İvan İlyiç’in Ölümü (Kitap Yorum)
  1. Anasayfa
  2. Kişisel Yazılarım

İvan İlyiç’in Ölümü (Kitap Yorum)

0

İvan İlyiç’in Ölümü adlı eseri, klasik eserler için verdiğim kitap siparişine eklemiştim ve kısa sürecek yolculuğum esnasında okumak için yanıma almıştım. Ölüm, insanoğlu için kaçınılmaz son ve Tolstoy bu eserinde bir kişinin “herhangi bir kişinin” yaşayabileceği sıradan düşünceleri, sanki o anı yaşarmış gibi yalın, sade ve akıcı bir şekilde anlatıyor. Karbon Kitaplar tarafından piyasaya sürülen 79 sayfalık (nedense bazı sitelerde 116 sayfa diye geçiyor ama gerçekte 79 sayfa) eser, bir çırpıda okunabilecek – özellikle henüz Tolstoy okumayanların başlamak için bekleyenlerin – bir edebi eser olarak karşımıza çıkıyor açıkçası diyebiliriz.

Rus ve dünya edebiyatının iz bırakan isimlerinden biri olan filozof ve yazar Lev Nikolayeviç Tolstoy hakkında bugüne kadar çokça yazı okudum ancak çoğu eserini bu zamana kadar – henüz – okumadım diyebilirim. Anna Karenina ve Savaş ve Barış adlı romanlarının ününü duyanlardan biriyim. Yaşadıklarını eserlerine yansıtan – hem de başarıyla – bir yazar olduğunu biliyorum; bu eseri de zaten o türden bir metin açıkçası.

“Bunun gerektiği gibi yaşamanın sonucu olduğu aklına geldikçe de bu garip düşünceden kurtulmak istiyordu.”

İvan İlyiç’in Ölümü, Lev Tolstoy.

Yaşam ve ölüm; aslında ayrılmaz bir bütünün iki parçası değil mi? Hal böyle iken, ölümü ne kadar çok unutuyoruz, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor, dünyevi nimetlere neredeyse tapıyor ancak ölüm kapımıza dayandığında cevaplayamayacağımız sorularla karşılaşıyoruz. Neden? Ne gerek var?

İvan İlyiç’in Ölümü Ana Fikri Nedir?

Her yazar gibi Tolstoy’da kahramanı vasıtasıyla bu düşünceleri, ölümü, yaşadıklarını, elde ettiği zenginlik ve makamların gelip geçiciliğini (yazar da zengin bir aileden geliyor) bu kahramanımız vasıtasıyla sorguluyor aslında bu eserinde. Ölümü anlamaya çalışan, çaresiz kalan bir adamın yaşadıklarının anlatıldığı eserde Yüksek rütbeli bir yargıç olan İvan İlyiç, iyi bir hayat yaşadığı zannının ölümün kapısına dayandığı son vakitlerinde ne kadar içi boş bir düşünce olduğunu anlamasını sorgular, aktarır. Samimi ve akıcı bir dille güçlü bir şekilde anlatılan eser çok kısa olmasına rağmen insan doğası – ölüm – hayat üçleminde temel sorulara cevap arayan bir insanın psikolojisini yansıtması açısından önemli.

İvan İlyiç'in Ölümü adlı eser kısa bir sürede, bir kahveyi içip bitirene kadar okuyup bitirebileceğiniz bir eser.
İvan İlyiç’in Ölümü adlı eser kısa bir sürede, bir kahveyi içip bitirene kadar okuyup bitirebileceğiniz bir eser.

Lev Nikolayeviç Tolstoy’un İvan İlyiç’in Ölümü adlı romanını okurken, ölümün yoğun baskısını çok sade bir bir şekilde üzerinizde bulacaksınız. Rus edebiyatının akla gelen ünlü simalarının eserlerini okuyanlar daha iyi anlayacaktır; bu isimlerin eserlerinde Rus burjuvajisinden, hayatından, yaşamından, aile ve diğer ilişkilerden bolca örnek görürsünüz; bu insan tiplerini okurken aslında bu karakterler bizlere bir şeyler söylemektedirler, anlatmaktadırlar: yani bir karakteri okurken Cem Yılmaz’ın dediği gibi “aaaa aynı Mahmut!” şeklinde esprili olmasa da “Bu şu kişiye çok benziyor” ya da “günümüzdeki insanları anlatıyor” diyoruz ya; bu eserin karakteri olan İvan ve çevresindekilerin söylemleri, hareketleri, yaşadıkları da bizlere bir şeyler fısıldıyor: işte onu yakalamamız lazım. Bunun yanında eseri neden okumalıyız derseniz; ölüme dair bir şeyler söylediği için okunmalı: hatta kendimize ve başkalarının ölümüne dair bir şeyler söylediği için de okumalıyız.

İvan İlyiç’in Ölümü adlı eseri neden okumalıyız?

Realizmin etkilerinin görüldüğü bu kısa eser aynı zamanda Tolstoy’un ustalık eserleri arasında görülmektedir; ilginç olan bir kısmı da bize filmlerde sıklıkla yaşadığımız Flashback tekniğini kullanmasıdır: kitap İvan İlyiç’in ölümü sonrası yaşananlar ile başlayıp daha sonra onun hayatını ve ölüm anı öncesi ve ölümünü anlatır. Ölümün gerçek yüzüyle yüzleşmek ana fikriyle karşımıza çıkan eser dönemin özelliklerini de okuyucuya aktarır: “Kamuya göre yukarı çıkmaktayım. Yükseldiğim ölçüde hayattan uzaklaşıyordum…. Şimdi de tamamıyla öl bakalım.” (s. 74). Bu kısacık romanı okuduğumda bile 1880’lerin ortalarından itibaren Rusya’daki genel olarak dönemin özelliklerine yönelik bir fikre ulaştım.

Beklentinin üst düzey olmamasının yanında, anlayarak okunması; anlatımı güzel ve akıcı eserin daha iyi anlaşılması açısından önemi. Ailesi ve mazisi ile iyi bir hayat yaşadığını sanan bir insanın ölüm döşeğinde aslında her şeyin ne kadar “yalan” olduğunu anlaması sürecini aktaran eser, okuyucuyu da aynı konuda düşündürmeye sevk edecektir mutlaka. Kısa olmasına rağmen, insan üzerinde etkisi daha büyük diyebilirim.

Kitabın baş karakteri olan İvan İlyiç, sıradan bir adam; sadece kendi yaşantısına çok fazla anlam yüklemiş, sıradan yaşantısının çok dışına çıkmış: ölümü de aslında sıradan sayılabilecek bir ölüm. Ama gel gör ki biz de İvan gibi sıradan insanlarız, değil mi? Bu yönüyle baktığımızda aslında okuduğumuz bizim hikayemiz.

İyi okumalar.

  • 0
    alk_lad_m
    Alkışladım
  • 2
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
Paylaş
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir