Sinekritik: Mad Max (1979)

mad-max-1976-film-2

mad-max-1976George Miller‘in ünlü filmi Mad Max’in yeniden sinemaya uyarlanması sonrası, ilk versiyonunu izlememek olmaz diye düşündüm. Aksiyon, gerilim ve macera öğelerini içerisinde barındıran ve Mel Gibson, Joanne Samuel, Hugh Keays-Byrne, David Cameron, Steve Bisley gibi oyuncuların kadrosunda bulunduğu 1979 yapımı film özellikle çekildiği dönem açısından çok farklı bir yere sahip. Ayrıca Mel Gibson gibi bir ismi sinema dünyasına tanıtan film olması da diğer dikkat çekici yanı. Bilim kurgu filmlerinin en çok kullandığı ‘kıyamet senaryolarına’ benzer bir temele sahip olsa da kendine özgü tarzı ile ilgi çektiği aşikar. Filmde Mel Gibson çılgına dönmüş bir dünyada insanları kötülerden korumakla görevli genç bir polisi oynuyor.

1979 yapımı filmin konusu ise şöyle: Distopik bir gelecekte dünya petrol yüzünden yapılan savaşlar sonucunda yaşanması zor bir yer haline gelmiştir. Avustralya’da kanun ve nizam enerji kıtlığı sebebiyle bozulmaya başlamıştır. İnsanlar petrol için yapılan savaşlara rağmen hala petrol yüzünden birbirlerini öldürmektedir. Merkezden uzak bölgelerin çoğu az nüfuslu, az yakıta sahip disütopik toplumlar haline dönüşmüş ve nispeten barış içerisinde bir hayata sahiptirler. Fakat motorsiklet çeteleri arazilerde çöplenmekte ve halka dehşet saçmaktadır. Hal böyle olunca, Ana Güç Devriyesi adında arazide devriye gezip kanun ve adalet kalıntılarını sürdürmek için aşkın bir polis gücü oluşturulmuştur. Yolların kontrolü ise bu polislere emanettir. Şehir sosyetesi ölümcül bir çöküş yaşamaktadır. Anarşi ve şiddet, her gün yaşanan doğal olaylar haline gelmiştir. Şehir içindeki ana yollar yabancı motorcular ve bir avuç polis arasında yaşanan ölüm oyunuyla kabusa dönmüştür. Büyük bir trajedi yaşayan Max, terörü kendi yöntemleriyle durdurmakta başarılır. Fakat tam her şeyden uzaklaşmak istemişken başına gelen olay onu farklı bir yapıya büründürür. Bu arada unutmadan: bu filmi izlediğinizde Mel Gibson’u tanıyamıyacağınız kadar genç olduğu dönemde izlemiş olacaksınız.

Mad Max final sahnesine kadar benzer olaylar ve günümüz sinemasının bir çok klişesini içerisinde barındırdığı için sıkıcı ilerliyor. Aksiyon sahneleri üst düzey ama kopuk kanlı sahneler ise dönemine göre çok iyi hazırlanmış. George Miller’in filmlerinin en önemli özelliği olan ‘müzik’ yine vazgeçilmez: fakat senfonik tarz da müziklerin özellikle kovalamaca ve gerilim sahnelerinde pek tutarlı ve uygun olmadığını söyleyebilirim.

George Miller’in kıyamet senaryosu üzerine kurulu Mad Max serisi’nin bu ilk filminin senaryosunda ise Miller ile beraber Byron Kenndy’in de imzası bulunuyor. Düşük bütçe ile çekilmiş olan filmin hikâyesinde toplumsal çöküş, cinayet ve intikam gibi öğeler mevcut olup, bu film sayesinde Avustralya filmleri dünya pazarına açılmıştır. Özellikle George Miller’in film anlayışını anlamak ve 2015 yılında vizyona giren Mad Max Furry Road filmini daha iyi anlamak adına bu serinin izlenilmesi gerek diye düşünüyorum. Her ne kadar Mad Max Mel Gibson’un yıldızını parlatsa da Steve Bisley’in oyunculuğunu daha çok beğendiğimi söylemem gerek.

İyi seyirler.

Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık