Wachowski kardeşler artık kendilerini tekrarlıyorlar. Sıradan bir hayat yaşayan esas karakter, onu kendine büyük bir tehdit olarak gören kötü karakter, bir akıl hocası, bir koruma ve bunun merkezinde aşk: bu çok tanıdık gelmedi mi sizlere de? Açıkçası malum seriden sonra bir üst seviyede başarılı işler yapamayan Wachowski kardeşler senaryo konusunda kendilerini ‘yenilemek’ zorundalar! Çünkü kredilerini tüketmeye devam ediyorlar.
Jüpiter Yükseliyor; Wachowski kardeşlerin yine ‘yaratıcıyı’ sorguladıkları ve kendi açılarından değişik felsefik düşünceleri harmanlayıp ortaya çıkardıkları kurgunun anlatıldığı ‘tekrar’ bir film aslında. Fakat diğer filmlerinden çok büyük farkları var: özellikle filmin kurgusunu, felsefik altyapısını çok iyi anlatamadılar. Mila’ya yüklenip, onun ‘gözleri’ üzerinden prim yapmaya çalıştılar resmen! İnsanların bir hasat olarak, uzaydaki büyük bir hanedanlığın sömürdüğü bir varlık olduğu izlenimi Matrix’de de bir açıdan karşımıza çıkmıştı. Bunun türevlerinden bir tanesini de Oblivion’da da izlemiştik.
Kostümler… Alice Harikalar Diyarında filmini izlediniz mi? Onu andırdı bana. Müzikler ise çok yavandı. Lycan benzeri bir varlık olan Caien karakteri ise sanki Mısır piramitlerinden çıkıp kas yapmış insan hüviyetindeydi. O ne göz boyama öyle! Hanedan üyeleri arasındaki ilişkiler derinlemesine anlatılmadı, olaya çok çabuk girildi ve bir an da sonuca ulaşılmaya çalışıldı, uzay gemisine saldırılan sahne size yine bir başka filmi hatırlatacaktır belki de. Hatta iki tane!
Velhasıl, film üzerinde fazla düşünülmemiş. Arkasındaki mali güce güvenen kardeşler, nasıl olsa millet izler bizi havasında ortaya bu filmi çıkarmış. Filmin tek iyi yanı, Sean Bean uzun süre sonra bir filmde ölmedi herhalde!
Wachowski Kardeşler’in imza attığı ilk 3 boyutlu film olma özelliğine sahip Jüpiter Yükseliyor filmi ile zaman kaybetmenize gerek yok.