Vatan Yahut Silistre

Vatan Yahut Silistre Namık Kemal

Vatan Yahut Silistre ünlü Türk yazarlarından biri olan Namık Kemal tarafından kaleme alınan tiyatro yapıtıdır. 4 perdelik bu tiyatro eseri ilk olarak 1872 yılında kaleme alınmış olup elimde Karbon Kitaplar tarafından basımı ilk kez 2019 yılında yapılan cep boy nüshası bulunmaktadır. Orijinali Osmanlı Türkçesi ile yazılan eserin yaptığım ufak araştırma sonucunda günümüzde 96 farklı baskısının farklı yayınevleri tarafından aynı isimle piyasaya sürüldüğünü gördüm. Yaklaşık 92 sayfalık olan eserde Silistre Kalesi’ni korumak amacıyla gönüllü olarak Silistre’ye giden (bugün Bulgaristan sınırları içerisinde olan bir yer) İslam Bey ile tebdili kıyafetle peşine takılan Zekiye’nin kahramanlık hikâyesini anlatılır.

Namık Kemal’in ilk tiyatro eseri ve aynı zamanda sağlığında sahnelenen ilk oyunu olduğunu öğrendiğim kitabın kapağında fes takan erkeğin kim olduğunu tahmin etmek zor değil. Kapakta bulunan fotoğrafın ilk sayfada da bir kara kalem çalışması bizleri karşılıyor. Devamında ise oyunun şahıs kadrosunun listesi bize merhaba diyor: içlerinde bir tane de kaymakam olduğunu görüyoruz. Vatan Yahut Silistre adlı bu kitaba özgü bir davranış mı bilmiyorum ancak yazarın biyografisi veya bir önsöz olmadan direkt dört perdelik oyunun ilk perdesi ile karşılaşarak okumaya devam ediyoruz.

VATAN YAHUT SİLİSTRE: ROMANTİK BİR TARİHİ DRAM

Vatan Yahut Silistre dediğimiz gibi dört perdelik ve kendi içerisinde meclislere ayrılmış durumda: Kısaca özetlemek gerekirse tarihi bir dramı anlatan Vatan Yahut Silistre, Kırım Savaşı sırasında yaşananları anlatır. İlk perdede mekan Manastır (Bugün Kuzey Makedonya sınırları içerisindedir) iken sonraki perdelerde yaşananlar Silistre’de meydana gelir. Silistre Kalesi’ne düşmanın saldırması sonrası kalede görevli askerlerin gösterdiği fedakarlık ve kahramanlık karakterlerin dilinden anlatılmaya çalışılır. Fedakarlık ve kahramanlık gibi iki erdemli hareketle anlatılmak istenen aslında vatan sevgisi, vatan uğruna hareket etmek, vatanı sevmek, vatana sahip çıkmaktır.

Vatan Yahut Silistre’nin iki önemli karakteri var: bunlar Zekiye ve İslam Bey’dir. İlk perde de bizleri Zekiye’nin yalnızlığı ve duygularıyla olan karşılıklı konuşmaları karşılar. Ölen annesi, kardeşi ve öldüğünü sandığı babasının onun halet-i ruhiyesinde meydana getirdikleriyle yüzleşirken kalbinde oluşan boşluğu yeni birinin doldurduğunu fark eder: bu kişi İslam Bey’dir. Vicdanı bu durumdan rahatsız olur: anne, babası ve kardeşi dururken başka bir yabancıya gönlünü kaptırması nedeniyle vicdanıyla savaşmaya çalışır ancak engel olamaz.

İkinci sahne ile artık Zekiye ve İslam Bey karşı karşıya gelir ancak İslam Bey’in Zekiye’ye karşı da boş olmadığını hemen bu sahnede anlarız. Buna rağmen İslam Bey’in bir başka aşkı daha olduğunu öğreniyoruz: Vatan. İslam Bey Zekiye’ye vatan uğruna ölmeye gideceğini, hatta vatanını sevmeyen bir adamdan hayır beklemenin mümkün olmadığını da söyleyerek itiraz edilmesini engelleyerek yanından ayrılır. Bu sırada yaşadıkları karşılıklı konuşma vatan uğrunda mücadele etmenin neden gerekli olduğunu bas bas bağıran, arka planında anlamlı mesajların yer aldığı diyaloglar içerir.

Vatan Yahut Silistre’nin üçüncü ve devamındaki sahneler de ise Zekiye ilk önce yalnızdır: aşkıyla olan konuşması sonrası derin düşüncelere dalar ve yapması gereken şeyin ne olduğuna karar vererek harekete geçer. Pencereden dinlediği (bu kısım Romeo – Juliet sahnesi gibi ama karakterler karşılıklı değil birbirlerinden farklı yönlere dönük şekilde biri konuşur diğeri habersiz dinler) İslam Bey’in konuşmasından nereye gideceğini öğrenir ve kılık değiştirerek peşine takılır. Artık adı Adem’dir. Adem adıyla savaşın yaşandığı Silistre kalesine kadar gelir ve askerlerle savaşın kazanılması için elinden geleni yapar. Tabii aklında da İslam Bey’in bir başkasına gönül verebileceği hissi vardır ki bu onu çileden çıkarır, onu kaybetmekten korkar, ölmeyi düşünür.

İkinci perdeden itibaren artık mekan Silistre Kalesidir. Bu kısımda yer alan Abdullah Çavuş’un “kıyamet mi kopar?” ibaresini ekleyerek kullandığı cümleler, romantik drama şeklindeki oyunun espritüel kısımlarını oluşturur. Bana göre oyunun en renkli siması da Abdullah Çavuş’tur. Kıyamet mi kopar cümlesi tek başına güldürme amaçlı koyulmamıştır herhalde, burada verilmek istenen bir mesaj vardır: yazar aslında bu ifadeyle azmeden insanın son nefesini vermedikçe yeryüzünde göze alamayacağı hiçbir şeyin, aşamayacağı hiçbir engelin olamayacağına dikkatleri çeker. Vatan Yahut Silistre eserinde çok fazla karakter zaten yok: bazı karakterler ise iki farklı isimle yer alıyor. Bunlar Zekiye (Adem) ve Sıdkı Bey (Ahmet Bey)’dir.

Vatan Yahut Silistre: Karakter analizi ve kitap özeti

Dördüncü sahnede en dikkat çekisi bölüm ise Sıdkı Bey ile Rüstem Bey’in konuşmalarıdır. Bu konuşma sırasında Sıdkı Bey’in hazin macerasını öğreniyoruz: Sıdkı Bey’in gerçek adı Ahmet’tir. Can dostu Ali Bey, karısını taciz eden komutanını öldürmüş, divan-ı harbe verilmiştir. Askerî mahkeme Ali Bey’in kurşuna dizilerek cezalandırılmasını kararlaştırmış, onu kurşuna dizecek bölüğün kumandasını da Sıdkı Bey’e -o zamanki adıyla Ahmet Bey’e- verilmiştir. Ahmet Bey bu görevden azlini talep edince rütbeleri sökülmüş ve ordudan atılmıştır. Bu utançla ailesinin yanına dönemeyen Ahmet Bey, Hicaz’a gitmiş, Sıdkı adıyla yeniden orduya yazılmış, er olarak en baştan işe başlamış ve eski rütbesine kadar çıkmayı başarmıştır. Bu arada Manastır’daki karısının ve oğlunun ölüm haberlerini almıştır.

Kalan sahne ve perdelerde Silistre Kalesi’nde meydana gelenler, askerlerin kurtulmak için buldukları çare ve bunu tatbik etmek için giriştikleri hamleler anlatılır. Son kısımlarda aslında kahramanlarımızın cesaret ve azimleri anlatılır. Son sahnede ise – burası biraz sürpriz bozan olacak ama – Zekiye’nin Sıdkı Bey’in kızı olduğu öğrenilir ve Zekiye ile İslam Bey o gece evlenir. Buraya kadar anlatılanlar eşiğinde Vatan kavramıyla özdeşleşen Silistre kalesinin savunmasının, aslında vatanı korumak olduğu, Silistre Kalesi’nin vatan gibi olduğu anlatılmaya çalışılmıştır.

Vatan Yahut Silistre aslında döneminde uygulanan yasak ve sansür nedeniyle Silistre adıyla uzun bir süre tiyatrolarda oynanmış ancak orijinal adı Vatan olduğundan dolayı sonralarında Vatan Yahut Silistre olarak yaygınlaşmış ve kabul edilmiş bir eserdir. İnternetten öğrendiğim ve bulduğum tarihi resimlere göre döneminde oldukça fazla kişiyi etkilemiş, halkın tezahüratlarına mazhar olmuş bir yapıt olduğunu anlıyoruz. Hatta bir akademik araştırmaya göre eser metninde de yer yer geçen “Murad” kelimesinin, Padişah Abdülaziz’in yerine Veliaht Murad Efendi’nin tahta geçirilmesi dileği olarak algılandığı iddia edilmiştir. Yani kamuoyunu o dönemlerde oldukça etkilemiştir.

Hatta Vatan Yahut Silistre adlı eserin bu kadar tutması sonrası farklı gazetelerde farklı nümayişler olması nedeniyle tiyatronun kapatıldığını ve yazarı olan Namık Kemal’in tutuklandığını da tarihi vesikalardan görüyoruz. Bununla da yetinilmemiş: Sultan Abdülaziz tarafından çıkarılan fermanla Namık Kemal ve bazı arkadaşlarının sürgün edildiğini (Magosa’ya) öğreniyoruz. Konusundaki basitliğe rağmen çok sevilen ve Avrupa’da da ilgi uyandırdığını öğrendiğim tiyatro eserinin sonraki yıllarda farklı yazarları da tiyatro eseri yazmaya teşvik ettiğini görüyoruz. Yani aslında Namık Kemal bence amacına ulaştı!

Namık Kemal’in çok fazla kitabını okumadım ancak bu kitabının dilinin günlük dil seviyesinde olduğunu, sade bir dil kullandığını söylemek mümkün: ana amacın sahneden halka ulaşma ve düşünceleri aktarma olduğu da çok açık. Fikir ön planda diyebiliriz. Normal koşullarda Divan Edebiyatı konusunda da yazıları olan Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre dışındaki eserlerinin bir çoğunda daha ağır dil kullandığı konusunda edebiyat ile ilgilenenlerin yorumlarını okumuştum ancak bu eser tamamen farklı. Bu arada eserin bazı sahnelerinde şiirlerin de olduğunu ekleyeyim: en az 2 yerde şiirler var, birinde günümüz Türkçesine çevrilmiş hali de dip not olarak verilmiş.

Eserleri ve düşünceleriyle sadece Tanzimat döneminde değil günümüzde de etkili olan Namık Kemal, Vatan Yahut Silistre ile vatan aşkı ve kahramanlık temasını abartılı da olsa sade bir dille anlatmaya çalışmıştır. Yazarın hakkında farklı düşünceler, söylemler, fikirleri üzerinde tartışmalar yapılabilir ancak salt Vatan Yahut Silistre eseri hakkındaki düşüncelerimi yazmaya, aktarmaya çalıştım. Üç kıtaya yayılmış bir imparatorluktan günden güne küçülen bir devlete dönen Osmanlı’nın son döneminin şahitlerinden olan Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre ile vatanın yok oluşunu durdurma çabasını eserde görüyoruz.

“Ölsek kıyamet mi kopar?” diyecek insanların vatan uğruna verdikleri savaşlardan yalnızca bir kesiti okumak bile her Türk genci için fazlasıyla yeterli: içimizi burkmaya, hüzünlenmeye… Karakterlerin bir çoğunun ruh dünyası detaylı işlenmemiş olsa da vatan sevgisi etrafında hepsinin birleştiğini ve ölmeyi bile göze aldıklarını gördüğüm bu eseri – yazar hakkındaki genel tartışmaları bir kenara bırakarak – her Türk gencinin okuması gerektiğini düşünüyorum.

İyi okumalar.

Yazı gezinmesi

Mobil sürümden çık