Uzun Hikaye

Uzun Hikaye Mustafa Kutlu Kitap İncelemesi

Uzun Hikaye adlı eser yazar Mustafa Kutlu tarafından kaleme alınmış, Dergah Yayınları tarafından okuyucuyla buluşturulmuş, adı üzere bir hikaye – öykü kitabının adıdır. İlk baskısını 2000 yılında yapan eserin elimde 77. baskısı olan Kasım 2023 tarihli nüshası yer almakta. Mustafa Kutlu Dizisi – 14 şeklinde kodlanan eser ülkemizde hikaye (öykü) türünde en çok okunanlar arasında yer alıyor (en çok okunan kitaplar arasında da ilk 100’e girmeye aday). Toplam 2 bölümden oluşan eserin kapak tasarımı yazarın kendisine ait. Kapakta yer alan fotoğrafta ünlü oyuncular Kenan İmirzalıoğlu ve Tuğçe Kazaz yer alıyor. Kitabı güvenilir kitap siteleri üzerinde yaklaşık 59 TL gibi bir fiyata satın alabilirsiniz.

Şimdi size kitabın konusunu ve özetini anlatsam “Uzun hikaye” … diye saçma bir espiri (yazar da sanırım bu şekilde yazardı) yapmayacağım tabii.

Uzun Hikaye Kitap İncelemesi

Uzun Hikaye adlı kitap hakkında yukarıda verdiğim bazı ayrıntıları açmak istiyorum: kitap kapağında yer alan görsel aslında kitabın uyarlandığı filmden bir sahne. Yönetmenliğini Kurtlar Vadisi serisinden tanıdığımız Osman Sınav’ın yaptığı dram filminin oyuncu kadrosunda ise Kenan İmirzalıoğlu ve Tuğçe Kazaz başrolü oynuyor. Yiğit Güralp tarafından senaryolaştırılan kitabın filminde çok sayıda usta oyuncunun yer aldığını, 2012 yılında sinemada yayımlanan filmin yönetmen Osman Sınav’ın 35 yıl sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Görsel Sanatlar Fakültesi, Sinema-TV bölümünden mezun olmasına sebep olduğunu da ekleyerek fragmanı aşağıya bırakıyorum:

En kısa zamanda Uzun Hikaye adlı bu filmi de izleyeceğim

Uzun Hikaye adlı kitabın ilk baskısının 2000 tarihinde yapıldığını, filme uyarlandıktan sonra yeni baskılarda kapakta filmden bir sahnenin paylaşıldığını tekraren yazdıktan sonra şunu söylemek lazım: Tabii bu durum akıllara eski baskılarda hangi kapak fotoğrafının kullanıldığı sorusunu getirdi? Aşağıya eski kapak fotoğrafının bir örneğini de ekliyorum: ve kitapta sıkça geçen trenin kapak görseli olarak seçilmesi doğru bir tercih olmuştu. Arka kapakta ise ön kapaktaki görselin küçücük hali vardı, bunun dışında herhangi bir yazı yoktu ancak renk olarak turuncu renk seçilmişti. Turuncu renk başta mutluluk demekti: bunun yanında belki de turuncu rengin kararlılık, cesaret, azim, başarı gibi yönlerine atıf yapılmak istenildiğinden böyle bir renk tercihi yapılmıştı. Doğru tercih gibi…

NOT: Uzun Hikaye adıyla farklı yayınevleri ve farklı yazarların çıkardığı eserlerde var. Karıştırmayalım.

Yazarımız Mustafa Kutlu; hikâyeci, romancı, yayıncı, denemeci, senarist, gezi yazarı, spor yazarı, gazeteci, ressam, öğretmen gibi birçok meşakkatli unvanı hayatına sığdırmış, edebiyat dünyamızın, özellikle hikayeciliğin önemli isimlerinden biri. 12 yaşında babasını kaybetmiş bir isim: buna rağmen kitabında baba figürünü oldukça farklı açıdan, çok sade ve güzel bir şekilde anlattı. İki bölümden oluştuğunu söylediğimiz eserde anlatıcı, bir çocuk: Bulgaristan muhaciri olan Ali’nin başından geçenleri, kendi hayatından anılarla birlikte okuyucuya aktarıyor. Özellikle ikinci bölümde anlatıcının hayat hikayesine daha çok odaklanıyoruz. Yazar; kendi hayat hikâyesinden izler taşıyan Uzun Hikâye’de, Göçmen Ali ve oğlunun başından geçenleri, 1940 – 1970’li yılların panoramasını çizerek, sade ve akıcı bir üslupla aktarıyor.

Kitapta ilk görünen ile arka planda yansıtılan fikir farklı

Uzun Hikaye’nin bize yansıttığı en önemli değer: Aile. Ana karakterlerimiz çekirdek aile olmalarına, sürekli şehir ve iş değiştirmelerine rağmen aile arasındaki bağlılık ve muhabbet kıskanılacak düzeyde… Yaşadıkları onca olumsuzluğa, onca kötülük gelmesine rağmen anlatılanın arka planında bir mutluluk ve huzur olduğunu okurken seziyorsunuz. Karakterlerin hayattan hiçbir şikayetlerinin olmaması, aksine zaman zaman karakterlerin şükretmesi, yazarın değişen/yozlaşan veya artık unutulan değerlere ne kadar önem verdiğinin bir göstergesi adeta. Yazarın ben en çok karamsar ve bunalımlı bir düşünce boyutunda olmadan, karakterler üzerinden sürekli mutlu olmanın yollarını aramasını sevdim. Okuyucuya iyi bir örnek olacaktır.

Yazarın Türkçe’ye özen gösterdiğini, sade ve anlaşılır bir dille yazılarını kaleme aldığını diğer eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de gördük (daha öncesinde Ya Tahammül Ya Sefer adlı kitabını da okumuş, bloğuma yazmıştım). Yazarın yine de bazı kelimeleri TDK kurallarına göre değil de konuşulduğu gibi yazması (örneğin tirene, kıravat, tıraş) dikkatimi çekti: burada Türkçe kurallarına uymadı belki ancak Türkçe’ye uygun olmayan kelimeleri de bir nevi sokakta konuşulduğu gibi yazmayı tercih etti. Açıkçası ben takdir ettim. Bunun dışında kullandığı cümlelerin düzgün, anlatımın yalın olduğunu da tekrar ekliyorum.

Yazarın Uzun Hikaye kitabını okurken “’Avcı kedi mırlamaz’, Erkek seldir, kadın göl’, Şahin sinek avlamaz’, Leyleği kuştan mı sayarsın, yazın gelir kışın gider’ gibi atasözlerinin başlık olduğu, bir iki sayfalık kısa yazılar.” (s. 49) gibi Türkçe konusunda biz okuyucuları genel kültür açısından doyuran cümleleri de vardı. Bunun yanında “Kâh Panait Istrati’nin Baragan’ın Dikenleri’ni kâh Dostoyevski’nin Beyaz Geceler’ini okurdum. Turganyev’in İlk Aşk’ını Celal’e de okudum.” (s. 43) gibi okuma listeme eklememe sebep olan sözleri beni harekete geçirmiş oldu. “Evet, ‘edebiyat yapmak’ bir yapaylığı tarih için kullanılıyor. Bence Feride ile ilişkimizde (bakın ‘ilişki’ kelimesi de nasıl deforme olmuş, Ahu Tuğba’nın mı bu isimde bir filmi vardı) bir yapaylık olsun istemiyordum.” (s. 94) gibi beni araştırmaya iten cümleleri de oldu (sanırım yazar Yasak İlişki adlı filme gönderme yaptı, Cüneyt Arkın’la böyle bir film çekmişlermiş).

Kitapta sık sık okuduğumuz saka kafesi ve küpe çiçeği de merak uyandırmıştı: “Tabii saka kafesi ile küpe çiçeği de ihmal edilmedi.” (s. 64) gibi cümleler ara ara önümüze çıkıyordu. Küpe çiçeğinin resmini aşağıya ekliyorum: ana yurdu Amerika olan çiçeğin daha çok süs bitkisi olarak kullanıldığını öğrendim. Saka kuşu da – günümüzde hala devam ediyor mu bilemiyorum ama muhtemelen vardır – kafeslerde en çok beslenen ötücü kuşlara verilen isimdi, bunu biliyordum. Bir sahnede anlatıcının “Ulan kuş sen hep böyle öter miydin be.” (s. 96) şeklinde kullandığı cümle, samimiyet açısından dikkatimi çeken bir ayrıntıydı. Yazarın acaba böyle bir kuş takıntısı var mıydı? Uzun Hikaye adlı kitapta ayrıca “Kurduğumuz düzen hep böyle sürüp gidecek sanırız. Birden ip kopar, ışık söner, her şey darmadağın olur.” (s. 12) ve “Dünyada ne adamlar var, yüzü insan, içi odun.” (s. 19) şeklinde aforizma kokan cümlelerde yer alıyordu.

Uzun Hikaye Mutlaka Okunması Gereken Bir Eser

Uzun hikaye adlı kitapta şehir kültüründen çok, kasaba kültürü ve yaşantısı anlatıldı. Her ne kadar içeriğinde göç, ayrılık, ölüm, hasret, mekansızlık, siyaset gibi olumsuzluklar yer alsa da aile, arkadaşlık, kanaatkarlık, adalet, saf sevgi, aşk, anne – baba figürü gibi günümüzde oldukça fazla yozlaşan, kaybedilen değerler başarılı bir şekilde anlatılmıştı. Bulgar göçmeni Ali ile Münire’nin çocuklarına yönelik muhabbetleri, örneğin kızı kaçırmak istediğini söylediği sahnedeki baba figürünün tepkisi, sevgi üzerine kurulmuş ailenin yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen mutluluğu, aile içi eğitim ve iş birliği ile dayanışma ve bütün bunların anlatıcı çocuğun üzerindeki tesiri cidden okunmaya değerdi. Bu arada kitaptaki tüm karakterlerin adları var ancak anlatıcı çocuğun ismini bilmiyoruz.

Uzun Hikaye adlı kitabın ilk bölümünde daha çok Ali’nin hayat hikayesini – tabii ki anlatıcı çocuğun ağzından – takip ediyoruz ancak anlatıcı çocuğumuz da çocuklarımıza örnek olabilecek bir karakterdi. Yazar kitabında kurguladığı bu anlatıcı çocuk ile okuyucuya arkadaşları için her türlü fedakârlığı yapan, onların sırlarını ve dertlerini paylaşan, elinden geldiğince yardım eden ve arkadaşlarına pozitif enerji veren imajını başarılı bir şekilde aktarır, anlatır, hissettirir. Kanaatkarlık konusunda ise anne figürü ön plana çıkar: Münire, her türlü olumsuzluğa rağmen aşkının peşinden gider. Bunun olumsuz yönünü de başka bir karakter üzerinden anlatır: kuaförün kızı Suna sahip olduğuyla yetinmeyip daha fazlasını ve daha iyisini elde etme hırsıyla ilçeden ayrılması sonucu sonunun hüsran olması, bir başka gerçeği bize gösterir.

Uzun hikaye adlı kitapta bir de kitapevi projesi vardı baba – çocuk karakterlerin. Bu kısımda yazar aslında kitabın ne kadar önemli olduğunu ancak Anadolu coğrafyasının henüz kitap okuma konusunda geri kaldığına da işaret ederek Anadolu halkının eğitim durumunun yetersizliğine ve özgüven eksikliğine dikkat çeker. Arka planda ise adaleti tesis edecek bireyleri yetiştirecek eğitim sisteminin tam oluşturulamadığını anlatır. Adalet isteğinin neredeyse tüm karakterler üzerinden yansıtılmaya çalışıldığı eserdeki baş karakterlerimizden biri olan Ali’nin hikayenin sonunda bile hala hapishanede olması, yazarın sosyal bir eleştirisi olabilir (dönem şartları göze alınarak, çünkü 70’lerin siyasi ve kültürel konjonktürü bazı şeylere izin vermiyor, haksız yere içeriye girenler yıllarca içerde kalıyordu).

Velhasıl…

Uzun Hikaye adı üstünde bir hikaye (öykü) kitabı olsa da kurgunun özüne yerleştirilen mesajlarla daha işlevsel bir hüviyette olduğunu ispatlayan bir eser. Yazar bu kitabıyla kasaba ortamı ve Anadolu insanının halini anlatırken kurguladığı karakterlerle modern hayatın yozlaştırdığı insan ve değerlere dikkat çekiyor. Okuyucuya sanki olumsuz bir hayat hikayesi anlatırmış gibi hareket ederken yitirmeye yüz tutan değerlerimiz üzerinden hakikati yitiren insanoğlunu uyandırmaya çalışıyor. Sonuç olarak ortaya aile bağlarını sevgiyle güçlendiren, aza kanaat ederek mutlu olmayı başaran, çevresiyle uyumlu, her zaman ve her koşulda dürüstlüğü ilke edinip adaletten sapmayan bireyler olunması gerektiğini bas bas bağıran bir kitap çıkarıyor.

Uzun Hikaye adlı kitapta anlamını çok iyi bilmediğimi anladığım bazı kelimeler:

Lepiska ne demek: Sarı renkli veya dümdüz, yumuşak saçlar için kullanılan bir tabirdir. İpek gibi yumuşak saçlara sahip olan kişiler için de bu sözcük kullanılır: “Küçüğü bağrıma bastım ve sezdirmeden lepiska saçlarını gözyaşlarımla ıslattım.”

Posta katarı ne demek: Atlı haberci, çapar.

Marşandiz ne demek: Fransızca asıllı olan kelimedir, yük treni anlamına gelir: “Kara pasaklı bir marşandiz değil, gıcır gıcır bir marşandiz… Kuyruğundaki kırmızı ışıklar bile bir başka türlü afili…”

İpipullah sivri külâh ne demek: Yapayalnız, varlıksız olan kimse anlamına gelen bir deyim.

Proleter ne demek: Fransızca asıllı bir kelimedir, emekçi anlamına gelir: “Zira sözü geçen memlekette gelişmiş bir proleter sınıfı mevcuttu.” Proleterleşmek ise emekçi sınıfından olmak, emekçi sınıfına dâhil olmak, yoksul duruma gelmek anlamlarına gelir.

Onulmaz ne demek: İyi olmaz, iyileşmez anlamına gelir: “Kral, onulmaz bir hastalığa yakalanmış”

Kasımpatı ne demek: Bitki biliminde bir isimdir, çiçekleri iri, katmerli ve türlü renkte, sonbahardan kışa değin açan bir süs bitkisi; krizantem (Chrysanthemum): “Sonra vazonun durduğu yere doğru yürür, vazodaki solmuş kasımpatıları alıp uşağa doğru fırlatır.”

Mutlaka okumalısınız.

İyi okumalar.

Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık