James Bond ilk filmdeki başarısı ve getirdiği kazanç ile devam filminin çekilmesine önayak olmuştu; hollywood sinemasında etkin olan dönemsellik kavramı ile ABD ve onların düşmanları arasındaki rekabeti sinemaya taşıma alışkanlığı da bu filmde de kendine yer buluyor! İlk film olan Jjames Bond 007 – Dr. No ile Çin – ABD arasındaki rekabete farklı bir açıdan bakılınca sıranın Rusya’ya yani en önemli düşmana gelmesi kaçınılmazdı. Bu film, her ne kadar isminde Rusya ibaresini barındırsa da daha çok ülkemizde ve tabii ki İstanbul’da geçiyor ki bu da filmi biz Türkler için izleyesi yapıyor: filmde çoğu yerde Türkçe bağırışmalar vs. duymak gerçekten farklı bir duyguydu!
Sean Connery yine başrolde ve rolüne yakışan yüzü, hareketleri ile genç kızların ilgisini çekmeyi gerçekten hakettiğini her hareketiyle belli ediyor. Tabii bu sinema izleyicisinin gözünün boyanması ve ekrana ilgiyi çekmek için kullanılan bir yöntem; peki arka planda yaşananlar ne? Aslına bakarsanız, dönemsellik kavramından hareketle şunu söyleyebiliriz: ABD’nin, zamane şartları da dikkate alınırsa önemli müttefiki Türkiye’yi yani ülkemizi de yanına alarak Rus ajanlarını neredeyse aşağılayarak yerle bir etmesini izleyip durduk filmde. Tabii bu arka planda işlenen konunun üzerinden neredeyse yarım asır geçti, o yüzden pek dikkate almadım ama özellikle eski istanbul’un gösterildiği sahneler izlenmeye değerdi. Durdurup tekrar başa alarak o sahneleri bir kaç kez izledim; bazı sahnelerde arka planda onlarca kişilik bir kalabalığın filmi canlı canlı izlediği sahneler filmde kırpılmadı ve bu da filme hem komiklik hem de samimiyet kattı bana göre. Türkleri aşağılayıcı sahneler hiç görmedim; dönemin şartlarıyla var olan İstanbul aynen aktarılmış gibi. Türk sinemasında renkli çekimlerin daha 1970 lere doğru olduğunu düşünürsek 1963 yılında çekilen bu film bizler içinde inanılmaz bir arşiv niteliği taşıyor diyebiliriz. Dönemin ünlü Türk oyuncularından bir kaçının da filmde olduğunu söylesem herhalde şaşırmazsınız! Hülya Koçyiğit – çingene rolünde – ile Türk sinemasının pek tanınmayan ama başarılı karakter oyuncularından Hasan Ceylan‘ın – Rus ajanı rolünde ve neredeyse sessiz sinema oynuyor! – da filmde yer alması gerçekten hoştu!
Filmin konusuna gelince; İngiliz Gizli Servisi MI6, James Bond’a Rusların elinde olan Lektor şifreleme makinasını alma görevini verir ve bu amaçla İstanbul’a gönderilir. Aslında Bond bu görevde ezeli düşmanı SPECTRE’nin tuzağıyla karşı karşıyadır. SPECTRE’nin 1 numaralı adamı Ernst Stavro Blofeld bu işin arkasındadır. Blofeld’in tek amacı Ruslar ve İngilizleri birbirine düşürmek ve Lektor’u Ruslar’a geri satarak kar elde etmek değil, aynı zamanda Bond’un sonunu hazırlayarak Dr.No’nun ölümünün intikamını da almaktadır. Bunun farkında olan MI6 Lektor’u ele geçirmek , James Bond ise güzel kızın resmini gördükten sonra böyle heyecanlı bir maceraya atılmak için görevi kabul eder ve İstanbul’a uçar. “Rusya’dan Sevgilerle”, film başlamadan önceki bölümü, kredilerin danseden kadın figürlerine yansıtıldığı son bölümü ve zeki diyaloglarıyla bugüne kadar ki Bond filmleri arasında en popüler ve en çok izlenenler arasında kendine yer buldu. Gişedeki başarısı da filmin devamının çekilmesine önayak oldu.
Eski İstanbul’u izlemek için bile izlenir bu film! Filmin yönetmen koltuğunda yine Terence Young var. Bond kızı olarak da karşımızda bu sefer güzel ve sarışın rus ajanı rolünde Daniela Bianchi var. Unutulmaz ‘ Q ‘ karakterini de uzun süre canlandıran Desmond Llewelyn’in de ilk bond filmi. Ayrıca bir zamanların ünlü treni Orient Express de filmin geçtiği mekanlardan biridir.
İyi seyirler.