Kırmızı Açan Papatyalar adlı kitap Miryokefelon Vadisi üst başlığı ile Anayurt Yayınları tarafından okuyucuyla buluşturulan, aynı zamanda emekli bir öğretmen olan Mehmet Akdağoğlu tarafından kaleme alınarak çocuklarla buluşturulan bir çocuk romanı. Serpil Öğretmen’in bir köy okulunda başından geçenlerin anlatıldığı eser yaklaşık 112 sayfa. Nisan 2021 tarihli ilk baskısının elimde yer aldığı kitabı maalesef internet üzerinde güvenilir kitap sitelerinde bulamadım ancak bazı sahaf sitelerinde yer alıyor. Orijinal adı Myriokephalon olan söz konusu muharebe son dönemde özellikle ilgimi çeken bir konuydu. Daha önce adını duyduğum bu eserin tarafıma hediye edilmesi sonrası hemen okumak istedim; görüşlerimi ve tespitlerimi de aşağıda paylaşmak istiyorum.
Kırmızı Açan Papatyalar adlı kitap, çocuklarımıza hitap eden bir çocuk romanı. Yaş aralığı hakkında bilgi verilmeyen eserin içeriğini ve konusunu merak ettiğim ve tabii ki çocuklarımıza hitap edip etmediğini tam olarak görmek için hemen okudum. Öncelikle ilk gözüme çarpan hata ile başlıyor kitap: ne yazık ki Miryokefelon Vadisi üst başlığı ile başlayan eserde sanırım imla hatasının farkına varılmadı. Doğrusu Miryokefalon Vadisi şeklinde olmalıydı diye düşünüyorum. Orijinal adı olan Myriokephalon ile karşılaştırdığımızda da bu sonucu bize veriyor aslında. Kaldı ki kitap kapağında Miryokefalon yazmasına rağmen içerikte Miryokefelon yazması garipti. Editör uyudun mu?
Kırmızı Açan Papatyalar Kitap İncelemesi
Kırmızı Açan Papatyalar adlı romanda Serpil öğretmenimizin atama kararını beklerken bir gece rüyasında gördüğü kırmızı papatyaları araştırması, daha sonrasında atandığı köy okulunda kırmızı papatyalarla ilgili eski zamanlarda yaşanan bir anının anlatıldığı daktilo ile yazılmış kağıtlara ulaşması ve yaşadıkları üzerinde duruluyor. “O gün işi gücü internette kırmızı açan papatya araştırmak oldu. Böyle bir bilgi yoktu.” (s. 6) şeklinde bir cümle kurulmuş olsa da ben de Google üzerinde bir araştırma yaptım ve binlerce sonuca ulaştım. Sanırım çocukları meraklandırmak için tercih edilen bir cümle olmuştu yazar tarafından “yoktu” ibaresiyle kurduğu cümle… Var! Ama bu durum akıllara şu soruyu getiriyor: bahsedilen yer de gerçekten kırmızı papatyalar var mı? Bakalım…
Yazarımız Denizli, Çivril’liydi: kendi ilçesinde geçen bir kurguyu anlatacağını “Serpil’in ilk görev yeri; Denizli ili, Çivril ilçesinin bir mahallesiydi. Yani eski bir deyişle Çivril’in bir köyüne atanmıştı.” (s. 11) cümlesinden anlıyoruz. Denizli’nin 2012 yılında büyükşehir olduğunu bildiğimizden, Kırmızı Açan Papatyalar adlı eserde geçen olayların 2012 yılından sonra yaşandığını söyleyebiliriz. Bunun yanında “Sandıklı tarafına yapılan barajdan sonra suyu azalmış.” (s. 15) şeklindeki cümlenin de hatalı olduğunu düşünüyorum: çünkü Kufi Çayı boğazının Sandıklı tarafından bir baraj yok. Sandıklı’da olan barajlar Karacaören ve Örenler barajları ve bunların bahsedilen yerlerle alakası yok. Sanırım yazarın kurgusunda hayali barajlar oluşturulmuş.
Miryokefalon Muharebesi, ülke tarihimiz için önemli bir tarihi başarıyı işaret eder. Çünkü bu savaş sonucunda elde edilen zaferle artık Avrupalı tarihçiler Anadolu’ya Türkiye demeye başlamış, Anadolu’da Haçlı Seferleriyle Bizans’a geçen üstünlük tekrar Türklere geçmiştir. Bu savaşa aynı zamanda Yurttutan savaşı adı verilmiştir. Her ne kadar yazar “Türkler bu bölgeye bu savaştan sonra yerleştiler.” (s. 46) dese de daha öncesinde de Türklerin yörük kültürünün izlerinin olduğu bölgede yaşadığını söyleyebiliriz. Ülkemizde kadri kıymeti henüz tam olarak anlaşılamayan söz konusu zaferin çocuklarımıza anlatılması, aktarılması için bu tip çocuk romanlarının önemli olduğu bir gerçek: yazarımızın bir eksikliği kapatmak adına elini taşın altına sokması da güzel. Kendi memleketini de tanıtması cabası tabii…
Kırmızı Açan Papatyalar çocuklarımıza okutulmalı
Kırmızı Açan Papatyalar adlı kitapta yazar diyaloglarında adeta kendi müzik zevkinden örneklere yer vermeyi ihmal etmemesi güzeldi; İbibikler Öter Ötmez adlı bir türkümüzü, diyaloğun akışına uygun bir şekilde metne eklemişti, ben de okuduktan sonra hemen dinledim, bir örneğini de aşağıya bırakıyorum. Bunun yanında yazarımızın ana karakter üzerinden çocuklara yönelttiği “kendinizi ve ailenizi tanıtan bir yazı yazın” (s. 17) şeklindeki beyanı ve verdiği bu ödevi, her öğretmenin okullarda öğrencilerine sorması gereken ilk sorulardan biri olarak dikkatimi çekti diyebilirim. Yine kitabımızda konuyu anlatan kara kalem çalışmalarından anlatılan konuyla ilgili örneklere yer verilmişti.
Kitapta okula başlayan öğretmenimizin, bir öğrencisi vasıtasıyla tanıştığı “Eğitmen Ali Efendi” üzerinden, Ali Efendi’nin başından geçen olayları, Ali Efendi’nin ağzından dinliyor, zaman zaman günümüze gelip Serpil Öğretmen’in öğrendiği gerçekler üzerinden yaptığı araştırmaları öğreniyoruz. “Kufi Çayı’nda kırmızı açan papatya var mı?” sorusunun cevabını bilemiyoruz; kurgu hikayeye göre var, gerçekte var mı? Bunu araştırıp, bulamadığımı üzülerek söylemek istiyorum. Ancak kırmızı açan papatya konusunda oldukça fazla bilgiye ulaştım: özellikle ılıman iklimlerde, ülkemizde Akdeniz bölgesinde Nisan ve mayıs ayları içerisinde ortaya çıktıklarını öğrendim. Bu tarihlerde Kufi Çayı’na bir gezi mi yapsak, ne yapsak? Hadi bakalım…
Eğitmen Ali savaşta kolunu kaybetmiş Denizlili bir vatandaşımız. Kitapta anlatılanlardan anladığımız kadarıyla öğretmen eksikliğinin giderilmesi için 1936’da dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan tarafından Eskişehir’in Mahmudiye köyünde açılan “Eğitmen Kursu” ile başlayan kurslarla, askerde onbaşı ve çavuşluk yapmış köylü gençleri altı aylık bir kurstan sonra eğitmen unvanıyla köylere ve üç yıllık ilkokullara gönderip öğretmen sıkıntısını biraz hafifletebilmek hedeflenmişti. Ali’de bunlardan biriydi. Eğitimini aldıktan sonra köyüne dönerek öğretmenliğe başlamıştı. Burada tanıştığı Almanlarla başlayan dostluğu, zamanla onların amaçlarını öğrenmesi, konuyu kaymakama açması, sonrasında yaptığı takipler ile gerçeği yakalaması, Almanların din değiştirmesi ve bu Almanlardan bayan olanıyla evlenmesi gibi konuları okuyarak kitapta ilerliyoruz.
Eksiklikleri olsa da geliştirilebilir benzer eserler üretilebilir
Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığının ders kitapları ve diğer yayınlar için belirlediği harf büyüklükleri: 6 yaş için 24 punto, 7-9 yaş için 16-18 punto, 12 yaş ve üstü için 11 punto şeklindeydi. Kırmızı Açan Papatyalar adlı eserdeki yazıların 16 – 18 punto aralığında olduğunu düşündüğümden romanın 7 – 9 yaşındaki öğrencilere hitap ettiği yorumunda bulunabilir, konu ve anlatılanlar açısından da bu yaştaki çocuklarımızın anlayabileceği şekilde yazıldığını, font olarak Times New Roman veya Calibri’den farklı bir font kullanıldığını (bulamadım hangisi), çocuklar için estetik, uygunluk, okunaklılık ve anlaşılabilirlik açısından yeterli olduğunu da eklemek istiyorum. Görsellerle zenginleştirilmesi, merak uyandıran cümleler kurulması, okuyucuyu bilgilendirici açıklamalar yapılması eserin artılarıydı.
Gelelim eserin eksikliklerine: başlık krizinden sonra gözüme çarpan imla hataları stresten kelimesinden sonra elektirik kelimesini kullanmış: ya sitresten yaz ya elektrik yaz be yazar diye düşündüm (s. 8).
Ayrıca “ametör” yerine “amatör” (s. 13), “karalıydım” yerine “kararlıydım” (s. 31), “eğitim” yerine “eğitimci” (s. 58), “beni” yerine “benim” (s. 59), “anım” yerine “hanım” (s.73), “ilgisi alakası olmadık şeyler” yerine “alakasız şeyler” (s. 97) şeklinde yazılmalıydı diye düşünüyorum. Bazı yerlerde fazlalık olacak şekilde tırnak işareti ve virgüller kullanıldığını gördüm. Yine örnek olarak evce kelimesi iki kez kullanılmış (s. 43), anlatım bozukluğu olan cümlelere yer verilmiş (örneğin cümlede Türkler iki kez kullanılmış, s. 45) “diyerek fısıldayarak” şeklinde benzer kelimeleri peş peşe yazmış (s. 57), bazı yerlerde düşük cümleler oluşmuş (s. 58) diyebilirim. Yine de genel olarak dilin yalın, akıcı ve anlaşılır olduğunu söylemek lazım.
Yazarımız bir öğretmen olduğundan dolayı herhalde Türkçe konusunda eserde atasözleri ve deyimlere yer vermesi doğru bir tercih oldu. “Balığın içinde yaşadığı suyu fark etmediği gibi biz de bölgemizdeki değerin farkında değildik.” (s. 31), “Unutma armudun sapı, üzümün çöpü vardır. Bahane bulmak istersen herkeste bir ayıp bulunur.” (s. 55) ve “… en ucuz şey başkalarının tecrübeleriyle kazanılan şeylerdir. Birbirinizin tecrübelerinden iyi yararlanın.” (s. 84) şeklindeki cümleleri anlamlı ve yerindeydi. Okuyucu olan çocuklarımıza dilin anlam ve önemi konusunda katkısı olacak cümlelerdi. Bu tercihleri için yazarı tebrik etmek lazım.
Kırmızı Açan Papatyalar adlı kitapta benim de ilk defa öğrendiğim bir ayrıntı vardı: Hocanım kelimesi. Bu kelime eski dönemlerde kadın öğretmenlere “Hoca Hanım” olarak hitap edilmesi ile ortaya çıkan, zamanla telaffuz olarak “Hocanım” sözcüğüne evrilen bir hitap şekliymiş ki yazar bunun hakkında bir bilgi vermedi, ben kendi araştırmamla buldum, ilk başta yanlış yazılmış sanmıştım çünkü. Halbuki kitabın sonuna kitap sözlüğü şeklinde bir bölüm eklemişti yazar; bu kelimeyi de oraya yazabilirdi. Benim gibi ilk kez duyanlar olabilirdi: çünkü hep hoca hanım veya hocam diyorduk kadın öğretmenlere.
Kitabı okurken Ali öğretmenimizin başından geçen olayları okurken, tıpkı Serpil öğretmenimizin başına gelen “Buraya kadar okuyan Serpil Öğretmen de farkında olmadan göz yaşlarına engel olamamıştı.” (s. 65) gibi, ben de hafif üzüldüm desem yalan olmaz. Umarım çocuklarımızı da bu şekilde etkilemiştir diyelim.
Kırmızı Açan Papatyalar adlı kitapta anlatılan hikaye, çocuklarımıza tarihi aşılamak için anlamlı ve yerinde bir hikayeydi. Karakter seçimi ve anlatım güzeldi. Yazarımız eserinin sonuna özgeçmişini ve yazmış olduğu eserlerini de ekledi. Daha önce herhangi bir kitabını okumadığım yazarımızın memleketi ve mesleğiyle ilgili böyle anlamlı bir eseri ortaya çıkarması takdir edilesiydi. Ben kitabın çocuk romanı olduğunu bilerek okudum: amacım çocuklara uygun olup olmadığı ve Miryokefalon zaferini nasıl işlediğini merak edişimdi. İlginç bir kurgusu vardı. Bu tip tarihimizi anlatan, aktaran eserlerin daha da artması ve tabii ki çokça çocuklarımızca okunması dileğiyle…
İyi okumalar.
“The story told in the book Kırmızı Açan Papatyalar was a meaningful and appropriate way to introduce history to our children. The character selection and narrative were well-executed. The author included their biography and other works at the end of the book, which was commendable. I intentionally read the book as a children’s novel to assess its suitability and how it portrayed the Miryokefalon victory. It had an interesting plot. Wishing for more works that convey our history and, of course, for them to be read by our children… Happy reading.”