Yeni Dünya, Yapı Kredi Yayınları (YKY) tarafından okuyucuların beğenisine sunulan, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önemli figürlerinden Sabahattin Ali tarafından kaleme alınan eserin adıdır. İlk kez 1943 yılında yayımlanan eser yaklaşık olarak 128 sayfa boyutunda ve ülkemizde hikaye (öykü) türünde en çok okunan eserler arasında yer almaktadır. Yapı Kredi Yayınları tarafından ilk baskısı 2003 yılında yapılan eserin elimde 40. baskısı var. Kapak resminde yazarın kendisine yer verilirken, ilk sayfayı çevirdiğinizde sizleri yazarın kısa bir biyografisi karşılıyor. Yazıyı yazdığım sıralarda güvenilir kitap siteleri üzerinde kitabın fiyatı yaklaşık 20 TL olarak gözükürken, farklı yayınevleri tarafından da aynı isimle baskısı olduğu hususunu da hatırlatarak yazımıza devam edelim.
Hayat hikayesinde her ne kadar Gümülcine doğumlu olduğu belirtilse de internet üzerinde yaptığım araştırmalarda doğum yerinin Gümülcine’ye bağlı bir kaza olan Eğridere olduğuna yönelik ifadeyi daha sık gördüm. Her kitaba başlamadan önce yaptığım gibi yazarın hayat hikayesini biraz araştırdım, daha önce kitaplarını okuduysam yorumlarıma baktım. Bu kısımda sadece şunu söyleyerek yazmaya devam edeyim: Sabahattin Ali, Yeni Dünya dahil birçok eserin yazarı olmasına rağmen yaşadığı dönemde yazdıkları nedeniyle tutuklanan, sürekli birileri tarafından izlendiğini düşünen, hakkındaki davaların aleyhinde seyrettiği bir dönemde Türkiye’den ayrılmak istediği sırada Bulgaristan sınırını geçmek isterken kendisine kaçma girişiminde rehberlik eden kişilerce milliyetçi gerekçelerle öldürülen bir isim. Cinayeti hala tam olarak aydınlatılmadı.
Sabahattin Ali’nin Yeni Dünya Adlı Eserinden 13 Öykü Yer Alıyor
Yeni Dünya adlı eserin içindekiler kısmına baktığımızda bizleri 13 adet öykünün beklediğini görüyoruz, bunların: Asfalt Yol, Hanende Melek, Çaydanlık, Ayran, Isıtmak İçin, Uyku, Selam, Bir Mesleğin Başlangıcı, Bir Konferans, Yeni Dünya, İki Kadın, Sulfata ve Hasanboğuldu şeklinde olduğunu belirtelim. Gördüğünüz gibi 13 hikayeden bir tanesi kitaba ismini vermiş durumda. Asfalt Yol öyküsü ile başlayan eserin bu ilk öyküsüne – bir köy öğretmeninin notlarından – ifadesi ile başlanmış: bu ilginç, çünkü yazarın kendisi kısa da olsa öğretmenlik yapmıştı. Yazarın köy hayatına bakışını gösteren “Gitgide daha kuvvetlenen keskin bir gübre kokusu beni daha çok buraya yaklaştırdı. Köy yaşayan, çalışan bir mahluktur ve bu koku onun ter kokusudur.” (s. 8) cümlesi çok hoşuma gitti.
Yazarın Yeni Dünya adlı eseri dışında birkaç öykü kitabı daha olduğunu burada hatırlatmakta fayda var: toplamda 60 adet öyküsünün olduğu biliniyor. Yeni Dünya adlı eserinde yer alan öykülerin tamamlanmamış öyküler olduğunu düşünüyorum: çünkü sanki bitmemesi gerekiyormuş gibi geldi bana. Yazar, yazmış olduğu bu öykülerin son kısmına tarihlerde atmış: örneğin Hanende Melek adlı öykünün son kısmına 1937 tarihi atılmıştı. Bu da sanırım öykünün yazıldığı tarihi gösteriyordu. En eskiden en yeniye doğru bir sıralama olduğunu, neredeyse hepsinin tarihlerin farklı olduğunu ancak 13 öykülük eserin 1943 yılında ilk kez yayımlandığını da ekleyeyim.
Olabildiğince yalın kelime ve cümlelerin yer aldığı Yeni Dünya adlı eserde benim de ilk kez duyduğum kelimeler ile karşılaştım. Örneğin cevretmek kelimesinin anlamının eziyet çektirmek, üzmek, eziyet etmek olduğunu da öğrendim ancak bu kelimenin anlamını dip not olarak yazar eklememişti: yine de Yeni Dünya adlı eserde az da olsa kelimelerin anlamları dip not olarak paylaşıldı (örneğin mağmum, kederli demekmiş, s. 61). Kelime haznemiz yazar kadar olmadığından bazılarına aşina olmamamız gayet normal: biz de Google üzerinden öğrenmeye çalıştık diyebilirim. “Ruhum kütleşmişti” ve “manevi miskinliğim” gibi ifadelerde dikkatimi çekti. 23. Sayfada olduğu gibi “kenasında” yerine “kenarında” şeklinde kullanılması gereken bazı harf hatalarının bulunduğu cümleler de göze çarptı ancak bunlar akıcılığı bozmayan hatalardı.
Yeni Dünya adlı eserde benim en dikkatimi çeken öykülerden biri “Çaydanlık” adlı öyküydü: bu öyküde yazar hapishane koğuşunda kalan Süleyman Efendi ile ona hizmet eden Satılmış’ın hikayesini acıklı bir şekilde aktarmaya çalıştı. Çaydanlık adlı öykünün finalinde eşi olan kadının hala çaydanlık peşinde olması, insanoğlunun durumunu özetler nitelikte biz okuyucuya aktarılmaya çalışıldı diyebilirim. Bir diğer önemli gördüğüm öykü ise “Isıtmak İçin” adlı öyküydü: bu öykü ile insanoğlunun vurdumduymazlığı okuyucu olarak sizlerin sinirini bozacaktır, eminim. “Uyku” adlı öyküsünde ise otomobil ve kamyon kelimelerini karıştırdığından mı yoksa o dönemde otomobil – kamyon aynı şey miydi? Bilemediğim bir gözden kaçan hata var gibiydi. Sivas ve Yalova’nın oldukça fazla öykülerde yer aldığını gördük ancak karakterlerden bir tanesinin de Kaymakam olması gülümsetti diyebilirim (Selam adlı öyküsünde).
“Bir mesleğin başlangıcı” adlı öyküsünde “askeri mektep talebeleri başörtülü anneleriyle vedalaşıyorlar” cümlesi beni yine 2010 yılından önceye, başörtüsü sorunun yaşandığı döneme götürdü: yazarın yaşadığı dönemde de benzer sorunlar olduğunu böylelikle öğreniyoruz ki zaten biliyorduk aslında. Böyle bir cümleyi kendi dönemi açısından değerlendirdiğimizde kitabına alması büyük bir cesaretti. Yazarın Yeni Dünya adlı eserinde bu konuyu yorumsuz bir şekilde gündeme getirerek okuyucuya aktarması takdir edilesiydi. “Bir Konferans” adlı öyküsünde de köylü ile şehirlinin durumunu esprili bir dille anlatması, okuyucuları da gülümsetmiştir diye düşünüyorum.
Yeni Dünya adlı eserin içerisinde yer alan Yeni Dünya adlı öykü, diğer öykülerden daha uzun ve farklı: gerçi öykülerinde ortak olan şey ise yazarın diğer öykü kitaplarında olduğu gibi soğuk havalar ve soğuk nedeniyle yaşanan ölümler. Yazar yaşadığı dönemde soğukla önemli bir problemi yaşadı herhalde diye düşünmedim değil. Yeni Dünya adlı öyküde yer alan geleneğin hala devam edip etmediğini bilmiyorum ancak anlatılmak istenenin tam olarak anlatılamadığı, bunun yanı sıra betimleme, diyalog gibi açılardan baktığımızda öykünün başarılı olduğunu söyleyebilirim. Hah, kitaba ismini verecek kadar iyi bir öykü mü?
Yukarıda saydığım öyküler daha iyi nitelendirilebilir ama yazar bu hikayeyi kitap ismi olarak seçmiş – ki Yeni Dünya aslında bir kadın karakterin adı kitapta-. Ben olsaydım kitaba Hasanboğuldu öyküsünden dolayı Hasanboğuldu ismini verirdim ki bu öykünün sinemaya aktarıldığını da öğrendim. Kitabın arka kapağında ise Asfalt yol adlı öyküden bir bölüm var.
Sabahattin Ali, yazmış olduğu öykülerinde insanoğlunun zavallılığını ve gücünü basitmiş gibi gözüken ama sizleri çarpan bir üslupla, masalsı ve destansı biçimde yansıtmayı çalışmıştı. Yeni Dünya adlı eserde yer alan öyküler aslında biz okuyuculara hayatın gerçekçi yönünü gösterip, mutlu sonun ancak masallarda olduğunu öğretiyor. Anadolu insanının kendi topraklarında yaşadıkları geleneklere bağlılıkları ve yaşamlarını tüm gerçekliğiyle sade, anlaşılır bir dille anlatan öykülerin yer aldığı Yeni Dünya adlı eserde yokluk – yoksulluk, açlık, sağlık sorunları, geçim sıkıntıları, insanların yaşadıkları dönemki zihniyetleri ve dönemin toplumunun olaylara bakış açılarına dair konular işlenmeye çalışılmış. Tabii ki bu kısa öyküler genellikle acı ve hüzün dolu: ancak hayatın gerçeği de zaten bunlar değil mi?
Sanki hepsi birer bitmemiş öykü gibi
Sabahattin Ali, Yeni Dünya adlı bu eserinde ve genel olarak öykücülüğünde Anadolu insanının yol, su, toprak, işsizlik, ağalık, bürokrasi, sağlık gibi temel sorunları ortaya koymaya çalışmış ve bu sorunları hikayeleştirmiştir. Yani Sabahattin Ali yaşadığı dönemin Türkiye’sini yalın ve akıcı bir dille anlatmaya ve aktarmaya çalışmış diyebiliriz. Böylelikle dönemi için yapılabilecek en iyi şeyi: sorunun varlığını ortaya koymaya çalışmış, sorunun çözümünün ne olması gerektiğine ise değinmemiştir. “Sadece yıkmak yetmez” diyen biri olarak bu tercihini eleştirebilirdim ancak dönem şartlarının çok ağır olması ve yazarın sürekli birilerinden kaçan bir psikolojide olması nedeniyle “hiç olmazsa yazmış” diye düşünüyorum.
Günümüzde yazarın en az 26 farklı yayınevi tarafından eserleri, ailesinden izin alınmadan basılmaya ve bu durum tartışılmaya devam ediyor. En bilinen eseri de Kürk Mantolu Madonna adlı eseridir ki çoğu kişi okumuştur, kütüphanelerden en çok ödünç alınan kitaplardan biridir. Türk edebiyatına etkisi tartışmaya açık bile değildir ancak döneminde yaşadıkları sorunların arka planı hakkında hala açıklanmayan, karanlıkta kalan durumlar vardır (ben özel hayatına ve ideolojik düşünceleri kısmına girmiyorum, sadece kitaplarını yorumluyorum).
Genel olarak tek parti yönetimine karşı sert ve eleştirel bir tutum sergileyen Sabahattin Ali, düşünce hayatına Türkçülük düşüncesiyle başladı ve Ziya Gökalp’i “Milliyet aşkını gönüllere serpen nebi” diye niteledi. Türk devlet büyüklerine hakaret ettiği iddiasıyla bir dönem tutuklu kaldı. Ölümü üzerine farklı spekülasyonlar yapıldı ve yazılı medyada yaşayıp yaşamadığına dair iddialar yer aldı. Öldürülmesine gerekçe olarak da millî hisleri tahrik ettiğini öne sürüldü. Ancak cinayet zanlısı (ki aynı zamanda ülkeden kaçarken ki rehberidir) ifadesinde yazarı kitap okurken başına vurarak öldürdüğünü söylemiştir.
Yeni Dünya adlı eserinde yazar Anadolu’nun yaşamını, sorunlarını, yozlaşmalarını ele alarak okuyucunun içine dokunmaya çalışmış, bunu da başarmıştır. Eserde yer alan her öyküden ayrı ayrı dersler çıkartılabilir, üzerine konuşulabilir, günümüzde benzer şeylerin hala yaşanıyor olması da sizleri şaşırtabilir. Belki de yazar üzerinde biraz daha çalışsa bu öykülerden birer romanda çıkabilirdi ancak yazar öykü olarak kalmalarını yeğledi. Her zamanki gibi mutsuz sonlarla biten öyküler okurken sizleri çok yormayacak ancak oldukça düşündürecek türdendi.
İyi okumalar.