin dikkatini çekmese de mükemmel kaya mezarlar, aslan ve deve heykelleri vardır.” (s. 163) bilgilerini önemli bulduğumu ve ilgili makamlar tarafından değerlendirilmesi gerektiğini söylemek istiyorum. Ayrıca “Ekin ova köyünün isim babası İsmet Paşa’dır. Onun için İsmet Paşa günümüzde bile Ekin ova köylülerince çok sevilir.” (s. 173) cümlesinden de tarihi bir ayrıntıyı öğrenmiş bulunuyoruz.
Eserde bol miktarda imla hataları yer alıyor
Sandıklı Efsaneleri adlı kitapta oldukça fazla imla hatası olduğu bir gerçek: örneğin kelimeler arasında fazladan boşluklar olması (örneğin s. 5 “kasabanın” kelimesinden sonra), ya da gibi bağlaçların ayrı değil bitişik yazılması (örneğin s. 5), veya kelimesinin ayrı yazılması (örneğin s. 6), ne de kelimesinin bitişik yazılması (örneğin s. 8, 164), virgüllerden sonra boşluk bırakılmaması nedeniyle kelimelerin birbirine yapışık olması, bazı tırnak işaretlerinin gereksiz yerde kullanılması, noktalama işaretlerinin yanlış kullanılması (örneğin s. 56) gibi hatalar göze çarpıyordu.
Bunun yanında “içemeden” yerine “içmeden” olmalıydı (s. 13), “yelerle” yerine “yerlerle” olmalıydı (s. 51), “düşün” yerine “düşüp” olmalıydı (s. 55), “inan” yerine “inanan” olmalıydı (s. 57), “d0efa” yerine “defa” olmalıydı, “saldırına” yerine “saldırılarına” olmalıydı (s. 59), “tuvalaet” yerine “tuvalet” olmalıydı, “mesilerelik” yerine “mesirelik” olmalıydı (s. 62), “yolara” yerine “yollara” olmalıydı (s. 65), “kayarla” yerine “kayalarla” olmalıydı (s. 85), “sülalesine” yerine “sülalesinin” olmalıydı (s. 91), “kiminse” yerine “kimine” olmalıydı (s. 106), “adamamın” yerine “adamın” olmalıydı (s. 144), “turum” yerine “tarım” olmalıydı (s. 164), “adının” kelimesinin gereksiz kullanımı (s. 22) gibi hatalarda göze çarpıyordu.
Eserde devrik ve eksik cümlelerin sayısı oldukça fazla (örneğin s. 26), paragraf düzeni de yer yer bozuk, bazı sayfalarda metin iki yana yaslı şekilde olmadığından bozuk bir görüntü veriyordu (örneğin s. 42). “o gün” kelimesinin iki kez kullanılması (s. 141), 11. sayfada devam eden efsanenin tamamı anlatılmadan, birden kesilmesi ve yeni bir başlığa geçilmesi, “Menteşeli asker irkilir ve titreyerek uzun boylu araba titreyerek, irkilerek bakar ve bu arada sağ salim eve varırsam der.” (s. 62) gibi anlaşılmaz veya “Afyon merkeze bağlı köylerden gelen Türkmenler 19. asırda yerleşen Yörükler kurmuştur.” (s. 147) gibi devrik, kelime eksikli cümleler de yer alıyordu. Bütün bunlar bir arada değerlendirildiğinde ortaya Türkçe kuralları açısından berbat bir eser çıkıyordu.
Sandıklı Efsaneleri adlı kitap, Sandıklı’lı vatandaşlarımızın özellikle okuması gereken bir eser tabii ki. Ben Sandıklılı değilim. : ) Ancak bu tip konulara olan merakım sonucunda bir çırpıda 199 sayfalık eseri okudum. Kitabın sonunda yazarın biyografisi var (ki kendi biyografi ve eserlerinin listesinin yer aldığı kısımda imla hataları var ne yazık). Kitabın arka kapağında ise eserde yer alan bazı efsanelere ait görseller küçük bir şekilde okuyucuya aktarılmaya çalışılmış. Türk kültürünün gelecek nesillere aktarılması açısından Sandıklı özelinde değerli ve emek harcanmış olduğu konusunda herkesin hem fikir olacağı eseri, sadece bu söylediğim açıdan baktığımızda bile el üstünde tutmamız gerektiğini de söylemek istiyorum.
İyi okumalar.