Burası Çok Önemli adlı kitap, Enerjiden Ekonomiye Tam Bağımsız Türkiye alt başlığı ile Turkuvaz Kitap tarafından okuyucuyla buluşturulan, yazarı eski bakanlarımızdan Berat ALBAYRAK olan içerisinde güncel konuların işlendiği ismi gibi önemli bir eser. Çalıştığı dönemde birçok zorluk ve ithamlarla karşı karşıya kalan bakanımızın kaleminden kitaptan kısaca “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığım ile Hazine ve Maliye Bakanlığım döneminde yaptıklarımız anlatılıyor.” (s.19) ifadesiyle bahsediliyor. İlk baskısını 2022 Mart ayında yapan eser aynı ay içerisinde 3 baskı daha yaptı ve benim de elimde 3. baskısı yer almakta; yaklaşık 288 sayfa olan eseri güvenilir kitap siteleri üzerinde bu yazıyı yazdığım tarihlerde yaklaşık 46 TL gibi bir fiyata satın alabiliyordunuz. Kitabın İngilizce baskısının “This is Türkiye” adıyla yayımlandığını da ekleyeyim.
Genç yaşında çok önemli makamlara gelen Berat Albayrak bakanımızı sadece televizyonda gördüm, birebir ve tanıyacak kadar hiç karşılaşmadım, aynı ortamda bulunmadım. Ancak üniversite okuduğum dönemde babası Sadık Albayrak’ın birkaç etkinliğine katılmış, birebir sohbet etme imkanı elde etmiş hatta köyündeki evinde üniversiteli gençlerle yapmış olduğu sohbete katılmıştım. Kadirşinas bir insan olduğunu gördüğüm Ahmet Sadık amcanın sohbeti ve bilgi birikimi oldukça yüksekti ve onun evladı olan Berat Albayrak’ın babasının yanında çok iyi yetişmiş olabileceğini düşünüyorum. Zaten kariyeri ortada: İstanbul Üniversitesi İngilizce mezunu, New York’taki Pace Üniversitesi Lubin School of Business’ta finans üzerine yüksek lisans yapmış, Kadir Has Üniversitesi bankacılık ve finans bölümünde elektrik enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji kaynakları ve finansmanı: Bir uygulama başlıklı teziyle doktor derecesini almış, kendini yetiştirmiş, bu eğitimleri sırasında özel sektörde çeşitli görevlerde bulunmuş birinden bahsettiğimizin farkında olmamız gerek.
Sayfa İçerikleri
Burası Çok Önemli Kitap İncelemesi
Bunlardan neden bahsettim? Çünkü, Berat Albayrak hakkında kamuoyunda bazı kesimlerce köpürtülen belirli bir önyargının artık Berlin duvarı gibi kişilerin mantıklı düşünmesini, irdelemesini engellediğini düşünüyorum. Bu durumda Berat Albayrak’tan bahsedildiğinde “haaa, damat!” diyerek sırıtan, hafife alan tiplerin nasıl vasat bir bakış açısıyla olayı değerlendirdiklerini, kendilerini kandırdıklarını anlamalarını beklemek bile benim için aşırı merhametli bir davranış olacaktır, eminim. Bu yüzden özellikle “Burası Çok Önemli” adıyla piyasaya çıkan bu kitabı Berat Albayrak hakkında ön yargısı olan – olmayan herkesin, empati kurarak, anlayarak, düşünerek, verilerle karşılaştırarak, kaynak araştırması yaparak, yeri geldiğinde saygı duymasını bilerek okuması, bakanımızı daha iyi anlamanıza katkı sağlayacağına inanıyorum, bir deneyin, fırsat verin!
Çünkü; 2015 – 2020 yılları arasında bakanlık koltuğunda oturan Berat Albayrak, özellikle bakanlığının son döneminde görsel, yazılı ve sosyal medyada en çok konuşulan ve aynı zamanda eleştirilen isimler arasında yer alıyordu. Bazı konuşmaları çokça eleştirildi, bazıları yerden yere vuruldu: muhalefet kanadı bir nevi “damat” diyerek aslında küçümsedi, olayı yozlaştırdı, ötekileştirdi; bakan beyde kendini anlatması gerektiği yerlerde bazı olumsuz kullanılabilecek cümleler (dolarla mı maaş alıyoruz? gibi) kurarak iletişim kazasına uğradı, sosyal medyada hakkında her türlü iftira atıldı, ekşisözlük gibi çukura gömülmüş mecralarda hakkında ağza gelinmeyecek cümleler kuruldu. Tabii hali hazırda görevinde değil ve gözden ırak bir şekilde hayatına devam ediyor. Belki de bu kitabı, çalıştığını dönemi daha iyi anlatmak, ekranlarda kırdığı potları yapmamak, okuyucuyla – sevenleriyle daha iyi hasbihal etmek için kaleme aldı: kim bilir? Ancak bu kitabı yazarak en doğrusunu yaptığını söylemeliyim.
Neden? Çünkü “Burası Çok Önemli” adlı kitabımızın son zamanlarda okuduğum en iyi kitaplardan biri olduğunu söylesem, doğru olur: bir kere kategorizasyon çok iyi. Hem teknik bilgiler var hem hayatından kesitler yer alıyor. Ailesinin üzerindeki etkisinden, bazı dönemlerde verdiği kararların hayatına verdiği yönden, inancından da çok güzel, duru bir şekilde bahsediyor. Berat Albayrak kitapta yaptıklarını, görüşlerini, fikirlerini, dileklerini iyi bir akış içerisinde birbirine bağlamış, özene bezene yazıldığı belli olan cümlelerinde kendini aşırı övmeyerek yaptığı neyse onu aktarmış; ailesinden, babasından, kendi gençliğinden, ideallerinden bahsederek okuyucuyu ile arasında samimiyet kurmaya çalışmış ve bunu başarmış, planlarından, hayallerinden bahsederek ufkunu biz okuyuculara açmış, derdini çok iyi anlatmıştı. Eksik yok muydu? Belki de kendi öz eleştirisini biraz daha yapabilirdi diye bir not düşmüştüm. Kitapta “Başlarken” diye giriş kısmı, “Son Söz” diye sonuç kısmı yer alırken, her bölüm sonunda “Hülasa” başlığı altında anlatılanların özetinin de paylaşılması doğru bir tercihti. Sadece hülasa başlıklı kısımda yazanlar bile okunduğunda ne çok başarılı işler yaptığını anlamak yeterliydi; aksi halde kör olduğunuzu düşünmeniz için geçerli bir nedeniniz var derim!
Burası Çok Önemli bize neyi anlatıyor? Neyin farkına varmamızı istiyor?
Burası Çok Önemli adlı eserinde yazarımız ideallerini anlatırken çoğul bir anlatım kullanmayı tercih etti ve “biz yaptık” diyerek ekip çalışmasının ve istişareye verdiği önemi gösterdi: örneğin, “Enerji Bakanlığı’nın kapısından bakan olarak girdiğim ilk günden itibaren, ekip arkadaşlarımla birlikte konuya yalnızca enerji ve maden olarak bakmadık, her zaman bütüncül bir bakış açısıyla, yönettiğimiz alanlarda, ülkenin ekonomik kalkınması, uluslararası ilişkiler, toplumun refahı ve ulusal güvenlik için neler yapabiliriz düşüncesi ile çalıştık. Bu ülkeye, bu ülkenin güzel insanlarına hizmet etmek için kendimize vazifeler çıkararak yalnızca bulunduğumuz alanda değil, diğer alanlarda da ülke için en iyisini nasıl yapabileceğimize kafa yorduk.” (s.51) cümlesi gibi. Bazıları bu ekip ruhunu eleştirebilir, “kontrol onda değil” diye art niyetli yorumlar yapabilir ancak başarı bir ekip işidir. Bu açık.
Bunun yanında Berat Albayrak’ın kitapta yer alan başlık içeriğinde yer alan son cümlelerini daha öznel yorumlarla kapattığını görüyoruz: örneğin, “İnanıyorum ki 20230 yılından önce Türkiye enerji alanında net ihracatçı bir ülke olacak.” (s.28) cümlesi gibi. Ancak Berat Albayrak kitaba başlarken – daha doğrusu bakanlık görevine başlarken – neyin ne olduğunu bilen biri olduğunu şu sözlerle aktarıyor: “Göreve başladığımda sektörü yakından tanıyan bir profesyoneldim.” (s.23). Bu, sorunları tahlil edip ortaya çıkarma konusunda azimli olduğunu gösteriyordu. Zaten kendisi her iki bakanlığı için de altyapısı sağlam, gerekli eğitimi almış, ilgili alanlarda özel sektörde çalışmış biri. Hedefini de belirlemiş: “Enerjide milli bir başkaldırış, milli bir meydan okuma ile yola çıktık.” (s.35). Yetmemiş “Milli Enerji ve Maden Politikası, enerjide tam bağımsızlık idealini, gerekli tüm politika ve stratejiler ile gerçekleştirilecek yol haritasını ortaya koydu.” (s.38) demiş. Yol haritasını da çizmiş “Enerjide öyle bir strateji izlenmeli ki, uzun vadede küresel alanda söz sahibi olabilmeli, kısa vadede ise insanımıza kesintisiz, kaliteli ve uygun maliyetli bir enerji hizmeti sunabilmelisiniz.” (s.28). Bunlar, bugüne kadar bakanlıklarda görmediğimiz, duymadığımız hamleler, düşünceler: her babayiğidin işi değil yani.
Tabii burada verdiğim örnekler genelde enerji bakanlığı dönemiyle ilgili; yine de yazarın hazine bakanlığı içinde benzer hedefler ve yol haritaları çizdiğini görüyoruz. Önce sorunları “Türkiye’de uzun yıllar boyunca iç ve dış finans çevrelerinin dayatmasıyla uygulanan yüksek faiz-düşük kur politikası, bize sürdürülebilir bir büyüme ve refah artışı getirmiyor.” (s.165) cümlesinde olduğu gibi tespit etmiş, sonrasında çözüm konusunda yapacaklarını da “Bizi yüksek faiz-düşük kur politikasının etkisiyle ortaya çıkan yüksek dış borç-yüksek cari açık denkleminden ve enflasyon-devalüasyon sarmalından kurtaracak, finansal güvenliğimizi garanti altına alacak, üretim gücümüzü ve istihdamı arttıracak, sürdürülebilir yüksek büyüme oranlarına ulaştıracak bir ekonomi programını devreye almamız şarttı.” (s.157) cümlesiyle özetlemişti. Yani ne yapacağını bilen, sorunları gören, çözmek için adım atan, attığı adımların arkasında duran bir bakan profili çizdiğini gösteriyordu. E, biz daha ne istiyorduk ki?!
Burada şunu özellikle söylemek istiyorum: bazı medya organları hariç, sosyal medya başta olmak üzere muhalif kanallarda Berat Albayrak’ın hiçbir iyi işinden bahsedilmemesi bile başlı başına bu kitabın okunması için bir sebep bana göre. Çünkü hep hatalarıyla gündeme geldi, yaptıkları – düşünceleri hiç konuşulmadı, hep ağır baskı altında bırakıldı, eleştirildi, “damat” denilerek yozlaştırıldı, ötekileştirildi. Halbuki kitapta yaptıklarını okurken, özellikle enerji bakanlığı döneminde yaptıkları ülkemizin menfaatine olan, başarılı projeler olduğunu görüyoruz. Çoğunun olumlu sonuçlarını günümüzde bile hissediyoruz, takdir ediyoruz. Eee, o zaman neydi asıl sorun? Neden bu kadar yüklendiler? Bunun bir cevabı olmalı. Diğer bir soruyu da aslında yazarın kendi kendisine sorması lazım: iletişim konusunda bu süreci doğru yürütebildi mi? Özellikle kendisini eleştirenlere karşı kontra atak yaparken nerelerde hata yaptı? Bu sorunun cevabı kitapta yok.
Burası Çok Önemli adlı kitabı mutlaka eleştiren, okumadan yorum yapacak olanlar, yerden yere vuranlar olacaktır; sosyal medyada papağan gibi yarısından çoğu iftira olan cümleler tekraren kurulacaktır, kitapta bahsedilenlerin dışına çıkılarak bahsedilmeyenler üzerinden kitap eleştirilecektir. Çünkü maalesef okumuyor, anlamıyor, empati kurmaya çalışmıyoruz. En büyük eksikliğimiz bu: zaten bence, yazarımızın görevden alınması sürecinin sebebi de bunlar. Anlamaya çalışmadılar, iyi – doğru yaptıklarını alkışlamadılar, empati kurmadılar, sadece ve sadece eleştirdiler, sonuç: iyi yetişmiş, alanına hakim, ekip çalışmasına önem veren biri görevinden ayrılmak, geriye çekilmek zorunda kaldı. Kaybeden kim? Aslında hepimiz. Kazanan kim? Bakan beyin doğru yaptıklarını yapmamasını isteyen kesimler işte… Olaya böyle bakmak lazım.
Burası Çok Önemli kapağında alt başlık olarak “Enerjiden Ekonomiye Tam Bağımsız Türkiye” ifadesini kullanmış, iddialı ve içerisinde son dönemin en önemli olaylarının anlatıldığı bir kitap. Berat Albayrak’ın enerji ve ekonomide verdiği mücadelelere şahit olmamızı istediği kitabı bitirdiğinizde eğer ön yargınız yok ve saçma sapan konular üzerinden kitabı eleştirmeye kalkmayacaksanız; bir neslin (kendisi kitapta “Mesela ben diyorum ki, biz 28 Şubat nesliyiz.” (s.278) diyor) bütün arzularını ve yapmak istediklerini bir araya topladığını, icraat bakımından nasıl ve neler yapılması hususunda çok önemli tespitlerde bulunduğunu; kalkınmada, enerjide ve maliyede Türkiye Yüzyılının nasıl olması gerektiğini anlattığını göreceksiniz. Bazıları devrim niteliğinde olan bu adımları okuduğunuzda muhalif bir kişiliğe sahip olsanız bile ön yargılarınızın yıkılacağını, keyif alarak okuyacağınızı, dipnot ve karekod ile zenginleştirilmiş metinlerin ufkunuzu açacağını düşünüyor ve inanıyorum (bu yorum tıpkı Berat Albayrak tarzı oldu).
Burası Çok Önemli Kitabı, Bölümleri, Özeti, Anlatılanlar
Burası Çok Önemli adlı kitabın kapağında beyaz zemin üzerine kırmızı kalemle çizilen Türkiye haritasının üzerinde “Burası” kelimesi yer alıyor. Ailesine ithaf ettiği eserinde yazar görevde olduğu yıllarda gerek enerjide gerekse ekonomide millileşme hamlelerinin hangi aşamalardan geçerek gerçekleştiğini somut örnekler ve yeri geldiğinde istatistiki bilgiler (bazen tablolar bazen karekod ile yönlendirerek) vererek anlatıyor. Albayrak’ın bahsettiği her konu hakkında ilgili bölümün sonunda verilen karekod aracılığıyla erişilebilen daha ayrıntılı açıklamaların yer aldığı sayfalara yönlendiren kısımlarda mevcut. Bu haliyle çok teknolojik bir kitap olmuş diyebilirim.
Burası Çok Önemli adlı eserin birinci bölümü “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Dönemi” başlığını taşıyor ve Albayrak’ın bu görevde bulunduğu zaman aralığı olan 2015-2018 dönemini konu alıyor. Albayrak bu bölümde özellikle özel sektör ve eğitim tecrübesiyle birlikte enerjinin ülkemiz için ne kadar önemli olduğuna ve Türkiye’nin enerji politikaları alanında neler yapması gerektiğine ve neler yaptığına dair yorumlarına yer veriyor. On altı alt başlık halinde dönem boyu yapılan girişimleri ve icraatları aktaran Albayrak, “Yeşil Kitap” başlığı altında; arz güvenliği, öngörülebilir piyasalar ve yerlileştirme adımları üzerine kurulan enerji ve maden politikalarından bahsediyor: “Nitekim, bakanlığı devrederken, bakanlığım döneminde hazırladığımız Milli Enerji ve Maden Politikası Strateji belgesini, yani ‘’Yeşil Kitap’ı, yeni ekibe teslim ettim.” (s.39). Bu başlıktan özellikle bahsetmek istedim.
Dikkatimi çeken bölüm başlıklarından bir tanesi de “Artık Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak” başlığı altında aktarılan ve ülkemizin denizlerde hidrokarbon arama çalışmalarına nasıl başladığını detaylarıyla anlatan kısım. Yazar bu başlık altında yaşananları anlatırken devletin en mahrem alanlarına kadar işleyen ihanet şebekesinin nasıl çalıştığını da örneklerle aktarıyor. Burada üstünde durulması gereken kısım ise 15 Temmuz darbe girişiminin yaşandığı 2016’nın başlarında, bakanlıkta yapılan bir toplantıdan söz ettiği cümleleriydi: söz konusu toplantıda, Türkiye’nin hidrokarbon arama faaliyetlerine itiraz edenler olduğunu, bu kişilerin daha sonra ihanet şebekesinin mensubu olduğunun ortaya çıktığını söyleyerek durumu “ilk engelleme girişimini içeride yaşadık” cümlesiyle açıklıyor.
Yazar “Enerji meselesi asla sadece enerji meselesi değildir.” (s.63) diyerek, Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı projesi, nükleer enerji alanında yaptığı çalışmalar, yerli kömür projeleri, elektrik dağıtım şirketlerinin tüketici memnuniyetine dayalı olarak geliştirilmesi ve Trans Anadolu Doğal gaz Boru Hattı’ndan uzun uzadıya bahsederken “Bakan olduğum dönemde 21 dağıtım bölgesindeki müşteri memnuniyeti trendinin bizzat takipçisi oldum. Zaman zaman bir vatandaş olarak çağrı merkezlerini bizzat aradım.” (s.79) cümlesini kuruyor ve işine ne kadar önem verdiğini adeta göstermek istiyor. Albayrak, özellikle nükleer enerjiye yoğunlaştığı sırada, güneş enerjisinden faydalanılması gerektiğine dair gelen eleştirilere de iki enerji kaynağı arasındaki verimlilik farkını açıklayarak yanıt veriyor ve “Bize, ‘Nükleer santral yapacağınıza güneş enerjisinden yararlanın’ deniyor ancak kimse bu kadar yekûnlu bir elektrik üretimi için Türkiye’nin tarım arazilerinin ne kadarından vazgeçmesi gerektiğini konuşmuyor.” (s.64) tespitini paylaşıyor.
Burası Çok Önemli adlı kitabında madencilik sektörüne de değinen Albayrak, “Milletimiz şunu bilmeli ki, maden meselesinde yasalarımız çok katı. Çevre konusunda hassasiyet çok yüksek. Yerin altı da üstü de milletimizin zenginliği. Bu zenginliği kullanacak, koruyacak, gelecek nesillere taşıyacak, millet için refaha dönüştürecek hangi adım ve karar gerekiyorsa bunları kendimiz için yapabilir konumda olmalıyız. Müdahale varsa oyun vardır. Tarihi kazanımları, birilerinin oyunlarına kurban edilebilecek lüksümüz yok.” (s.108) yorumunda bulunuyor. Yazarımız ülkemiz adına yürüttüğü enerji ve maden diplomasisinden bahsederken amaçlarının kazan – kazan yaklaşımı ve arz güvenliğinin sağlanması yönünde olduğunu, ayrıca bölgesel barışa da katkı sağlanması gerektiğini ifade ediyor. Ülkemizin politikasını da bu yönde şekillendirdiğini dile getiriyor. Kolay iş değil arkadaşım!
Bakanlığı döneminde tecrübesi olan herkes ile bir araya geldiğini ve uzun vadeli planlar yaptıklarını dile getiren Albayrak, “Akıllı insan akılını kullanır, daha akıllı insan herkesin aklını kullanır. Bir konu ile ilgili sahada çalışmış ya da masa başında dirsek çürütmüş kim olursa olsun, tecrübelerinden yararlanmak gerekir.” (s.119) sözleriyle çalışma tarzını örneklendiriyor. Ayrıca “Kriterimiz liyakat ve ahlak oldu. Yaptığı işi iyi bilme, işi sonuna kadar sahiplenme, ülkesi için üstlendiği sorumluluğun farkında olma ve istikametten sapmama.” (s.122) diyerek işi ehline verdiklerinin veya işi ehliyle birlikte yaptıklarının altını çiziyor. Bence önemli açıklamalar…
Burası Çok Önemli adlı kitabın ikinci bölümü “Hazine ve Maliye Bakanlığı” başlığını taşıyor ve yazarımızın 2018 yılında kurulan kabinede aldığı yeni göreviyle birlikte 2020 yılı sonuna kadar yaşadıklarını, yapmayı planladıkları ve yaptıklarını anlatıyor. Yirmi üç alt başlık altında yazılan bu bölümde Albayrak, önce swap kavramına ve Türkiye’nin finansal güvenliğini tehdit eden swap işlemlerine açıklık getiriyor. Devamında Rahip Brunson olayını bir de yazarımızın ağzından okurken, ekonomik bağımsızlığın ne kadar önemli olduğunu yeniden anlıyoruz ki yazarımız da şu cümleyi kuruyor: “Biz görevde olduğumuz süre boyunca ‘’Tam Bağımsız Türkiye’’ için mücadele ettik.” (s.153). Brunson olayının ve sonrasında gelen Mart 2019 tarihli daha büyük saldırının üstesinden nasıl geldiklerini anlatan Albayrak; Covid-19 salgınının başlamasıyla, yapılması planlanan ekonomik dönüşüm programını ertelemek zorunda kaldıklarını itiraf ediyor. Bu kısımda özellikle özel bankalar konusundaki cümleleri dikkate değer.
Yazarımız değişim programını “Tüm bu değişim ve dönüşümü, küresel finans piyasalarının çok önemli kırılmalar yaşadığı, ekonomimizin doğrudan hedef alındığı, içerideki birtakım yapıların vatandaşımıza korku ve endişe pompalamak için yarıştığı, dezenformasyonun ve yalanın zirve yaptığı bir dönemde yapmaya çalıştık.” (s.161) sözleriyle ifade ederken, enflasyonun sebepleri arasında “Bize göre cari açığın temel nedeni TL’nin aşırı değerli olmasıdır.” (s.169) tespitine yer veriyor (tabii daha ayrıntılı bir şekilde aktarıyor konuyu). Albayrak, pandemi sürecinde bankaların performansını değerlendirirken özel bankaların üzerinde oldukça duruyor ve onları tüm dünyanın mali genişleme politikaları ve kredi destek programları uygularken ülke ekonomisine destek olma noktasında aksiyon almadığından defalarca uyarmak zorunda kaldıklarını belirtiyor. Daha sonra ise pandemiye rağmen faizlerin gerilemesinden bahsediyor.
Albayrak eserinde ayrıca ekranlarda sık sık görülen ve sürekli olumsuzluk pompalayan bazı finans uzmanlarını “O dönemde sosyal medya ve YouTube kanalları üzerinden yorum yapan bazı finansçıların bir kısmının yurt dışı istihbarat örgütleriyle ilişkileri devletimiz tarafından tespit edildiğini de burada ifade etmek isterim. Herhalde ilgili kurumlarımız bunların toplumsal algıyı zehirlemesine engel olmak için gereken tedbirleri alıyordur.” (s.148) ifadeleriyle eleştirirken “Karşı taraf için mücadeleyi zafiyete uğratmanın temel yolu, ülkemizi finansal ve ekonomik olarak bir krizin içine sürüklemek ve bu krizi olabildiğince uzatmak, böylece iktidarın arkasındaki halk desteğini azaltmak, yani millet ile devlet arasına nifak sokmak, ülkenin yönetimine kendi güdümünde hareket edecek bir siyasi oluşumu taşımaktır.” (s.153) tespitinde bulunuyor. Aslında bu iki cümle bir arada değerlendirildiğinde, döneminde sosyal ve görsel medyada hakkında yapılanların arka planında olanların kime hizmet ettiklerini çok net görebiliyoruz.
Burası Çok Önemli adlı kitabın sonuna doğru yazarımız dünyanın hızla değiştiğini, bu değişim sırasında ekonomi anlamında küresel ağırlık merkezinin Batı’dan Doğu’ya kaydığını söylüyor. Yazar ülkemiz açısından süreç doğru yönetildiği takdirde dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri haline geleceği iddiasında bulunuyor: “Çok da uzun bir süre kalmadı; 2030 yılını dahi bulmadan ekonomik ve refah düzeyi olarak ülke tarihinin en güçlü dönemine gireceğiz. Önümüzdeki 20 yıl içerisinde süreci doğru yönetebilirsek, ülkemizin dünyadaki ilk 5 ülke arasına girdiğine şahit olacağız.” (s.277). Yazar aynı istikamette devam edilmesi halinde başarıya ulaşacaklarını dile getirerek kitabını “Sonuçta yakın tarihimizin belki de en büyük kara propaganda ve iftiralarına maruz kalan bakanı olarak hem şahsıma hem de aileme yönelik sayısız saldırılara sabredip direnmek elbette hiç kolay değildi. Yine de geriye dönüp bakıyorum da güzide bir ekiple beş senelik görevim sürecinde ortaya koyduğumuz büyük emek sonucu, Elhamdülillah gerçekleşen ve yakın gelecekte gerçekleşecek birçok güzel tarihi icraatın manevi mutluluğuyla, yaşanan sıkıntıların hepsine değdi…” (s.287) sözleriyle tamamlıyor. Yani yaptıklarından pişman değil, çok güzel…
Burası Çok Önemli kitabı için yazarımız Berat Albayrak’ın, yapmış olduğu iki bakanlık dönemiyle alakalı bir nevi hesaplaşma metni, bakanlık döneminin özeti diyebiliriz. “Burası çok önemli” tabirini daha önceki konuşmalarında da kullanan Berat Albayrak, bana göre kitabı yazarak aslında kendisi hakkında olumsuz düşünen veya önyargılı olanlarla konuşmak istemiş, bunu yazarak daha iyi yapacağına inandığından olsa gerek – hem de kayıt altına alınıyor her şey – böyle bir eseri ortaya çıkarmış. Kitabı salt “ben ona oy vermedim, okumam” diyerek veya sosyal medya trollerinin gazına gelerek okumama gibi bir hata yapıyorsanız eğer: durumunuz çok kötü, hastaneye gitmeniz gerekebilir, derdim! Bir şans verin.
Burası çok önemli, gerçekten çok önemli, okumalısın!
Ülkemiz için stratejik öneme sahip iki bakanlıkta yıllarca görev yapan yazarımız tarafından kaleme alınan bu kitap; bu dönemde yaptığı çalışmaların meyvelerini günümüzde hissedebildiğimiz ve görebildiğimiz, yaptıklarının ne kadar önemli olduğu günümüzde daha iyi anlaşılabilen, atılan adımların ulusal ve küresel güç odaklarınca nasıl engellediğini irdeleyebileceğimiz bir eser olarak dikkati çekiyor. Burası Çok Önemli adlı eser, ön yargılarınızı her iki yönde de bir kenara bırakarak okuduğunuzda sizlere söz konusu dönemi iyi anlama konusunda katkı sağlayacak başarılı bir yapıt. Neredeyse hiç imla hatasının olmadığı, akıcı ve yalın bir dile sahip olan eser, anlatılan döneme ayna tutması açısından başarılı bir örnek. Akademik çalışmalarda da kullanılabileceğini düşünüyorum. Ayrıca kitap anlatım dilinin bakanımızın konuşmalarına çok benzer olduğunu, okurken onu ekranda dinlediğimi hissettiğim fark ettim. Son tahlilde ekranlarda verdiği röportajlarda hakkındaki olumsuz paylaşımlar nedeniyle belki de ön yargılı baktığımızdan konuşmalarını beğenmediğimiz yazarım, kaleminin ne kadar güçlü olduğunu gördüğümüz bir yapıt olmuş diyebilirim.
Burası Çok Önemli adlı kitabın son kısmında yazar gençlere (Z ve Y kuşağına) seslenirken “İşte gençler, özellikle sizler tüm bu resmi doğru okuduktan sonra… Çevrenizde her kim Türkiye’yi ve onun değerlerini, hayallerini, potansiyelini, yaptıklarını küçümsüyor, aşağılıyor, değersizleştiriyor ve itibarsızlaştırmaya çalışıyorsa, onlardan uzak durun! Esas başka ülkelerin kendi geçmişlerinden ve yaptıklarından utanç duyması gereken bir dünyada size dayatılan sahte algılara sakın teslim olmayın.” (s.285) telkininde bulunduktan sonra “Geçmişinizle, atalarınızla, tarihinizle, ülkenizle gurur duyun.” (s.285) diyor ve bu sözlerini “Bugün dünyada yaşanmakta olan insani dramlardan; kıyıya vuran bebeklerden küresel ısınmaya, milyarlarca insanın aç ve susuz bir hayat geçirmek zorunda kalmasından, milyonlarca masum insanın evinden, yurdundan, ailesinden ayrılmak zorunda kalarak mülteci durumuna düşmesine kadar, kimlerin sorumlu olduğunu iyice anlayın. Bu günahlarda bizim payımız yok!” (s.286) ifadeleriyle güçlendiriyor. Güzel bir motivasyon sözleri…
Enerji bakanlığı ile başlayıp, hazine bakanlığı ile son bulan bakanlık görevi döneminde yapılan, uygulanan, yapılması planlanan, düşünülen projeler ve çalışmalar gerçekten ilgi çekici: birçoğunu belki de ilk defa duyacağınız bu hizmetler, okuyucuyu düşünmeye itiyor. Özellikle enerji alanında yapılan yatırımları çok başarılı bulduğumu, enerji bakanlığı döneminde daha çok işine odaklanan bakanımızın hazine bakanlığı döneminde hem dış güçler/sorunlar hem de muhalefet ile uğraştığını, bunun kitabın her iki bölümünde yazılanlara yansıdığını, doğruluğu tartışmaya açık olan hazine bakanlığı döneminde devletin yürüttüğü ekonomik politikanın detaylarını daha iyi anlamamızı sağladığını, enerji ve maliye politikalarına vakıf olmamıza katkı verdiğini söylemek mümkün. Şeffaf duygular ve ön yargıdan uzak bakış açısı ile okuduğunuzda, birçoğunuz yazarımıza hak vereceksiniz.
Ben kendi adıma, Sayın bakanımızla söz konusu kitap hakkında belirli bölümler halinde (örneğin her bölüm 10 dk olacak ve kitapta belirli konular işlenecek şekilde) mini bir dizi çekmek isterdim. Röportaj niteliğinde olacak bu mini dizi ile söz konusu dönemi daha ayrıntılı bir şekilde, kendi sesinden, daha özel sorular sorarak anlatmasını sağlamak, kendini daha iyi ifade etmesine katkıda bulunmak, dönemi daha iyi anlamak için böyle bir çalışma yapmak isterdim; ancak kitap, her şeye rağmen tek başına yeterli ve anlamlı diyebilirim.
Burası Çok Önemli adlı kitabın sesli kitap halini yazarın kendi sesinden ücretsiz olarak dinleyebilirsiniz:
Burası Çok Önemli adlı kitapta altını çizdiğim önemli cümleler:
“Ekonomik bağımsızlık için şart olan cari açık probleminin artık Türkiye için kesinlikle çözüleceğine şahit olacağız.” (s.18)
“Artık önümüzdeki yıllarda ülkemizin hem enerjide ihracatçı hem de yapılan yatırım ve atılan adımlarla, turizmde dünyanın ilk birkaç ülkesinden biri olacağını ve bunun da ülke bilançosuna carı fazla olarak yansıyacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.” (s.18)
“Hiçbir saldırıya, iddiaya, iftiraya cevap vermek için değil; siyasi bir polemiğe, tartışmaya kapı aralamak için değil; yüklendiğimiz yükün, talip olduğumuz idealin, verdiğimiz mücadelenin, hayata geçirdiklerimizin ne olduğunu merak edenlerle paylaşmak, bu dönüşümün ve yeni dönemin takipçisi olacak gençlerimize yapılanları birinci elden anlatmak için…” (s.19)
“Cari açık, ekonomik ve siyasi bağımsızlığın önündeki en büyük engeldir. Kamu görevimin ilk gününden son gününe kadar temel hedeflerimden biri cari açıkla mücadele etmek oldu. Enerjide dışa bağımlılıktan kurtulamayan ülkelerin ekonomide tam bağımsızlıktan bahsetmesi mümkün değildir.” (s.27)
“Ekip arkadaşlarımız, planlama sürecinde ’Ülkeyi böyle saçma masraflara sokamazsınız ve sonunda yargılanırsınız’ diye bürokrasi tarafından tehdit dahi edildi ama bunların hiçbiri bizim kararlılığımızı engelleyemezdi, engelleyemedi de.” (s.44)
“İnanıyorum ki karada da güzel keşifler yapacak ve çok yakında günlük 100 bin varili geçeceğiz.” (s.50)
“Güneş ve rüzgâr yerli ve yenilenebilir kaynaklar, ancak onları elektriğe dönüştüren teknoloji tamamen ithal ise siz üretimde ithalata kaynak ayırıyorsanız, o elektriği üretmek ithal etmekten çok da farklı olmayacak. Yenilenebilir kaynakların ‘yerli ve milli’ olarak nitelendirilebilmesi için elektriği üreten teknoloji ve ekipmanı da yerlileştirmeniz, bir ölçüde ülkenizde üretmeniz gerekiyor.” (s.53)
“Özellikle depolama-batarya alanında kat edilecek çok mesafe var.” (s.54)
“Karapınar YEKA projesi, 1000 megavatlık büyüklük ile dünyadaki fotovoltaik teknolojide en büyük tek güneş tarlası olacak şekilde projelendirildi.” (s.57)
“Hem üniversiteler hem de YÖK ile toplantılar yaptık. Hangi alanda, hangi üründe, hangi üniversite ile hangi geliştirmeleri yapacağımızın envanterini çıkardık. Bu çalışmalardan sonra, enerji alanında yeni bölümlerin ve araştırma merkezinin açılması ve yeni burs programlarının oluşturulması hedeflerini ortaya koyduk.” (s.60)
“Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) projesi 70’lerde gündeme gelmiş bir proje fakat birçok engel dolayısıyla askıda kalmış ve yapılamamıştı. 1974 yılında Mersin’in Gülnar ilçesindeki Akkuyu arazisinin nükleer santral için uygunluğu kabul edilmiş. Uzun yıllar sonra santralin inşası için 2010 yılında Türkiye ve Rusya arasında imzalar atıldı.” (s.67)
“Sermaye oluşumunu güçlendiren, teknoloji transferi sağlayan doğrudan yabancı yatırımlar ile uzun vadeli portföy akımlarına elbette ki çok olumlu bakıyoruz.” (s.177)
“500 milyon TL’nin üzerinde kredi kullanan firmalara, yerli rating kurumumuz JCR Avrasya’dan her yıl kredi notu alma zorunluluğu getirdik.” (s.182)
“Büyük bir kısmı yurtdışında bulunan fiziki altın rezervlerimizi Türkiye’ye taşıdık ve Merkez Bankası rezervlerimizin içinde altının payını arttırdık.” (s.184)
“Başlattığımız dönüşüm programı, doğru ve tüm dengeleri hassas bir şekilde gözeterek uygulandığı takdirde, Türkiye’nin cari açık enflasyon ve işsizlik problemlerini toplu halde çözecek, ekonomik güvenliğimizi sağlayarak döviz kurlarına ve makroekonomik aktiviteye istikrar kazandıracak, ekonomiye dinamizm ve canlılık getirecek, çalışmak isteyen herkesin iş imkânı bulmasını sağlayacak, bizi zenginleştirecektir. Buna karşılık bu yeni yaklaşım, eskisine göre daha çok çalışmamızı ve ithal tüketimi azaltarak daha fazla tasarruf etmemizi gerektiriyor.” (s.188)
“Enflasyonu Ekim 2018’deki %25,2’lik en yüksek seviyesinden Ekim 2019’da yani bir yıl sonra %8,6 seviyesine kadar indirmeyi başardık.” (s.191)
“Bir yıl içerisinde 57,4 milyar dolar olarak devraldığımız cari açığı kapatıp 17 yıl sonra ilk defa cari fazla üreten ekonomik koşulları oluşturduk. İhracat ve turizmde rekorlar kırdık. Döviz kurlarına istikrar getirdik. 600’lerin üzerine çıkan ülke risk primimizi 250 puanın altına indirdik. Hem de tüm bunları bir yıl içerisinde iki kur saldırısına ve iki seçime rağmen başardık.” (s.191)
“Enflasyonun düşürebilmesi için en başta döviz kurlarına ve gıda fiyatlarına istikrar kazandırılması şart. Ayrıca, reel sektörün fiyatlama davranışlarını disipline eden mikro çerçeveye ihtiyaç var.” (s.192)
“Bizim devreye aldığımız yaklaşım, enflasyon, cari denge, istihdam gibi temel sorunlarımızı kalıcı olarak çözüm getirir, ancak bugünden yarına sonuç vermez.” (s.194)
“2018’deki kur saldırısının ardından, eylül-ekim aylarında bir özel bankamızın bankacılık teamüllerine aykırı şekilde yüklü miktarda Türkiye CDS’i satın aldığını, bunun neticesinde ülke risk primimizi 80-100 kadar yukarı taşıdığını, yani ekonominin tüm paydaşlarının yurtdışından döviz borçlanma maliyetini 100 baz puan arttırdığını tespit ettik. Yine bazı bankalarımızın, dövizini satıp TL’ye geçmeyi düşünen müşterilerini caydırmaya çalıştığını ya da müşterilerine TL’den dövize geçmeyi telkin ettiğini gördük. Ayrıca dövizin kıt olduğu dönemlerde, bazı bankalarımızın ihtiyacın 2-3 katı kadar dövizi yurt dışı muhabir bankalarda tuttuğunu, daha iyi nemalandırma imkânı olmasına rağmen ısrarla bu dövizi ülkeye getirmediğini gördük.” (s.211)
“Olumsuz anlamda, genişleyici politikaların kaçınılmaz bir neticesi olarak döviz kurları ve enflasyon bir miktar yükseldi.” (s.228)
“Müşterilerini arayıp, ‘’Paraya ihtiyacınız olmadığını biliyoruz ama size kredi verelim, döviz alıp bizde DTH yaparsınız’’ diyen bankacılar olduğunu tespit ettik. Bu tip davranışlar nedeniyle BDDK bankalara iki defa uyarı yazısı yazmak durumunda kaldı.” (s.232)
“Ekonomide risklerin arttığı dönemlerde, topladıkları paranın üzerine oturmak yerine, bankaların hem reel sektörün ihtiyacını karşılayacak hem de kendi bilançolarını koruyacak türde mekanizmalar geliştirmeleri lazım.” (s.233)
“Tasarruf etme kültürünü oturtamadığımız gibi, finansal piyasalarda derinliği sağlayacak enstrümanları da oluşturamıyoruz.” (s.245)
“TES ile ilgili olarak bakanlığımız döneminde etki analizlerinden kanun metnine kadar tüm hazırlıkları tamamladığımız halde paydaşların uzlaşamaması nedeniyle bu çok önemli reformu maalesef yasalaştıramadık.” (s.247)
“Dünyada ilk kez gecelik referans faiz oranına (TLREF) dayalı devlet içi borçlanma senedi ihracını gerçekleştirdik.” (s.264)
“2020 yılında yabancı yatırımcılara yönelik olarak gerçekleştirdiğimiz Eurobond ihracına tek seferde 11 milyar dolar yatırımcı talebi geldi. Böylece, tarihin tek seferde en yüksek yatırımcı talebi ve en düşük faiz oranlarından biri ortaya çıktı.” (s.264)
“100 küsur yıl önce yuvarlana yuvarlana büyüyerek çığa dönüşen kar topu, nasıl ki koca bir medeniyeti büyük bir hakana rağmen yuttuysa, işte tarihin akışında aynısı ters istikamette gerçekleşmektedir. Birileri bu kaçınılmaz sonu ancak kısa bir süre erteleyebilir ama bundan kurtulamaz.” (s.278)
“Şu an içinden geçtiğimiz konjonktürel küresel iklimde bugünün genç nesli, 500 yıllık ekosistemin değişeceği bir iklimin tam arifesinde, bu son 500 yıllık dünya tarihinin bence en önemli neslidir.” (s.279)
“Teknoloji çağında, 500 yıllık küresel ekosistemin değiştiği bu kavşakta, ülkemizin potansiyelini hayata geçirebilmek için gençlik en kritik rolü oynayacak. Bu rolü üstlenebilmeleri içinse doğru bilginin peşine düşmeleri elzemdir.” (s.280)
“Doğru anlaşılması gereken bir diğer konu da Türkiye’deki siyasetin, özellikle 15 Temmuz sonrası devletin ve milletin yanında ve karşısında olanlar diye iki farklı tarafta konsolide olmasıdır. Bu tarafların kimlerce desteklendiğini doğru analiz etmek günümüzün en önemli konusudur.” (s.281)
“Uzun yıllar Türkiye’de çalışan medya kuruluşlarının her yıl milyonlarca dolar zarar etmesine rağmen faaliyetlerine devam etmeleri, yurt dışı patronlarının ve onların farklı ajandalarının sonucu olabilir mi?” (s.281)
“Şimdi şunu çok net görelim: Dünyadaki hiçbir ülkenin iki şeyi yönetemediği sürece finansal güvenliği sağlaması ve ekonomik açıdan bağımsız olması mümkün değildir. Birisi kur diğeri faizdir.” (s.283)