Yıldırım Sesli Manasçı, ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov tarafından kaleme alınan öykülerden bir tanesi. Kitabın orijinal adı ise Plač Pereletnoj Pticy. İlk baskısının ne zaman yapıldığını tam olarak öğrenemedim ancak 1990 yılından bu yana telif hakkının olduğunu bulabildim. Ülkemizde ilk baskısı farklı yayınevleri tarafından yapılmış olan eserin elimdeki baskısı Ketebe Yayınlarına ait. 2018 yılında ilk baskısını yapan yayınevi yeni kapak ve tarzıyla piyasaya sunduğu kitabın 1. baskısını 2020 yılında, elimdeki baskısı olan 2. baskısını ise Haziran 2021 yılında yapmış bulunuyor. Kırgız tarihinden kesitlerle beraber üç adet güçlü öykünün yer aldığı kitap toplamda 57 sayfadan oluşuyor. Çevirmenliği Mehmet ÖZGÜL, Serdar – Fatma ARIKAN yaparken, Editörlüğü Murat K. Murat tarafından yapılıyor.
Cengiz Aytmatov eserleriyle dünyanın en önemli yazarlarından biri olmayı başardı. Daha önce Cemile ve Cengiz Han’a Küsen Bulut gibi eserlerini okuduktan sonra bloğuma yazmıştım. Bu kitabını da hem hacim olarak az sayfadan oluşması, hem dünya klasikleri arasında yer alması, hem vakit darlığından çabucak bitirme isteği gibi sebeplerle okumaya başladım. Kısa bir yolculukta okunup bir çırpıda bitirilebilecek eserde insanoğlunun alması gereken bir çok ders kurgu karakterler üzerinden okuyucuya aktarılmaya çalışılıyor. Bu arada kitabın Ketebe yayınevi tarafından basımı yapılan bu baskısının baskı kalitesinin iyi olduğunu, çevirinin de başarılı olduğunu, tercüme eden arkadaş tarafından verilen dip notlarında yeterli olduğunu düşünüyorum.
Yıldırım Sesli Manasçı Kitabı Hakkında
Kitap, yukarıda belirttiğim gibi üç farklı öyküden oluşur. Bunlardan ilki ve kitaba ismini veren öykü olan Yıldırım Sesli Manasçı’da Kırgız tarihinin önemli efsanelerinden Manas destanına atıfta bulunuyor. Devamında ise savaşta babasını kaybeden bir yetiminin başından geçen ilginç hikaye “Askerin Oğlu” adıyla paylaşılıyor. Son öykü olan “Beyaz Yağmur” ise kendi ayakları üzerinde durup sevdasının peşinden giden bir kadın ile annesi arasında yaşananlar anlatıyor.
Yıldırım Sesli Manasçı, Küçük Bozoy aşiretinden bir ailenin en küçük bireyi olan Senirbay’ın yakın çevresinde gelişir. Bu da 3 farklı ama birbiriyle bağlantılı – bana biraz kopuk gelse de – olaylar zinciriyle okuyucuya aktarılır. Öncelikle Senirbay ailesinin gelininin kız kardeşinin cenaze törenine gitmek için yapılan yolculuk esnasında yaşananlar aktarılır. Sonrasında ise Senirbay ailesinin büyük oğlu olan Koyçuman’ın hayali bir bölgede Oryat / Çungurlarla savaşmak için yapmış olduğu yolculuk kısaca anlatılır. Son olarak ise Senirbay ailesinin en küçük oğlu olan Eleman’ın artık tükenen bir aileden sese dönüşmesi, yani bir nevi Yıldırım Sesli Manasçı olması okuyucuya aktarılır.
Eserdeki bu ilk öykü her ne kadar kısa olsa da her cümlesinin, her karakterin arka planında çok fazla şey anlattığını, bu nedenle biraz daha derin düşünmek gerektiğini daha ilk cümlelerden gördüm. Buna örnek olarak ilk kısımda anlatılan köpeklerin (ki yazar bunlara kovalayıcı köpekler diyor) koşuşturmaları, arzularının peşinden giden ve hiç durmadan bu arzularını kovalayan bir anlatımla okuyucuya aktarılması söylenebilir. Ki bu köpeklerin kısa cümlelerle arka planda onlarca derin anlam yüklü bir şekilde anlatılması, sonrasındaki her cümleyi daha önemli hale getirmektedir. Kitabın katmanlı yapısı böylelikle kendini daha ilk sayfadan göstermiştir.
Bu ilk öyküde özellikle Manas destanına atıf yapılan bölümlerde suya yönelme, su üstünde dua etme, Isık Göl karşısında manevi bir iklime bürünme ve sözü suya emanet etme gibi unsurlar dikkati çekiyor. Antik Yunan felsefesinin ilk düşünürü Thales’in “Her şeyin başı, kökü, kaynağı su’dur” sözü veya Kuran’da geçen “Andolsun ki biz her şeyi sudan yarattık” ayeti aklıma geldi. Kültigin, Bilge ve Tonyukuk abidelerinden de bildiğimiz üzere suyun Türk halkları arasında önemli bir yeri vardır. Yazarın burada suya bu kadar mistik hava katarak anlatması dikkatimi çekti.
Bu kısmın bütününde bozkır insanının savaş yüzünden yaşadığı acılar, çektikleri özlem yürek yakan cümleler ile okuyucuya aktarılmaya çalışılmış. Bazı yerleri okurken sizlerin de oldukça üzüleceğinizi düşünüyorum. Anne karakterinin özellikle gölün kıyısında yapmış olduğu dua, gerçekten içinizi sızlatacak cinstendi. Ben okurken oldukça etkilendiğimi söyleyebilirim. İleride Kırgız halkının ulusal destanı Manas’ın anlatıcısı olacak olan bir çocuğun hikayesini okurken Isık Gölü ve bu göle ait betimlemelerin oldukça fazla karşıma çıktığını da söylemek istiyorum. Yazar bu ilk hikayede bir nevi kendi kültürünün özünü ve değerlerini anlatmaya çalıştı.
Asker Çocuğu adlı hikaye
Asker çocuğu adlı hikaye, yazarın hayat hikayesini bildiğimden bende farklı çağrışımlarda yaptı. Çünkü yazar da tıpkı bu hikayedeki kahraman gibi babasını çok küçük yaşlarda kaybetmiş biriydi. Bu da baba özlemini yaşayan biri olarak dokunaklı ve samimi bir şekilde konunun işlenmesine, sizleri etkilemesine neden oluyor. Tabii yazarı burada savaş koşulları da etkilemiş olacak ki bu iki sorunu bir potada eritip bizlere aktarmaya çalışıyor. Kahramanımız küçük çocuğun babasına olan hasreti ve yaşadıkları, beni oldukça etkiledi.
Yazar bir çok eserinde olduğu gibi, çocuk karaktere ucu bucağı olmayan bir hayal dünyası vermiş. Bunu da öyle kuvvetli bir şekilde hissettiriyor ki! Ustalık gerektiren bir konu. Aslında basit bir kurgu gibi gelebilir ama kısacık bir hikayede okuyucuyu bu şekilde etkilemek, herkesin harcı değil. Masum bir sevgi, samimi bir hasret, saf duygular…. Okurken acı dolu bir tebessüm bırakıyor yüzünüzde.
Beyaz Yağmur adlı hikaye
Son hikaye olan Beyaz Yağmur‘da ise yazar kurgunun merkezine kadını yerleştiriyor. Toprağa ve sevgiliye duyulan aşk iki farklı kadın üzerinden okuyucuya aktarılıyor. Geleceğe dair sizlere umut aşılayacak olan güzel bir aşk hikayesi, çevremizde onlarcasını görüp duyduğumuz olaylardan bir tanesinin Kırgız versiyonu gibi. Toprağın ve emeğin değeri sosyalist bir bakış açısıyla – ki olumlu yönleri anlatıldı daha çok – aktarılmaya çalışılırken, anne ile kızın arasındaki farklılıklar güzel yansıtıldı. Birbirlerini seven, bunun için ailelerinden kopmayı bile göze alan iki gencin ölü bozkırdan bereket dolu tarlalar çıkarması anlatılıyor aslında bu son hikayede. Bir önceki kuşağın yapamadığını yapıp, emeklerinin karşılığını alan bu gençlere eşlik eden yağmur aynı zamanda Kırgız halkının bereket getirdiğine inandığı Beyaz yağmurdu.
Kısa ama doğanın, insanın, emeğin ve barışın sesini duyuran birbirinden güzel üç farklı öyküyü bir çırpıda okudum. Akıcı üslubuyla tanıdığımız Cengiz Aytmatov’un hayranlarının mutlaka okuması gereken eser de savaş zamanı (farklı dönemlerde) insanların çektiği acılar, hüzünler, sevinçler ile çocukların o saf halleri samimi bir şekilde yansıtılmış. Eğer siz de öykü okumayı seviyorsanız zaten okumalısınız.
İyi okumalar.