Ya öyle değilse, “Tarihi gerçekleri anlama kitabı” alt başlığı ile raflarda yerini alan ve orijinal ismi “Kolumbus kam nur bis Hannibal”, alt başlığı orijinali “Vierzehn subversive Geschichten” olan 2011 basımlı bir kitap. İlk olarak Almanya’da basımı yapılan eserin yazarı ise Hollanda doğumlu olan ancak uzun yıllar Almanya’da yaşayan, aynı zamanda Dünya Yazarlar Birliği başkanlığını da yürüten Johano Strasser isimli yazardır. Galata Yayınları tarafından “Popüler Tarih” logosuyla piyasaya sürülen “Ya öyle değilse” adlı eserin çevirisini Berra Sertel isimli aynı zamanda kendi kitabı da olan biri çevirmiş. Yazıyı hazırladığım sıralarda kitabı bir çok kitap alışveriş sitelerinde bulabiliyordunuz, hem de uygun fiyata: yaklaşık 25 TL’ye sahip olabilirsiniz.
Kitabın öncelikle isminden başlayalım: anlaşıldığı kadarıyla “Ya öyle değilse” ismi, yayınevi tarafından seçilmiş gibi gözüküyor. Çünkü kitabın orijinal isminin birebir çevirisini yaptığımızda karşımıza “Columbus ancak Hannibal’e kadar ulaşabildi” ana başlığı ve “On Dört Yıkıcı Hikaye” alt başlığı çıkıyor ki yayınevi tarafından tercih edilen ana başlık ve alt başlık ile alakası olmadıkları bariz belli. Bu da yayınevinin içerikten ziyade ticari mantıkla hareket ederek “ne kadar çok kitaptan satabiliriz?” sorusuyla meşgul olduktan sonra böyle bir karar aldıklarını düşündürüyor. İlk baskının 2000 adet olduğunu varsayarsak, aslında tercihlerine de çok güvenmediklerini görüyoruz. Kitabın kağıt baskı kalitesi de oldukça düşüktü, belirteyim.
Kitap çok iddialı bir şekilde, iki yazara ait olduğu belirtilen cümleler ile bizleri karşılıyor, bunlardan bir tanesi ünlü şair Oscar Wilde’ye aitti: “Asla gerçekleşmemiş olayları en ince ayrıntısına kadar anlatmak… Bu, tarih yazarlarının görevidir.” Açıkçası ben hem Türkçe hem de İngilizce kaynaklarda biraz araştırma yaptım ama ünlü şairin böyle bir sözü olduğu konusunda bir kaynak bulamadım. İşte burada kitabın ismi olan “Ya öyle değilse” sözü aklıma gelip, sırıtıyorum. Kitabın yazarı bizimle oyun mu oynuyordu acaba… Devamında Egon Friedell’e ait bir söz vardı ki onu da kutsal bilgi kaynağı Google’da arattığımda herhangi bir sonuç bulamadım, bu durumu özellikle belirtmek istiyorum.
İçindekiler kısmından sonra önsöz niteliğinde olan giriş kısmında “Tarihi öyküler oluşturur” başlığıyla yazarın tarihe bakış açısı hakkında bizlere sunduğu bilgileri okuyoruz. “Benim hayal ettiklerim tarih kitaplarında yazmayanlardı.”(s.10) diyor yazar: yani, yazılanın dışındakileri merak ediyorum diyordu. “Sezar Galyalıları yendi. Peki bunu yaparken yanında bir aşçı dahi yok muydu?” (s.10) cümlesinde olduğu gibi tarihte meydana gelmiş olayları farklı sonuçlara bağlayarak farklı sorular soruyor, bu farklı sonuçlar sonucunda neler olabileceğini ya da farklı bir durumda aynı olayın nasıl gelişebileceğini / sonuçlanabileceğini kendince değerlendirmeye çalışmış diyebiliriz.
Ya öyle değilse gerçekten?
Yazarın “Ya öyle değilse” ile anlatmak istediği aslında şu: “Ya öyle değilse?”. Komik gelebilir belki ama evet, aslında yazar bu soruyu soruyor ve yayınevinin tercihinin doğru olduğunu görüyoruz. Yazar, tarihin öykülerden oluştuğunu ve aslında her şeyin farklı cereyan etmiş olabileceğini, bize tarihi yazanların anlattığı öyküler kadarının ulaştığını söyleyerek şu tespitini paylaşıyor: “Bizim basitçe tarih diye adlandırdığımız şey, aslında vuku bulmaz, birileri tarafından yapılmıştır. Hayır, sözde tarih yapan o şanlı büyük adamların yaptığı şekilde değil, sonradan yapılandırma yoluyla tarih yapılır.” (s.11).
Ya öyle değilse ile yazar yazılı tarih dışında farklı düşünmemiz gerektiğini de “Aman sakın ola ki kimse olayların başka türlü meydana gelmiş olabileceği aklından bile geçirmesin!” (s.12) sözüyle esprili bir dille bizlere dikte ediyor. Yine yazar “Tarih kitaplarında yazılanların, önceki yüzyıllarda yaşananların sadece küçük bir bölümünü yansıtıyor olması kaçınılmazdır. Bu kitaplarda, insanları o tarihlerde asıl ilgilendiren olaylara muhtemelen yer verilmemiştir. Muhakkak olan, tarih kitaplarının ötesinde, anlatılmamış ve karanlıkta kalmış koca bir dünya olduğudur.” (s.21) diyerek hem biz okuyucuların farklı düşünmesi gerektiğini hem de tarihi metinlerin arka planında oldukça farklı şeylerin olabileceğini unutmamamız gerektiğini söylüyor.
Kitabın arka kapağında yazdığı gibi “Cassius zaferinin ardından, bir arı Marcus Antonius’u ayağından soksaydı o da Octavian’a yardıma yetişemeseydi, Octavian da Brütüs tarafından yenilgiye uğratılsaydı ne olurdu? 15 Mart sabahı Sezar’ın başı ağrımış olsaydı, o zaman büyük bir ihtimalle bir yıl sonra Roma İmparatoru olurdu; hava şartları kötü olsaydı, Lepanto Deniz Muharebesi asla meydana gelmemiş olurdu.” diyerek düşüncesini anlamamız için bize somut örnekler üzerinden düşünmeye itiyor ve bir çok okuyucu da haklılık payı olduğunu hissetmiştir.
Ya öyle değilse adlı kitap içeriğinde 14 farklı tarihi olayın hikayesinin bilinen tarihi metinlerden farklı olarak öyküleştirilip, okuyucuya sunulduğu bir ortam barındırıyor. Yani kısaca “Ya her şey çok daha farklı cereyan ettiyse?” (s.27) sorusuyla yazar, tarihi kendince yeniden yapılandırıyor. Böylelikle “Olaylar ancak böyle meydana gelebilirdi, başka türlü değil!” demek yerine tarihi olayları başkaldırıyla değişime uğratmak hevesinde olan gazeteci-yazar ve siyaset bilimci Johano Strasser’in tutkusunu okurken kendimizi buluyoruz. “Otuz yıl savaşları arasında en düşündüreni Pratau Meydan Muharebesidir, çünkü bu muharebe aslında hiç olmamıştır.” (s.62) sözleriyle başlayan hikayede ise olmayan bir savaştan, olan bir savaşın sonuçlarını okuyoruz mesela.
Ya öyle değilse adlı kitap için seçilen 14 hikaye arasında, Osmanlı ve biz Türkleri de anlatan 2 hikaye olduğunu söyleyelim. “Türkler Viyana Kapısında” başlıklı hikayede Viyana kapısında yaşananlar, farklı bir bakış açısıyla anlatılırken “Kolschitzky meydana vardığında bir süre karanlıkta, katedralin önünde sessizce güney kulesinin tepesindeki ay yıldıza doğru baktı, bir zamanlar bu işaret oraya Türklerle olan uzlaşmayı göstermek adına yerleştirilmişti ve hala parlıyordu, oysa Türklerin Viyana kuşatmasının yedinci haftasıydı.” (s.73) cümlesini not ettiğim için sizlerle de paylaşmak istiyorum. Bu kısım “Kahlberg’teki meydan muharebesinde Polonya kralının komandosu altındaki müttefikleri galip geldi, kuşatma son buldu ve Osmanlı Birlikleri Budapeşte’ye doğru kaçtılar.” (s.76) sözleriyle son buluyor.
Yazar Ya öyle değilse adlı eserinde elimizde hali hazırda bulunan bazı tarihi metinlerin gerçekliğini de sorgulamayı ihmal etmiyor. Örneğin “Bugün elimizdeki Odesa metninin bazı bölümlerinin çıkarlar doğrultusunda sahte olduğunu tahmin etsek de hiç olmazsa bu metinlerin Odysseus’un görevlendirmesiyle değiştirildiğine de inanıyoruz.” (s.34) cümlesi ile “Ne Kolomb’un güverteden düşüp köpekbalıkları tarafından parçalanması ne de ateşli silahlar kullanılmaz haldeyken mürettebattan arda kalan dört kişinin kendilerinin yirmi ya da otuz katı sayıdaki Kızılderilileri yeniş olmaları inandırıcı gözükmüyor.” (s.60) tespitlerini söyleyebiliriz. Yazarın bu iki tespiti aslında bizlere “ya öyle değilse” sorusunu neden sormamız gerektiğini gösteren iki örnek.
Ya öyle değilse yazarın tarihi olaylara farklı açıdan bakmamız gerektiğini 14 farklı hikaye ile bizlere aktardığı bir eser. Tarih biliminin ne olduğunu kısaca anlatarak başlayan yazarın sonrasında kendisine göre tarihin ne olduğunu yorumlamasını takip etmeye başlıyoruz. Tarihte bir sürü olay yaşandığını, bunlardan bazılarının şans eseri bazılarının absürt bir şekilde farklı sonuçları olduğunu görüyoruz. Genel olarak Avrupa kıtası içerisinde yaşanan tarihi olayları derleyen yazarın bazı hikayelerini anlamak için ilgili hikayeyi bir kez okuduktan sonra hikayeyi internet üzerinden araştırıp sonra tekrar okumanızı da ben tavsiye ediyorum. Çünkü bazı anlattığı olaylar ve verdiği isimler bize yabancı: Avrupa Tarihi de biliyorsunuz farklı bir alan ve okulda üzerinde fazlaca durmadığımız bir alan.
Kolumbus kam nur bis Hannibal – Ya Öyle Değilse
Ya öyle değilse adlı kitabın çevirisi genel olarak iyiydi, akıcı bir şekilde okumaya devam ediyorsunuz ancak bazı imla hataları olduğunu da söylemek gerek: örneğin 42. sayfada “yaşları” kelimesi fazladan kullanıldı, 50. sayfada devrik cümle vardı, 65. sayfada “verdi” kelimesi iki kez kullanıldı, 68. sayfada “birilikte” yerine “birlikte” kelimesi kullanılmalıydı, 70. sayfada “alfabense” yerine “alfabesinde” kelimesi olmalıydı, 84. sayfada “olan” kelimesi iki kez kullanıldı. Bunlar benim okurken dikkatimi çeken eksikliklerdi.
“Ancak tarihi bağlantılar, İngiliz tarihçisi ve filozof Michael Oakeshott’un bir zamanlar iddia ettiği gibi ‘olayların eksiksiz ve hikayemsi bir anlatımla sunulması’ sonucunda değil, ancak yorumlayıcı kavramlarla aydınlığa kavuşur.” (s.20) diyor yazar eserinde ki bu şu demek: tarihi olayları anlamak istiyorsak farklı açılardan bakarak yorumlamaya çalışmalıyız. Tarihi olaylara farklı bir bakış açısıyla bakalım demenin Türkçesi bu kitap bir nevi. Benzer kitaplarında olması gerektiğini düşünüyorum: yaşanmış olayların farklı sonuçları sonucunda ilerleyen dönemlerde neler olabileceğini de tartışmak gerektiğini düşünüyorum.
Ya öyle değilse adlı kitabı bilerek değil, başka bir kitabı alırken bu kitabı indirimli verdiklerinden dolayı sepete ekleyip, satın almıştım. Çok bir beklentim yoktu, çok bir beklentiniz de olmasın ancak içerisinde genel kültür açısından faydalı bilgiler olduğu gibi bakış açısı açısından da yararlı olabileceğini düşünüyorum. Her ne kadar yazar kendi açısından değerlendirmiş olsa da genel itibariyle objektif bir tutum sergilediğini de söylemek mümkün. Alternatif tarih kitabı arayanların denemesi gerektiğini de ekleyeyim.
İyi okumalar.