Zehra Öğretmen ile Mürşit Efendi’nin hikayesinin anlatıldığı, Reşat Nuri Güntekin tarafından 1928 yılında kaleme alınan Acımak adlı eseri yeni bitirdim. Kendine, ailesine, vatandaşa saf duygularla yaklaşan, Mülkiyeli idealist genç Mürşit Bey ile manipüle edilerek büyüyen, bu nedenle ön yargı duvarları oluşturmuş ancak işine oldukça sadık bir öğretmen olan Zehra’nın hayat hikayesi anlatılıyor. “Hiçbir iyilik cezasız kalmaz.” mottosunun yazılı hali olan eser, özellikle mülkiye mezunları başta olmak üzere iş hayatına atılan herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm kitaplardan biri bana göre.
Çağdaş Türk Edebiyatının önemli isimlerinden biri olarak görülen Reşat Nuri Güntekin’in bu eserinden bir meslek büyüğümün önerisi üzerine haberdar oldum. Bir çırpıda okuduğum eser ters köşelerle dolu; madalyonun iki yüzü olduğu gibi hayatında iki yüzü olduğunu bize çok anlamlı mesajlar vererek anlatıyor. İlk başlarda biraz sıksa da okudukça insanı içerisine çeken bir kurgusu var. Sonu hakkında değişik fikirler yürütürken, bir süre sonra tahmin edebiliyor ama o sonu görmek için okumaya devam ediyorsunuz. Özellikle “Hani vicdanının sesini daima dinleyecektin?” (s. 79) sözlerinin uzun süre kulaklarımda yankı yaptığını, beni oldukça düşündürdüğünü eklemek istiyorum.
Acımak adlı eser bize neyi anlatıyor?
Kitabın karakterlerinden biraz bahsetmek gerekirse;
Zehra adlı öğretmenimiz çok disiplinli, temiz kalpli, fedakar, işine sadık ancak olmazsa olmazları olan, yapılan kötülüklere tahammülü olmayan bir karakterdir. Bu özellikleri ondan acıma duygusunu elinden alınmasına vesile olan bir unsurdur. Bizde bu unsurun geçmişini irdeliyoruz yazarla birlikte her satırda… Bir diğer baş karakter olan baba Mürşit Bey’in mülkiyeden mezun olup idealleri uğruna şehirden kasabalara sürüklenirken yaptığı evlilik sonrası acı ve sefalet dolu bir ortamda başına gelenler kitabın final kısmını oluşturuyor. Reşat Nuri Güntekin eserinde Mürşit Efendi’nin neden tam olarak insan olamadığını şu sözleriyle açıklamıştır: “Uğranılan haksızlıklara ve hakaretlere koyun gibi tahammül etmemek insanlığın başlangıcıdır evlat.” Çok anlamlı bir cümle değil mi?
Kitabın konusuna gelirsek;
Zehra öğretmene bir gün babasının ölmek üzere olduğu ve bir an önce İstanbul’a gelmesi gerektiği haberi gelir. Fakat bu habere hiç kimse anlam veremez çünkü yakın tanıdıkları Zehra öğretmenin bir babasının olduğundan haberdar bile değildir. Zehra öğretmen ilk başta babasının olmadığını söylese de sonrasında babasının yanına gitmeyi reddeder. Çünkü yaşadıklarından öğrendiği kadarıyla babası tanıdığı en kötü adamdır ve bütün ailesinin mahvolmasına sebep olan kişidir. Yine de dayanamaz ve her şeye rağmen babasına gitmeye karar verir. İstanbul’a babasının cenazesine geldiğinde ise tüm bildikleri tamamen yerle bir olmuştur. Ve bu sayede Zehra öğretmen o güne kadar içine gömdüğü, tatmadığı yeni bir duyguyla tanışmıştır: “acımak”
Bu bölüm spoiler içerir: Kitabı okumaya başlayınca Mürşit Bey’e karşı içimde çok fazla ön yargı oluşmuştu ama sayfalar ilerledikçe aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anladım (Aslında kitabı bitirdikten sonra ön yargının ne kadar kötü bir şey olduğunu da tecrübe etmiş olduk ki kitabın asıl anlatmak istediği de bu değil mi?). Romandaki belki de tek iyi kısım Mürşit Bey’in çok sevdiği iki kızından biri olan Zehra’nın geleceğini kurtarmış olmasıdır.
Kitaptaki tek sıkıntı belki de bir çoğumuzun ilk defa duyduğu eski kelimelerin çokluğudur. 363 adet eski Türkçe’ye ait kelimenin olması, okumayı da biraz zorlaştırdı (bu kelimelerin Türkçe anlamları sadece ilk kullandıkları kısımda dip not olarak paylaşıldı). Buna rağmen mükemmel betimlemeleri, yalın ve anlamlı diyalogları ile kendinizi kurguya kaptırabiliyorsunuz. Reşat Nuri Güntekin’in uzun yıllar boyunca geniş kitleler tarafından okunuyor oluşunun en önemli sebebi sahip olduğu bu üsluptur. Dönemin sosyo ekonomik yanlarını aktarması ve eski Türkçe ile yapılan diyalogları anlatması bile yaşattığı o nostalji için okunabilir. Kitapta bazı imla, yazım yanlışları olduğunu da belirteyim.
Okuyucuya oldukça anlamlı dersler veren akıcı bir eser
Reşat Nuri Güntekin bu kitabında kurguyu ince ince, ilmek ilmek işlerken oluşturduğu kurmaca dünyada gerçekleşen ve adeta bir maskeli baloyu andıran izlenceyi okurken şu sorunun cevabını verebilecek misiniz? : “Önyargılar gerçekten de atom parçalamaktan zor mudur?” Mükemmele yakın kurgusu ve duygu yüklü konusu ile sizi mest ederken, okuyucuyu konuya dahil edebilen akıcılığıyla, mutlaka okunması gereken kitaplardan. Eser finaliyle neyin ne olduğunu bilip bilmeden hüküm vermemek gerektiğini adeta mıh gibi beyninize işliyor.
Kitap bana hepimizin de bildiği ancak uygulamakta zorluk yaşadığı bir şeyi hatırlattı: Olaylara farklı açılardan bakmayı ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını… Acımak adlı eser, aile içi ilişkileri ve sorumluluklarını ders verir gibi gözler önüne sererken meslek yaşamında dikkat edilmesi gereken konuları da olay örgüsünün aralarına serpiştiriyor, tabii anlayana… Bu yönleriyle ders aldığım bir eser oldu.
İyi okumalar.
Yaklaşık 159 sayfalık kitapta altını çizdiğim bazı yerler;
“Memleketin ancak okuyup yazmakla kurtulacağına inananlardanım.” (s. 91)
“Küçüklüğümden beri kitap okumayı çok severdim. Günümün birkaç saatini kitaplara verirdim. Okurken başka bir dünyaya girer, bütün dertlerimi unuturdum.” (s. 77)
“Dayanma noktaları yavaş yavaş aşınan, sonra günün birinde en ehemmiyetsiz bir sarsıntı ile birdenbire göçen binalara benzedim…” (s. 128)