Hobbit Beş Ordunun Savaşı filmi hakkında ‘çok uzun yaa’ gibisinden eleştiriler okusam da yapımın 2 saat 24 dakikalık süresiyle, bugüne kadar çekilmiş en kısa Orta Dünya filmi olma özelliğini taşıdığını belirtmek gerek. Filmin çekimleri Peter Jackson’ın Miramar-Wellington’daki kendi tesisinde ve Yeni Zelanda’nın çeşitli gerçek mekanlarında yapıldı. Özellikle doğal güzelliklerin birleştirilip farklı bir dünyaymış gibi ekrana yansıtıldığı ve yüksekten çekilen sahnelerin çok doyurucu olduğunu söylemek gerek. Filmin Post prodüksiyonu ise Wellington’daki Park Road Post Production’da gerçekleştirilmiş.
Kitap uyarlaması bir film olduğu için seriyi okuyanların kitap ile film kıyaslaması yapacağı bir gerçek. Bu kıyaslama neticesinde hoşnut kalmayacak olanların da fazla olacağını biliyorum. Fakat sinema endüstrisi birazcık ‘maddi’ açıdan olaya bakıyor. Bu yüzden kitaptaki aşırı ayrıntı ve sıradanlık ile basitlikten sıyrılmak için ufak eklemeler yapılmış filme: cüce – elf aşkı gibi. Sadece kitaba bağlı kalmayıp kendinden de bir şeyler gösterdiği için P.J.’ye parayı cebe indirmesine rağmen teşekkür etmemiz gerek. Kitapta bir kaç satırla değinilen yerleri bile olağan üstü görsel efekt ve ayrıntıyla bize sundu. Kitapta yer verilmeyen Tauriel ve Kili’nin dramı çok iyi gösterildi. ‘Ejderha Hastalığı’ yani bir diğer deyişle maddiyata olan bağlılık (yada para köleliği, paraya tapma) bence günümüz insanının silkinerek kurtulması gereken en bulaşıcı hastalıklardan biri ve bu filmde layıkıyla izleyiciye yansıtılmış.
Film o kadar hızlı ilerledi ki: kaldığı yerden yani ejderhanın köye saldırısı ile başlıyor, neredeyse 10 dakika içinde köy yok oluyor, birden savaş pozisyonları ve hop: film bitmiş! Her ne kadar filmin adını okuduktan sonra savaş filmiyle karşılaşacağımızı sansak da bir savaş filminden fazlasını gördük diyebiliriz. Beş ordu savaşının geri planda kaldığını söylemek mümkün ama yine de filmin yaklaşık 50 dakikası bu savaş etrafında dönüyor. Film gerek duygu yönünden gerekse savaş sahnelerinden oldukça tatmin ediciydi. Üçleme de izlediğimiz ve kitapta okuduğumuz güçlü karakterlerin (Galadriel, Elrond ve Saruman) savaş sahnesi izlemeye değerdi. Galadriel, Elrond, Saruman ile dokuzların savaşının olduğu bu sahne büyüleyiciydi; bitmesin istedim izlerken. Cücelerin savaş pozisyonu aldıkları ve elflerin üstlerinden savaşa katıldıkları sahneye filmin müzikleri de eklenince ortaya unutulmaz, muhteşem bir görüntü çıktı mesela. Savaş sahneleri, efl ve cüce ordularının muazzam savaş stratejileri, ordu komutanlarının özenle seçilmiş binek hayvanları ve trollerin şaşırtıcı eğitimleri büyüleyiciydi. Yine de aşırıya kaçan sahnelerde yok değil: örneğin legolasın taşların üzerinden sektiği sahne -Bir benzeri LOTR serisinde de vardı- gereksizdi. Ejderhanın 10 dakikalık sahnesinde ise çok fazla yanlışlık var bana göre: çekim tekniğinden olduğunu da sanmıyorum. Köyü yakarken bir sahnede köy kadar gözüken ejderha bir başka sahnede bir ev kadar ama yine bir başka sahnede evi ayaklarının altında ezebiliyor. Bu ince detayı gözden kaçırmış olmalarına şaştım doğrusu. Bu arada filmde karakterlerin sahnelerini canlandırırken gülümsediklerini bir tek ben mi fark ettim? Köyden yakıldıktan sonraki sahnede Alfrid’in üzerine yürüyen kalabalıktan bir tanesinin gülümseyerek hareket etmesi ile Tauriel’in Kili’yi öptüğü sahne sonrası sırıtmalarını sadece ben görmedim umarım.
Hobbit Beş Ordunun Savaşı oyuncularına gelince; Martin Freeman, Bilbo Baggins rolüyle en kolay işini bu filmde yaptı. Filmin yükü daha çok cücelerdeydi. Richard Armitage, Thorin Oakenshield rolünde bu sefer altın hırsının ele geçirdiği bir kral ile karşımızdaydı. Evangeline Lilly’i ben Lost dizisinde oynadığı oyunla çok sevmiştim. Kitaptan bağımsız bir karakter olan Tauriel karakteri ile karşımızdaydı. LOTR serisinde yer alan Arwen’in üstlendiği misyonun bir benzerini üstleniyor Hobbit serisinde. Kitaptaki aşk eksikliğini gidermek için yönetmen tarafından seriye eklenmiş ve bence de doğru tercih. Lee Pace’in çok değişik bir yüzü var bence. LOTR serisinde iyi biri olarak tanımıştık ama aslında o da değerli hazinenin peşinde bir insan fakat Thorin kadar değil: cücelere olan yardımıyla bunu kanıtladı. Thranduil karakteriyle özleştiği bir gerçek. Luke Evans, Hobbit serisinde iki karakteri canlandırdı: biri Bard ve diğeri Girion. Daha çok Bard karakteri ile onu gördük. Filme ayrı bir hava kattığı gerçek. Ian McKellen bundan sonra hep Gandalf diye anılacak, o kesin. Fazla etkin olduğu bir yapım olmadı bu ama varlığı bile yeterliydi. Ken Stott, Balin; James Nesbitt, Bofur; Aidan Turner, Kili karakterleri ile yine karşımızdaydılar. Cate Blanchett, Galadriel karakterine yakışan bir yüze sahip. Dokuzlar ile olan sahnesi unutulmazlar arasına girecektir. Christopher Lee Saruman karakterinin ete kemiğe bürünmüş hali adeta. Hastalığı nedeniyle yer aldığı sahnelerin çoğu Londra’da çekilmiş. Hugo Weaving da Elrond rolüyle hafızalara kazınmış durumda. Matrixteki Ajan karakteri ile beraber sinema dünyasına çift dikiş attı diyebiliriz. Orlando Bloom’un Legolas karakteri Hobbit serisinde pek ön planda değil. Görünmesi yeterli gibiydi ve öylede oldu. Gelelim filmin en dikkat çeken karakterine yani Alfrid’e. Ryan Gage’in canlandırdığı karakter günümüz dünyasına çok yakın. Yanan şehirden kurtulan bu bürokratın savaşmamak için kadın elbiseleri giymesi, aklını canı pahasına altınlarla bozması, her lafının ve hareketinin üçkağıt olmasını izleyince: siyasetçiler gerçekte günümüzde olsun, fantastik filmlerde olsun, kitaplarda olsun, başka bir dünyada olsun, 5000 sene önce olsun; zaman ve mekan tanımaksızın aynılar! Para ve mevkii için jartiyerde giyerler, dinide kullanırlar, insanları da. Koskoca fantastik filmde tek gerçek olan şey olarak o karakteri çok beğendim. Özellikle kadın kıyafeti giymesi nedeniyle korkak diye nitelendirilmesine ‘ Hangi erkek korse giymeye cesaret eder? ‘ sözleriyle cevap vermesi güldüren sahnelerden biriydi.
LOTR serisi ve Hobbit kitabı ne kadar istenilse de tam olarak filmlere aktarılabilecek bir basitlikte değiller. Çok önemli bir edebi eser ikisi de. Zaten bu kitapları okuyanlar bilir: istenilse de filmleri tam anlamıyla yapılamaz. O yüzden ben yüzüklerin efendisi hayranlarına şu öneri de bulunabilirim: Silmarillion – Hobbit – Lotr sırasına uyarak bu kitapları okuyun ve ek olarak da Bitmemiş Öyküler – Hurinin çocukları – Tehlikeli diyardan öyküler ve Roverandom kitaplarını okuyun. Orta Dünya’yı şekillendiren aklı, daha iyi anlayın. Daha neler var neler… Özellikle Silmarillion çok özel bir kitap. Büyüleyici. Anlaşılması zor. On kez okuduktan sonra bile hala aynı hüznü ve çoşkuyu verebilen; edebiyat tarihinin gördüğü en gerçek kötü karakterlerden olan Melkor’u, en gerçekçi aşklardan biri olan Beren ve Luthien aşkını, en gerçekçi kahramanlardan olan Fingolfin’i, en hüzünlü hikayelerden olan Turin’in hikayesini, en yüce edebi tanrılardan olan Elbereth ve Nienna’yı, en psikopat karakter olan Feanor’u bu kitapta bulabilirsiniz. Mutlaka kütüphanenizde bulunması gereken kitaplar bunlar…
Filmi izledikten sonra hala akılda bazı sahneler kalıyor: örneğin Saruman ile Sauron’un ittifakı nasıl başladı? ‘Kolcu’ ismine LOTR serisinden aşinayız: bu filmde de ismi geçti fakat göremedik. Sanırım bu soruların çoğuna filmin extended versiyonunda cevap bulacağız.
Bir seri böylelikle bitmiş oldu.
Efsaneler arasında yerini aldı.
İyi seyirler.