Bu film hakkında ilk söyleyebileceğim cümle: müzikten anlamıyorsanız ve olsa da olmasa da umrunuzda değilse; lütfen izlemeyin. Boşa vakit kaybı olur sizin açınızdan…
Film belki de biraz fantastik öğelerde içeriyor ama mozart hakkındaki efsaneleri bilenler yani müzikten gerçek anlamda anlayanlar; bu filmde yaşanan olayları ” olmayacak bir şey ” gözüyle bakmayacaklardır diye düşünüyorum.
New york sokaklarında başlayan ve ” ani bir aşk ” sonrası yaşanan küçük bir kaçamağın tohumu olan genç evan, dedesinin aldığı kritik kararla annesinden habersiz koparılır ve kendini bir yetimhanede bulur… Küçüklüğünden beri garip sesler duyar ya da her sesden bir musiki çıkarır; böylelikle bir gece ayın sesini dinlediğini varsayarak yola çıkar ve new york’a gelir. Kaderin bir cilvesi olacak ki, tanıştığı kişi yardımıyla önce müzik konusunda kendini geliştirir; sonrasında tanrının evine yaptığı ani bir ziyarette rahibin ilgisini çektikten sonra ünlü okullarda öğrenim görür ve mutlu son ile biter film…
Filmin özeti bu olsa gerek… Konusu ve oyunculuk hakkında pek şey yazmak istemiyorum; baştan sonra musiki ezgileri ile dolu bir film bir anlamda muzikal diyebiliriz… Gitar ile ilginç hareketler yapması ve tanrı vergisi yeteneği ile mozart gibi ünlülerin eserlerini çalan orkestranın yaptığı konsere bir muzikal ile katılması… Evet, belki de inanılmaz!. Ama anlatmak istediği şey şu olmalı: müzik heryerdedir, tek yapmanız gereken onu duymak…
Yönetmen Kirsten Sheridan’ın ikinci filmi, bilgisayar efektleri ile de süslenmiş… Ama bana göre yönetmenden ziyade müzikleri yapan ekip büyük bir başarı elde etti diyebilirim.
Filmde baştan sona oyuncuların her hareketinde doğal olarak duyulan her sesin müzik notaları şeklinde bize yansıtılması bana göre bu filmin müzik kulağı iyi olan, müzikten anlayan, müziği seven kişiler için birebir olduğunu düşündürüyor.
7 puan verdim, iyi seyirler…