Cahil Filozof
  1. Anasayfa
  2. Kitap İncelemesi

Cahil Filozof

0

Cahil Filozof, Fransız ve dünya edebiyat dünyasının en önemli yazarlarından biri olan Voltaire (gerçek adı aslında François-Marie Arouet’dir) tarafından kaleme alınan bir felsefi tartışma kitabıdır. Dünya klasikleri arasında sayabileceğimiz kitabın orijinal adı ise Le Philosophe Ignorant şeklindedir. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından Hasan Ali Yücel klasikler dizisinde okuyucuyla buluşturulan eserin elimde Aralık 2022 tarihli 6. baskısı bulunmakta. Ülkemizde hali hazırda iki farklı yayınevi tarafından basımı yapılan eserin ciltli ve ciltsiz fiyatları arasında fark var: ciltsiz halini yaklaşık 20 TL gibi bir fiyata alabilirken ciltli halini yaklaşık 60 TL gibi bir fiyata satın alabilirsiniz.

Cahil Filozof, Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisinde okuyucuyla buluşturulan diğer kitaplar gibi benzer bir kapağa sahip iken arka kapağında da kitabın yazarının kısa bir biyografisi yer alıyor. Fransızca aslından çeviriyi yapan Berna Günen’in kısa biyografisi de yine arka kapakta bizleri karşılıyor. İlk sayfayı açtığımızda ise Hasan Ali Yücel’in 23 Haziran 1941 yılında Maarif Vekili iken (günümüz karşılığı Milli Eğitim Bakanı) yazmış olduğu bir sayfalık giriş kısmını okuyoruz.

Aynı zamanda köy enstitülerinin kurucusu olan Hasan Âli Yücel, dünya klasiklerinin Türkçe’ye çevrilmesini önemseyen biriydi ve bunu: “Bir milletin, diğer milletler edebiyatını kendi dilinde, daha doğrusu kendi idrakinde tekrar etmesi, zekâ ve anlama kudretini o eserler nispetinde artırması, canlandırması ve yeniden yaratmasıdır.’’ sözleriyle açıklıyordu. Kendisinin yoğun çabaları sonucunda 1946 sonuna kadar 496 yapıt Türkçe’ye çevrilmişti. Bu çalışmaların amacı ve katkı sunanlara teşekkür mahiyetinde olan ilk sayfadaki yazısında kütüphane yerine “kütüpane” ifadesini eski bakanımızın 3 kez kullanması garibime gitti; biraz araştırınca o dönemde (örneğin “Maarif Vekilliği Kütüpaneler Katalogları Yayınları” gibi yayınlar varmış) bu şekilde ifade edildiğini, zamanla kelimenin günümüzdeki şekline kavuştuğunu öğrendim.

Cahil Filozof Kitap İncelemesi

Cahil Filozof kitabının içindekiler kısmı var ama buraya yazar “Şüpheliler Listesi” adını vermiş. Yazarın yetmiş iki yaşında yazdığı, emin oldukları ve hâlâ şüphe duyduklarının bir kataloğu niteliğinde olan bu şüpheliler listesinde 56 farklı başlık bizleri karşılarken, ilk başlık olan “İlk şüphe”, “sen kimsin” sorusuyla başlar (dipnotlardan öğrendiğimize göre şüpheliler listesinde belirtilen başlıklar ile kitabın devamındaki başlıkların farklı olmasının sebebi, eserin ilk yazıldığı 1766 yılı ve sonraki baskılardaki farklılıkların aynen korunmasından dolayıymış). Bu sorular “insan özgür müdür?”, “her şey ebedi midir?”, “sonsuzluğa dair” gibi roma rakamıyla sıralanan başlıklar ve kısa açıklamalar ile devam eder.

Aslında yazar Cahil Filozof’da gerçek bir filozofun hayat gibi, kader gibi, sonsuzluk ve ötesi gibi boyundan büyük sorular karşısındaki cehaletini ortaya sermeye çalışırken, bu soruları sadece kendi adına değil, örneğin bazen bitkiler adına bazen de bizler adına sorar, cevap arar. “Sen kimsin? Nereden geliyorsun? Ne yapıyorsun? Ne olacaksın?’’ (s.1) cümlesiyle başlayan eser devamındaki sayfalarda Descartes, Spinoza, Leibniz gibi düşünürlerin tezleriyle yüzleşirken zaman zaman yazar bu isimlerle kelime aralarında alay etmekten de geri durmaz.

Kendinin ve başkalarının cehaletinden bahsederken yazar “Kral olmak şöyle dursun, sonsuzluğun ortasında tek bir noktaya sıkışmış, etrafımı saran her şeyin kölesi olan ben, işe kendi kendimi aramakla başlıyorum.’’ (s.2) diyerek sorularına yönelik arayışının ana sebebini vurgular. Sonra güçsüzlüğünden dem vurur: “Ben güçsüz bir hayvanım; doğarken ne güce ne bilgiye ne de içgüdüye sahibim; bütün dört ayaklıların aksine annemin memesine kadar sürünmekten bile acizim.’’ (s.2) diyerek ne kadar aciz olduğunu, kaldı ki doğduğumuz an ile şu an ki halimiz arasında pek de fark olmadığını söyler: “Birincil prensipler konusunda hepimiz, beşikteyken ne kadar cahil idiysek şimdi de o kadar cahiliz.’’ (s.3).

Yazar eserinde felsefi düşüncenin önemli simalarına da yer verir, onların düşüncelerine katkısını bazen cesurca bazen de kelime aralarında alay ederek söylerken (“Aristotales söze bilgeliğin kaynağının şüphe olduğunu söyleyerek başlar; Descartes bu düşünceyi daha da ileri götürür. Böylece her ikisi de bana söylediklerinin tek kelimesine bile inanmamayı öğretmiştir.’’ s.4), bazen onların düşüncelerinin yanlışlığını da ifade eder. Hiciv kokan cümlelerin anlamlarını her kısımda okuyucu olarak anlamayabiliyoruz: burada yardıma çeviriyi yapan arkadaş geliyor ve zengin dipnotlarla ayrıntıladığı eserinin dipnotlarında bizlere bu hicivlerin neler olduğunu gösteriyor. Bir nevi espriyi anlamak için onun dipnotlarına ihtiyacımız var.

Yazar, Cahil Filozof adlı eserinde çok mantıklı sorular soruyor, bu soruların birçoğu bizlerinde aklına gelen ancak anlamlandıramadığımız veya cevap bulamadığımız sorular olarak karşımıza çıkıyor. Tecrübenin önemine dikkat çeken yazar “Dünya üzerinde tecrübe olmadan hiçbir şey bilemediğimizi kabul etmemek için sağ duyudan yoksun olmak gerekir.’’ (s.7) sözleriyle bir şey bilmenin tecrübe ile oluştuğunu ifade ederek “Tecrübe olmadan hiçbir kavrama sahip olamayacağımıza göre, maddenin ne olduğunu anlamamız imkansızdır.” (s.8) çıkarımında bulunuyor.

Cahil Filozof adlı eseri Voltaire’nin 72 yaşında yazdığını söylemiştik: kitapta yazar, kendine de sesleniyor: “Böyle düşünen cahil her zaman böyle düşünmemişti.” (s. 15) diyerek (bahsettiği cahil, kendisi) aslında kendi düşüncelerinin de zamanla değiştiğini söylüyordu. Yazarın ayrıca “Bu zekâ ebedi midir? Şüphesiz. Zira maddenin sonsuzluğunu kabul de etsem, ret de etsem, onun üstün yaratıcısının ebedi varlığını reddedemem.’’ (s.17) ve “Bizle şüphesiz Tanrı’nın eseriyiz.’’ (s.19) sözleriyle Tanrı’nın varlığını kabul ettiğini de (son zamanları olsa da ki yazar 83 yaşında hayatını kaybetmişti ancak yazarın döneminde rahipleri sıkça eleştirdiği, farklı dini konularda kitaplar yazdığını bilmeniz lazım, hatırlatayım) görüyoruz.

Yazarın “yeni bir şüphe” başlıklı bölümde dünya dışı varlıkların olabileceğine dair düşüncesini de “cehaleti” ile birlikte paylaşması, bana ilginç geldi. Ayrıca yazarın bir önceki cümlede belirttiğim gibi Tanrı inancına sahip olduğunu ancak dini tercihi konusunda felsefe dünyasında tartışmaların devam etmesine rağmen kendini çok açık bir şekilde ifade ettiğini görüyoruz: “Öyleyse insanların Tanrı üzerine kurmuş olduğu bütün sistemler içerisinde hangisini benimsemeliyim? O’na tapmak dışında hiçbirini.’’ (s.24). Hakkında yaptığım araştırmada Hristiyanlığı sıkça eleştirmesine rağmen inançlı biri olduğunu ve genel olarak teizm inancına sahip olduğunu söyleyebiliriz (bu kısım kitaptan bağımsız, kendi yorumum).

“Aslında hepimiz cahiliz; sadece çok şeyi bildiğimizi sanıyoruz!”

Cahil Filozof’da yazar kendi cehaleti sorgulamasının yanında felsefe dünyasının önemli simalarının düşüncelerini de irdelediğini söylemiştik. En uzun başlıklardan biri olan Spinoza’da yazar, ünlü Yunan filozofun bu düşüncelerini başkalarından “arakladığını” ima (hatta Yahudilerden çaldığını söylüyor) ederek “Fikirlerini net bir şekilde ifade etmek için etkileyici bir geometrik yöntem kullanılmıştır.’’ (s.25) sözlerine yer veriyordu (arakladıktan sonra tek fark bu diyor yani). Hatta “Spinoza hiçbir Tanrı tanımadığı, sadece nesnelerin sonsuzluğunu, sınırsızlığını ve zorunluluğunu kabul ettiği için ateisttir.’’ (s.27) şeklinde bir çıkarımda bulunuyordu. Bu kısımda Spinoza düşüncesini ve Ethica adlı eseri baya baya sert bir şekilde eleştirdi.

Cahil Filozof adlı kitapta yazar Locke hakkında da çok sert eleştirilerde bulunmayı ihmal etmedi. İlgimi çeken kısımlardan biri de söz konusu “Locke üzerine” başlıklı kısımdı. Locke’nin irade ve ifade özgürlüğü hakkındaki düşüncelerini irdeleyen yazar, son tahlilde “Ben Locke’la birlikte Tanrı’nın maddeye düşünme yetisi vermesinin imkansız olduğunu beyan etmenin bize düşmediğini saçma olduğunu ve Yüce Varlığın kudretini sınırlamanın birtakım yer solucanlarının haddi olmadığını söylüyorum.’’ (s.41) sözleriyle çok net bir duruş sergiliyordu. Ayrıca yazar “Locke aleyhine” adlı benzer iki farklı başlıkta da eleştirilerini sürdürüyor, “Beni eğiten ve bana kendi kendimden şüphe etmeyi öğreten Locke’da kimi zaman tıpkı benim gibi yanılgıya düşmüyor mu?’’ (s.47) sözlerine yer veriyordu (alay ediyor).

Voltaire’nin Locke hakkında düşüncelerini açıklarken, Locke’nin bir yalancı olduğunu ima ettiği cümleler ise dikkat çekici: “Oyun olsun diye çocuklarını canlı canlı toprağa gömen Megrellerden ve kendi çocuklarını yemek üzere iyice semirtmek amacıyla hadım eden Karayiplilerden bahseder.’’ (s.50) … “Böylesine tuhaf bir olayın tarihi gerçekliğini ispatlamak için farklı milletlerden ve dinlerden yirmi gezginin söz konusu olayı teyit etmesi gerekirdi. Antil Adalarında çocuklarını yemek amacıyla hadım eden kadınlar için de aynı şey geçerlidir. Anneliğin tabiatında böyle bir şey yoktur.’’ (s.51) … “Yine Locke, memleketlerinin kadınlarıyla zina işlemeye meyil etmemek için dini duygularla dişi eşekleriyle çiftleşen Muhammed’in dinine mensup evliyalar olduğunu öne sürer. Bu tür hikayeleri prens Maurice’le Brezilya dilinde tatlı tatlı sohbet eden papağan hikayesiyle aynı kefeye koymak gerekir.’’ (s.51). Buradan anlıyoruz ki Locke, düşüncesini ispatlamak için yalanlar üzerine inşa etmiş, böylelikle Voltaire aslında onun hakkında az bile söylemiş!

Voltaire’nin Cahil Filozof adlı eserinde çatmadığı dönemsel felsefi düşünürlerinden biri kalmadı herhalde derken, Hobbes’e geldi sıra! Yazarın “Ey sen derin ve tuhaf filozof, iyi vatandaş, cüretkâr zekâ, Descartes düşmanı; Descartes gibi yanılan sen fizikte büyük, fakat Newton’dan önce yaşamış olduğun için bağışlanabilir hatalar yapan sen. …’’ (s.53) diye tanıtmaya başladığı Hobbes hakkında “Ahlakla ilgili inceleme yapacak herkes işe senin kitabını kalpten reddederek başlamalı.’’ (s.53) cümlesini kurması gerçekten manalıydı. O da eleştirilerden payını aldı!

Devamında ahlakın önemine değinen yazar, bazı batıl inanç olarak görülen dini düşüncelerin aslında ahlaki olarak çok saf ve temiz olduklarını dile getirirken; ilk defa bir filozofu övdü: tabii ki Konfüçyüs’ü! Kong Fuzi olarak da bilinen filozof hakkında yazar “Kong Fuzi hiçbir zaman bir din, herhangi bir tören tesis etmemiş ne kendisine vahiy geldiğini ne de peygamber olduğunu söylemiş; eski ahlak kanunlarını bir bütün olarak bir araya getirmekle yetinmiştir.’’ (s.57) ifadelerini kullanıyordu. Çinliler hakkında ise yazar “Çinlilerin diğer halklar gibi utanacakları hiçbir batıl inançları hiçbir şarlatanlıkları yoktur. … Tanrı’ya tapınma (vahiy haricinde) başka hiçbir yerde Çin’deki kadar kutsal ve arı olmamıştır.’’ (s.56) tespitinde bulunuyordu.

Hacmi küçük eser, adalet ve ahlak üzerinde oldukça fazla duruyor

Cahil Filozof, son kısımlara doğru değişik dini, felsefi ve ahlaki inançlardan (Zerdüşt, Zaleucus, Epikuros, Stoacılar, Aisopos gibi) bahsettikten sonra (ki felsefi ve ahlaki inançları daha çok överek) tarihi bazı belgelerdeki tutarsızlıklara da yer verdi. Yazar sözlerine “aklın başlangıcı” başlıklı yazısındaki “Ancak canavar hala hayatta. Hakikati arayacak her kim olursa olsun zulüm görecek. O halde karanlıklar içerinde tembel tembel oturmalı mı? Yoksa hasedin ve iftiranın kendi meşalelerini yeniden yakmak için kullanacakları bir meşale mi yakmalı? Bana kalırsa, ben zehirlenme korkusuyla yemek yemekten ne kadar imtina edilmemesi gerekiyorsa, hakikatin de bu canavarlar karşısında o dar saklanamaması gerektiğine inanıyorum.’’ (s.68) cümlesiyle son verdi.

Yaklaşık 68 sayfalık Cahil Filozof, hacim olarak küçük gelse de içerisinde oldukça fazla bilgi barındıran, dipnotlar ile zenginleştirilmiş, imla hatalarının bulunmadığı, çevirinin çok güzel olduğu, sade – anlaşılır – akıcı bir dille okuyucuyla buluşturulan önemli bir eser. Cahil Filozof ile yazar bizlerin bazen sorup durduğu, bazen sormaya korktuğu, bazen cevaplar bulduğunu zannettiği bazen de cevaplandırmaya çabaladığı pek çok konu hakkında kendi kişisel dünyasından cevaplar arıyor, kendi düşüncelerini paylaşıyor. 18. yüzyılda yazılan bir eserde sorulan soruların, günümüzde hala soruluyor olması; bunun yanında günümüzde de, yazar kadar doyurucu bir şekilde cevap veremiyor olmamız: gerçekten ilginç bir durum.

Kitap isminin hakkını veriyor: cahil filozof diyerek çok önemli bir tespitte bulunuyor (içerik – başlık uyumu diyebiliriz). Hacmi küçük olsa da okudukça gözünüzde büyüyor, konu hakkında araştırma yapmak istiyorsunuz. Bizlere, okuyuculara bir şeyler kattığı kesin (“Şayet size hiçbir şey öğretmediğimi söyleyecekseniz daha en başta kendimi bir cahil olarak tanıtmış olduğumu hatırlatırım.’’ s.64 cümlesine cevap olarak bunu yazmak istedim). Ancak böyle bir kitabı tam olarak kavramak ve tartmak için yazılanlara cevap verilen veya eleştirilen kitapların/felsefi düşüncelerin de okunması gerektiğini düşünüyorum. Yani tek başına kitap güzel ancak daha sağlıklı bir değerlendirme yapmak için özellikle felsefe konusunda yetkin olmak gerekir fikrindeyim.

Her ne kadar içerisinde çok çeşitli konuları, farklı simaları, birbirinden ayrı – düşman sistematikleri irdelemiş olması okuyucu açısından sıkıntılı olma ihtimali olsa da; sadece bir noktadan ele alınıp düşüncelerin paylaşıldığı belirli konularda derinlemesine irdeleyememenize sebep olsa da, bütün bunlar konuyu tam olarak anlamanızı engellese de; giriş – gelişme – sonuç şeklinde ortaya konmayan bu kitap yine de size katkısı sağlayacaktır.

Cahil Filozof, adı üstünde bir felsefe ve düşünce kitabı. Sorular çok basit ancak her insanın sorabileceği sorular. Hemen hemen her şey eleştiriliyor: ahlak ve adalet kavramlarının ise önemine değiniliyor. Yazarın kendi kendine konuşup zihnindekileri kağıda döktüğünü söyleyebiliriz bir nevi. Kısa bir felsefe yolculuğu yani…

Cahil Filozof adlı kitapta anlamını bilmediğim bazı kelimeler ve anlamları:

Töz ne demek: Temel, kök, cevher anlamında kullanılan bu kelime felsefi terimi olarak evrenin varoluşunu açıklamaya çalışan felsefelerin ilk öğe olarak düşündükleri varlık, öz, değişen şeylerin özünde değişmeden kaldığı varsayılan idealist kavram anlamına gelir.

İzzetinefis ne demek: Öz saygı, özüne saygı, kendine verdiğin değer anlamına gelir. Kişinin kendine duyduğu saygı olan izzet ve kişinin öz varlığı anlamındaki nefis birleşerek izzetinefis kavramını ortaya çıkarmıştır.

Cahil Filozof adlı kitapta altını çizdiğim bazı anlamlı cümleler:

“Doğanın her canlıya kendisine gereken kadarını verdiğini düşündüm ve ulaşamayacağım şeylerin bizi ilgilendirmediğine inandım. Fakat bu ümitsizliğe rağmen öğrenme arzumdan vazgeçemedim ve şaşkın merakım daima tatminsiz kaldı.’’ (s.4)

“Bu güçlüğün düğümü nesnelerin birincil prensibinde saklı da ondan.’’ (s.10)

“Gezegenlerin dizilişinde de bir un akarı ile bir insanın oluşumunda da birincil prensip vardır ve bizim bu prensibe ulaşmamızın yasak olması şarttır. Zira birincil mekanizmayı öğrenebilseydik bu mekanizmanın efendileri, tanrı olurduk.’’ (s.10)

“Ben sadece kendi zayıflığımı biliyorum.’’ (s.11)

“Nedensiz hiçbir şey yoktur’’ (s.12)

“Bizler de hiç şüphesiz buna son derece derin bir imanla inanıyoruz. Biz burada sadece kendi aklımızın aldatıcı ışıklarına göre konuşuyoruz. Biz daha önce de söylediğimiz gibi, kendi kendimize şüphe edebileceklerimizi görmekle yetiniyoruz. Bizler yürüteç olmadan birkaç adım atmaya çalışan çocuklarız.’’ (s.17)

“Şayet onların ortaya koyduğu eserler, hatta kendi eserlerim beni belli bir zekaya sahip olduğumuzu kabul etmeye itiyorsa, bunca eserde parmağı olan çok daha üstün bir zekanın var olduğuna da derhal kanaat getiriyorum.’’ (s.17)

“ Her eser bir işçiye işaret eder.’’ (s.17)

 “İşte bunlar içimdeki derin cehalet duygusunu daha da perçinleyen araştırma konularıdır’’ (s.19)

“Vücudumdaki her şeyden neden ve sonuçtur; her şey yay, makara, itici güç, hidrolik makine, sıvı dengesi, kimyasal laboratuvardır. Demek ki bedenim bir zekâ tarafından düzenlenmiştir.’’ (s.20)

“Onlar, yer solucanına can veren ve Güneş’i kendi ekseni etrafında döndüren o ebedi üreticinin kör araçlarından başka bir şey değillerdi.’’ (s.20)

“Tek atomun varlığı, bana göre, var oluşun sonsuzluğunu kanıtlamaktadır. Fakat hiçbir şey bana hiçliği kanıtlamamaktadır. Ne yani? Bugün bir şeyler olan uzayda dün hiçbir şey yok muydu? Bu ban anlaşılmaz geliyor. Vahiy gelip de zamanın ötesine geçen düşüncelerimi sabitlemedikçe ben bu hiçbir şeyi kabul edemem.’’ (s.21)

“Fakat bütün felsefeyi ezip geçecek böyle bir vahiy bütün ışıkları söndürecek böyle bir ışık henüz gelmiş değildir.’’ (s.21)

“Birbirine tamamen zıt iki yüce zanaatkarın aynı kanunlara riayet etmiş olması imkansızdır. Sadece bu bile bana göre Maniheist sistemi çökertmektedir. Bu sistemi çürütmek için cilt cilt kitap kaleme almaya gerek yoktur.’’ (s.23)

“Thales’ten tutun da üniversitemizdeki profesörlere, en hayalperest akıl yürütücülere ve onlardan intihal yapanlara kadar hiçbir filozof oturduğu sokağın terbiyesini dahi etkileyememiştir. Niçin? Çünkü insanlar metafiziğe göre değil, adetlere göre hareket eder.’’ (s.30)

“Evrensel bir faydası bulunmayan, sıradan insanların erişimine açık olmayan ve düşünce yeteneklerini en çok çalıştıran kişilerin bile anlamadığı şeyler insanlık açısından gerekli değildir.’’ (s.33)

“En başta Caesar’ın katledilmiş olduğunu üç milyon Galyalı ve İspanyol’un saadetini tasavvur edemedim.’’ (s.35)

“Son derece sonlu bir varlık olduğuma göre sonsuzluğa dair somut bir fikre sahip olamayacağım’’ (s.38)

“İkinci olarak, şayet Ebedi Varlık birtakım canlılar hissetme ve düşünme yetisi bahşettiyse, onlara özünde sahip olmadıkları bir şey vermiş demektir’’ (s.39)

“Öyleyse temelde tinin düşünemediğini dile getirmek ne kadar gülünç ise, bizzat Tanrı tarafından düzenlenmiş bir cismin bizzat Tanrı’nın düşüncesini kabul edemediğini dile getirmek de bir o kadar pervasızlıktır.’’ (s.39)

“Zira insanların birtakım tasımlar için birbirinden nefret etmesi terbiyesizliktir.’’ (s.42)

“En azından insanlar bütün toplumların temeli olan adalet kavramını tasavvur edememiş olsalardı tek bir toplum bile olmazdı.’’ (s.43)

“Konuştukları dilde geometriyi ve astronomiyi ifade edecek terim bile bulanmayan barbar, cahil, batı inançlı bir güruh, zalim ve tefeci bir halk görüyorum.’’ (s.44)

“Bana göre belli bir adalet kavramı o kadar doğaldır, bütün insanlar tarafından o denli evrensel şekilde kabul görmüştür ki, bu kavram bütün kanunlardan, bütün antlaşmalardan ve bütün dinlerden bağımsızdır.’’ (s.44)

“Bana göre adalet kavramı bütün kâinatın onay verdiği o denli temel bir hakikattir ki, beşerî toplumları kahreden en büyük suçlar bile adalet kisvesi altında işlenir. Suçların en büyüğü, en azından en yıkıcısı dolayısıyla da doğanın amacına en zıt olanı savaştır. Oysa bu suçu adalet bahanesiyle haklı göstermeye çalışmayan tek bir saldırgan dahi yoktur.’’ (s.45)

“Hırsızların kendi aralarında 16. Yy’dan beri basılmakta olan bir sözlüğü bile vardır. Kendilerinin argo olarak adlandırdığı bu vokabülerde soygun, hırsızlık, vurgun kelimeleri yoktur. Kazanmaya, geri almaya tekabül eden terimler kullanırlar.’’ (s.45)

“Hepsi de kendilerine rağmen ayaklar altına aldıkları erdeme hürmet ederler.’’ (s.46)

“Adalete inanmak mutlak surette elzemdir.’’ (s.47)

“Tanrı bize böyle olmadık doğuştan fikirler yerine yaşla birlikte güçlenen ve hepimize dikkatli, tutkulardan ve önyargılardan arınmış bir şekilde baktığımız takdirde bir tanrının var olduğunu ve adil olmamız gerektiğini öğreten bir akıl vermiştir.’’ (s.49)

“Peki haklı ile haksızı hangi yaşta öğreniriz? İki kere ikinin dört ettiğini öğrendiğimiz yaşta.’’ (s.52)

“Her milletin kendine has dini törenleri metafiziğe ve ilahiyata dair çoğu zaman saçma ve insanı çileden çıkaran görüşleri olmuştur. Fakat iş adil olmanın gerekliliğine geldiğinde, bütün evren bu konuda (ahlak) hemfikirdir.’’ (s.54)

“Ana babayı sevmek onlara yardım etmek fakirlere sadaka vermek verilen sözleri tutmak niyet edilen eylemin haklı olup olmadığı şüpheli olduğu vakit o eylemden imtina etmeli.’’ (s.55)

“Sessizlik, perhiz, tefekkür her türlü hazdan vazgeçiş onların temel görevleri idi. Nitekim her milletlere mensup bilgeler, adına bilgelik denen şeyin ne olduğunu öğrenmek için onların yanına giderdi.’’ (s.56)

“Epikuros bütün filozoflar içerisinde tüm müritleriyle dost olan tek filozoftur ve tarikatı da mensuplarının birbirini sevmeyi bildiği, çok sayıda yeni tarikata bölünmeyen tek tarikat olmuştur.’’ (s.59)

“Aramızda bu yüce insanların bütün erdemlerinin parlak günahlardan başka bir şey olmadığını söyleyen olmuştur. Keşke dünya böyle suçlularla dolu olsa.’’ (s.60)

“Aisopos’u bütün bu büyük adamların arasına, hatta en başına koyarım.’’ (s.61)

“O halde üstatlarımızın bilge hoşgörüsünü taklit etmemek niye?’’ (s.62)

“Öncelikle ben size insan özgür değildir demedim; ben insanın özgürlüğünün istemeyi istemek gibi hayali bir güçten değil, harekete geçebilme gücünden oluştuğunu söyledim.’’  (s.64)

  • 1
    alk_lad_m
    Alkışladım
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
Paylaş
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir