Bir kitabın hakkında arka kısımda övgü dolu bir sürü referans cümleler yer alıyorsa: hiç dikkate almayın. Özellikle bir çok kitap okuyan biri olarak tecrübelerimden bunu size rahatlıkla söyleyebilirim. Elime aldığım bu kitap sonrasında da benzer şeyleri görmeme rağmen; daha önce de bestsellerinden bir kaçını deneyip beğenmediğim Pegasus Yayınlarının yeni bir kitabı var. Millennium : Ejdarha Dövmeli Kız. Sonda söylemem gerekenleri şimdi söylemem gerek: Arka kısımda yer alan övgülerin hepsini sonuna kadar hak ediyor. Bu övgülerden bir çoğu da kitabı elinizden bırakamayacağınız konusuna değiniyor. Ki bendenizde 645 sayfalık bu kitabı 4 günde bitirdim. Anlayacağınız, gerçekten güzel bir kitap serisi.
Temelde kurgu polisiyeyi andırsa da toplumsal ve psikolojik romanda olması gereken bir çok şeyi erkek ve kadın arasındaki alışkın olmadığımız boyutuda katarak yoluna devam ediyor. Bir çok kitapta yer alan ve okuyucuyu – reklam arası – kuşağını izler halde bırakıp sinirleten veya meraktan çıldırtan bölüm sonu süprizleri bu kitapta yok denecek kadar. Kurgu öyle güzel akıyor ki, yazar bu süprizleri sona bırakmayı düşünmemiş: bunun yerine süprizleri ansızın karşımıza çıkararak kurgunun akışına kapılan okurları ağzı açık bir durumda bırakıyor ve – işte bu – dedirtiyor.
Kitabın yazarı olan Stieg Larsson İsveçli bir yazar ve aşırı sağa karşı mücadele eden bir derginin yazı işleri müdürlüğünü yapan bir kişiydi. İşte Millennium serisinin bu ilk kitabında aşırı sağa karşı duyduğu haklı serzenişlerinden izler bulabilmekteyiz. Özellikle kadın hakları konusundaki hassasiyetini anlamak mümkün; bunu neden söylüyorum: aşırı sağa yakın grupların özellikle avrupada özellikleri kadınları ilgilendiren konularda aldırtmaya çalıştıkları demokratik olmayan kararları savunmaları ve desteklemeleridir. Ve kitapta da izlerini gördüğümüz nazi fanatiklerinin insanlık dışı uygulamalarında en çok hırpalanan kesim de şüphesiz kadınlardır. Bunun bir sebebi olsa gerek ki yazar Larsson kitabındaki bölüm isimlerinin hemen altına isveçteki kadınların durumlarını özetleyecek anket sonuçlarını da eklemiştir. Bu da kadın hakları konusundaki tavrını netleştirmekle kalmamış, kitapta isveçte yaşanan kadın katliamlarını çözerken hem bizi meraklandırmış hem de aşırı sağcı gruplara aba altından sopayı göstererek bir kurşunlu iki kuş vurmayı başarmıştır.
Kitabın konusuna değinmek gerekirse; düzgün ve özgün bir gazetecilik yapan mikael, isveç için o anki en önemli haberlerinden birini gerçekleştirmiş fakat bunun sonucunda çıktığı mahkemede kendini bile savunamayarak 3 aylık cezaya çarptırılmıştır. Onu yakından takip ettiği izlenimini veren süpriz bir aile reisi ona kabul edeceği bir antlaşma teklif eder; bunun sonucunda mikael hem hayatının haberini yapacaktır hem de bir ailenin hayatını yazma görevini yerine getirirken kendini belki de ölümcül tehlikelerin içinde bulacaktır. Olaylar derinleştikçe salander’de bu zincire ortak olacaktır.
Açıkcası kitabın bu kadar mükemmel yorumlar alması ve kurgusunun çok akıcı olması neticesinde, her güzelin bir kusuru vardır düşüncesi ile sürekli hata aradım, durdum. İlk hata ya da eksik: isveç’i bilmeyenler için bir haritanın kitapta olmayışıydı. Tabii ki hayal gücümü kitap okurken devreye sokmuştum; adayı bende zihnimde canlandırmıştım. Fakat bazı yerlerde ada çok büyük, bazı yerlerde ada çok küçükmüş gibi bir izlenim uyandı ben de ki harita yardımıyla bu konuyu çarçabuk çözebilirdim. Ayrıca sayfa 151 de telefon isteyen mikael, sayfa 160 a kadar bir kaç kez erikayı aradı ve bunu yaparken kullandığı aracın cep telefonu olduğunu sayfa 165 de öğrendik; tahmin etmiştim ama o zaman neden telefon istiyor? Ve cep telefonu varken bulunduğu evde TV de yok ADSL de! İlgincime gitti doğrusu! Kitabın bazı yerlerinde daha ufak hatalar buldum, bunlar muhtemelen türkçeleştirme çabaları neticesinde ortaya çıkan şeylerdi. Bunu da çevirmenin başarısız olmasına bağlıyorum; özellikle bir çok konuda dip notlar ekleyerek kitabı daha anlaşılır hale getirebilirdi.
Yazarın en başarılı yönlerinden biri de zihinde canlandırabilecek sahneler yazmada ki başarısıydı. Sanki 3 boyutlu LCD karşısında kitabın filmini izliyor gibiydim. Bu da kitaptan kopmamamızı sağladı. Ayrıca bu sahnelere uygun oscarlık oyunculuk gerçekleştiren gerçekten başarıyla örülmüş karakter betimlemeleri vardı.
Kitapta Mikael i sürekli polisiye romanlar okurken buluyorduk, bu da ekonomi muhabirinin neden tek tür roman okuduğu sorusunu akla getiriyordu ama bu sanırım mikael in 36 yıllık bir olayı çözerken neden bu kadar başarılı olduğunu göstermek adına kitaba yapılmış ince bir eklemeydi.
Kitabı okurken bazen Dan Brown ile Cengiz Aytmatov gibi yazarlardan esintilenen cümlelerle karşı karşıya buldum. Mesela Mikeal ismi dan brown a uygundu, arkadaşı robert ismi de dan brown serisinin ünlü karakterinin ismiydi. Ayrıca kitapta yazan belki de ulan batum a gitmelisin lafı, o an cengiz aytmatovu saygıyla anmama sebebiyet verecekti.
Velhasıl…
Temelde ilk kitap isveçin ekonomisiyle bağlantılı olarak tüm dünyadaki ekonomi imparatorluklarının sıfırdan temiz bir şekilde en tepeye nasıl çıktıklarını irdeliyor. Bunu ise başarılı ve doğru bir ekonomi gazeteciliği nasıl yapılır sorusunu ders vererek anlatıp çözüyor. Sonrasında başarısız aile yapılanmasının sonucunda çıkabilecek olaylara yani adalet olgusuna farklı bir pencereden bakıyor ve Ülke yasalarının kimsesiz çocuklar konusundaki tek taraflı ve suistimal edilebilirliği eleştirirken bunun en kötü sonuçlarından birinin neler yapabileceğini – öldürmeden – anlatıyor. Ve psikopat ruhlu insanların ne kadar vahşi olduklarını tekrar görüyoruz.
Ve ülkemiz polisiye romanlarının usta ismi Ahmet Ümit’in kitaba katkıda bulunduğunu görmek, bizi mutlu ediyor…
Mikael Blomkvist: Dünyaya bakış açısı farklı olan ve yaşını başını almış ünlü bir gazeteci. Ününü dürüstlüğü ve güvenirliği ile sağladı fakat bu da kendisine bir çok düşman kazandırdı.
Salander: Kitaptaki her tanımlanmasında üstünde farklı bir tshirt olan, metalci/punkçu kızları andıran, dünyanın sayılı hackerlerinden biri. 10 lu yaşlardan itibaren annesiz büyüdü. Fotojenik hafızası nedeniyle çok başarılıydı.
Vanger Ailesi: İsveç’in kapitalist ailelerinden biri. Fakat gelişen dünyaya ayak uyduramayan bu aile kitabın büyük bir bölümünü teşkil ediyor ve geniş aile üyeleri kitaba ayrı bir renk katıyor!
Bu arada unutmadan; kitabın yazarı kitaptan kazandığı parayı harcayamadan ölmüş! Parada isveç mahkemeleri tarafından birlikte yaşadığı kadına bırakılmış ve ailesi de buna ses çıkarmamış! Ülkemizde olsa ne dedikodular çıkardı değil mi?
Heh, kitabın bir de isveçde bir filmi de çekildi ki; o konuda da bir yazı yazdım: sinekritiklerime bakın!
Keyifli bir kitap, okumanızı öneririm. Devamı da var tabii ki!
:sad: :sad:
:-*
:-x :zzz :P :roll: :sigh: hani resim