Tam 10 yıl sonra…
Bir kumsal kenarında, sessizce yürüyorlardı. Geçen 10 yıllık süreçte, birbirlerini hiç görmemişler, aramamışlar ve sadece mektuplaşmışlardı.
Tıpkı eski zamanlardaki gibi…
Ayrılırken birbirlerine verdikleri söz buydu ve yerine getirmişlerdi; bugün ise onları karşılaştıran sadece bir tesadüftü. Aynı yerde tatil yapacaklarını nereden bilebilirlerdi ki?
Sessizliği kadın bozdu;
– Mektuplarında da samimi düşüncelerini paylaştığını gördüm ama anlamadığım bir şey var: aşka inanmadığını seziyorum ama bu durumu sana yakıştıramıyorum. Tam aşk adamısın aslında..
Kadın hafif gülümsedikten sonra gözlerini erkeğin gözlerine dikti ve bir cevap bekledi:
+ Bunu senin sorman ilginç, dedi adam; hafiften dudak bükerek. Haklıydı da halbuki, karşısındaki kadın tek aşık olduğu kadındı ve 10 yıl önce onu bırakıp gitmişti; ve şimdi bu soruyu ona soruyordu…
– Biliyorum ilginç ve benim sormam saçma ama merak ediyorum! dedi kadın şakacıktan kızgın bir tavırla…
Adam bir nefes aldı derin bir şekilde; aklından o saliseler içinde geçenler ise kendisini şaşırtmamıştı: yine, ciddi şeyler söyleyecek, ona olan duygularını anlatacak, her şeyi ama her şeyi en ayrıntısına kadar ona iletecek ve sonunda muhtemelen pişman olacaktı. Ama sonunu düşünen kahraman olamaz değil mi? Yine bildiği gibi davrandı:
+ Ben, dedi adam; tam emin değildi bunları söylemekten ama önce başını farklı bir tarafa döndürdü, sonra ise hafifçe eğdi; gözleri hafif nemliydi: Ben, kitaplarla büyüdüm. Kitapların ve efsanelerin üzerimde gerçek etkileri var. Fakat insanların ne kadar basit şeylerle tatmin olduklarını, ne kadar yalancı ve doğru yoldan sapmış olduklarını küçük yaşımda, ilk okuldayken öğrendim. Ailemden başka kimseye güvenmedim. Ta ki sana kadar…
Kadınla göz göze gelip, tekrar başını öne eğdi. Dudakları titreyerek devam etti:
+ Seni tanıdım. Sevdim, aşık oldum. Öleceğimiz hali bile düşündüm! Günlük değil, ebedi düşündüm. Ama bırakıp gittin.
Adam, kadına öyle bir bakış attı ki bu bakış karşısındakine ‘ Erkekler ağlamazdı değil mi? ‘ sorusunu yöneltir cinstendi. Adam sesini daha da keskinleştirerek devam etti:
+ Şuan sadece bedenim yanında. Sen görmüyorsun belki de ama ruhum, bu tenha, sadece ikimizin olduğu kumsalda ‘tek’ başına yürüyor. Yanında sen yoksun, ben yokum, kimse yok! Görüyorum, bak taaa ilerimizde… Mutlu o, huzurlu; çünkü kimseye inanmıyor, güvenmiyor: kimseyi yanında görmek istemiyor! Aşka inanmıyor o! Güvenmeye, sadakata inanmıyor! Çünkü bu duyguların hepsi içinde, başkasında aramıyor onları. Yürüyor tek başına… Çünkü o bir insan değil!
Bir an nefesinin kesildiğini hissetti adam; kıza döndü önce ve sonra denize dalgalara doğru yürüdü, durdu:
+ İnsanlar farklı. Onlardan biri olduğum için bazen kendimden utanıyorum. Duygular sahte, düşünceler sahte, giyilen elbiseler bile sahte! Hayatta en çok tanıdığımı sandığım kişi bile beni yarı yolda bıraktı.
Adam sustu. Daha fazla konuşmak istemiyordu; belki de yanındakini üzmek istemiyordu. Yine arkasını kadına dönüp, denize, ufka doğru baktı.. Sadece su… İçine dalıp, kaybolmak istiyordu ama her zaman onu inancı ayakta tutmuştu.
Belki de kalan son gücüyle kadına döndü ve:
+ Biliyorum, sen haklısın diyeceksin dedi adam, kadın hemen gözlerini kaçırdı. Adam hafif gülümsedi bu durumda ve devam etti ıslak gözleriyle:
+ Ben herkes gibi olmak istemiyorum. Bir gün bir kadın gelecek, elimden tutacak ve bir dişinin yapması gerektiği gibi ailemizi kurmama yardımcı olacak. İşte o gün senden kurtulacağım! dedi, sert bir şekilde adam…
Kadın, sanki görmediği bir güç tarafından geri doğru itildiğini sandı. Kaşlarını çattı, başını öne eğdi ve gözlerinden akan yaşa engel olamadı.
Adam;
+ Ben, kumsalda mutlu bir şekilde şuan gezen, kimseyi takmayan, kendi halinde yoluna devam eden ve bekleyen ruhumun peşinden gideceğim şimdi… Arkama bile bakmayacağım, bugün seni gördüğümü de unutacağım. Ama ben farklıyım biliyorsun. Ben bu dünyada mecnun gibi olanların artık olmadığına inanıyorum. Mecnun ki insan değildi, insan olamazdı: insanlar öyle aşık olamazdı! İşte ben de mecnun kervanına katıldım ve belki de bu yüzden yalnızım. Aşkıma sadık kalacağım ve az önce söylediğim gibi o gün gelene kadar bekleyeceğim…
Adam, hızlı adımlarla kumsaldan içeri doğru yürümeye başladı. Adımları o kadar uyumluydu ki, kadın şaşkın bir şekilde arkasından bakmaktan kendini alamadı. Gitme demek istiyordu ona ama diyemedi de; onu 10 yıl önce bıraktığında erkeğin gitme deyişini hatırladı: kim bilir ne acı çekmişti? O acıya katlanmak istemiyordu, herkes gibi insan olmak ona yetiyordu belki de: o yüzden sadece bakakaldı…
O sırada bir ses işitmişti sanki;
+ ” Bir daha mektup yazmayacağım…. ”