Sinekritik: Kafesteki Kadın

kafesteki-kadin

kafesteki-kadinSon dönemde, iskandinavya sinemasından başarılı filmler ortaya çıkıyor: özellikle uzun süre en çok okunanlar listesinde olan Ejderha Dövmeli Kız romanının uyarlaması ile dikkat çeken bu sinema akımının bir kolu olan Danimarka yapımı ‘Kafesteki Kadın‘, başarılı bir polisiye türü olarak karşımıza çıkıyor. Az bilinen fakat çok beğenilen bir film olduğu aşikar: zamanla fısıltı gazetesi sayesinde daha çok izleyiciye ulaşacağını sanıyorum.

Filmin as kadrosunda Nikolaj Lie Kaas, Sonja Richter, Patricia Schumann, Marijana Jankovic, Marie Hammer Boda, Fares fares gibi isimler yer alıyor. Nikolaj Lie Kaas ismini, roman uyarlaması olan ‘Melekler ve Şeytanlar’ adlı filmden hatırlıyoruz: o filmden sonra bir çok genç bayanın ‘aşık’ olduğu isim olarak sinema forumlarında yorumlar okumuştuk. Bu filmde ise polis rolünü çok başarılı oynamış. Lübnanlı oyuncu Fares Fares ise filme ayrı bir hava katmış; islamofobinin aşırı arttığı iskandinavya ülkelerinde böyle bir karakter seçimi gerçekten ilginç ve bir o kadar da başarılı diyebilirim! Fares’in filmin sonlarına doğru namaz kıldığı sahne akıllarda kalıcı olmuş; oyunculuğu ve sadeliği de başarılı. Saçı ve sakalı nedeniyle bir sahnede ‘seni bu halinle yaşlı kadın görürse farklı düşünebilir’ repliği: Avrupa’nın Müslümanlar karşısındaki durumunu da özetler nitelikte…

Filmin konusuna gelince; çevresi ve iş arkadaşları tarafından pek sevilmeyen, karısı tarafından da terk edilen cinayet masasında görevli polis memuru Carl Mørck, son işteki başına buyrukluk ve kural tanımazlık sebebiyle bir arkadaşının ölümüne, bir arkadaşının sakat kalmasına ve kendisinin de yaralanıp 6 ay rapor almasına sebep olduktan sonra departmana geri döner. Fakat amirleri tarafından faili meçhul dosyaları düzenlemesi için bir nevi emekliliği gelen polislerin kızak görevi olan “Q odası” denen birime, arşiv memurluğu görevine verilir. Yanına ise arşiv bölümünden transfer edilen ve Müslüman olan “Esad” verilir. Buradaki işi sadece faili meçhul cinayet dosyalarını tanzim etmektir. Fakat Carl, kendine hakim olamaz ve eline aldığı ilk dosyayı herkesden habersiz araştırmaya başlar. Haftada en az 3 dosya kapatıp rapor yazmaları gerekirken, Merete Lynggaard’ın bir anda ortadan kaybolmasıyla ilgili beş yıllık gizemli bir davanın ve İskandinavya’nın cilâlı görüntüsünün altında yatan kasıt ve derin bir istismar akıntısının içine sürüklenmiş olarak bulurlar. İş tanımının dışına çıkmaları sebebi ile sürekli amirlerince uyarılan Polis müfettişi Carl Mørck ve asistanı Esad sonunda görevden alınırlar ama olayın peşini bırakmazlar.

Filmin konusu klasik bir konu gibi gözükebilir; yılların eskitemediği polis memuru son davasında çuvallar, polis departmanından uzaklaştırılır ama hisleri onu bir davanın peşinden gitmeye iter ve böylelikle olaylar başlar. Hem de aşırı klasik! Bu tip filmleri çok izledik; aslında bu film ispanyol yapımı olan Ceset filmine de benzetilebilir. Bütün bunlara rağmen senaryo ve kurgudaki başarı; ortaya seyredilebilirliği yüksek kalitede bir yapım ortaya çıkarmış. Bence sürpriz güzel filmlerden biri. İlk başlarda durağan olan fakat anlatmak istediklerini başarı ile gerçekleştiren, soluksuz izlenen, merak duygusunu son ana kadar koruyan on numara, başarılı bir Avrupa polisiye filmi olmuş: Kafesteki Kadın.

Bu türü sevenler ile hollywood saçmalıklarından bıkanlar için güzel bir alternatif olmuş.

İyi seyirler.

Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık