Çocuklarla Başbaşa adlı kitap Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan tarafından kaleme alınan ve Gülçocuk adlı dergide yayımlanan metinlerin bir araya getirilerek oluşturulduğu minik bir eser. Server Yayınlarınca basımı yapılan kitabın elimde 2017 yılında 1. baskısı yapılan cep boy nüshası bulunmakta. İnternet üzerinde yapmış olduğum kısa bir araştırmada günümüzde orta boy baskısının da yer aldığını, güvenilir kitap sitelerinde fiyatının yaklaşık 60 TL civarında olduğunu tespit ettim (cep boy versiyonunun fiyatı daha düşük). Başmakaleler Dizisi- 5 üst başlığının yer aldığı kapak tasarımı çok sade. Yaklaşık 96 sayfalık eser (sonunda dizin kısmı da mevcut) özellikle çocuk sahibi olan aileler için önemli.
Yazarımız yurt içinde ve yurt dışında sohbetleri oldukça büyük ilgi gören, çeşitli yerlere davet edilmesi nedeniyle fikirlerini dünyanın birçok yerinde dile getiren, tespitleri ile hala günümüzde birçok kişiye yol gösteren, değişik ülkelerdeki Müslümanlarla bir araya gelerek diyalog kuran, öncülük ettiği dergilerde yazdığı makaleler ile birçok kişiyi aydınlatan önemli bir isimdi. 4 Şubat 2001 tarihinde, damadı ile bir cami açılışı yapmak için Grifit şehrine giderken, Avustralya yerel saatiyle 12’de, Sydney civarında, Dubbo kasabası yakınlarında geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetmişti. Mekanı cennet olsun diyelim.
Çocuklarla Başbaşa adlı kitaba gelince: Türkçe’ye çok önem verdiğini düşündüğüm yazarın kitabına “Çocuklarla Başbaşa” ismini verirken, Başbaşa kelimesinin daha doğru yazılmasını beklerdim. Konuya direkt eleştiri ile başlamış gibi oldum ancak gerçekten kapak ile birlikte ilk dikkatimizi kitabın ismi çektiğinden böyle bir giriş yapmayı istedim. TDK’ya göre baş başa kelimesi ayrı olarak yazılmalıdır. Başbaşa şeklinde yazılması yanlıştır. Ayrıca makalelerinin yayınlandığı Gülçocuk ismi de kitapta yanlış yazıldı: doğrusu Gül Çocuk olmalıydı. Bunları belirterek yazımıza devam edelim ancak ben yine de kitapta kullanıldığı şekliyle bu ifadeleri kullanmaya çalışacağım.
Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan (Kitapta yazdığı üzere Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan) tarafından kaleme alınan kitaptaki makaleler dediğimiz gibi 1987 – 1990 yıllarında basımı yapılan Gül Çocuk adlı dergide yayımlanmıştı: “Elinizdeki kitap Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’nin Gülçocuk dergisinde kaleme aldığı yazıların tamamından oluşmaktadır” (s.9). İçindekiler kısmında bizleri içerikte yer alan metinlerin başlıkları karşılarken, sunuş kısmında ise adı belirtilmeyen “Editör” tarafından yazılmış bir içeriği okuyoruz. Bu kısımda hocamızın çocuklara olan bakış açısı kısaca özetlenerek 30 adet metnin bizi beklediği belirtiliyor.
Çocuklarla Başbaşa adlı kitap bize neler anlatıyor?
Çocuklarla Başbaşa adlı kitaptaki sunuş kısmında yazarımız “Merhum Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi son devrin Peygamber varislerindendi.” (s.7) sözleriyle tanıtılıyor. Bu makalelerle hocamız direkt olarak çocuklara hitap ediyor: nasıl olmaları gerektiğini anlatmakla kalmıyor, onlara “sevgili çocuklar!” diye seslenerek, yapmaları gerekeni yaptıklarında ahirette nasıl bir şeyle karşılaşacaklarını da çok yalın bir şekilde anlatıyor. Gül Çocuk adlı dergide anlatılan yazıların kronolojik sıralamaya uygun bir şekilde yazıldığını düşünmüyorum: bunun yanında keşke her yazının altına hangi tarihte yazıldığı/yayımlandığı da verilseydi diye önerimi de ekliyorum.
Yazarımızın Çocuklarla Başbaşa adlı eserinde yer alan yazıları içerisinde beni en çok etkileyen ve hoşuma giden metin “En Büyük Amaç” adlı ütopik bir düşüncesini anlattığı yazı oldu. Burada çocukların okullarında olması gerektiği halini anlatırken kullandığı “Herkes temiz, sade ve güzel giyinmiş. Taşkınlık, görgüsüzlük, ayyaşlık, çıplaklık, sarkıntılık, sataşma, çatışma, hırsızlık, kumar, rezalet yok.” (s.16) cümlesi ile “Bu dünya da bu kadar güzel bir tatil şehri zor bulunur ama ahirette bundan kat kat daha güzelleri vardır.” (s.18) cümlesi gerçekten beni de hayal dünyam ile baş başa bıraktı. Keşke öyle bir dünyada yaşasak… Keşke tüm dünya çocukları bu şekilde olsaydı…
Çocuklarla Başbaşa adlı eserde yazarın metinleri arasında bir de bilmece içeren bir hikaye var: çocuk – cami örneği üzerinden anlattığı hikaye ve sonunda sorduğu bilmecenin cevabını bir sonraki metinde vermiş olması da çok güzel. “Aydın fikirli, görgülü, bilgili, vakur ve sevimli bir hanımefendi idi; dindardı, dini malumatı kuvvetliydi, sağlam mantıklı ve yüksek ikna kabiliyetli idi.” (s.25) diye nitelediği “Vefalı Bir Kızın Hikayesi” adlı metin de akılda kalan, beni etkileyen bir makaleydi. Yazılan içeriklerde kullanılan dil oldukça yalın ve metinler bir o kadar da fazla kelime içerdiğinden okuyan çocukların kelime dağarcığını artıracak şekildeydi.
Çocuklarla Başbaşa adlı eserde yazar yukarıda söylediğim gibi direkt çocuklara hitap ediyor, onlarla diyaloğu okuma yoluyla kurmaya çalışıyor, çocuklara ne yapmaları konusunda tavsiyelerde bulunuyordu. Bunu yaparken en baştan, en derinden öğütlerini sıralıyordu: “Evden okula çıkarken büyüklerinizin, anne ve babanızın elini sevgi ve saygıyla öpüp hayır dualarını alın. Bunun başarınıza büyük manevi etkisi olur.” (s.28). Yetmiyor, okulda yapmaları gerekenleri anlatıyor, yabancı dilin öneminden “Arapça ve yabancı bir diğer dil öğrenmeye çok önem verin.” (s.44) sözleriyle bahsediyor, yazmanın ne kadar önemli olduğunu da “Özellikle dış Müslüman çocuklar ile mektup arkadaşlığı kurun, tanışın, sevişin. Dinimiz dünyanın nerelerine kadar yayıldığını sevinçle görün.” (s.44) cümlesiyle ifade ediyordu.
Bir bütün halinde eseri incelediğimizde yazarın ve dahası kitabı yayına hazırlayan yayınevinin, Çocuklarla Başbaşa adlı eserle amaçladıklarının çocuklara özellikle ahlaki olarak katkı sağlamak, namazı ve ahireti anlatmaya çalışmak olduğunu görüyoruz: “Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed-i Mustafa da buyuruyor ki: “Çocuklarınız yedi yaşına gelince, onlara namaz kılmalarını emredin!” (s.75). Bunu yaparken çocuklara verdikleri örnekler oldukça fazlaydı: bademcik ameliyatı üzerinden bile çocuklara bir şeyler anlatılmaya çalışılması güzeldi. Ama son tahlilde amacının ne olduğunu da şu cümle özetliyor herhalde: “Ben, hayatta muvaffak olmak için hem maddeten hem de manen güçlü olmak için ilk şartın iman ve İslam olduğuna kesinlikle inanıyorum.” (s.70).
Merhum Mahmud Es’ad Coşan çocuklarla makaleleri üzerinden konuşmaya gittiği ülkelerden de devam etti. Gittiği ülkelerde gördüklerini de çocuklara anlatmaya çalıştı. Hatta çocuklara öğütlerde verdi: “Bizler İngilizce konuşulan, hayat standardı yüksek ve çok geniş gelişme imkanlarına sahip olan bu ülkeyi ve daha geniş düşünürsek tüm Güneydoğu Asya ülkelerini gözden uzak tutmamalı, bu yörelerle her yönüyle yakından ilgilenmeliyiz.” (s.47). Yazarın yurt dışı gezilerin de bile yazmaya devam ederek derginin ayakta kalmasına çalışması gerçekten takdire şayan bir hareketti. 30 sayı kadar devam etmesi bile başlı başına bir başarıydı.
Yazar öğütlerini verirken ahlakın önemi üzerinde oldukça durdu: “Toplumda düzenli hayatın vazgeçilmez şartı fertlerin ahlaklı olmalarıdır. Ahlaksız insanlardan oluşan topluluklarda huzur olmaz, anarşi olur, zulüm olur, çökme olur.” (s.73). Çocuklara ahlakı aktarırken verdiği örneklere o dönem için popüler olan simaları da ekledi: Naim Süleymanoğlu’ndan bahsettiği bir makalesi bile var. 7 yaşının önemine değindiği kısım da dikkatli değerlendirilmesi gereken kısımdı. Beni etkileyen bir başka kısım ise yalın Türkçe kelimeler kullanırken, bu kelimelerden bir tanesinin ben de oluşturduğu etkiydi.
Bu etki “sevişin” kelimesini kullandığı kısımdı. 44. sayfada geçen bu kelime, çocuklara yönelik bir eserde nasıl yer alabilirdi? Çocuklarla Başbaşa adlı bir eserde, böyle bir kelimenin olması düşünülemez gibi geldi bana ilk başta. Ancak daha sonra gerçeği öğrendim ve genel kültür konusunda bilgilendim diyebilirim. O da şu: 1980’lerle birlikte özellikle bazı Türkçe kelimelerde yozlaşma olduğunu görüyoruz. Aslında karşılıklı sevmek ya da sevinmek anlamında olan yani kelimenin kökenine baktığımızda oldukça sıradan bir kelime gibi görünen “sevişmek” kelimesi zaman içerisinde yozlaşarak günümüzde aklımıza gelen ilk anlamıyla bilinir oldu. Çocuklarla Başbaşa adlı eserde tabii ki yazarımız günümüzdeki anlamını değil, kökenini yani asıl anlamını kullanmıştı.
Çocuklarla Başbaşa adlı eserde yazarımızın okula giden öğrencilere verdiği öğüdü de sizlerle paylaşmak istiyorum: “Öğrencilikte bir sanattır; onda da çalışmanın ödev yapmanın hızlı ve verimli okumanın, iyi ve doğru yazmanın, çabuk ezberlemenin… belli metotları ve teknikleri vardır. Ne yazık ki birçok öğrenci bunları bilmez, aramaz ve kullanmaz. Siz yapacağınız her çalışmanın önce metodunu düşünün, sorun, araştırın, bulun!” (s.90). Gerçekten dikkate değer bir öneri! O yoldan geçtiğinden, aynı zamanda bir öğretmen olduğundan çocuklara yolda karşılaşacaklarını, yapmaları gerekeni söylüyor, onları doğru yola yönlendirmeye gayret eden cümleler kuruyordu.
Gül Çocuk adlı derginin asıllarını da merak ettim: 1990 yılında ekonomik nedenlerle kapatıldığını düşündüğüm (yazarın eserde bulunan bir makalesinde, derginin yayınlarına devam etmesi için çocuklarla kurmaya çalıştığı diyalog çok naifti) derginin orijinal baskılarına İslamcı Dergiler Projesi adlı internet sitesindeki Gül Çocuk kısmından ulaşılabildiğini fark ettim. Siteye üye olup profil bilgilerinizi doldurduğunuzda derginin orijinal basım halini PDF formatında tarayıcınız yardımıyla görüntüleyebilirsiniz. Bence bakmalısınız, içerisinde yazarımızın makaleleri dışında oldukça farklı içeriklerde var: resimli hikayelerden tutun yarışmalara kadar!
Bu arada Çocuklarla Başbaşa adlı kitapta yazar annelerden, annelerin öneminden oldukça sık bahsetti ama babalardan hiç bahsetmedi. Neden anneler önemli? Çocuk, ilk terbiyeyi okulundan, sosyal çevresinden önce ana kucağında alır. Atalarımız, “Ağaç yaşken eğilir!” sözü ile ileri de pişman olmamak adına tedbir alınması gerektiğini ifade ederler. Bu nedenle en çok sorumluluk annelere düşmektedir. Herhalde bu yüzden anneleri ön plana taşımız, babalar konusunda pek bir cümle kurmamıştır diye düşünüyorum.
Çocuklarla Başbaşa adlı eser bir akademisyen bakış açısıyla ince eleyip sık dokunularak ele alınan konunun, çocukların anlayabileceği şekilde (en fazla 3 sayfalık metinler yer alıyor) onların dikkat süreleri de dikkate alınarak hazırlanmış birbirinden kıymetli, anlamlı metinler barındırıyor. Güncel konularda çocukları hataya düşmemeleri ve zihinlerinin bulanmasını engellemek için (örneğin domuz eti neden haram? Müslüman neden yılbaşı kutlamaz? gibi konularda) konular çocuğa anlatılabilecek kadar indirgenerek aktarılmaya çalışılmış. Çocukların rahatlıkla okuyacağı minik bir eser. Kelamı çok zarif. Temel konulara çok naif bir şekilde değinilmiş. Bir kaç saatte okunabilecek eseri çocuklara okutmalıyız.
Kitapta altını çizdiğim yerlerin neredeyse hepsini yazımda kullandım ancak anlamını bilmediğim ya da çok sık kullanamadığım bazı kelimelerinin anlamlarını buraya yazarak ben de not altına almış olayım:
Maiyyet nedir? Beraberlik, arkadaşlık, yanında – yakınında bulunma anlamlarında kullanılabilir. (Maiyyet memuru, vali yanında staj yapan memur demektir mesela).
Mürebbiye nedir? Bir çocuğun eğitim ve bakımıyla görevlendirilmiş veya çocuk terbiyesiyle meşgul olan kadın anlamındadır. Mürebbiyelik ise bu göreve verilen isimdir.
Muntazaman nedir? Düzenli olarak, düzgün olarak, intizamlı bir şekilde yapılmaya devam edilen demektir: “Bu garip ve yorucu vazifeyi, derslerini ve müzakerelerini yaptığı gibi muntazaman başardı.”
Müteşebbis nedir? Girişimci veya teşebbüs eden, bir işe girişen anlamındadır: “Bu hıyanetin müşterek müteşebbislerine karşı, alınması lazım gelen vaziyet sarihtir.”