Ülkemizde İrlandalı adıyla yayınlanan The Irishman filminin hem set arkası ekibi, hem de oyuncu kadrosu önemli isimleri barındırıyor ve sinemada değil de Netflix ile tüm dünyada yayımlanıyor. Netflix iddialı yapımlarla adından sıkça söz ettiriyor; Youtube üzerinde her fırsatta karşımıza çıkan reklamları da cabası. (Her ne kadar hakkında komplo teorilerim olsa da)
50 yılı aşkın süredir sinema endüstrisinde olan ve birbirinden başarılı işler yapmış olan Martin Scorsese‘nin yönetmen koltuğunda oturduğu filmde Robert De Niro, Al Pacino, Joe Pesci, Anna Paquin, Bobby Cannavale, Harvey Keitel ve Ray Romano gibi isimler yer alıyor.
Sayfa İçerikleri
İrlandalı – The Irishman Film Eleştirisi
Netflix, Hollywood standartlarını da aşan bu film için birçok ülkede gala düzenlemişti; bunlardan bir tanesi de ülkemizde yer aldı. Yani The Irishman (İrlandalı) sinemada sadece galalarda izlenebildi; bunun dışında Netflix üyeliğine sahip dünya vatandaşları filmi evlerinde ilk izleyenler oldu.
Steven Zaillian tarafından senaryosu yazılan filmde Amerika kriminal soruşturma tarihindeki en gizemli olaylardan biri olan ve hakkında kayıp ihbarı olan Jimmy Hoffa‘nın ölümü hakkında gerçek hayatından kesitlerin yer aldığı (finali komplo; daha doğrusu tam olarak doğrulanmadı) bir yapım olarak karşımıza çıkıyor.
Aslında Jimmy Hoffa; 18 yaşından itibaren kamyoncular sendikasında eylemlere katılan ve bu sendikayı ABD’nin en büyük örgütlerinden biri haline getiren, 1 milyondan fazla üyeye sahip bir organizasyon yapan isim olarak nam salmış biri. Ölümü ise muamma. FBI tarafından hala çözülemedi.
İrlandalı Film Sinekritiği
Eski savcı, hukukçu ve Delaware Kıdemli Adalet Bakanı Vekili Charles Brandt o yıl, I Heard You Paint Houses (Boyacılık Yaptığını Duydum) adlı kitabını 2004 yılında piyasaya sürdüğünde, eserinde önemli bir iddia ortaya attı: Kitapta Brandt, Hoffa’nın koruması olarak çalışan Ed Sheeran (The Irishman filminde Robert De Niro’nun canlandırdığı karakter) tarafından öldürüldüğü yazıyordu. Fakat aralarında Harvard Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmanın da bulunduğu çok sayıda araştırma, bunun doğru olmadığı sonucuna varmıştı. Scorsese, EW dergisine verdiği söyleşide, “Burada ana nokta tarihi gerçekler değil, karakterlerin içinde bulunduğu dünya ve nasıl davrandıkları. Hepsi belli koşullara hapsolmuş karakterler” demişti. (Bahsettiği gibi yapımda karakterlerin üzerinde oldukça durdu; bu karakterler Sheeran, Hoffa, Peggy gibi isimlerdi)
Burada aklıma şu soru geliyor: neden senarist veya yönetmen kötü adam karakterini adeta iyi adam gibi anlatmaya ve sonunda günah çıkartmasına yardımcı olmaya adamışlardı kendilerini?
Neyse…
The Irishman Sinekritik
Filmde anlatıldığı gibi (ve birçok sahnede ABD başkanı hakkında küfürler yer aldı) ABD Adalet Bakanı Robert Kennedy, Hoffa’ya kafayı takmıştı; onu cezaevine attı. (Tıpkı filmdeki gibi) Ve yine filmde olduğu gibi ABD Başkanı Nixon, onu affetmişti. (Filmden tek farkı 10 yıl sendikacılık yapamayacaktı)
Filmde bunun gibi gerçeklerden oldukça izler var, bunun yanında ufak değişiklikler de vardı; örneğin Hoffa’nın üvey oğlunun Hoffa’yı ölüme getirdiği sahnede aracın arka koltuğunun ıslak olduğu sahne vardı: gerçekte ise FBI, olayı soruştururken Hoffa’nın üvey oğlu verdiği ifadesinde O’Brien, yerel bir sendika temsilcisine 9 kiloluk bir somon balığı götürdüğünü, kan izinin balıktan kaynaklandığını belirtmişti. Bu durum aydınlatılamadı.
Kısaca The Irishman, bir mafya tetikçisi olan Frank Sheeran’ın hayatına odaklanıyor. Frank, II. Dünya Savaşı’nda görev almış eski bir asker ve gözünü kırpmadan insanları öldürebiliyor. Ünlü isimler ve mafya için dolandırıcılık, tetikçilik yapan ve ‘İrlandalı’ lakabı ile anılan Sheeran, aynı zamanda işçi sendikası üyelerindendir. (Bir dönem şube başkanlığı da yaptı).
Usta oyuncular, güçlü yönetmen, başarılı senaryo
Jimmy Hoffa’nın tanıştıklarında Frank Sheeran’a söylediği ilk söz “Evleri boyadığını duydum.” olmuştu. (Boyama olayı filmde birçok sahnede çok güzel gösterildi!) Bu sözle başlamıştı “dostlukları“. Ancak her ne kadar komplo olsa da kötü bir sonla bitti. (Hiç istemezdim) Özellikle De Niro’nun öldürme sahnelerindeki ustalığı izlemeye değer.
Filmin 140 milyon dolar bütçesi vardı; bunun önemli bir bölümü sanırım oyuncu kadrosuna gitti ama bir diğer önemli bölümü de mekan çalışmalarına gitmiş olabilir: çünkü bu kadar fazla mekanın olduğu film sayısı azdır. Yönetmenin birçok mafya filmine gönderme yapması da cabası…
209 dakika süren film, uzun olmasına rağmen sıkmıyor: diyaloglar gerçekten çok güzel, sahneler çok gerçekçi, yaşlandırma ve gençleştirme çalışmaları için CGI yerine makyaj kullanılmış (sadece tek bir sahnede CGI kullanıldı diye düşünüyorum o da De Niro’nun askerlik dönemini anlatan kısa sahne) olacak ki biraz göze batsa da (özellikle lensler) başarılı durduğunu söyleyebilirim. Halen çözülemeyen işçi lideri Jimmy Hoffa’nın gizemli ölümüne değinilen filmi Frank Sheeran’ın hayatından kesitler ile birlikte izliyoruz.
ABD’nin 40 yıllık dönemine ışık tutan The Irishman, bir Hollywood klasiği olabilir ve Oscar alabilir diye düşünüyorum. Her ne kadar yeni bir gösterim yolu (Netflix) denense de eskiyi anlatan, zamanın güzel arabaları, güzel kadınları, diyaloglar, mafya… Ayrı bir güzel geldi. (Sigara sahneleri hariç) Başarılı buldum.
Vaktiniz olduğunda mutlaka izleyin.