Dan Brown. Başlangıç. Origin… Orijinal ismi “Origin” için içerik ile birlikte düşünüldüğünde Köken kelimesi kullanılabilirdi; fakat Başlangıç ismi ile ülkemizde yayınlandı. Dünya ile aynı anda ülkemizde de yayınlanan (hatta saat farkı nedeniyle ilk okuyan ülke biz olduk) Başlangıç romanını okuduysanız veya hiç okumayı düşünmüyorsanız bu yazımı okuyun; aksi halde yazarın da ‘gizliliğe’ önem verdiği roman hakkında çok fazla ipucu paylaşacağım için, kitabı okumayı düşünenler fakat henüz başlamayanlar açısından olumsuz durumlar oluşabilir. Bu uyarımı dikkate alarak devam edin lütfen. Kitabı yayınladığı gün aldım, 2 günde bitirdim (iş yoğunluğu nedeniyle yoksa hedefim 1 gece idi) fakat Başlangıç romanı hakkında bir video hazırlamak istediğimden, kısmet bugüneymiş…
Başlangıç Romanı Hakkında
NOT: Dan Brown, Başlangıç, Altın Kitaplar, Ekim 2017 (çeviren: Petek Demir İncek) Bu yazıda romanın ilk baskısının içeriği ve ilgili sayfalarına yer verilmiştir.
Din ve bilim arasındaki tartışma, yüzyıllar boyunca devam ediyor. Bilime bakış açısı itibariyle övünülecek durumda olan bir dine, İslam’a inanıyorum. Bugünün bilim ve teknolojisi, kendisini orta zaman İslam medeniyetinin ektiği tohumlara borçludur. Bugün bile kullanılan modern ilim metotlarının birçoğu, Müslüman bilim adamlarının eseridir. Uzun koşulu bayrak yarışı olan medeniyetin bugüne gelmesinde Ortaçağ gibi batı açısından karanlık bir dönemde dünyaya ışık tutan İslam medeniyetinin katkısı büyüktür.
Konudan daha ikinci paragrafta koptum, ne diyordum: Din ve bilim arasındaki tartışma devam ediyor. Yaratılış hikayesine bizim dinimizin penceresinden bakan Dan Brown ayarında bir yazarımız ne yazık ki yok: o yüzden Brown, olaya kendi yetiştiği çevreden (Yahudi – Hristiyan bir ailede yetişti) bakıyor doğal olarak; bu durumda yazdığı kitaplara yansıyor. Bu açıdan bakıldığında, yazarın kitaplarının İslamiyet açısından çok eksik olduğunu söylemek doğru olur.
Brown, yeni yayınlanan Başlangıç (Origin) adlı romanı öncesi büyük bir pazarlama taktiği ile kitabını okuyucuların beğenisine sunmuş diyebiliriz: çünkü öncesinde kitabın çevirilerinin yapılması için tüm çevirmenleri ve editörlerini Barcelona’ya toplamış ve 1 ay boyunca çeviri esnasında herhangi bir teknolojik alet kullanılmasına bile izin vermemiş! Çıkışta da yine güvenlik kontrolünden geçtiler, üzerlerinde giysileri dışında hiçbir şey -not, kâğıt parçası bile- kalmamasına özen gösterildi. Tabii ki tüm bu gizliliğe editörler de uymak zorundaydı. Teknoloji ile final yapan bir romanın çevirmenleri ve editörleri açısından büyük bir şansızlık!
Başlangıç insanoğlu’nun iki temel sorusunu cevaplayacağını iddia ediyor
İnsanoğlu nereden geliyor? Nereye gidiyor? İşte insanlık deneyimimizin en temel iki sorusuna cevap bulma ümidiyle (s. 15) hareket eden bir karakter ile Brown’un edebiyat dünyasına kattığı Robert Langdon arasında geçenler, yaşananların irdelendiği bir roman bizleri bekliyor. Kitabın açılışında şu cümle vardı: “Gelecekte bizi bekleyen hayata kavuşmak için önce kendi tasarladığımız hayattan kurtulmayı istemeliyiz.” Devamında ise “Gerçek! Bu romanda bahsi geçen tüm sanat eserleri, mimari yapılar, bilimsel çalışmalar ve dini örgütler gerçektir.” Her zaman ki gibi bizleri tarihi mekânlar, ilginç tasarımlar, bilimsel gerçekler karşılıyor; buraya kadar Brown hayranlarını şaşırtan bir durum yok.
Fakat “Kim olursan ol, neye inanırsan inan, çok yakında her şey değişecek…” sözleri ile tanıtılan romanda dinimiz hakkında neler yazılacağını merak ediyordum. Açıkçası Müslüman toplumu rencide edici ve ‘skandal’ sayılabilecek cümlelere rastlamadım: aslında yazar, İslamiyet’i sadece semavi dinlerden biri olduğu için romana ekledi diyebiliriz. (hatta mecbur kaldı!) Çünkü derinlemesine İslami bilgilerden bahsetmedi, sadece romanın ilk baskısının 113. Sayfasında İslamiyet’i öven ifadelere yer verdi; İslam medeniyetinin bilim dünyasına kattığı ve belki de bugün Batı’da yanlış bilinen birçok ‘doğruyu’ aktardı ve yoluna devam etti. Üstünden geçti yani, sağ olsun zahmet etmiş! Fakat Hristiyanlık konusunda çok cömert: her romanında Hristiyanlık hakkında bazı gerçekleri ortaya seren yazar, bu romanın son kısımlarında (s. 528) Bena adlı karakterin ağzından Hristiyan dünyaya önerilerde bulunurken, Hristiyan dünyasının bilimsel gerçekleri reddetmekten vazgeçmesini söylemeyi de ihmal etmiyor.
Dan Brown romanlarının en temel özelliklerinden biri, bir önceki romanından ana karakter Robert Langdon dışında hiçbir bağının olmamasıydı. Başlangıç romanında ise ben tek bir yerde eski romanlarına gönderme tespit edebildim; “Birkaç yıl önce karıştığı bir işle ilgili zekice bir dokundurmaydı.” (s. 21) cümlesi, kutsal kâse ile yazarı dünya çapında tanınan bir yazara dönüştüren ve Başlangıç romanının üst kısmına da adını veren Da Vinci Şifresi adlı romanına bir göndermeydi.
[box type=”info” align=”” class=”” width=””]Aslında burada bir virgül koyup, Dan Brown hakkında konuşmakta lazım… Dünyanın en çok satan yazarlarından biri olan Brown, roman okumaktan nefret ediyor. Buna sebep olarak ise sabırsız olmasını gösteriyor: yani kitabın sonuna kadar sabredemiyor! İyi bir okuyucu olmadığı kesin… Sabah saat 4 de uyanıp, haftanın yedi günü de çalışan bir tip: Noel tatilini izinli geçirmiyor bile… Çalıştığı esnada masasında bir kum saati mutlaka oluyor; her molasında ise esneme hareketleri yapıyor. Nadirde olsa yürüyüşe çıkıyor, ilhama ihtiyacı olduğunda ise amuda kalkıyor! (ciddiyim) Böylesine ilginç bir kişilikten bahsediyoruz; sanatla iç içe büyüyen biri, iki albümü olan biri, öğretmenlik yapan biri… Dijital Kale – ki en çok sevdiğim romanıdır – ile yazarlık serüvenine başlar… Langdon karakteri ile dünya çapında üne ulaşan bir yazar olur. Gerisini zaten biliyorsunuz.[/box]
Başlangıç romanına dönecek olursak…
Gelecek hakkında bilim dünyasında tartışılan konulara yazar katılmak istercesine cümleler kullandı romanda. Bunlardan bir tanesi de romanın ilk baskısının 116. Sayfasında yer alan “İnsanoğlu ilerleyişinin zaman çizelgesi sıkışmaya başladı, antik ve moderni birbirinden ayıran bölüm iyice daralıyor. Bu sebeple, inanın bana, insanın gelecek birkaç yıl içindeki ilerleyişi şok edici, ayrıştırıcı ve hayal etmesi imkânsız olacak!” sözleri örnek olarak gösterilebilir. Gerçekten, zaman çok hızlı ilerliyor, teknoloji geçmiş ile günümüzü birbirinden keskin çizgilerle ayırdı, bir mum ışığında oturup sabahlara kadar sohbet etmenin ne demek olduğunu bilmeyen, hayal edemeyen bir nesil büyüyor…
Romanda çoğu bölüm sonrası conspiracynet.com adlı bir sitede ‘güya’ yazılan komplolara yer verildi; popüler kültür bu tip haberleri seviyor biliyorsunuz, bir nevi yazarın sosyal medya sitesi bu. Böyle bir site var mı yok mu diye okurken cidden merak ettim. Sizde merak ettiyseniz cevap vereyim; böyle bir site gerçekte yok! Birileri tarafından isim hakkı yani domain satın alınmış fakat ‘park edilmiş’ (Bunu domain işiyle uğraşanlar anlayacaktır) Açılan sayfada ise İlluminati ve benzeri konularla ilgili Google ve diğer reklam linkleri var. Fakat conspiracynet.net adresi romanda geçmese de, sanal âlemde böyle bir site var ve http://sites.middlebury.edu/origin adlı bir siteye yönlenmiş durumda: sitede ise Başlangıç romanı hakkında İngilizce yazılar mevcut. Ayrıca roman hakkında komplo teorileri ve tahminlere de yer verilmiş durumda. Meraklısı inceleyebilir.
Bir de FedEx logosundaki sembolün (s. 510) ne anlama geldiğini merak ediyorsanız cevap: “Negative Space” tabir edilen bir olay var tasarım dilinde, bir takım nesnelerin arasında kalan beyaz alanlarda görünen anlamlı nesneler-formlar için kullanılıyor. Dünyanın en popüler kargo şirketlerinden biri olan FedEx’in logosuna dikkatlice bakıldığında, “E” ve “x” harfleri arasında bir “ok işareti” olduğunu görebilirsiniz. Yapılan açıklamaya göre bunun şirketin lojistik sektöründe yer almasını ve şirketin ileri görüşlülüğünü simgelediği belirtiliyor.
Romanda bazı cümleleri okuduktan sonra Google’da hemen arama yaptım, bazen de teknolojik espriler karşısında sırıttım; örneğin Winston karakteri hakkında yapılan “Siri’nin hormonlusu gibi.” (s. 204) esprisi zekiceydi. Romanı okuduktan sonra miller – urey deneyi (ilksel çorba) konusunda araştırma yapmanız, romanın final kısmını daha iyi anlamanız için size yardımcı olabilir.
Bu arada belirtmek lazım; Başlangıç, yazarın diğer romanlarına göre daha fazla bilimsel terim içeriyor diye düşünüyorum; yapay zekâ, ilksel çorba, bilimsel araştırmalar, daha az dini bilgi (çünkü okuyucuyu diğer romanları ile doyurmuştu yazar), Hristiyanlık ile Bilim arasında yaşanan savaş… Tekniyum diye bir terim var mesela; ilk defa duydum. Sona doğru işe fizik ve kimya terimlerinin de karışması tuzu biberi oldu. Bu yüzden fizik – kimya okuyan öğrenciler içinde iyi bir kaynak olabilir. : )
Romandaki en önemli karakterlerden biri olan Edmond, okuyucuya ilk başta ‘Elon Musk’u hatırlatabilir; çünkü onun gibi sıfırdan zengin oldu, çok zeki, teknoloji konusunda bir duayen ve ilginç projeleri var. İşte yazar, bunu tahmin ettiği için romanda Elon Musk’ın ismine birkaç kez yer verdi; hatta Musk romanda Edmond’a bir araba bile hediye etti: “Elon Musk, sözde bu Tesla Model x P90D’yi ona kendi eliyle hediye etmişti.” (s. 246) Edmond Kirsch, romanda kâhin, hayalci ve mucit olarak nitelendirilen biriydi. Bu arada NASA’nın dünyanın ilk kuantum bilgisayarlarından biri olan D-Dalga’dan kitapta oldukça bahsediliyor, biraz araştırarak hakkında bilgi almanızı öneriyorum.
Yazar her ne kadar dini gerçeklerin yerle bir olacağı imasıyla romanı tanıtsa da, aslında içeriğinde Darwin teorisi konusunda bilim dünyasındaki karmaşıklıktan ve günümüz dünyasını etkisi altına alan teknolojik gelişmelerden bahsetti, durdu. Her satırda Darwin teorisini öne sürerek – belli ki bu teoriye inanmıyor fakat bilim dünyasında değer verilmesi nedeniyle saygı da duyuyor – cümlelerini kurmaya çalışması, bunun bir göstergesi. Bunun yanında final kısmında Edmond’un ‘teorisini’ anlatırken insanı hep Darwin teorisinde olduğu gibi ‘maymundan’ türetmeye çalışarak, yorumda bulunması da garipti. Toprak, su, ruh, Âdem – Havva ne çabuk unutuldu?
Dan Brown birden çok karakterin ruh halini yansıtmak konusunda iyi biri. Bunu son romanında da görüyoruz; final kısmında neredeyse Edmond’ın ete kemiğe bürünmüş hali herhalde yazarın ta kendisi ki bu kadar teorinin üstüne düşüyor diye düşünürken, bir anda Landgon’ın teorinin ‘hatalı’ olduğu konusundaki düşüncelerini aktarmaya başlaması, aslında yazarın okuyucuyu bir ‘taraf’ tutma konusunda karar vermeye itiyor. Romanda geçen “İnsanlar başka bir şeye doğru evrim geçiriyor. Biyolojiyle teknolojinin birleşiminden türemiş hibrit bir tür oluyoruz” (s. 481) aslında kitabın özet düşüncesini ifade eden bir cümle olarak karşımıza çıkıyor.
Bugüne kadar birçok kıyamet tasviri yapıldı, hatta yazarın bir önceki romanı Cehennemde farklı kıyamet sahnelerini okuduk ama yazar insanoğlunun ‘kıyametinin’ teknoloji ve bilimdeki gelişmeler sonucunda olacağını söylüyor belki de bir nevi… Bütün bunları bir araya topladığımızda açıkçası ben Edmond’ın ‘teorisinin’ tüm dini gerçekleri yıkıp geçeceği düşüncesinin yanlış olduğunu fakat günümüz toplumu ve gelecek açısından teknolojinin insanoğlunu daha fazla sararak günden güne etkisi altına alacağı düşüncesinin doğru olduğunu düşünüyorum.
Kaldı ki yazar tanıtım yazısında “çok yakında her şey değişecek” diyerek, dini inançlar konusunda çok önemli bir iddia ortaya atarken romanda kullandığı şu cümle ile aslında daha farklı bir değişimden bahsediyor: “… Eğer Kirsch’ün dünyaya teknolojinin hâkim olacağı kehaneti doğruysa insanlık, hayal edilemez bir ahlaki belirsizlik dönemine girmek üzereydi. Bundan sonra inanca ve ahlaki değerlere her zamankinden fazla ihtiyaç duyacağız.” (s. 488) Peki, o zaman ‘tüm dini öğretilerin yanlış olduğu’ iddiası neden kullanıldı? Evet, bildiniz: pazarlama taktiği. Gerek yoktu hâlbuki!
Sürükleyiciliği ve polisiye tadında kurgusu ile her zaman okuyucuları tarafından sevilen Brown, vermiş olduğu ayrıntılar ve genel kültür bilgileri ile okuyucusuna katkıda bulunan bir yazar. Yazımın son kısmında yayınlanan videoda sizlere, okurken verilen mekânların, yerlerin, araçların, tabloların da bazılarını paylaşmış olacağım. Zaten son romanının büyük bir bölümünün İspanya’da geçtiğini, okurken her satırda aklınızda mekanları hareketli bir filme çevirten anlatım tarzıyla güzel bir genel kültür turuna çıkmış gibi hissedeceksiniz.
Sonuç:
Başlangıç romanı içerisinde bir roman için gerekli her şeyi barındırıyor; sürükleyicilik, tarih, semboller ve serüven zaten Dan Brown romanlarının vazgeçilmezleri. Fakat tüm bunlar, romanın tanıtım kısmında yer alan o ‘büyük iddiaların’ içini dolduramıyor: çünkü yazar, büyük bir ustalıkla Edmond’ın radikal çıkışını anlatırken finale doğru frene basarak “Aslında yaratıcı diye bir şey var ama teknoloji de aldı başını gidiyor, dikkatli olalım beyler, bayanlar” diyor ve o cafcaflı Edmond teorisini bir kenara atıyor. Kaldı ki romanın son kısmında İspanya kralıyla papazın eşcinsel aşkını açıklaması, çok satan bir kitap için formülün ne olduğunu da özetliyor: Gizem, din, cinayet ve tabii ki seks… Ben bütün bu pastayı bir arada düşündüğümde, diğer romanlarına nazaran alelacele tamamlanmış bir son ve iddiasının arkasını dolduramamış bir kurgu görüyorum. Çok satacak, evet…
Kitaptan bazı ilginç notlar:
- Son yıllarda Harvard Üniversitesi’ne gelen öğrenciler arasında ateist ve agnostik öğrenci sayısı, herhangi bir dini inanca sahip öğrencilerin sayısını geçmiş.
- Gökyüzündeki yıldız isimlerinin üçte ikisi Arapçadan gelmiş.
- Cebir, algoritma, azimut, simya, kimya, şifre, iksir, alkol, alkalin, sıfır gibi bilimsel kelimelerin kökeni Arapçaymış.
- “On birinci yüzyılın sonunda dünyadaki en büyük entelektüel keşifler Bağdat ve çevresinde yaşanıyordu… Sonra bütün bunlar neredeyse bir gecede değişti. İslam tarihinin en nüfuzlu şahıslarından bir din âlimi yazdığı bir dizi ikna edici reddiye ve risaleyle Eflatun’un ve Aristo’nun felsefesini eleştirdi ve rivayete göre matematiği ‘şeytan felsefesi’ ilan etti. Bilimsel düşünceyi küçümseyen olaylar dizisi bu şekilde başladı.”
Kitaptan altını çizdiğim yerler;
“Dünyanın mütevazı kişilere miras kalması gerekirdi ama tam aksine gençlere kaldı. Kendi ruhlarına bakmak yerine bilgisayar ekranlarına bakan teknoloji bağımlılarına…” (s. 11)
“… İnsan şeytanın sesini dinledikçe Tanrı’nın dediklerini daha iyi anlayabilir.” (s. 11)
“Bilim ile din rakip değildir. Onlar aynı hikâyeyi anlatmaya çalışan farklı dillerdir. Bu dünyada ikisine de yer var.” (s. 20)
“Çölde herkes ayık kalır ama vahada oturup da dudaklarını aralamayı sadece sadık insanlar reddeder.” (s. 24)
“Kurallarla yaşayanlara herkes saygı duyar.” (s. 25)
“Artık insanlar çevrelerinde anlayamadıkları boşluklar oluştuğunda bunları tanrılarıyla kapatırlardı.” (s. 99)
“İspanyolca da bilgisayar kelimesinin karşılığı ordenador’dur, yani düzen kuran.” (s. 104)
“İnsan beyni için herhangi bir cevap, hiçbir cevap alamamaktan iyidir.” (s. 105)
“Sembolojide yakın ile aynısı arasındaki fark, Nazi gamalı haçıyla Budistlerin refah sembolü arasındaki fark kadar büyüktür.” (s. 142)
“… Gerçek gücün fiziki kudretten değil, siyasetteki kozlardan kaynaklandığını çok önceleri öğrenmişti.” (s. 160)
“Yapay zekâların kitap yazmak gibi karmaşık işleri becerdiği düşünülecek olursa Winston’ın yeteneğine de şaşmamak gerekirdi. Yazılan kitaplardan biri neredeyse Japon edebiyat ödülünü kazanıyordu.” (s. 204)
“Fiziki bedenlerimizi ruhlarımıza da aynısı olacak diye rahatlatıyoruz.” (s. 225)
“Siyaset görüntüden ibarettir.” (s. 268)
“Düşmanlarınız mı var? Güzel. Demek ki hayatta bir şeylerin mücadelesini vermişsiniz. – Churchill” (s. 274)
“Canavarlarla savaşan kişi, bu süre zarfında kendisi de canavarlaşmamaya dikkat etmelidir.” (s. 300)
“… Aynı kurallar terörizmde de geçerlidir. En tehlikeli teröristler aslında bombaları yapanlar değil, çaresiz topluluklara nefret aşılayan ve emrindekileri şiddet içerikli eylemlerde bulunmaya teşvik eden nüfuz sahibi liderlerdir. Kolay etki altında kalan insanlara hoşgörüsüzlük, milliyetçilik veya kin aşılayarak dünyayı altüst etmek, tek bir güçlü ve kötü insana bakar.” (s. 392)
“ … İnsanlık, Tanrı’nın dâhil olmadığı hiçbir zihinsel ilerleme kaydetmedi.” (s. 402)
“Basit işler basit aletlerle yapılır.” (s. 441)
“Etkin bir şekilde kaos yaratmak için biraz düzen gerekir.” (s. 465)
“Bir çocuk için umudunu kaybetmekten daha zarar verici bir şey yoktur.” (s. 487)
“Antropolojik kayıtlar dine inanan kültürlerin mevcudiyetini dinsiz kültürlerden daha uzun sürdürdüğünü gösteriyordu.” (s 491)
“Fizik kanunları bir canlı yaratacak kadar güçlüyse… Bu kanunları kim yarattı?” (s. 492)
“Geçmişini hatırlamayanlar onu tekrar yaşamaya mahkûmdur.” (s. 500)
“Ve tarih kanıtlamıştır ki, hiç beklenmedik yerlerde bile ahmaklar aşırı milliyetçilik ve hoşgörüsüzlük dalgalarının tepesinde defalarca iktidara yükselebilir.” (s. 500)
“Kapitalizmin mezhebi yoktur.” (s. 515)
“Diyalog, uzlaşıdan daima daha önemlidir.” (s. 515)
Başlangıç romanında geçen mekânlar
Ateizm fikirleri haklıymış gibi gösterilmiş, tanrı olmadan tüm canlılar oluşmuş, evrim geçirmiş gibi deney sonuçları söylenmiş. Fakat gerçek hayattan alınan bu deneylerin başarısız olduğunu tüm okuyanların bilmesi gerekir. Tanrı varlığını istemeyenler için bad news!! her türlü deney sonucu tanrının varlığı kaçınılmaz..Urla milley vb tüm deneyleri arastirabilirsiniz… .
Ateizm kısmı daha çok popüler kültüre yönelik hamlesi. Aslında sona doğru biraz daha ‘yaratıcı’ tarafının baskın yattığını hissettim yazarın. Fakat ateizm intibası aslında kitabın tanıtım yazısı ve pazarlama taktiğiyle de örtüşüyor.
Kitapta kurgu hatasi yok mu? Daha cok takipci icin edmond un olumunu winston organize ediyor. Fakat devaminda sifrenin bulunup videonun yayinlanacagini nereden biliyor? Yani eger robert sifreyi bulamasa edmond bosuna mi olmus olacakti? Ya da winston zaten sifreyi biliyor video gunun sonunda zaten yayinlanacaktiysa bu kadar aksiyon neden yasandi?
Mantıklı sorular. Fakat kitabın çok mantıklı olmadığını söylemek de gerek aslında. Şöyle düşün: Yüzüklerin Efendisi romanı kocaman ciltler ama kartallarla uçarak yüzüğü dağın içine atsaymışlar her şey bitiyormuş gibi kısa bir video çekmişlerdi filmi/romanı mantıksal açıdan eleştirenler.. :)