Edebiyat dünyasında – özellikle ülkemizde – pek duyulmayan fakat Richard Stark takma adıyla yazan Donald E. Westlake‘in seri polisiye romanlarının kahramanıymış: Parker. Bir adı yok. Onu herkes bu şekilde tanıyor. . Subay ve Centilmen, Dolores Claiborne, Şeytanın Avukatı, Ray gibi sinemasal değerle popülerliği gayet iyi birleştiren filmlerin yönetmeni Taylor Hackford, bu dönüş filminde yine çok iyi yazılmış bir senaryoya dayanarak filmi hayli yükseklere çıkarıyor. Bir yandan ‘sahte cennet’, ABD’nin sayfiye ve eğlence kenti, dünyanın en lüks evlerinin, dünyanın en büyük (ama aynı ölçüde şüpheli) servetlerinin sahip olduğu Palm Beach üzerine bir belgesel, öte yandan sıkı bir aksiyon izliyorsunuz. Sonuç olarak bu modern çağlar suç ve gangsterlik hikayesi, türü sevenler için çekici bir kara-filme dönüşüyor.
1962’de Donald E. Westlake’in yazdığı bir soyguncunun hikayesi, finaliyle okuyucularını şoke etmişti. Çünkü o dönemde kanun kaçaklarının hikayenin sonunda mutlaka ölmesi alışkanlığı vardı. Sistemin düşmanı maceranın sonunda ölür ve hak yerini bulurdu. İşte ilk kez bir soyguncu ve katil maceranın sonunda ölmedi. Hatta o kadar çok sevildi ki 24 adet devam kitabı yazıldı. Sonrasında bu serinin filmi çekilmek istendi fakat yazarın ailesi buna izin vermedi. Yazar öldükten sonra ise filmler çekilmeye başlandı, ondan öncesinde serinin bir çok uyarlamasını sinemada gördük aslında: Mesela Mel Gibson’ın canlandırdığı Gününü Göreceksin (Payback) filminde Parker’ın bir macerası uyarlandı. Mel Gibson’ın o filmdeki karakterinin adı ise Porter’dı. John Boorman’ın Point Blank’inde Lee Marvin, John Flynn’ın The Outfit’inde Robert Duvall’da bu uyarlamalar arasında söylenebilir. Aile ise ilk kez Firefly adlı romanın beyazperdeye uyarlanmasını kabul etti.
Parker filminin konusuna gelince: işinde başarılı bir soyguncu olmanın yanı sıra, ‘ahlâki değerler’e bağlılığı – parası olmayanı öldürmeme gibi – ve kendine has prensipleriyle – ikili diyaloglarda bunu çok gördük – de ün sahibi olan Parker (Jason Statham) ile çete üyeleri arasında – cesaretli bir duruşu vardı – en son gerçekleştirdikleri bir panayır soygunu sonrası çıkan anlaşmazlık, silahlı çatışma ile sona erer… Hareket halindeki arabadan atlamak zorunda kalarak kötü yaralanan Parker’e bir de neredeyse baygın haldeyken sıkan adamlar, onu nehir kenarına yuvarlayıp, terk ederler.. Filmin başında gerçeklenen olayla neredeyse ‘acaba film mi bitti?’ sorusu akla gelmedi değil… Küllerinden yeniden doğan usta soyguncu bir an da mükemmel bir katile de dönüşür. Birlikte gerçekleştirdikleri soygun sonrası payına düşen parayı diğer çete üyelerine kaptıran, hatta öldürülmekten de son anda yırtan bu gözü kara adamın, parasının peşine düşerek intikamını alma öyküsü, filmin de konusudur…
Sürekli ‘aynı şeyleri’ yaptığı söylenen Jason Statham filmlerinde beklenti ‘aksiyonun yüksek olması’ değil de nedir? Bunu sağlayan filme yan katkı olarak seksi güzel Jennifer Lopez – çok başarılı olamasa da – güzel fiziğiyle eşlik ediyor. Onun yanında TRT’nin siyah beyaz döneminin ünlü Zengin ve Yoksul dizisinden beri gözdemiz olan Nick Nolte’de zar zor konuşarak filme katkıda bulunuyor. Polis şefi karakteriyle Jennifer Lopez’in evlenmesi beklentisi ben de sürekli oluştu, özellikle son sahnelerde ama gerçekleşmedi. Filmin zaten sonu, daha 10. dk da belli olmuştu ama heyecan dozu yüksek olduğu için ve sahte cennetten güzel görüntüler ile zeki beyinlerden ortaya çıktığı belli olan soygun sahneleri olduğu için film kendini izlettiriyor. Yapılan eleştiriler de hep ‘istikrarlı bir benzerlik’ ile sonlanıyor. Fazlası yok zaten. :)
Her şey bir tarafa bu film aksiyon severler için biçilmiş kaftan. Ayrıca yeni serileri de gelecek anlaşıldığı üzere. Onun için bu filmi kaçırmayın…
Benim puanım 10 üzerinden 7.
iyi seyirler.