Bir Hilal Uğruna Çanakkale adlı eser yazar Bilal Eren tarafından kaleme alınan, Patriot Yayınları tarafından piyasaya sürülen, yaklaşık 190 sayfadan oluşan, internet üzerinde yer alan Çanakkale Savaşı ile ilgili bilgilerin derlenip belirli başlıklar altında toparlandığı bir kitap olarak göze çarpıyor. Benim okuduğum 2018 Şubat ayı basımlı, 1. basımı ile piyasada yer alan bir eserdi ancak internet üzerinde yaptığım araştırmada farklı isimler ve farklı yayınevlerinden eserin yine aynı yazar tarafından piyasaya sürüldüğünü gördüm. Bunu yazının devamında irdeleyeceğiz.
Derelerin su yerine kan olarak aktığı, tarlaların cesetlerle dolduğu, metrekareye kimi kaynağa göre 6 bin merminin düştüğü eşi benzeri görülmemiş bir savaş olan Çanakkale Savaşı, tarihimizin en önemli savaşlarından biridir. Yazar kitabın önsöz kısmında savaşın önemini suç sözlerle çok güzel şekilde özetlemiştir; “Çanakkale Savaşı ne kadar çok hatırlansa, ne kadar çok kişi hatırlatsa ve ne kadar çok kişiye hatırlatılsa o kadar faydalıdır. Bu ülkenin çocukları, bu milletin evlatları olarak kalmak, bu milleti yükseltmek, yüceltmek, insanlık ailesinde layık olduğu yere çıkarabilmek, orada tutabilmek, hatta daha ileriye taşıyabilmek için bu duyguları en yoğun şekilde hissetmek, yaşamak zorundayız. Aksi halde bu topraklar üzerinde kalabilmek çok zordur. Bizi bu coğrafyada kendi halimize bırakmazlar, bize rahat vermezler. Çünkü bu topraklar, bütün dünyanın gözü üzerinde olan topraklardır. Tarih boyunca öyle olmuştur” (s. 9).
Yazar yine önsöz kısmında sözlerine şu şekilde devam etmiştir: “Bu topraklarda yaşamanın bedeli vardır. Çanakkale’de bu bedel ödenmiştir ve onun için bizler şimdi burada bulunuyoruz. Ama bu bedel geride kalmıştır. Şimdi yeni bedeller ödemek gerekmektedir. Bu bedel; ilim, irfan sahibi olmak, manevi değerlerine ve geleceğin bizden istediklerini tam olarak anlamak ve yerine getirmek, birlik ve beraberliğimizden, dirlik ve düzenimizden taviz vermemek, milletimizi kardeşçe, bütün insanlığı da insanca sevmek ve bunların gerektirdiği şeyleri yapmaktır” (s. 10).
Bilal Eren, Bir Hilal Uğruna Çanakkale adlı eserinde biz gençlere, o günleri yaşamamış ancak bu tip eserlerden okuyarak öğrenen zamane gençlerine ne yapmamız gerektiğini de yine önsöz kısmında şu sözlerle özetlemiştir: “Çanakkale’deki ve diğer cephelerdeki gazi ve şehitlerimiz kendilerine düşeni en mükemmel şekilde yaptılar, bedelini canları ile ödediler ve bize, taşına toprağına can feda bu güzel yurdu bıraktılar. Bizim de üzerimize düşen; onların ne yaptıklarını, niçin yaptıklarını, hangi şartlarda ve ne pahasına yaptıklarını öğrenmek, anlamak, hissetmek ve gerektiği zaman aynı fedakarlığı yapacak donanımı kazanmaktır. Bu da önce konuyu bilmekle başlar” (s. 11).
Bir Hilal Uğruna Çanakkale Kitap – Bilal Eren
Kitapta anlatılan her olay, her hikaye birbirinden değerli, anlamlı ve bir o kadar da ilginçti. Özellikle ordunun lazım olan ihtiyaçlarını karşılamak için sahte para yapmak zorunda kalan askerin hikayesi film senaryosuna konu olacak cinsten. “Bedeli Çanakkale’de altın olarak tesviye olunacaktır” şeklinde başlık atılan hikaye ilginç; yaşanan bu gerçek olaya konu sahte para ise hala muhafaza altında ve bununla ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığının çalışma yaptığını öğrendim ki şu sayfadan sahte paranın hikayesini hem okuyabilir hem de fotoğraflara bakabilirsiniz.
Eserde yer alan dipnotlardan bazılarının gerçek olup olmadığı muamma; bunun yanında bazı dipnotlarında yanlış olduğu açık. Örneğin sayfa 30’da yer alan dipnot Samsung telefonlarına program nasıl kurulur konusunda bir forum sitesinin linki olarak eklenmişti. Bazı dipnotlarda yer alan site adreslerinin de çok eski tarihli olduğu ve şuan aktif olarak açılmadıklarını gördüm. Yine bazı dipnotlarda yer alan kitapları Google üzerinde bile bulamadım; örneğin Arif Kurtaran – Çanakkale Zaferi şeklinde yaptığım arama sonuç vermedi. Bazı dipnotlarda yer alan sitelerinde BTK tarafından kapatıldığını gördüm; örnek olarak canakkalezaferi.com adresini söyleyebilirim (s. 108). Ki bu siteden en az 5 tane dipnot yer alıyordu. Sonuç kısmında verilen forum adresinin de tamamen kapalı olduğunu gördük. Bu yüzden bazı dipnotların gerçekliğini araştırmak imkanı bulamadım.
Kitabın 5. bölümünde gençliklerini cephelerde geçiren askerlerin hatıralarına yer verildi ki bu hatıralar açıkçası en çok merak ettiğim kısımlardan biriydi. Vatanı uğruna ölüme kafa tutan bu cesur ecdadımızla gurur duruyoruz yalnız hikayelerini anlatırken son kısımda savaştan sonra herhangi bir madalya almadıklarını ve bazılarının maaş almadıklarını öğrendim. Bu da aklıma bu röportaj şeklinde olduğu anlaşılan görüşmelerin ne zaman yapıldığını sorgulattı. Eserde buna ilişkin herhangi bir bilgi yoktu. Canını vermeye hazır olan bu asker dedelerimize neden maaş bağlanmamıştı? Neden madalyaları yoktu? Bu sorumun cevabını ne yazık ki alamadım. Yazarda eserinde bu konunun üzerine düşmemişti.
Bir Hilal Uğruna Çanakkale adlı eser sadece kendi askerlerimizin hikayelerine değil, düşman askerlerin savaşla ilgili görüşlerine de kısa da olsa yer vermiştir. Bunun yanında kitabın son kısımlarında savaş hakkında önemli sözler ifade eden şahısların cümlelerine yer verilmiştir ki bir tanesini ben de ek olarak vermek isterim: İngiliz Müttefik Kuvvetleri Komutanı Hamilton şöyle söylemiştir; “Bizi Türklerin maddi gücü değil manevi gücü yendi. Onların atacak barutu bile kalmamıştı lakin biz gökten inen güçleri müşahede ettik.” Yine İngiltere’nin Bahriye Nazırı Churchill “bunca teknolojiye rağmen Türklere nasıl yenilirsiniz?” diye sıkıştırılınca şu cevabı vermiştir: “Anlamıyor musunuz, biz Çanakkale’de Türklerle değil Tanrıyla harp ettik ve tabii ki yenildik.” (s. 37)
Eserden alıntılar ve özlü sözler
KPSS sınavları gibi ülke çapında yapılan sınavlarda Çanakkale Savaşı ile ilgili onlarca soru gelmektedir; son girdiğim KPSS sınavında gelen sorudan dolayı şu kısmı da not olarak almıştım: Altı büyük gemiden Bouvet, Irresistible ve Ocean zırhlıları batırıldı (s. 19). Yine yazımın ilk kısmında bahsettiğim üzere yazarın bu eseri farklı yayınevlerinden bazen tek bazen farklı yazarlarla birlikte çıkardığını da gördüm; elimdeki baskının da Şubat basımı olması ve 18 Mart Çanakkale Zaferi kutlamalarından önce piyasaya sürülmesi aklımda farklı ön yargıların oluşmasına neden oldu.
Kitapta oldukça fazla imla hataları ve anlatım bozuklukları vardı. Yazarın eseri kaleme alırken çok aceleci olduğunu gösterir ipuçları vardı. Bunların bir kısmını not aldığım için aynen bloguma da ekliyorum yalnız daha fazla olduğunu da söylemek gerek. Bunlar şu şekilde:
sonar, sonra olmalıydı (s. 11); Avrupa’lı, Avrupalı olmalıydı (s. 13); Avrupa’lılar, Avrupalılar olmalıydı (s. 13); harbettik, harp ettik olmalıydı (s. 37); için., nokta işareti olmamalıydı (s. 42); arsına, arasına olmalıydı (s. 46); herşeyi, her şeyi olmalıydı (s. 65); tabor, tabur olmalıydı (s. 66); S nin, senin olmalıydı (s. 81); bulunum, bulundum olmalıydı (s. 81); dersi, deresi olmalıydı (s. 83); kuşun, kurşun olmalıydı (s. 83); torak, toprak şeklinde olmalıydı (s. 83); Anzaklı Josef’in Müslüman oluş, iki kez bu yazı yazılmış ki biri başlık şeklinde (s. 152); Çanankkale, Çanakkale olmalıydı (s. 171);
Sonuç
Çanakkale savaşının önemi anlatmakla bitmez; ağır bombalara ve sayısız mermiye et ve kemikle karşılık veren bir neslin devamı olarak bu destansı mücadeleyi daha iyi anlamak, özümsemek gerek diye düşünüyorum. Hasta adam denilen Osmanlı’nın haçlı müttefiklere karşı verdiği bu savaş gerçekten büyük ve eşi benzeri görülmemiş bir can pazarıydı. 2 saatte İstanbul’a ulaşacaklarını düşünen müttefiklere ağır bir yenilgi tattırılmıştı. Mehmetçiğin savaşı dillere destandı. ‘’Mehmetçiği zafer arabasına bindirmek gerekseydi; eline kamçı diye yıldırımı vermek, arabasına at diye kasırgaları koşmak, başına taç diye en parlak yıldızı oturtmak icap ederdi.’’ (s. 175) diyen Necip Fazıl bu sözüyle Çanakkale destanının kahramanlarını çok güzel ve net bir şekilde ifade etmişti. Meraklıları için iyi bir derleme kitap. Özellikle bölüm bölüm hikayelerin, olayların anlatılması güzel ancak içeriklerin neredeyse hepsi farklı farklı kaynaklardan alıntı ki bu alıntıların yer aldığı kaynakların bir çoğuna ulaşamamak gibi bir sıkıntı ile karşılaşmakta kötü oldu benim için. Akıcı bir dili olduğunu da ekleyerek yazımı sonlandırayım.
İyi okumalar.
Kitapta altını çizdiğim diğer yerler;
“Minareden ezan sesi kesilecekse, camilerin kandilleri sönecekse sütüm sana haram olsun, öl de köye dönme.” (s. 24).
“Evet, insanın manevi yüce değerleri hayattan daha kıymetli ve önemlidir. Onlar dinimizdir, imanımızdır, namus ve şerefimizdir. Bunları temsil eden ezanımız, bayrağımız, vatanımızdır. Çünkü hayat bunlarla mana kazanır.” (s. 65)
“Ölmeyi korkudan değil vatana lazım olduğumuzdan istemiyorduk.” (s. 83).
“Kuvvetli iseniz, sizi sevmeseler de, hatta düşman da olsalar güçleri yetmeyeceğini anladıkları sürece yaltaklanacaklardır.” (s. 145).
“Yıllardır her yerde herkese söylediğim gibi size de bütün samimiyetimle söylüyorum ki, Türk askerleri yalnız dünyanın en cesur, en iyi savaşçıları değil, aynı zamanda en centilmen askerleridir.” – E.H. Darby – Görevli İngiliz askeri (s. 175).
Kitapta anlamlarını bilmediğim bazı Osmanlıca kelimeler ile bunların kısaca anlamlarını da aşağıya eklemek istedim:
Muvasalat nedir? Eserde bir yerde geçen bu kelimenin anlamı; “Ulaşmak, varmak” şeklindedir.
Mültefitane nedir? Eserde bir yerde geçen bu kelimenin anlamı; “İltifat ederek, iyi davranarak” şeklindedir.
Musafaha nedir? Eserde bir yerde geçen bu kelimenin anlamı; “El sıkışmak, tokalaşmak” şeklindedir.
Bedbinlik nedir? Eserde bir yerde geçen bu kelimenin anlamı; “Kötümserlik, karamsarlık” şeklindedir.