Türk İdare Tarihinde Şehit Kaymakamlar adlı kitap, alanında önemli bir eksikliği kapatan akademik bir eser aslında. Aynı zamanda İçişleri Bakanlığı’nda Uzman olarak görev yapan Oğuz GÖKSU tarafından kaleme alınan eser Türk İdari Araştırmalar Vakfı tarafından 2021 yılında yayımlandı. Geçmişten günümüze kadar geçen süreçte şehit olan kaymakamları derleyen eser toplamda 104 sayfa. Elimde 2021 yılına ait 1. basım bulunuyor: eseri kitap sitelerinde yaklaşık 40 TL gibi bir ücretle (yazıyı yazdığım tarih itibariyle) satın alabilirsiniz. Eserin dizi editörlüğünü Selim ÇAPAR yaparken, kitabın önsözünü kaymakamlara daha doğrusu mülki idareye verdiği önem ile tanınan İçişleri Bakanı Süleyman SOYLU yazdı. Kitabın içeriği hakkında araştırma yapılırken Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı ve TBMM Arşivlerinden yararlanıldığını da ekleyerek yazımıza devam edelim.
Türk İdare Tarihinde Şehit Kaymakamlar adlı eser tamamen akademik dille yani akademik bir tez hüviyetinde yazıldı (içindekiler kısmı, dipnotlar, kaynakça vs. hep tez kurallarına uygun yazıldı). Şehit kaymakamlardan bahsetmeden önce ilk bölümde kaymakamlık mesleği, kaymakamlığın tarihi ve şehitlik kavramı üzerinde durulduğunu görüyoruz: “1828 yılında tabulara birer binbaşı ve alaylara miralay (yarbay) atanırken, ikisinin arası bir rütbe olan kaymakamlık (yarbay) tesis edilerek bu kişiler, her alaya komutan yardımcısı olarak atanmışlardır.” (s. 4) Eserde şehit kaymakamlar şehit oldukları tarihler itibariyle üç bölümde inceledi: Osmanlı Dönemi Şehit Kaymakamları, Milli Mücadele Dönemi Şehit Kaymakamları ve son olarak da Cumhuriyet Dönemi Şehit Kaymakamları şeklinde bölüm bölüm incelemesini tamamladı. Böylelikle eserin dört bölümden oluştuğunu görüyoruz. Kitabın son kısmında tespit edilebilen şehit kaymakamların kronolojik listesi ve kaynakça da yer alıyor.
Kaymakamlık nedir?
Kaymakamlığın kelime anlamı hakkında bilgi verilirken ilk defa okuduğum ayrıntılara rastladım. Örneğin: “Kaymakamlık kelimesinin kullanıldığı başka bir alan İslam Peygamberinin soyundan gelen seyyid ve şeriflerle ilgilidir. Osmanlı Devleti’nde seyyid ve şerifleri koruyan ve onların reisi konumunda olup nakibüleşraf unvanıyla anılan görevliler, yaşayan seyyid ve şeriflerin soy kütüklerini kaydetmiştir.” (s. 5) cümlesi ilk dikkatimi çeken cümle oldu. Bahsedilen Nakibüleşraflar şu şekilde okuyucuya aktarıldı: “Nakibüleşraflar eyalet, sancak ve kazalardaki seyyid ve şeriflerin işlerini, yine seyyid ve şeriflerden olan kaymakamları aracılığıyla yürütmüşlerdir. Bu kaymakamlar, nakibilik görevine uygun, halk arasında itibarlı ve sözü geçen seyyid aileleri içinden seçilmiştir.” (s. 5). Yani burada İslami bir yanı da var diyebiliriz.
Bunun dışında Kaymakamlık mesleğinin gayrimüslim din adamları için “Osmanlı’da gayrimüslim din adamları için yeri geldiğinde kaymakamlık tabiri kullanılmıştır. Yahudiler arasında hahambaşı kaymakamı bulunmaktadır. Rum ve Ermeni patrikhanesinin patrik seçimleri yapılırken birer patrik kaymakamı tayin edilmiştir.” (s. 5) ve yabancı ülke temsilcileri için “Yabancı ülkelerin bazı temsilcileri için Osmanlı tarafından kaymakam tabiri uygun görülmüştür.” (s.5) cümleleriyle kullanıldığını görüyoruz. Buna ek olarak içişlerinde serbest dış işlerinde Osmanlı’ya bağlı olan eyaletlerde de bu unvana rastlanıldığını görüyoruz: “Osmanlı Devleti’ne bağlı idare edilen imtiyazlı eyaletlerde yerine göre kaymakamlık terimine başvurulmuştur. Örneğin Eflak ve Boğdan’da görev yapan idarecilere kaymakam da denilmiştir. Bu kaymakamların atamaları Osmanlı padişahı tarafından yapılmıştır. Tanzimat öncesinde vali ya da mutasarrıfların geçici bir süre için yerlerine atadıkları kimseler için kaymakam ibaresi tercih edilmektedir.” (s.6)
Kaymakamlığın tarihi hakkında bilgi verilmeye devam ederken günümüzdeki kısa tanımı “Vali gibi siyasi bir niteliği bulunmayan kaymakam, bir meslek memurudur.” (s.8) cümlesiyle yapıldıktan sonra Osmanlı döneminde yaşanan gelişmelere yer veriliyor. Kaymakamlığın Osmanlı döneminde ilk ihdas edildiği dönem Tanzimat dönemlerine rastlıyor: “Muhassıllık sisteminden istenen verim alınamayınca 2 yıl sonra kaldırılarak bunların yerine kaymakamlık idaresi kurulmuştur. Muhassıllar yerine kaymakamlar görev almaya başlamıştır. Böylece Kaymakamlık idaresi 1842 yılında muhassıllık uygulamasının kaldırılmasını müteakip sancaklarda kullanılmak üzere kurulmuştur. 1864’te Tuna Vilayet Nizamnamesi ile kaymakamların derecesi düşürülmüş ve kaza idarecisi olmuşlardır. 1864 yılından sonra sancaklar mutasarrıflara, kazalar kaymakamlara, nahiyeler müdürlerin yönetimine verilmiştir. 1921 Teşkilatı Esasiye Kanunu da kazaların kaymakamın idare etmesini sistemini benimsemiş…” (s.10)
Yukarıdaki cümlelerden anlaşılacağı üzere Osmanlı’nın son döneminde vergi tarhı ve tahsilinden sorumlu olan devlet memurlarına verilen görev yeterli verim alınamadığından Kaymakamlık idaresinin kurulmasına sebebiyet vermiştir. Bir nevi Muhassıl-ı Emval denilen (tahsil edici anlamındadır) memurların yerine Kaymakamlık unvanı oluşturuldu diyebiliriz. İlerleyen tarihlerde bununla da yetinilmediği, kazaların idaresinin tamamen Kaymakamlara verildiği görülüyor. Burada “Kazalar bir üst idari kademe olan sancağa değil doğrudan doğruya Divan’a bağlıdır.” (s. 11) cümlesi günümüzde Kaymakamların Cumhurbaşkanının temsilcisi olması mevzuatına benzer olduğu görülüyor ancak şu ayrıntı da veriliyor: “Kazanın başında olan yöneticiler güçler birliğine dayanarak idare etmişlerdir. Bu idareciler verdikleri kararlarda bugün ki kaymakamlara oranla çok daha özerktir.” (s.11)
Türk İdare Tarihinde Şehit Kaymakamlar Kimlerdir?
Kaymakamlığın tarihi, Osmanlı döneminde nasıl kurulduğu ve ne aşamalardan geçtiği hakkında bilgiler verdikten sonra sıra şehit kaymakamlarımızı öğrenmeye geldi. Bu aşamada şehit kaymakamlarımızın sayısının 19 olduğunu, bunlardan 2 tanesinin Cumhuriyet döneminde şehit olduğunu kitaptan şu cümlelerle öğreniyoruz: “Osmanlı Dönemin’ de şehit olan kaymakamların ortaya çıkarılması ile ilgili yapılan çalışmalar neticesinde on dokuz şehit kaymakam olduğu tespit edilmiştir. Bunlardan ikisi 1915 yılındaki Ermeni Tehcirinin uygulanmasından sorumlu tutulup yargılanmış ve sonucunda idam edilerek şehit olmuştur. Dört kaymakam ise I. Dünya Savaş’ında ve sonrasında çeşitli sebeplerde şehit olmuştur. Diğer on üç kaymakamın nerde ve nasıl şehit olduğuyla ilgili detaylı bilgilere kaynak yetersizliğinden dolayı ulaşılmasa da, Cumhurbaşkanlığı Arşivlerinde yapılan araştırmalar neticesinde, bu kaymakamların şehit olduğu ve ailelerine maaş bağlandığına dair kayıtlara ulaşılmıştır.” (s.19)
Kaymakamlığın anlamı, tarihsel arka planı, bugüne kadarki tarihsel geçmişi ve gelişiminden bahsettikten sonra şehitlik ve ülkemizde ve diğer dinlerdeki karşılığı gibi konuları akademik dille anlatması bir yerden sonra kitaba adını veren konuyu daha da merak etmenize neden oluyor: bu bilgilerden bazılarının gereksiz/fazla bilgi olması da cabası. Şehit kaymakamlarımızı öğrenmeye ancak 19. sayfadan itibaren başlıyoruz ki bu ikinci bölüm ile yani Osmanlı Dönemi Şehit Kaymakamları ile başlıyor. Osmanlı döneminde şehit olan kaymakamları da yazar iki bölümde incelemiş: Ermeni Tehcirinden dolayı şehit kaymakamlar ve Osmanlı Dönemi Diğer Şehit Kaymakamlar başlıkları altında isim isim kaymakamlarımızın hayatları, Türk İdare Tarihindeki yerleri irdelenmiştir.
Ermeni Tehciri nedeniyle şehit olan kaymakamlarımızın isimlerini “… Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey, Bayburt Kaymakamı ve Ergani Mutasarrıfı Mehmet Nusret Bey’dir.” (s.20) cümlesiyle öğreniyoruz. “İstanbul Harp Divanı’nda Ermeni Tehciri olaylarından ötürü ilk yargılanan isimlerden biri Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey olmuştur. … Ermeni Tehciri ile ilgili suçlardan yargılanıp ilk idam cezasını alan Kaymakam Mehmet Kemal Bey’dir.” (s.22 – 23) Bu iki isim de Ermenilerden vatandaşlarımıza soykırım yapan, saldıran çetelere karşı savaşmış, onlara gereken dersi vermiş kaymakamlarımız olarak dikkati çekmelerine rağmen, Ermeni Tehciri kararı sonrası Osmanlı Hükümeti tarafından o dönemli siyaset gereği tamamen siyasi bir kararla idam edilmişlerdir: “Bu siyaset de Osmanlı Devleti desteklemiş, kendi iktidarını kurtarmak ve sadece devletin verdiği emirleri uygulayan idarecisini idam etmiştir.” (s.24) Bu son eklediğim ve kitaptan aynen aktardığım cümle durumu anlatmasına rağmen kitapta gördüğüm ender devrik cümlelerden de biridir.
Osmanlı döneminde şehit olan diğer kaymakamlarımız ise: “Şehit Kaymakam Mehmet Selahaddin Bey, Şehit Kaymakam Mehmet Esad Bey, Şehit Kaymakam Hüseyin Nesimi Bey, Şehit Kaymakam Mehmet Mukbil Bey, “Şehit Kaymakam Mehmet Ali Ağa, Şehit Kaymakam Süleyman Bey, Şehit Kaymakam İbrahim Bey. Şehit Kaymakam Ahmet Tevfik Bey, Şehit Kaymakam Zühtü Bey, Şehit Kaymakam Mahmud Nedim Bey, Şehit Kaymakam Asım Bey, Şehit Kaymakam Rahmi Bey, Şehit Kaymakam Demir Asaf Bey, Şehit Kaymakam Yusuf Bey, Şehit Kaymakam Filibeli Hüseyin Bey, Şehit Kaymakam Mahmut Bey, Şehit Kaymakam Mehmet Refik Bey.” (s.31-32-33-34-35-36-37). Bu şehitlerimiz hakkında bulunabilen kısa bilgiler paylaşılırken, özgeçmiş ve önemleri anlatılırken tekrara geçildiği bazı kısımların okuma tadını azalttığını da ekleyeyim. Yine bu isimler hakkında bulunan bilginin nereden bulunduğu da (örneğin Cumhurbaşkanlığı Arşiv Başkanlığı gibi) parantez içinde okuyucuya aktarılmış.
Osmanlı dönemi şehitleri hakkında dikkatimi çeken isim ise Şehit Kaymakam Mehmet Mukbil Bey olmuştur. Kendisinin Osmanlı Tarihi ve Osmanlı son döneminin önemli simalarından Enver Paşa tarafından – yanlışlıkla – vurularak hayatını kaybettiğini öğreniyoruz: “3 Aralık 1911’ de Derne civarında Ayn-ı Mansur’da bulunan ordu karargahında iken, sonradan Paşa ve Harbiye Nazırı olan, Binbaşı Enver Bey’in kaza kurşunu ile bacağından ağır şekilde yaralanmıştır. Ordugâh seyyar hastanesinde gösterilen bütün çabalara rağmen kurtarılmayıp 14 Ocak 1912’de şehit olarak hakkın rahmetine kavuşmuştur.” (s.33-34) Bu olay hakkında ayrıntılı bilgi verilmeyip, sadece yukarıda eklediğim kadarıyla okuyucuya aktarılmış.
Milli Mücadele döneminde tabii ki halkın neredeyse tamamı bir şekilde cephede veya cephe gerisinde savaşa katılmış, elinden geleni yapmıştır. Burada kaymakamların da büyük görevler üstlendiğini, ellerinden geleni yaptığını tarihi kaynaklardan biliyor, hatırlıyoruz. Üçüncü bölümde de Milli Mücadele Dönemi Şehit Kaymakamlarını tanımadan önce dönem şartları öncelikle okuyucuya aktarılmaya çalışılmış: “Osmanlı Devleti’nde kaymakamlar, bugünkü anlamda sadece idari görevleri değil aynı zamanda askeri görevleri olan bir kamu görevlisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı Dönemi’nde görev almış bir çok kaymakamımızda da hem cephede savaşmış hem de idari anlamda devlete hizmet etmişlerdir.” (s.39) Milli Mücadele Dönemi Şehit Kaymakamlarımız ise “… Edremit Kaymakamı Köprülü Hamdi Bey, Haçin Kaymakamı Saim Bey, Eşme Kaymakamı Ahmet Şevki Bey ve Akdağmadeni kaymakamı Mehmet Tahir Bey’dir.” (s.40) olarak yazılmış.
Yakın dönem olmasının yanında Kurtuluş Savaşı’na yaptıkları katkının önemi nedeniyle ve tabii ki haklarında daha fazla bilgi sahibi olunabildiğinden, bu dönem şehit kaymakamlarımız hakkında daha ayrıntılı bilgiler paylaşılmış. Bunlardan aklıma kazınanlar ise “Kaymakam Hamdi Bey tarihimize “Akbaş Cephaneliği Baskını” olarak geçen olayı gerçekleştirmiştir. Bu olayı gerçekleştirdikten sonra Milli Mücadele düşmanı çeteler tarafından esir alınarak şehit edilmiştir.” (s.42) cümlesi ile Kaymakam Hamdi Bey olmuştur. Akbaş Cephaneliği Baskını gerçekten her Türk evladının okuyup, kafasına kazıması gereken tarihi bir olaydır. Nasıl ki hepimizin büyük bir cesaret örneği sergilediğine inandığımız Kürşad ve 40 çerisinin yaptığı ne kadar önemliyse – birbirlerini kıyaslamak niyetinde değilim – Balıkesir Redd-i İlhak Cemiyeti mensubu Köprülü Hamdi Bey önderliğinde 40 atlı arkadaşın düzenlediği baskında o kadar önemlidir. Kaymakam Saim Bey’in adı günümüzde Adana’nın bir ilçesi olan Saimbeyli’ye verilmiştir.
Cumhuriyet Dönemi Şehit Kaymakamlarımız
Türk İdare Tarihinde Şehit Kaymakamlar kitabımızın dördüncü bölümünde Cumhuriyet döneminde şehit olan kaymakamlarımızı öğreniyoruz: Solhan Kaymakamlığı görevindeyken şehit olan Ersin ATEŞ ve Derik Kaymakamı iken şehit olan Muhammed Fatih SAFİTÜRK. “Ersin Ateş, Cumhuriyet Dönemi’nin ilk şehit kaymakamı olarak kayıtlara geçmiştir.” (s.63). Her iki isimde hain terör örgütü PKK tarafından şehit edilmiştir: “Ersin Ateş, 1991 yılında PKK terör örgütü üyesi teröristlerce bir öğretmen lokaline yapılan saldırıda şehit olmuştur. Muhammed Fatih Safıtürk ise 2016 yılında PKK tarafından makam odasına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu şehit düşmüştür.” (s.57).
Yazar bu bölümde hain terör örgütlerinin tarihi geçmişinin de kısa bir özetini kitaba eklemiştir. Burada ilginç bir anekdot var ki o da şu: şehit kaymakam Ersin Ateş kaymakamlık mesleğine asil olarak ataması esnasında “… Ermeni Terörizmi konulu tez hazırlamış ve adaylık sürecini başarıyla tamamlanmıştır.” (s.58). Saldırıya uğraması ise son dönem tarihimiz için önemlidir: “Bu olay Cumhuriyet Tarihi açısından da bir ilk teşkil etmektedir. İlk defa bir mülki idare amirinin terör örgütü tarafından hedef haline gelmesi ve şehit edilmesi, örgütün bu yolla Türkiye Cumhuriyeti devleti ve hükümeti ile açıkça savaş halinde olduğu anlamına gelmektedir.” (s. 63). 90’lı yıllar hain terör örgütünün eylemlerini arttırdığı dönemin başlangıç tarihleridir. Yaşanan “… bu olay PKK’nın yaptığı diğer eylemlerden farklıdır. Çünkü daha önce asker ve sivilleri hedef alan örgütün devletin ve hükümetin bir temsilcisini (bir mülki idare amirini) ilk kez hedef alması devlette zafiyet algısı oluşturmak, devlete varlığını ve bölgede gücü elinde bulundurduğunu kabul ettirmek amacıyla yapmış olduğu açıktır.” (s. 63).
Şehit kaymakamımız Muhammed Fatih SAFİTÜRK’ın biyografisini anlatıldıktan sonra dönemin koşulları ve şehitliğe giden süreç de kısa olarak aktarılmaya çalışılmış. Bu kısımda ayrıca başta İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman SOYLU olmak üzere çeşitli isimlerin duygu ve düşüncelerine de yer verilmiş. Bakan beyin cenaze töreninde yaptığı konuşma aynen kitaba işlenmiş. Bazı mülki amirlerle yapılan röportajların dökümlerine yer verilmiş. Bu kısımda yaşanan elim olayın ayrıntısına çok girilmeden basında çıkan haber metinlerinden yararlanarak olayın kısa bir özeti yapılmış, verilen cezalardan bahsedilmiştir. Yani yaşanan olay hakkında kapsamlı bir irdeleme yapılmamıştır.
Kitabın sonuç kısmından şu iki cümleyi paylaşmak istiyorum: “Osmanlı Devleti öncelikle modern anlamda kaymakamlığın temellerini atmış ve üst düzey bürokrat yetiştirmek amacıyla Mülkiye Mektebini kurmuştur.” ve “Mülki idare perspektifinde esas olan devletin varlığını sürdürmesidir. Eğer devlet yoksa ya da varlığına teşebbüs ediliyorsa, bunun karşısında durmak en önemli görevidir.” (s.79)
Kitapta bazı cümlelerde anlatım bozukluğu nadiren de olsa var demiştim: örneğin “1.Dünya Savaşı bittikten sonra ve Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandıktan sonra…” (s.50) gibi. Bunun dışında akademik dille yazıldığından mı bilmiyorum ancak tekrara binen cümle sayısı çok fazlaydı. Bu tekrar cümleler olmasaydı kitabın en az 10 sayfa daha az olacağını düşünüyorum. Yazarın kaynakça kısmında belirttiği üzere yaklaşık olarak 43 kaynaktan yararlanıldığı, bunlardan bazılarının internet sitesi olduğunu görüyoruz. En son sayfada ise tespit edilen şehit kaymakamların kronolojik listesi yer alıyor. Bu arada kitabın kapağında Muhammed Fatih Safitürk’ün bir fotoğrafı da var (son şehidimiz). Diğer fotoğraftaki kaymakamın kim olduğunu ise bulamadığımı buraya ekleyeyim (düzeltme: yazarımız yorum olarak ekledi ve öğrendik: Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey’miş resimdeki diğer şehit kaymakamımız. Yazarımıza teşekkürler.)
Devletin varlığına karşı ortaya çıkan tehditlerin ortadan kaldırılması konusunda Kaymakamların önemini hatırlatan eserin, devletin temsilcisi ve vatandaş nezdinde devletin ta kendisi olan Kaymakamların bilinmesi, özellikle şehit kaymakamların bilinmesi açısından önemli bir kitap olduğunu söylemek mümkün. İyi bir akademik çalışma olmuş, alanında başlangıç için iyi bir kaynak olabilecek nitelikte olduğunu görüyoruz. Özellikle mesleğe ilgi duyanların ve meslekten olanların okuması gerektiğini eklemek lazım.
İyi okumalar.