şener Şen hakkında ne yazsam her halde çok eksik kalır tüm kelimeler ya da tam anlamıyla anlatamaz onu; bir çok komik filmde onu izlerken gülmekten yerlere yattığımız zamanları hatırlıyorum da: bu filmi izlerken iç geçirdim ve aklıma şu geldi: Bu adam hollywood’da olsa, oradaki filmlerde benzer yeteneklerini yine sergilese, şuan ki durumu ne olurdu her halde? Bence hollywood’a malolmuş bir çok aktörden daha kaliteli, daha güzel oynuyor: kabadayı rolünü bile aslında komik filmlerde görmeye alıştığımız yüzünü arka plana iterek/hiç aklımıza getirmeden süper bir şekilde oynadı desem; yalan olmaz her halde…
Filmde insan hayatının nasıl ” bilinmezlerle ” dolu olduğunu görüyoruz aslında, belki de bilinmezler diyemeyiz bu duruma: kader’in insan hayatına etkisi… Ya da insanın kadere etki edememesi… Ali Osman Filmde dediği gibi: ” Ne yaparsan yap eninde sonunda cezanı çekeceksin. ”
Filmin konusunu wikipediadan aynen aktarırsak: “Meşhur Kabadayılardan Ali Osman (Şener Şen) eski günlerine veda etmiştir. Beklenmedik bir anda yıllardır görmediği ve aşık olduğu kadının izini bulur ve bir oğlu olduğu haberiyle sarsılır. Oğlu Murat (İsmail Hacıoğlu) sevgilisi Karaca (Aslı Tandoğan) ile bir barda çalışmaktadırlar. Karaca’ya yıllardır aşık olan mafya üyesi Devran ise(Kenan İmirzalıoğlu) kızı geri alabilmek için herşeyi göze almıştır. Ali Osman’ın artık tek amacı oğlu Murat ve sevgilisi Karaca’yı canı pahasına korumaktır. Devran için hayattaki tek amaç Karaca’dır ve yoluna çıkan herşeyi ve herkesi yok etmeye hazırdır….”
Film ilk çıktığında Eşkiya filmi ile çok kıyaslandı, belki de onun devamıdır ki bana göre öyle; fakat aynı kalitede güzel bir film olduğu kesin. Türk sinemasının son zamanlardaki en iyi filmlerinden biri; başroldeki iki oyuncu belki ilk defa oynuyorlar karşılıklı ama gerçekten ikisi de rollerinin hakkını verdiler. Film içinde geçmişim mafyaları namıyla anılan fakat kendilerine mafya demeyen, kendi raconları olan kabadayılar ile günümüzün gerçek manada mafya örgütlenmelerini karşılaştıran film araya ailevi değerler ile istihbarat ve dış güçleri katınca; ortaya gerçekten çok komplike bir film çıkıyor…
Fazla düşündürmeden, ipucularına ya da ” aaa bu ne ? ” dedirtmeden gayet anlaşılır bir dilde ilerliyor film. İstanbul’un 32 değişik mekanında çekilen film de bana göre tek eksiklik, geçmişe dönülememesi… Yani bazı sahnelerde geçmişi anlatıyor ama o sahneleri bir de bizi de geçmişe götürerek o anı canlı canlı izletse? Sanki daha iyi olurdu…
Racon konusunda çok iyi şeyler öğrendik, zaten bir çoğunu kurtlar vadisi sayesinde biliyorduk; fakat bu filmde en sevdiğim söz şu oldu: ” hepiniz 1 tane küpeli etmezsiniz! ”
Filmdeki başrol oyuncuları rollerinin haklarını verdiler, Küpeli rolüyle rasim öztekin gerçekten bu işi iyi bildiğini gösterdi; kenan imirzalioğlu ile bir sahnesindeki replikler gerçekten muhteşemdi! Aslı Tandoğan’ın sanırım ilk sinema deneyimi, daha kat edeceği çok yol var ama filmdeki ismine uygun gözleri, güzelliği ile filme ayrı bir renk kattı diyebilirim: hayranıyım artık. :)
Film hakkında tek eleştirim: daha mantıklı çözümler yani, vazgeçebilirlerdi, kaçabilirlerdi… Ya da bize kolay gözüküyor o konular, he ne dersiniz? Sanırım özgürlük insan için en önemli şey…
Türk sinemasının bu en iyi yapıtlarından birini izlemeden başka filmlere geçmeyin. :)
İyi seyirler, puanım 8.