Varlık Vergisi Kanunu

varlik-vergisi-kanunu

varlik-vergisi-kanunu1940–1945 yılları ülkemizde İkinci Dünya Savaşının hüküm sürdüğü yıllardır. Türkiye savaşa girmese de savaş ekonomisi politikası izlemiş olması ülkemizi etkilemiştir. Varlık vergisi de etkilenen ekonomiyi düzeltmek için bir araç olmuştur. Varlık vergisinin yanında ayıca Toprak Mahsulleri Vergisi ve Ayni Muamele Vergisi de alınmıştır. Varlık vergisi tüccar kesimi vergilendirmek için, ayni muamele vergisi ve toprak mahsulleri vergisi ise tarımsal kazançları vergilendirmek için yasalaştırılmıştır.

Olağanüstü servet vergisi olan varlık vergisi dönemin koşulları gereği, İkinci Dünya Savaşı sonrası zaruri olarak Müslim ve gayri Müslimlerden almak zorunda kalınan bir vergidir.  Bu vergi de asıl amaç savaş koşulları nedeniyle oluşmuş ekonomik ortamdan yararlanarak yüksek kazanç elde eden ancak düşük vergi verenler hedef alınmıştı. Ayrıca bu sayede savunma harcamalarının da karşılanması amaçlanmıştır. Ancak bazı araştırmacılar kanunun asıl hedefine ulaşmadığını daha çok gayri Müslimlerin üzerine gidildiğini belirtirler. Uygulamaları nedeniyle günümüze kadar tartışılan en önemli konulardan birisi olmuştur.

Varlık Vergisi uygulaması bir takım tepki ve etkilere maruz kalmıştır. Vergiye eleştirilerin kaynağını verginin kapsamı ve alınma şekli oluşturduğundan uzun süre yürürlükte kalmamıştır. Sadece 1 yıl yürürlükte kalmıştır. 11 Kasım 1942’ de yürürlüğe giren Varlık vergisi 1943’te yürürlükten kaldırılmıştır.

1. VARLIK VERGİSİ KANUNU

3305 sayılı Varlık vergisi kanunu, 17 maddelik olup 11 Kasım 1942’de resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. İlk beş maddesi verginin mevzuu ile ilgili hazırlanmış, verginin miktarına altıncı madde de, verginin tarhı sonraki dört madde de, devam eden üç madde ise tebliğine ve tahsiline ilişkin olup on dördüncü madde teminata, on beşinci madde de müruruzamana ve son iki maddesinde meriyet maddelerine yer verilmiştir. Kanunun kabul tarihi 11.11.1942 olup kanun numarası 4305’tir.

Kanun, TBMM’de kabul edildikten sonra yürürlüğe girer.

1.1. Verginin Mevzuu

Madde 1 —. Servet ve kazanç sahiplerinin servetleri ve fevkalâde kazançları üzerinden alınmak ve bir defaya mahsus olmak üzere (Varlık Vergisi) adıyla bir mükellefiyet tesis edilmiştir.

Madde 2 — Varlık Vergisi aşağıda yazılı zümrelere dâhil olan hakikî ve hükmi şahıslardan alınır:

  1. A) 2395 ve 2728 sayılı kanunlarla ek ve tadilleri mucibince mükellef bulunanlar;
  2. B) Büyük çiftçiler (Büyük çiftçiden maksat, işinin idaresine ve vüsatine halel getirmeksizin bu mükellefiyeti ifa edebilecekleri bu kanunda yazılı komisyonlarca tesbit edilenlerdir)’;
  3. C) Uhdelerinde bulunan binaların ve hisseli ise hissedarlarının hisselerine düşen bir yıllık gayrisâfi iradı yekûnu 2 500 liradan ve arsalarının vergide mukayyet kıymetleri 5 000 liradan yukarı bulunan ve bu miktarların tenzilinden sonra mütebaki irat ve kıymetlerle bu vergiyi verebileceği komisyonlarca kararlaştırılanlar;
  4. D) 1939 senesinden beri 2395 veya 2728 sayılı kanunlar mucibince vergiye tabi bir iş ve teşebbüsle uğraştığı halde bu kanunun neşri tarihinde işini terk, devir veya tasfiye etmiş bulunanlar;
  5. E) Meslekleri tacir, komüsyoncu, tellal veya simsar olmadığı halde 1939 senesindenberi velev bir defaya münhasır olsa bile ticari muamelelere tavassut ederek komisyon veyahut tavassut mukabili olarak her ne nam ile olursa olsun para veya ayniyat almış olanlar.

Madde 3 — İkinci maddede yazılı mükellefiyet zümrelerinden iki veya daha ziyadesine dâhil olanlar bu zümrelerin her birinde ayrı ayrı mükellef tutulurlar. Umumî, ımîilhak ve hususi bütçelerle belediye bütçelerinden ve 3659 numaralı kanuna tabi müesseselerden tahsisat, maaş ve ücret alanlarla kadroya müsteniden yevmiye ile istihdam edilenler yalnız bu maaş, tahsisat, ücret ve yevmiyelerinden dolayı ikinci maddenin A fıkrasındaki mükellefiyete tabi değildirler.

Madde 4 — 1837 sayılı Bina Vergisi Kanununun 3 üncü ve 1833 sayılı Arazi Vergisi Kanununun 2nci maddesinde sayılı bina ve arsa sahipleri, ikinci maddenin (C) fıkrasında yazılı mükellefiyetten muaf tutulur.

Madde 5 — Vergi, hakikî ve hükmi şahıslar namlarına tarh olunur ve eshamlı ve eshamsız şirketlerde hisseye bakılmaksızın şirketlerin menkul ve gayrimenkul varlığının tamamı üzerinden alınır.

1.2. Verginin Miktarı

Madde 6 — Yedinci maddede yazılı komisyonlar, ikinci maddede yazılı mükelleflerin mükellefiyet derecelerini, her mükellef namına 1941 yılında ve ticaretini terk, devir veya tasfiye etmiş olanlar için terk, devir veya tasfiyeye tekaddüm eden son yılda tarh edilmiş veya tahakkuk ettirilmiş vergi miktarlarını, çiftçilerde mükellefin zirai vaziyetini ve gayrimenkul sahiplerinin de irat ve vergi kıymeti miktarlarını gözden geçirmekle beraber bunlarla mukayyet olmaksızın edinecekleri kanaate göre takdir ve tespit ederler. Ancak 2395 sayılı kanunun 11inci maddesi hükmü dairesinde kazanç beyannamelerine bilanço raptetmek mecburiyetinde bulunan anonim, komandit, limited ve sermayesi üzerinden kazanç dağıtan kooperatif şirketlerin vergileri, 1941 takvim yılma veya ticari yılma ve ticarethanelerini terk, devir ve tasfiye etmiş olanlarda terk, devir ve tasfiyeye takaddüm eden son seneye ait safi kazancının yüzde ellisinden aşağı ve anonim şirketlerde yüzde yetmişinden yukarı olamaz.

İkinci maddenin (B) fıkrasında yazılı çiftçilerin mükellefiyetleri de varlıklarının yüzde beşini geçemez.

1.3. Verginin Tarhı

Madde 7 — İkinci maddede yazılı servet ve kazanç sahiplerinin mükellefiyet derecelerini tespit etmek üzere her vilâyet ve kaza merkezinde mahallin en büyük mülkiye memurunun reisliği altında en büyük mal memurundan ve ticaret odalarıyla belediyelerce kendi azaları arasından seçilecek ikişer azadan müteşekkil bir ve icabına göre müteaddit komisyon kurulur. Ticaret odası bulunmayan yerlerde, bu odanın seçeceği azalar yerine belediyece, hariçten ticaret ve ziraattan anlayanlar arasından iki âza seçilir. En büyük mülkiye ve maliye memurları bu komisyonlarda bizzat bulunmakla mükelleftirler. Ancak birden fazla komisyon kurulan yerlerde tensip edecekleri memurları tevkil edebilirler ve kendileri de icabına göre istedikleri komisyonlarda bulunabilirler. Komisyonların, büyük çiftçileri tespit için yapacağı toplantılarda Ticaret odası yerine ziraat odalarınca kendi azaları arasından ve bulunmayan yerlerde belediyelerce hariçten ve ziraattan anlayanlar arasından seçilecek iki âza komisyona iştirak eder. Komisyon kararları ekseriyetle verilir, reylerde müsavat halinde reisin bulunduğu taraf tercih edilir.

Madde 8 — Komisyonlar, şirketlerin mükellefiyetlerini tespit ettikleri sırada şeriklerin de servetleri derecesini ve fevkalâde kazançlarını araştırarak bunların da mükellefiyetlerini takdir ederler.

Madde 9 — Komisyonlar, muhtelif zümrelerin mükellefiyet derecelerini tespit işini on beş gün içinde intaç ile mükelleftirler. Bu müddet zarfında işini bitiremeyen komisyonların memur olmayan âzası değiştirilerek yerlerine son mebus intihabında müntahibi sanı olanlar arasından belediye reislerince seçilecek dörder zat alınmak suretiyle komisyonların âzası tamamlanır.

Madde 10 — Mükelleflerin tespiti sırasında komisyonlarca unutulmuş olanların isimleri komisyonların dağılmasından itibaren en geç iki ay içinde varidat dairelerince tespit olunarak 7nci madde hükmü dairesinde yeniden teşkil edilecek komisyonlara bildirilir. Komisyonlar âzami on beş gün içinde bu mükelleflerin vergi miktarlarını kararlaştırmağa mecburdurlar.

1.4. Verginin Tebliğ ve Tahsili

Madde 11 — Komisyon kararları, şehir ve kasabalarda varidat dairelerinin kapılarına ve köylerde münasip mahallere listeler yapıştırılmak suretiyle ilân ve tebliğ olunur. Listelerin asıldığı, gündelik gazete çıkan yerlerde gazetelerle ve gündelik gazete çıkmayan mahallerde belediye tellâlları marifetiyle halka ayrıca haber verilir. Komisyon kararları nihaî ve katî mahiyette olup bunlara karşı idari ve adli kaza mercilerinde dava açılamaz. Ancak bir mükellef namına aynı mükellefiyet mevzuundan dolayı mükerrer vergi tarh edilmiş olduğu takdirde bunlardan en yüksek olanı ipka edilerek diğerleri tarhiyatı yapan komisyonların vazife gördüğü mahallerin en büyük mal memuru tarafından mükelleflerin müracaatı üzerine silinir.

Madde 12 — Mükellefler vergilerini, talik tarihinden itibaren on beş gün içinde mal sandığına yatırmağa mecburdurlar. On beş günlük müddetin geçmesini beklemeden mahallin en büyük mal mefhuru, lüzum gördüğü mükelleflerin menkul ve gayrimenkul mallarıyla alacak, hak ve menfaatlerinin ihtiyaten haczine karar verebilir. On beş günlük müddet içinde yatırılmayan vergilerin Tahsili Emval Kanununa tevfikan tahsiline tevessül edilmekle beraber vergi miktarına müddetin dolmasından itibaren birinci hafta için yüzde bir ve ikinci hafta için yüzde iki zam olunur. Talik tarihinden itibaren bir ay zarfında borçlarını ödemeyen mükellefler borçlarını tamamen ödeyinceye kadar memleketin herhangi bir yerinde bedeni kabiliyetlerine göre askerî mahiyeti haiz olmayan umumî hizmetlerde veya belediye hizmetlerinde çalıştırılırlar. Ancak üçüncü maddenin son fıkrasında yazılı olanlardan ikinci maddedeki mükellefiyete tabi bulunanlarla kadınların ve elli beş yaşını mütecaviz erkeklerin borçları hakkında Tahsili Emval Kanunu tatbik edilmekle beraber bunlar çalışma mükellefiyetine tabi tutulmayabilirler. Bu fıkra hükmüne göre çalıştırılanlara verilecek ücretin yarısı borçlarına mahsup olunur. Çalışma mecburiyetinin tatbik tarzı Hükümetçe hazırlanacak bir talimatname ile tâyin olunur. Birinci fıkrada yazılı on beş günlük müddet içinde vergilerini vermeyen mükellefler, aynı müddet zarfında vergileri miktarınca Hazine bono ve tahvilâtı veya banka teminat mektubu tevdi ettikleri takdirde bu mükellefler hakkında Tahsili Emval Kanununun ve çalışma mecburiyetinin tatbiki bir ay müddetle geri bırakılabilir.

Madde 13 — Kollektif ve komandit şirketlere ait vergilerin icabı halinde ortakların ve komanditelerin şahsi mallarından istifası hususunda da Tahsili emval kanunu hükümleri tatbik olunmakla beraber ortak ve komanditeler çalışma mecburiyetine de tabi tutulabilirler ve on ikinci maddenin ikinci fıkrası hükmü bunlar hakkında da tatbik olunur. Bu madde ile on ikinci maddede yazılı karar ve muameleler katî olup bunlara karşı idari ve adli kaza mercilerinde dava açılamaz.

1.5. Teminat

Madde 14 — Varlık vergisiyle mükellef tutulanların ikametgâhlarında, gerek kendilerine ve gerek karı veya kocalarına veya kendileriyle birlikte oturan usul ve furuğiyle kardeşlerine ait dükkân, mağaza, depo, ambar, fabrika ve imalâthanelerde veya bunlara benzer yerlerde bulunan bütün menkul mallarla tapuda veya vergide bunlardan her-” hangi biri namına kayıtlı olan gayrimenkul mallar bu kanun mucibince alınacak vergi ve zamların kanuni teminatı hükmünde olup bu mallan»satılmasında da Tahsili Emval Kanunu hükümleri tatbik olunur. Verginin teminatını teşkil eden bu mallardan mükellefin kendisine veya kan ve kocasına ait olanlar hariç olmak üzere diğer mallar üzerine komisyonlarca verginin takdir ve tespiti tarihinden itibaren bir sene zarfında ayrıca haciz konmadığı takdirde bu mallar üzerindeki teminat hükmü sona erer. Mükelleflerin zilyetliği altında veya yukarda yazılı mahallerde bulunan menkul mallara müteallik satış, temlik ve rehin iddiaları muteber sayılmaz ve bu nevi mallar hakkında dermeyan olunacak istihkak iddiaları dinlenemez. Bu kanunun neşrinden mukaddem başlamış olan ve bir ilâma veya bu hüküm ve kuvvette noterlikçe tanzim edilmiş mukaddem tarihli resmî bir senede müstenit olmayarak yapılmış bulunan takip neticesinde icra dairelerince konulmuş olan ihtiyati ve icrai hacizler bu teminat hükmüne halel vermez. Bu hacizler ancak vergi alacağının tahsilinden sonra bir bakiye kaldığı takdirde bu kısım hakkında infaz olunur. Gayrimenkullerin satışında bunların varlık vergisi mükellefiyeti ile ilişiği olmadığı alâkalı varidat dairesince tasdik edilmedikçe tapu daireleri tescil yapamaz. Yapılan tesciller hükümsüz sayılır.

1.6. Müruruzaman

Madde 15 — 9 ve 10 uncu maddelerde yazılı müddet ve şartlar içinde tarh edilemeyen vergiler, bu müddetler geçtikten sonra yeniden tarh ve tahsil edilemez. Bu kanun mucibince tahakkuk ettirilmiş olan vergiler 1943 malî yılından itibaren beş yıl sonra tahsil olunamaz. Verginin tahsili için yapılacak her nevi takip muameleleri, müruruzamanı keser.

1.7. Meriyet Maddeleri

Madde 16 — Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.

Madde 17 — Bu kanunun hükümlerini yürütmeğe İcra Vekilleri Heyeti memurdur.”[1]

2. VARLIK VERGİSİ HÜKÜMLERİ

Varlık vergisi servet ve kazanç sahiplerinin servetleri ve olağanüstü gelirleri üzerinden bir defaya mahsus alınmak üzere 12 Kasım 1942 tarihinde yürürlüğe girmiştir.[2]

Mükellefiyet olarak görülenler dört gurupta toplanmıştır. Bunlar;

  • Kazanç ve buhran vergileri mükellefleri,
  • Büyük çiftçiler,
  • Sahip oldukları binaların ve hisseli ise hissedarlarının hisselerine düşen bir yıllık gayri safi gelir tutarı 2500 TL ve arsalarının vergide kayıtlı değeri 5000 TL den fazla olup bu miktarın indirilmesinden sonra geri kalan gelir ve kıymetlerle vergi verebileceği yetkili komisyonlarca kararlaştırılanlar,
  • 1939‘dan itibaren kazanç ve buhran vergilerine tabii bir iş yada teşebbüsle uğraştığı halde, 1939’dan beri bir defaya mahsus bile olsa ticari muamelelere tavassut ederek komisyon veya tavassut karşılığı para ve mal almış olanlardır.

Bu dört guruptan iki ve daha fazlasına dahil olan mükelleflerin, her birinden ayrı ayrı mükellef tutulacaklarını ve kamu kuruluşlarında çalışanların maaş ve ücretlerinin Varlık Vergisinden muaf oldukları belirtilmiştir. Vergi, gerçek ve tüzel kişiler adına tarh olunacak ve hisseli ile hissesiz şirketlerde hisseye bakılmaksızın, şirketlerin menkul ve gayrimenkul varlığının tamamı üzerinden alınacaktır. Verginin miktarı ise komisyonlar tarafından belirlenmiştir. Yasa, komisyonlara olağanüstü bir yetki vererek inisiyatiflerine yani kanaatlerine göre vergi miktarını ayarlamalarını söylüyordu. Komisyonlara her il ve ilçede mahalli en büyük mülkiye memuru başkanlık edecektir. Diğer üyelerini ise en büyük mal memuru ve ticaret odaları ile belediyelerce kendi azaları arasından seçilen ikişer azadan oluşan bir ve gerektiğinde birden fazla komisyon kurulu olarak belirlenmiştir.

Vergi tarhı için belirlenen süre 15 gündür.

Varlık vergisinin alınmasında idarece takdir yöntemi kullanılmıştır. Komisyon kararları kesin olmakla birlikte bu kararlara karşı adli ve idari yargı organlarında dava açılamayacaktır.

Yükümlüler tebliğden itibaren 15 gün içinde vergilerini ödemek zorundadırlar. Bu sürenin dolmasını beklemeden gerekli görülürse mahallenin en büyük mal müdürü, yükümlülerin menkul ve gayrimenkul mallarıyla alacak hak ve menfaatlerinin tedbir amaçlı haczine karar verebilecektir. Bu 15 günlük süre zarfında vergisini ödemeyen mükelleflerden birinci hafta yüzde bir, ikinci hafta yüzde iki zam uygulanacaktır. İlan tarihinden itibaren 1 ay içinde borçlarını ödemeyen mükellefler, borçlarını tamamen ödeyinceye kadar bedeni yeteneklerine göre, genel hizmetlerde veya belediye hizmetlerinde çalıştırılacaktır ve bunlara verilecek ücretin yarısı borçları için kesilecektir.

Varlık vergisi kanununda varlık vergisine ilişkin hükümler ayrıntılı olmamakla birlikte dönemin şartlarının gerektirdiği şekilde olmuştur.

3. VARLIK VERGİSİNİN ÇIKARILMASI VE UYGULANMASI

Bir ülkenin gelişmişlik düzeyi, nüfusu, gayri safi milli hâsılası, bunun sektörel dağılımı, gelir bölüşümü eşitsizliği, piyasaların yapısı, kurumsallaşma düzeyi vb. toplanacak vergi düzeyini ve vergi tekniklerini etkiler.

1942 yılının ikinci yarısında vergilemede sınıra gelinmiştir. Vergi yükü ücretliler üzerinde yoğunlaşmıştı: ücretli kesim kazanç vergisinin büyük bölümünün yanı sıra 1929 Dünya Krizi sonrasında konulan İktisadi Buhran, Muvazene ve Hava Kuvvetlerine Yardım gibi olağanüstü vergileri ödüyorlardı. Ayrıca, ücretler enflasyon nedeniyle erozyona uğramış, geniş kesimler günlük temel ihtiyaçlarını karşılayamaz bir duruma gelmiştir. Konsolide bütçe gelirleri 1940 yılında yüzde 39,2 artarken, 1941 yılında ancak yüzde 18,4 artırılabilmiştir.[3]

1940 Milli Koruma Kanunu ile iki sene ülke para basma ile yönetilmiş, 1942 yılının ikinci yarısında yeni gelir kaynaklarının bulunması gerekli olunmuştur. Yeni ekonomik tedbirlerin hazırlıklarını sürdüren Başbakan Refik Saydam 7 Temmuz 1942’de vefat etmiştir. Ondan sonra Başbakan olan Şükrü Saraçoğlu gelir ve giderler arasındaki farkı kapatmak, tedavüldeki artan para miktarını dengelemek, fevkalade giderleri karşılamak ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla Varlık Vergisi Kanun tasarısını TBMM’ye sunmuştur.

Fiyat artışları, karaborsa ve vurgunculuk temel ihtiyaçların karşılanmasında büyük sorunlar ortaya çıkarıyordu. Gidilecek başka kaynak kalmadığından, spekülatif faaliyetlerden elde edilen kazançlar, başlangıçta zorunlu borçlanma ile devlete aktarılmak istense de, yabancıların piyasadaki egemenliği zorunlu borçlanma yapılmasını sınırlamıştır ve geriye bir tek vergi seçeneği kalmıştır. Bu amaçla Varlık Vergisi Kanunu yürürlüğe konulmuştur.

Varlık vergisi dönemin şartları gereği uygulamaya koyulmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin mali ekonomik ve sosyal durumu verginin en önemli gerekçesini oluşturur. Yüksek enflasyon, azalan üretim sonucu karaborsa oluşması, savaş döneminde kamu gelirlerini artırma politikaları ve gelir ile servet dağılımını düzeltme amacıyla çıkarılmıştır.

Varlık vergisi hakkındaki yasa dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu komutasında mecliste kabul edildikten sonra derhal komisyonların oluşturulması için harekete geçildi. Komisyonlar altı kişiden oluşturuluyordu. Başkanlığı illerde Vali, ilçelerde Kaymakam üstlenecektir. Komisyonda maliyeyi defterdar veya mal müdürü temsil edecektir. Komisyonlar CHP üyelerinden oluşuyordu. Ayrıca Müslüman Türklerde komisyonda yer almıştır.

Halk arasında sürgünleriyle tanınan Varlık Vergisi uygulaması ile tüccar, emlak sahipleri ve büyük çiftçilerden vergi alınacaktı. Ayrıca Ermeni, Rum, Yahudi gibi ticaret yapan kesimlerin yanı sıra bu milletlerden olan işçi, seyyar satıcı, hademe ve şoförlere de uygulanmıştır. Bu guruptan toplam 26 bin kişiye uygulanmıştır. Harp yıllarında en çok parayı tüccarlar kazandığı için, tabii olarak bu verginin en büyük yükünü onlar taşıyacaklardır. Ayrıca han, hamam ve apartmanlarından 2500 liradan fazla gelir sağlayanlar, emlak sahibi olarak vergi ödemekle yükümlü tutulmuştur.

Varlık vergisinde yükümlü sayısı 114.368 idi ve bu mükelleflerden toplam 465 milyon lira almayı hedeflemişlerdir. Verginin %52’sini Gayrimüslimler, %29’unu Müslümanlar, %19’unu yabancılar ödemiştir. Dolayısıyla varlık vergisinden en fazla etkilenen gurup Gayrimüslimler olmuştur.[4] Oluşturulan komisyonlar mükelleflerin ödeyeceği vergi miktarını vergi dairelerine asılan cetvellerle ilan etmiştir. Tek nüsha halinde asılan cetvellerin önü yani vergi dairesinin önü bir anda ana baba gününe dönmüştür. Vergi oranlarının ilanıyla asıl hedef alınan gurubun gayrimüslimler olduğu anlaşılmıştır. Ön hazırlık aşamasında yapılan gizli oturumlarda da bu apaçık belirtilmiştir. Uygulamaya bakıldığında da aksine bir hüküm görülmemiştir.

Varlık Vergisi tespiti ve ilanı için 15 gün, tahsili içinde ayrı bir süre tanınmıştır. Normal tahsilât müddetini takip eden ilk hafta %1, ikinci hafta ise %2 cezalı tahsilât yapılması öngörülmüştür. Bu süre zarfında vergisini ödemeyen mükellefler toplama kamplarına alınmıştır.

Vergi oranların ilanından sonra mükellefler 15 gün içinde vergilerini ödemeleri gerekiyordu.

İstanbul o dönemde yaklaşık 900 bin nüfusa sahiptir. İstanbul’da yoğun olarak gayrimüslimler yaşamaktadır. Tablodaki vergiler, vergide gayrimüslimlerin hedeflendiğini açıkça göstermektedir.

Karşılaştırma açısından İstanbul’da gemi armatörleri olan Barzilay ve Bİnjamen’den istenen vergi 2 milyondur. Oysa kamu kuruluşlarından istenen verginin tamamı bu rakamı bulmuyordu. Sümerbank 140 bin lira, İETT 674 bin lira, Emlak Bankası 34 bin lira, Şirket-i Hayriye 13.500 lira, Denizbank 6 bin lira ve para patronu Merkez Bankası 12 bin lira ödeyecekti. Listenin ilk sıralarında bir milyonun üstünde vergi ödeyecek 11 mükellefin 9’u gayrimüslimdi. Diğerleri ise dönme olarak tabir edilen kesimdi.[5]

On yedi maddelik bu yasa çıkarıldığında verginin miktarına ve oranına karşı kimse itiraz edemiyordu. Tek denilen şey 15 gün içerisinde bu verginin ödenmesi gerektiğiydi. Bu süre zarfında ödeme yapamayanlar çalışma kamplarına gönderilecektir. Ayrıca verginin tahsili için de yakın akrabaların servetlerine el konuluyordu.

Varlık vergisinin bu kadar katı olarak uygulanmasında İkinci Dünya Savaşının etkisi oldukça önemli bir paya sahiptir.

3.1. Verginin Tarh Edildiği 15 Günlük Süredeki Gelişmeler

Zengin çiftçi, ticaret ve sanayi burjuvazisine konan bu vergide kapsam oldukça geniş tutuldu. Kanunla her il ve ilçe merkezinde kimin ne kadar vergi ödeyeceğini belirleyecek, “Servet Tespit” komisyonları kuruldu. Komisyon kararlarına karşı itiraz ve temyiz yolları kapatıldı. Verginin ödemesi tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde yapılacak, vergiyi ödemeyenlerin malları haczedilerek icra yoluyla satılacak, buna rağmen borcunu ödemeyen mükellefler borçlarını “bedenen çalışarak”  ödemeleri için çalışma kamplarına gönderilecekti.

Bu kanun gerçekte, Şükrü Saraçoğlu’nun hükümet programında ifade ettiği “Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir o kadar da vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız. (…) Biz ne sarayın, ne sermayenin, ne de sınıfların saltanatını istiyoruz. İstediğimiz sadece Türk milletinin hâkimiyetidir.” diyerek yeni hükümetin sosyal politikasına uygun olarak, ırkçı ideolojinin etkisiyle azınlıklara karşı kullanılmıştır. Milli Koruma Kanunu ile ortaya çıkan savaş zenginleri arasında Yahudi, Rum ve Ermeni kökenli vatandaşlarımızın önemli bir oran teşkil etmesi sebebiyle, 1942 yazı boyunca İstanbul gazetelerinde hırsızlık, karaborsacılık, vurgunculukla  ilgili haber ve yazılar ön plana çıkarıldı.[6] Hemen her gün ve her gazetede “karaborsacı Yahudi” tiplemesini içeren karikatürler yayınmıştır.

Yasanın uygulayıcılarından olan Faik Ökten’in anılarında anlattığına göre, Maliye Bakanlığı savaş dolayısıyla fevkalade kazanç elde ettiği iddia edilen kimselerin cetvelinin yapılarak Müslümanların M, gayrimüslimlerin G, dönmelerin D harfiyle işaretlenmesini talep etti. İstanbul’da kurulan üç komisyon tahakkuk eden vergi listelerini 18 Aralık 1942’de açıkladı. Tahakkuk eden vergiler 3877’si yabancı yani azınlıklardan olmak üzere 114 bin kişiye, yüklenmişti. 27 Ocak ile 3 Temmuz 1943 arasında, tümü gayrimüslimlerden oluşan toplam 1229 kişi çalışmak üzere Erzurum Aşkale’ye yollandı. Ancak içten ve dıştan gelen tepki ve baskılar sebebiyle Hükümet 1943 yılında kanunun uygulamasını durdurarak, tahsil edilmemiş olan Varlık Vergisi borçlarının silinmesine karar verdi. Aralık ayının ilk günlerinde Aşkale ve Sivrihisar’a sürgün edilenler yaklaşık on aylık esaretten sonra evlerine gönderildi.

21 Ocak 1943’te ödeme süresi dolan Varlık Vergisi tahsilâtının en önemli araçlarından biri Aşkale’ye gönderilme tehdidiydi. İki aşamada uygulanan bu tehdidin ilk aşamasında Aşkale’ye gidecekler listesine konulma tehdidi gündeme getiriliyor ikinci aşamada ise Aşkale’deki çalışma şartlarının basında yer alması ile mükellefleri Aşkale’ye gitmemek için her şeye razı etme amacı güdülüyordu. Aşkale’nin ne kadar kötü bir yer olduğunu İstanbul’da kalanlara gösterilerek Varlık Vergisinin tahsilâtına katkıda bulunulmuştur.[7]

“Varlık Vergisi” tahakkuk ettirilen miktarların şekli, itiraz hakkı tanınmaması ve vergi genelliği ilkesine aykırı düştüğü için tümüyle hukuk dışı bir vergiydi. Ve daha çok azınlıklara yüklenmesi sebebiyle ciddi bir ayrımcılık boyutu vardı.  Sonuç olarak, Cumhuriyet tarihinin tartışılan yasaları içerisinde yer alan Varlık Vergisi Kanunu, Milli Korunma Kanunu ve Toprak Mahsulleri Vergisi Kanunu’yla birlikte, Türkiye halkının büyük bir bölümünün CHP iktidarından soğumasına yol açmış, DP’yi hazırlayan etkenlerden biri olmuştur. Ayrıca Türkiye’de ekonomik, sosyolojik ve nüfus açısından da değişimlere yol açmıştır. Varlık Vergisi bazılarınca, verginin  baş uygulayıcılarından  Faik Ökte’ye göre “ Cumhuriyet mali tarihinin yüz kızartan bir sahifesi” olarak nitelenirken, bazıları da devlet aracılığı ile  milyonlar kazanan savaş vurguncuları ve azınlıkları hedef olmasından dolayı vergiyi savunmuşlardır.

3.2. İzmir’de Varlık Vergisi

İstanbul’dan sonra en çok verginin ödendiği şehir İzmir’dir. İzmir merkezde 2.798 mükellefe 25.057.500 lira, kazalarda ise yaklaşık 1779 mükellefe 1.890.260 lira vergi tarh edildi.[8] İzmir’de bazı mükellefler vergi ödememek için Ankara’daki yetkililerle görüşmeyi tercih ettiler.

Altı vergi şubesinde toplanan mükelleflerden, ilk belirlenen 289 mükelleften 115’i Müslüman, 174’ü ise gayrimüslimdi. Hedefin çok açık gayrimüslimler olduğu tek tek isimler bazında belirlenen vergi oranlarında da açığa bir kez daha çıkmaktadır.

Çalışma kamplarında gayri Müslimler için yüksek miktarlarda belirlenen vergi oranlarını doğal olarak binlerce kişi ödeyemedi. Vergisini vermeyenler için gecikme faizi yanında, bütün mal varlıklarına el konularak satılması cezası da vardı. İzmir’de cezalı ödeme süresinin sonunda vergi borcunu ödeyemeyen mükellefler hakkında bir yandan haciz işlemi yapılırken, bir yandan da kamp ve iş merkezine sevk konusu gündeme geldi.

Vergi borcunu ödemeyenlerle ilgili olarak bir liste hazırlanmıştır. Bu listeye hiç vergi vermeyenler, gayet cüzi vergi ödeyenler ve ödedikleri vergi miktarları tarh edilen miktarın yarısına ulaşmayanlar dahil edilmiştir. Aynı zamanda ismi listede geçen şahısların toplama kampına alınması kararlaştırılmıştır. Ama öncelikle hiç vergi ödemeyenler toplama kampına alınacaktı. Bu durumda olan yani hiç vergi ödemeyen mükelleflerin sayısı 495 kişidir.[9].

İzmir’de kamp ve iş merkezine sevk işlemi geç olarak işleme konulmuştur. Normalde vergi tarh işleminden 45 gün sonra bu işlemlerin yapılması gerekirdi. Diğer bir değişle İzmir’de kamp ve iş merkezlerine sevk işlemi Ocak 1943’te olması gerekirken, Ağustos 1943’te ilk işlem gerçekleştirilmiştir.[10]

Bu kadar geç toplama yapılmasının nedeni yerel yöneticilerin iyi niyetinden kaynaklanmıştır.

Aşkale ve Sivrihisar’da oluşturulan çalışma kamplarına kaç kişinin gönderildiği ile ilgili resmi veriler yoktur. Ortalama tahmini rakamlar vardır. Faik ökte’ye göre[11] vergisini vermeyen 1400 kişi zorunlu çalışmaya tabii tutulmuştur. Ancak çalışma kamplarında 10 ay kalan Parseh Gevrekyan’a göre kamplarda kalanların sayısı altı bin ila sekiz bini buluyordu.

İzmir Defterdarlığı varlık vergisi listelerinin ilan edildiği altı maddelik bir beyanname ile mükelleflere duyurmuştur. Vergisini vermeyenlerin çalıştırılacakları yerler şöyle belirlenmiştir: Deveboynu Geçidi, Van ve civarı, Erzurum Zigana Dağı, Bitlis, Elazığ, Kop Dağı, Diyarbakır, Siirt ve Palu.[12] (dipnot: ) . Mükellefler çalışma karşılığında günde 250 kuruş alacak ve bunun 60 kuruşu yiyecek, yatacak vb. masrafları için kesilecek, geriye kalan da varlık vergisi borcuna karşılık mahsup edilecekti. Bu hesaplamalara göre 600 bin lira borcu olan mükellefin 1600 yıl çalışması gerekiyordu.

Çalışma kamplarına yalnızca vergisini ödemeyen mükellefler gönderilirdi. Vergi borcunu ödemeyenler illerde belirlenen toplama merkezlerinde toplanıp, buradan da trenle çalışma kamplarına gönderiliyorlardı.

Çalışma kamplarında çeşitli hastalıklardan dolayı birçok kişinin öldüğü bilinir ancak sağlam bir veri yoktur. Kamplarda kalanların anlattıkları, sağlıksız koşullar, yeterli beslenememe sonucu birçok kişinin hayatını kaybettiği söyleniyor.

Çalışma kampı uygulaması Nazilerin toplama kamplarına benzetilir. Ancak Nazilerin toplama kamplarında uyguladıkları yöntemlerle Faşist Türk devletinin çalışma kampları uygulamaları karşılaştırıldığında ikisinin de aynı olduğunu söylemek doğru değildir. Ayrıca hakim sınıflar içinde bir kanadın Alman hayranı olduğu, açık ırkçı ve Turancı görüşler savunduğu bilindiğinde (bu kanadın içinde dönemin başbakanı Şükrü Saraçoğlu da var) çalışma kampları ile Nazilere özendikleri bir nevi taklit ettiklerini söylemek yanlış olmaz.

3.3. Ankara’da Varlık Vergisi

1941 yılına kadar Ankara’da gıda fiyatlarında bir artış görülür, ancak 1942 yılından sonra Varlık Vergisinin etkisiyle fiyatlarda yüzde yüzlük bir artış görülür. Bu artış İkinci Dünya Savaşı boyunca devam etmiştir.

Ankara’da fiyat artışları devam ederken Varlık Vergisinin VII. maddesi gereğince iki adet komisyon kuruldu. Bu komisyonların başkanlığını Vali Nevzat Tandoğan yapmıştır. Komisyonlara Defterdar, Belediye, Ziraat ve Ticaret odasından ikişer üye katılmıştır. Komisyonlar çalışmalarından sonra Ankara merkeze 16.109.800 lira, kazalara ise 522.000 lira vergi tarh etmiştir.[13]. Kazalara tarh edilen verginin 165.000 lirasını Kızılcahamam’daki 29 mükellef ödeyecektir.

Diğer illerde varlık vergisi ile doğrudan doğruya defterdarlıklar ilgilenirken, Ankara’da Valilik ilgilenmiştir. Böylece Ankara Valiliği adlarına vergi tarh edilen mükelleflerin vergi miktarlarını ve isimlerini gösteren listelerin; Kızılay, Yeğenbey ve Çankaya Maliye Şubelerine, Hükümet Konağına, Belediye binasına, Defterdarlık binasına ve Çankaya Kaymakamlığına asıldığına dair bir beyanname yayınlandı. Ayrıca ilan merkezlerinde mükelleflerle ilgilenecek memurlar görevlendirildi. Böyle bir uygulama sadece Ankara’da uygulandı.

Ankara mükelleflerinden 119 Müslim, 29 gayri Müslim olmak üzere, toplam 148 mükellefin 5000 liradan fazla vergi vereceği kararlaştırılmıştır. Vergi borcunu ödemek isteyen birçok mükellef elindeki malları bir anda piyasaya sürünce, kısa süreli de olsa gıda maddelerinin fiyatlarında 10-15 kuruşa varan düşüşler görülmüştür. Mükellefler Ankara ili genelinde 1942 itibariyle 15.143.443 lira öderken, 600 kadarı hiç ödeme yapmamıştır.[14]

Ankara’da varlıklı olduğu halde birinci listeye alınmayan mükellefler hakkında dönemin Valisi Nevzat Tandoğan başkanlığında bir komisyon çalışmaya başlamıştır. Bu komisyon ikinci bir ilan listesi hazırlayıp Ankaralı mükellefleri 231.700 lira Varlık Vergisi ödemeye yükümlü tutmuştur.

Bazı yorumcular Ankaralı mükelleflerin İstanbullu mükelleflere göre korunduğunu iddia ederler ancak bu konu tartışmalıdır. Çünkü varlık vergisi gereği ülkenin her yerinde eşit şartlar da uygulanmıştır. Ankaralı mükellefler toplama kampına ve iş merkezine sevk edilmemiştir. Hatta dönemin Ankara valiliği yayınladığı beyanname ile 4501 sayılı kanun gereği, 143 mükellefe ait 62.187 lira verginin silindiğini açıklamıştır.[15]  Bu kanun kapsamına giren mükellefleri içeren listeler Çankaya, Yeğenbey ve Kızılay Maliye Şubelerinde ilan edilmiştir.

3.4. Varlık Vergisi Tahsilâtı

Komisyonlar mükelleflere vergi tarh ederken öncelikle olağanüstü kazançları daha sonra mal varlığını göz önünde tutmuşlardır. Vergi ödeme oranı genellikle yüzde 74,1 olmuştur. Tüm Türkiye’de gayrimüslimlerden toplanması öngörülen vergi tutarı 223 milyon liraydı. Bu toplamın yüzde 52’sini oluşturuyordu. Müslümanlar 122,5 milyon TL (toplam yüzde 29’u) ve yabancılar 79,5 milyon TL (toplam yüzde 19’u)  ödemekle yükümlü olunmuşlardır. Gerçekleşen rakamlara göre gayrimüslimler 166 milyon TL, Müslümanlar 15,3 milyon TL, yabancılar da 33 milyon TL vergi ödemişlerdir. Böylece makbuz karşılığı tahsil edilen yaklaşık 315 milyon liranın yüzde 53’ünü gayrimüslimler, yüzde 36,5’ini Müslümanlar ve yüzde 10,5’ini de yerleşik yabancılar ödemiştir.

Varlık vergisi, yaklaşık 10 ay yürürlükte kaldıktan sonra 15 Mart 1944 tarihli ve 4530 numaralı “Varlık Vergisi Bakayasının Terkinine Dair Kanun” gereğince tasfiye edilmiştir. O güne kadar tarh edilipte tahsil edilemeyen vergilerde bu kanunla silinmiştir. Vergi tüm ülkeyi kapsıyordu. Ancak verginin uygulama merkezleri göreli olarak ekonomisi daha gelişmiş, ticari öneme göre Türkiye’nin büyük şehri sayılan İstanbul, İzmir, Bursa, Ankara, Hatay,  İçel ve Seyhan gibi illerdi. Vergi ödeme oranı: İstanbul %72, Ankara’da %96, İzmir %90 ve Bursa %66’dır. Dolayısıyla vergi toplama oranı en başarılı il Ankara olmuştur.

4. VARLIK VERGİSİNİN KALDIRILMASI

Hükümet Varlık Vergisini Harp Kazançları Vergisi gibi uzun süre uygulayıp mükellefleri zor duruma düşürmemek için kaldırmaya karar verdi. Bu sebeple bir kanun tasarısı hazırlayıp, Meclise sundu. 15 Mart 1944’te meclis başkanı Şemsettin Günaltay başkanlığında toplanan TBMM’de, Maliye bakanı Fuat Ağralı’nın isteği üzerine Varlık Vergisinin tasfiyesi ile ilgili kanun tasarısı görüşülmeye başlandı.

Varlık vergisi ile ilgili bilgi veren dönemin Maliye Bakanı:”talihsiz kalan bakayanın bir kısmının tahsiline imkân yoktur, diğer bir kısmının da mükellefleri ağır sıkıntılara ve belki de yokluğa düşürmeden tahsil edilemeyeceği anlaşılmıştır. Bu nedenle vergi bakayasının terkin yolu ile tasfiyesini uygun bulduk” demiştir.[16] Toplanan mecliste alınan kararlar sonucu varlık vergisi uygulamasından vazgeçilmiş ancak, vergisini ödemeyenleri de kendi vicdanlarıyla baş başa bırakmışlardır. 4530 sayılı kanun olarak kabul edilen Varlık Vergisinin Bakayasını Terkin Kanunu 17 Mart 1944 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Türkiye genelinde 314 milyon lira tahsil edilirken, 109 milyon lira tahsil edilemediği için varlık vergisi terk edilip, mükelleflerin bütün borçları silinmiştir.[17]

Uygulamada Müslüman ve Müslüman olmayan şeklinde sınıflandırmalar yapılmıştır. Ayrıca kanunda yer almayan gruplarda vergi mükellefi sayılmıştır. Varlık vergisindeki bu adaletsiz durum, birçok kişiyi servetinin üzerinde vergi talepleri ile karşı karşıya gelmesi sonucu ticari faaliyetlerine son verip, tüm gayrimenkullerini satmak zorunda bırakmıştır. Vergi karaborsayı kaldırmak üzere konmuş olmasına rağmen karaborsacıların daha çok zenginleşmesine yol açmıştır.[18]  Varlık vergisi, gerek verginin miktarının belirlenmesi gerekse tahsili, yükümlülerin itiraz ve temyiz hakları bakımından adaletsiz bir vergiydi. Vergi hukuku yönünde de birçok eksiklikleri olan bu vergi, siyasi ve idari yolsuzlukların ana odağı haline gelmiştir. Tüm bu durumlar vergi üzerinde büyük tepki toplamıştır.

15 Mart 1944 tarih ve 4530 sayılı kanun ile Varlık Vergisi kaldırılmıştır.

5. VARLIK VERGİSİNİN SONUÇLARI

Varlık vergisi uygulamasının üzerinden 72 yıl geçmiştir, o dönemde Varlık Vergisi sayesinde önemli miktarda gelir elde edilmiştir. Nitekim varlık vergisinin 1942 yılında genel bütçe vergi gelirleri içindeki payı %36’dır. Varlık vergisinin %85’i tahsil edilebilmiştir.[19]

Varlık vergisi kanunu ile toplam 314.900.000 TL vergi tahsil edilmiştir. Bu sayının %70’i İstanbul’da toplanmıştır. toplam tahsilat, 394 milyon TL olan 1942 devlet bütçesinin %80’ini buluyordu. 1935 sayımında Türkiye nüfusuna oranı %1,98 olan gayrimüslim azınlıklar, vergiden sonra başlayan göç nedeniyle 1945’te %1,56’ya ve 1955’te %1,08’e düşmüştür.[20]

Varlık vergisi kanunu büyük kentlerde ticaret sektöründe etkin olan gayrimüslim tüccarın piyasadan tasfiye edilmesi amacını taşıyordu. Varlık vergisi ile Türkiye’nin ticaret hayatında önemli yeri olan gayrimüslimleri piyasadan silmeye çalışılmıştır.

Varlık vergisi gayrimüslimlerin çoğunun iş hayatını sona erdirmiştir. Sözgelimi 1948-1950 arasında otuz bin civarında çoğu fakir, işçi ve zanaatkâr olan Yahudi, İsrail’e göç etmiştir ve bunun gibi yüzlerce gayrimüslimin göç etmesine neden olmuştur. Azınlıklar arasında oluşan güvensizlik havası bireysel düzeyde göç kararını etkilemiştir. Sonuçta, İttihat Terakki’den Cumhuriyet yıllarına uzanan Türkleştirme politikaları Osmanlı’dan miras kalan çok dinli/kültürlü toplumsal yapının tasfiye edilmesini sağlamıştır. O dönemde vergisini ödemeyen 160 kişi sürgün edilmiştir. Resmi rakamlara göre 1400 kişi Aşkale’ye gönderilmiştir. Sürgünler, taş kırıp yol yapmışlardır.

Dolayısıyla Varlık Vergisi İkinci Dünya Savaşında uygulanan basit bir vergi kanunu değildir. Bazı kaynaklar yakın tarihin karanlık bir dönemi diye nitelendirilmektedir.

Varlık vergisi,  İttihat ve Terakki döneminde temeli atılan “Sermayenin Türkleştirilmesi Projesi”nin bir parçası niteliğindedir.

Varlık vergisi arşivleri bugün bile kapalı olduğundan bazı önemli bilgilere erişmek pek mümkün değildir.[21] Bu bakımdan bütün araştırmalar tam anlamıyla kesin bir kaynak teşkil etmemektedir. En önemli eksik ırkçı bir vergi olan varlık vergisinden kimlerin yararlandığıdır. Buna dair tapu dairelerinin o günkü yevmiye defterlerini inceleme yetkisi olan, varlık vergisi uygulamalarını düzenleyen bakanlığın üst kurulunda yardımcı olarak yer alan, dönemin maliye müfettişi olan Cahit Kayra o döneme dair tespitlerini, yorumlarını Fatih Altaylı’nın sunduğu Teke Tek programında dile getirmiştir.

Varlık Vergisini uygulayan kadronun en sonuncusu olan Cahit Kayra’ya göre; “varlık vergisini tartışırken o dönemde Türkiye’nin durumunu ve savaş şartlarını hatırlamak gerekir. Bu savaşta sadece varlık vergisi mükelleflerinden zorla para alınmadı, köylüden de para alındı. Milyonlarca asker hudutlarda yıllarca bekledi, binlerce genç kömür ocağında zorla çalıştırıldı. Askerler öldü, gençler öldü ama Türkiye ayakta kaldı.”diyen Cahit Kayra varlık vergisinin 7 yıl uyuduktan sonra o dönemde varlık vergisi yöneticisi ve başkomutanı olan Faik Ökten’in “Varlık Vergisi Faciası” adlı kitabıyla yeniden canlandığını söyler. Bunun üzerine birçok kişi varlık vergisi lehinde ve aleyhine yazılar yazılmaya başladı ama daha çok aleyhine yazılıp çizilmiştir. Rıdvan Akar “Aşkale Yolcuları”,  Adnan Başer Kafaoğlu “Varlık Vergisi Gerçeği”…gibi birçok isim bu konuyu kaleme almıştır.

Cahit Kayra’ya göre varlık vergisi zorunluydu, konuyu tümüyle ele alıp son yargıya varıldığında verginin o dönem için zorunlu olduğunu söylenebilir. Varlık vergisinin savunulacak bir yanı yoktur, iyi bir şey değildir ama o dönemde yapılacak en iyi şeydir, başka çare yoktur, mecbur kalınmıştır.

1939’dan 1945’e kadar 7 yıl boyunca bütün Avrupa birbiriyle yozlaşmıştır. Avrupa Devletleri bunun için önlemler almıştır. Üretim azalmış buna bağlı olarak ulaşım azalmış tüketim artmış, Avrupa devletleri buna karşı önlemler almıştır. Önlemlerin en başında halkın kesesine doğrudan doğruya müracaat vardır. İngiltere ve Amerika gibi ekonomileri kayıt dışı olan ülkeler aşırı kazançlar gibi bir takım vergi zorunlulukları getirmiştir. Balkan ülkelerinde ise varlık vergisine benzer vergiler getirilmiştir. 1939’da Türkiye’nin şartları çok kötü bir durumdadır ve çok zayıf bir ekonomiye sahiptir, bu da vergiyi zorunlu kılmıştır. Dolayısıyla ekonomisi ve durumu iyi olmayan Türkiye savaşa giremezdi ve hükümetin asıl amacı Türkiye’yi ayakta tutmaktı. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de önlemler almıştır. Bütçeden yapılan tasarrufları savaş konularına çevirmek bun önlemlerin başında gelmiştir. Ancak bu yetmemiştir. O dönemin hükümeti Milli Koruma Kanunu çıkararak önlem almaya çalışmıştır. Ancak kanun el koyma ve zorla çalıştırma unsurlarını barındırıyordu. Dolayısıyla bu noktada vergiye başvurma ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

Vergiden önce emisyona başvurulmuştur, fiyatlar yüzde yüz artmıştır. Daha fazla emisyon devam ettirilemezdi. Piyasalarda kâğıt paranın bitmiş olması (o zamanlar Merkez Bankasının matbaası yoktu, kağıt paralar İngiltere’de basılıyordu. Bir miktarıda Almanya’da basılıyordu.)  önemli bir nedendir emisyon için. Bu durumla karşı karşıya kalan Türkiye’de varlık vergisine başvurmuştur.

Cahit Kayra’ya göre varlık vergisi zengin olanlardan alınmıştır ki kimlerin zengin olduğu da biliniyordu ve bir ayırımcılık yapılmamıştır. Temel vergi alma kıstası kimlerin zengin olduğuydu. Kayra varlık vergisinin tahakkuk rakamlarından çok tahsilât rakamları üzerinde durulması gerektiği üzerinde durur. Verginin yüzde 20-25’i tahsil edilememiştir, terkin edilmiştir. Türklerin tamamı vergilerinin tamamını ödemiştir Cahit Kayra’ya göre.

Kayra verginin 1943’te kaldırıldığını, tahakkukların hesaplanıp hesapların kapatıldığını söyler. Vergilerden tahsil edilen 315 milyon liranın içinde gayrimüslimlerden 30 milyon lira alınmıştır. Yabancılardan da 130 milyon lira alınmıştır. Yani 315 milyon liranın 160 milyonu yabancı ve gayrimüslimlerden alınmıştır.[22]

Varlık vergisi acele kimde para varsa, kimin varlığı varsa ondan para almak istiyoruz şeklinde bir uygulama olmuştur. Varlığı olanlardan alınmak istenmiştir. Ancak varlığı olmayan, parasız olanlara da uygulandığından hatalıdır denilebilir. Varlığı olanlardan ‘varlık vergisi’, varlığı olmayan köylüden alınan vergilerde ‘yokluk vergisi’ olarak alınmıştır.

Varlık vergisi Ermeni, Yahudi, Rum, Türk demeden ırkçılık gözetilmeden herkesten alınmıştır. Ancak varlık vergisi üzerine yazılan hatta o dönemi sahneleyen bir kısım yazar ve yönetmenler varlık vergisinin sanki sadece Ermenilere uygulandığı gibi içerikler yayınlarlar. Salkım Hanımın Taneleri[23] sinema filminde olduğu gibi…

Salkım Hanımın Taneleri, 1940lı yılları anlatır. Gayrimüslimlere uygulanan bu verginin mükellefiyetleri zor durumda bıraktığını konu edinir. Yüksek oranda uygulanan bu vergiyi ödeyemeyenler tüm mal varlıklarını yitirirler. Hala borcu kalanlar ise borçlarını ödeme karşılığında Aşkale’ye sürgüne gönderilirler. Filmde olay akışı gayrimüslimlere Varlık Vergisinin konmasının az evvelinde başlıyor. Ve varlık vergisinin olayın kahramanları üzerindeki olumsuz etkisi ele alınıyor[24].

Cahit Kayra “bugün yaşıyorsak toplum olarak, Varlık Vergisi sayesindedir”[25] diyerek o dönem için bu verginin gerekliliğine vurgu yapmıştır.

6. TÜRKİYE’DE GENEL DURUM (1942-1943)

1940–1945 yılları ülkemizde İkinci Dünya Savaşının hüküm sürdüğü yıllardır. İngiltere ve Fransa ile ittifak yapan Türkiye savaşa girmese de savaş ekonomisi politikası izlemiş olması ülkemizi etkilemiştir. Varlık vergisi de etkilenen ekonomiyi düzeltmek için bir araç olmuştur. Varlık vergisinin yanında ayıca, tarım kesiminde oluşan olağanüstü gelirleri vergilemek için Toprak Mahsulleri Vergisi ile Ayni Muamele Vergisi de alınmıştır. Varlık vergisi tüccar kesimi vergilendirmek için, ayni muamele vergisi ve toprak mahsulleri vergisi ise tarımsal kazançları vergilendirmek için yasalaştırılmıştır.

Türkiye’de İkinci Dünya Savaşı başladığı sıralarda daha önceki bunalımın, 1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin bıraktığı olumsuz etkiler tamamıyla giderilmemişti. Türkiye’nin 1940lı yılların başında nüfusu 18 milyondur. Bu nüfusun %25’i kentlerde, belediyelerde ve geri kalan %75’i ise köylerde yaşamaktadır. Tarım ekonomisindeki nüfusu ise 13,5 milyondur[26]. Tarım üretimini sağlayan bu nüfusun bir milyona yaklaşan kısmı askere alınarak Türkiye’nin savunması için sınırlara gönderilmiş, üretken olmaktan çıkıp tüketici hale gelmişlerdir.

Bu dönemde devlet bütçesi, devlet masrafları, savaş dolayısıyla büyük artışlar göstermiştir. 1939’da 390 milyon lira olan harcamalar 1942’de 900 milyon liraya kadar yükselmiştir. 1942’de bütçe 90 milyon lira açık vermiştir. Yatırımlar büyük ölçüde kamu alanındadır ve savaş nedeniyle azalmıştır. Dış ticareti yeterli olmayan ve gelişmemiş olan Türkiye’nin savaşın etkisi nedeniyle daha da daralmıştır, ithal malları arzı gerilemiştir.

1942 senesi ikinci dünya savaşının en önemli yılıdır. Çünkü bu yılın ortasında Almanların savaşı kaybetmek üzere olduğu belliydi ve savaş tüm şiddetiyle devam ediyordu. Ayrıca Türkiye’nin bu tarihlerde Osmanlı imparatorluğundan devraldığı 107 milyonluk[27] dış borcu vardır. Savaş yılları gerekli finansmanı karşılamak için emisyona başvurulmuş ve buda fiyatlarda pahalılığa ve enflasyonda artışa neden olmuştur.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türkiye’de enflasyonun artması, karaborsacılığın yaygınlaşması ve bu sayede kazanç sağlayan bir zümrenin ortaya çıkması ile gelişen süreçte bu kazançların vergilendirilmesi amacıyla devlet tarafından vergi konulması gerekiyordu. Bu vergi varlık vergisi olacaktır.

1939-1942 yılları arasında başbakanlık yapan Refik Saydam, 8 Temmuz 1942’de vefat etmiştir. Bunun üzerine 1938-1942 yılları arasında Dışişleri Bakanı olan Şükrü Saraçoğlu 9 Temmuz 1942’de Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından Refik Saydam’ın yerine getirilmiştir. Şükrü Saraçoğlu başbakanlık döneminde Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nın dışında tutulması politikasında önemli rol oynamıştır.

Şükrü Saraçoğlu, “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sözünü benimseyerek varlık vergisi kanunun en önemli mimarlarından olmuştur. Sonuna kadar da sahiplenmiştir bu vergi kanununu. Dolayısıyla varlık vergisi uygulamasında iktidar CHP hükümetiydi. Saraçoğlu’nun başbakanlık döneminin ekonomik alanda beklide en fazla akılda kalan ve tartışmaları bugüne kadar gelen girişimi, varlık vergisi olmuştur. Servetlerin bir defaya mahsus vergilendirildiği ve vergisinin ödemeyenlerin bedensel çalışmaya tabii tutulduğu bu uygulama özellikle gayrimüslim azınlıklara yönelik bir baskı aracı gibi uygulandığı ileri sürülerek bugüne kadar tartışma konusu olmuştur.

 

7. VARLIK VERGİSİ ÜZERİNE YOLSUZLUK SÖYLENTİLERİ

VE ELEŞTİRİLER

Varlık vergisi kanununun resmi gerekçesi, hükümet tarafından “olağanüstü savaş koşullarının yarattığı yüksek karlılığı vergilemek” olarak dile getirilmiştir. Oysa basına kapalı olarak yapılan CHP grup toplantısında Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun vurguladığı gerekçeler farklı olmuştur: “bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bize ekonomik bağımsızlığımızı kazandıracak bir fırsat karşısındayız. Piyasamıza egemen olan yabancıları böylece ortadan kaldırarak, Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz.”[28] diyerek amacın farklılığına dikkat çekmiştir. Ayrıca “bu memleket tarafından gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin oldukları halde, ona karşı bu nazik anda vazifelerini yapmaktan kaçınacak kimseler hakkında bu kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır.”[29] diyen Saraçoğlu varlık vergisi uygulaması konusundaki ciddiyetinin üzerinde durur.

İkinci Dünya Savaşının başlamasıyla birlikte fiyatların hızla yükselmesi, suiistimalleri ve yolsuzlukları artmış, kamu sektöründen özel sektöre geçişler hızlanmış, memurlarla iş adamları arasındaki gizli ilişkiler sorgulanmaya başlamıştır. Bu amaçla, yolsuzlukları önlemek üzere 1939 yılında Ticaret Bakanlığı kurulmuştur.[30]

Yolsuzlukların arttığı ve vurgunculuğun geniş boyutlara ulaştığı bir ekonomide, varlık vergisinin vergi hukuku açısından eksiklikler içermesi ve idarece takdir yöntemi, vergiyi siyasi ve idari yolsuzlukların ana odağı haline getirmiştir. Vergiye ilişkin hukuk dışı uygulamalar, ayrımcılık, erteleme, bekletme ve keyfi vergi indirimleri konuları, 1950 yılının ikinci yarısında TBMM gündemine soru önergeleriyle girmiştir. 1951 yılında yoğunlaşan tartışmalarda, vergiye yönelik birçok eleştiri yapılmıştır. İdarece takdir yönteminin sübjektif uygulamalara yol açması, verginin mal beyanına ve benzeri tahmin belgelerine dayanmaması, itiraz ve temyiz haklarını içermemesi, uygulamada bir denge sağlanamaması, vergi tarhında etnik ayırıma gidilmesi gibi birçok eleştiri yapılmıştır.

1951 yılında İstanbul defterdarı Faik Ökte’nin, “Varlık Vergisi Faciası” isimli kitabını yayımlaması tartışmaları alevlendirse de, verginin tüm sorumluluğunu üzerine alan eski Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun açıklamaları sonrasında konu gündemden düşmüştür. 1990’larda tekrar gündeme gelen Varlık Vergisi’ne, daha çok azınlıklara yüklenen ağır vergi tutarları nedeniyle karşı çıkılmıştır.

Varlık vergisine en önemli eleştiri, verginin itiraz ve temyiz haklarını kapsamaması konusunda yapılmıştır. Vergi yıllarca vergi vermemiş kesimi kapsıyordu, vergi yükümlülerinin vergiden kaçınmasını önlemek ve kısa sürede mali kaynak sağlamak üzere, vergi hukuku açısından eksik çıkarıldığı söylenebilir.

Olağanüstü şartlar içinde tahakkuk ettirilen varlık vergilerine tahsil öncesi itiraz hakkı, vergiye itiraz halinde verginin tahsilâtını durduracağından tanınmamıştır. Bu nedenle vergi hukuku açısından büyük bir sorun ortaya çıkmıştır. Ayrıca, hükümet vergiden kaçınmanın yollarını hem süreleri kısa tutarak, hem de uygulamadaki boşlukları doldurarak tıkamıştır. Bu nedenle vergiye karşı tepki büyük ses getirmiştir.

Veri eksikliği, tapu kayıtlarının yetersizliği nedeniyle tüm servetlere ve herkese ulaşılamayacağı biliniyordu, fakat bu durum kısmen de olsa Varlık Vergisinin ikinci ve üçüncü derece akrabalara yayılmasıyla önlenmiştir.

Vergi konusunda yapılan itirazların büyük çoğunluğu, verginin fazla olmasıydı. Şükrü Saraçoğlu hükümeti bir taraftan harp yıllarında dengesi adamakıllı bozulan devlet gelirlerine ek kaynak sağlamak, diğer taraftan yıkıcı bir yoksulluğun içindeki halkın gözünde, savaş koşullarını nüfuslu politikalarla haince fırsata çevirmiş bulunan vurgunculara haddini bildirmek için çalışmaya koyulmuştur. Hükümet varlık vergisi hazırlıklarını yaparken, verginin görünürdeki gerekçesi olarak; “piyasadaki para arzını azaltmak, Türk parasını kıymetlendirmek, fiyat artışlarını önlemek, aşırı kazancı vergilendirerek sosyal adaleti sağlamak vb.” gibi ekonomik hedefleri ileri sürmüştür. Ancak kanunun temel amacı kamuoyundan saklanmıştır. Kanun kapalı kapılar ardında Başbakan Şükrü Saraçoğlu ve CHP’nin tepe kurmayları tarafından hazırlanmıştır. Başbakan Saraçoğlu, CHP grup toplantısında ve gizli oturumda Kanun’un gerekçelerini anlatmış, partili milletvekillerine; Varlık Vergisi’nin hassaten azınlıkları hedef aldığını belirtmişti.[31]

Varlık vergisi bir kez alınacak servet vergisiydi. Vergi uygulamasında, vergi sisteminin eksikliği ve vergi idaresinin yetersizliği idari ve siyasi olarak birçok sorunlar ortaya çıkarmıştır. Vergi tekniği nedeniyle eleştirilmiştir birçok yazar, bürokrat ve siyasiler tarafından…

Ancak bütün eleştirilere rağmen varlık vergisinin uygulayıcılarından olan Cahit Kayra’nın da dediği gibi, “bugün yaşıyorsak varlık vergisi sayesinde”. O dönem için gerekli ve zorunluydu.

Varlık vergisi konusundaki tartışmalar günümüzde tek taraflı olarak ele alınmaya devam ediyor. Verginin etnik bir vergi olduğu ileri sürülerek, bu yönü ön plana çıkarılıyor. Oysa dönemin şartları ve özellikleri gözden kaçırılmadan, konuya çok yönlü, devletin ve vatandaşların uyması gereken etik değerler ve hukuk kuralları çerçevesinde bakılırsa varlık vergisi konusu yeniden değerlendirilebilir.

KAYNAKÇA

[1] Resmi Gazete, http://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/5255.pdf

[2] Filiz GİRAY, Maliye Tarihi, s.253

[3] Nevin, ÇOŞAR, Varlık Vergisi Konusundaki Yolsuzluk Söylentileri, Ankara Üniversitesi, SBF Dergisi, s. 8, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/459/5216.pdf

[4] Filiz GİRAY, Varlık Vergisi, s. 256

[5] http://arsiv.ydicagri.net/Sayilar/032/32halklar_varlik.html

[6] http://www.dunyabulteni.net/tarih-dosyasi/149044/varlik-vergisi-ve-milli-koruma-kanunu

[7] http://www.haksozhaber.net/varlik-vergisi-gunlugu-kitap-24094h.htm

[8] http://arsiv.ydicagri.net/Sayilar/032/32halklar_varlik.html

[9] Muhammed GÜÇLÜ ,Varlık Vergisi Ve İzmir Uygulaması, s. 177

[10] GÜÇLÜ, a.g.m., s. 178

[11] Faik ÖKTE, o dönemde İstanbul’da defterdardır. Sonraki yıllarda varlık vergisi uygulamalarını konu alan Varlık Vergisi Faciası isminde bir kitap yazmış ve bir nevi günah çıkarmıştır.)

[12] http://arsiv.ydicagri.net/Sayilar/032/32halklar_varlik.html

[13] http://egeweb2.ege.edu.tr/tid/dosyalar/XI_1996/TIDXI-1996-10.pdf

[14] GÜÇLÜ, a.g.m., s. 1

[15] http://egeweb2.ege.edu.tr/tid/dosyalar/XI_1996/TIDXI-1996-10.pdf

[16] GÜÇLÜ, a.g.m., s. 186

[17] GÜÇLÜ, a.g.m., s. 186

[18] GÜÇLÜ, a.g.m., s. 257

[19] Filiz GİRAY, Maliye Tarihi, s. 257

[20] http://www.forumgercek.com/turk-tarihinde-yer-alanlar/82100-varlik-vergisi-ve-askaleye-surgun.html

[21] http://www.mesop.net/osd/soft/zeitung_print.php?id=1631

[22] http://www.haberturk.com/yasam/haber/606942-cahit-kayra-varlik-vergisini-anlatti

[23] http://tr.wikipedia.org/wiki/Salk%C4%B1m_Han%C4%B1m%C4%B1n_Taneleri_(film)

[24] http://cevaplar.mynet.com/soru-cevap/salkim-hanimin-taneleri-filminin-konusu-nedir-/5670646

[25] http://www.odatv.com/n.php?n=bugun-yasiyorsak-varlik-vergisi-sayesinde–0203131200

[26] http://x3nnotlar.blogspot.com.tr/2013/02/ikinci-dunya-savasi-sonrasi-turkiye.html

[27]  http://x3nnotlar.blogspot.com.tr/2013/02/ikinci-dunya-savasi-sonrasi-turkiye.html

[28] http://www.forumgercek.com/turk-tarihinde-yer-alanlar/82100-varlik-vergisi-ve-askaleye-surgun.html

[29] http://www.forumgercek.com/turk-tarihinde-yer-alanlar/82100-varlik-vergisi-ve-askaleye-surgun.html

[30] Nevin COŞAR, Varlık Vergisi Konusundaki Yolsuzluk Söylentileri, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/459/5216.pdf

[31] http://www.toplumsol.org/varlik-vergisi-1942-ya-da-sermayenin-turklere-nakli-hamit-erdem/

 

ÖNEMLİ NOT: Bu yazı, üniversitede arkadaşımın tez konusuydu. Ailevi ve bireysel bazı sorunları nedeniyle ona yardımcı olmuştum bu tezi yazarken: blog sayfamda da yayınlıyorum.

Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık