Kitap Yorum: Kurt Gölü
  1. Anasayfa
  2. Kişisel Yazılarım

Kitap Yorum: Kurt Gölü

2

Uzun süredir kitap okumuyordum; hayatın koşuşturması içerisinde kitap okumak için doğru ortamı bir türlü kuramamıştım fakat hep aklımda “kitap okumalıyım artık!” düşüncesi bangır bangır bağırıyordu. Sonunda “Kurt Gölü” adlı roman, kitap okumaya başlamak için doğru tercih olacak dedim; ortam da uygun olunca, iki günde bitmesi şaşırtıcı olmadı benim için. Polisiye roman türünde başarılı eserleri olan birinin Kurt Gölü adlı kitabını yeniden okumanın hoşnutluğunun yanında film tadında keyif vermesi de ayrı bir güzellik.

Kurt Gölü kitabı hakkında

kurt gölü Kitap Yorum: Kurt Gölü
Kurt Gölü kitabı kapak fotoğrafı

Kurt Gölü kitabı içerisinde polisiye açısından çok güzel bir kurgu ve konu var; bunun yanında yazarın bazı dünyevi düşüncelerinin izlerinin olduğu bölümlerde var. Okurken bazı notlar tuttum. Bu notlar üzerinde araştırma yapmak, düşünmek ve yorum yapmak gerekiyor diye düşünüyorum.

Örneğin;

Şu cümlelerin kısmen Vatikan’ın, kendilerine “özgür insan” diyen fakat her türlü özgürlüğü siyahilere, Müslümanlara fazla gören kesimin gerçek yüzünü gösterir nitelikte olduğunu düşüyorum: “Burada Amerika’da akıl hastalarına birer pisliklermiş gibi davranılıyorken, benzer çılgınlıkları ya da nefreti din kisvesi altında sergileyip, bunu Hristiyanlık adına yaptıklarını söylediklerinde normal karşılamamız çok enteresan değil mi? Sonra da yığınlar halinde kiliselerini dolduruyoruz.” (s.125)

Bunun dışında da notlar tuttum tabii; kitabı okuyacak olanlar veya elinde kitap bulunanlar için yazdığım yorumlarda kullandığım kitaptan cümlelerin sayfa numaralarını da verdim. İsteyen açıp, bakabilir, belgesiz iş yapmam ben! : )

Kitapta polisiye romanların olmazsa olmaz ayrıntılarına da yer verilmesi güzel oldu; bu ayrıntılar hoşuma gitmesinin yanına gerçek hayatta insani ilişkiler içinde kullanılabilir: “Bu bazı dedektiflerin genellikle işlemedikleri suçları kabul ettirmek istedikleri şüphelilere uyguladıkları kafa karıştırma taktiğiydi. ‘Eğer inkâr etmeye devam edersen, çok kızacağım ve işte o zaman başın gerçekten belaya girecek. Sadece itiraf et, işte o zaman her şey açığa çıkacak. Herkes huzur içinde evine dönecek.” (s.127)

“Büyük Adirondack Kampları’nı biliyorsunuzdur herhalde? Tanrıdan bile zengin, Rockefeller ve Vanderbilt aileleri gibi hırsız baronların yaptırdığı…” (s.19) cümlesi de ilgimi çekti. Rockefeller ismini çok duyduk; hakkında onlarca yazılar, haberler okuduk, dünyayı yöneten ailelerden biri olduğu iddia edildiği de duyduk ama Vanderbilt ailesini ilk defa duymuştum. Kimdi bu Vanderbiltler? Hemen googladım ve sonuca ulaştım: 1800’lü yılların sonunda dünyanın en zengin ailelerinden biri olduğu bilgisine ulaştım. Bu sürpriz olmadı. Ama ilginç olan Rockefeller hakkında milyonlarca yazı yazılmışken bu aile hakkında pek bilgi yok; sadece zengin oldukları ve aile üyelerinden bir tanesinin modern briçin kurallarını koymuş olduğu dışında bilgi yok.

Kitapta okurken altını çizdiğim yerlerden bazılarına ait herhangi bir kaynak bulamadım. Örneğin Dalton Gall adında gerçek bir karakter var mı diye araştırdım; bulamadım. Sadece “Dalton” yazdığımda Modern Atom Teorisi ile ilgili öncü çalışmaları ve renk körlüğü üzerine yazılarıyla tanınan İngiliz kimyager John Dalton’a ulaştım. Benim aklıma ise ilk olarak Red Kit çizgi romanı karakterleri olan Dalton kardeşler gelmişti. Gall ile ilgili aramalarım ise sonuç vermedi. Kitapta “Arama motoruna Gall yazınca Dağların Garip Öyküleri başlığı açılıyor.” (s162) şeklinde yazıyor ama benim aramalarımda farklı şeyler çıktı. Devamında yazar “milletin hoşuna giden aptalca öykülerden biri işte. Hatta zeki insanlar bile böyle şeylerden hoşlanabiliyor.” (s.162) ifadelerini kullanmış romanda…

Kurt Gölü gerçekte var olan bir yer sanırım; ayrıca ABD’de aynı isimde bir TV dizisi de yer alıyor. Kitapla olan bağlantısını ingilizcem yetersiz olduğu için bulamadım. Bir de yazar kötü karakterlerden bir tanesinin adını Balzac olarak seçmiş; Fransızların ünlü yazarı Balzac’ı kötü bir karakter olarak aktarmasının bir sebebi var mı acaba sorusu aklıma geldi. Para kazanmak için çeşitli adlarla tarihsel, mizahi ve gotik romanlar yazan Balzac, edebiyat alanında ünlü bir isim olarak biliniyor.

Kitapta yer alan “Rüyaların yorumlanması bütünüyle saçmalıktır. Bu tıpkı yemek tabağından bir avuç gulaş alıp duvara fırlattıktan sonra oluşan lekenin Macaristan haritası olduğunu iddia etmeye benzer.” (s.163) sözleri bana biraz anlamlı gelmiş olacak ki; altını çizmişim. Öncelikle olayı dinimiz açısından ele almak lazım; yazar her ne kadar rüyalara inanmasa da Kuran-ı Kerim’de rüyalar ilgili ayetler var ayrıca hadislerin olduğunu da biliyoruz. Fakat burada ince bir çizgi var; rüya gördün diye, rüyayı yorumladığın şekilde gerçek hayatta karşına çıkacağına inanmak biraz yanlış olabilir. Rüya tabirleri ile gerçek öğrenilemez. Her rüya aynen çıkacak gibi bir kaide yoktur. Burada tartıyı kaçırmamak lazım. Rüyaların biyolojik içeriği, işleyişi ve amacı tümüyle anlaşılmış değildir. Farklı psikoloji ekollerinin, parapsikologların, bilim adamlarının ve deneysel spiritüalistlerin rüyaları farklı şekilde yorumladıkları, hepsinin tanımlarının farklı olduğu gözüküyor. Rüyaların işleyişinin açıklanması bilimsel topluluğun genel kabulüne göre varsayımlar düzeyinden öteye pek gidememiş olup, rüyalar halen esrarını korumakta olan bir inceleme alanını oluşturmaktadır. Halen daha da incelenmeye devam ediyor.

Neyse konuyu kitaptan fazla ayırmayalım…

Gelelim yazarın en çok sevdiğim cümlelerinden bazılarına… Yazar, oluşturduğu hayali kahramanlarla ABD yönetiminin son 20 yılında yaşananlara çok ince göndermelerde bulunarak, eleştiri de bulunuyor. Örneğin “… Sözde Vatanseverlik Yasası, Ulusal Güvenlik ve benzeri zımbırtılarla aslında Usame Bin Laden’in bu ülkeye vermeyi hayal bile edemeyeceği zararların ötesine geçti. Sonuç? Amerika kendi kendini becerdi. Ve artık her türden pislik bizim kişisel bilgilerimize erişecek hale geldi.” (s.242) cümlesi ile “Bilgi toplayıp, bunları kendi çıkarlarına göre kullanmak söz konusu olduğunda ahlaki kaygıların sözü bile edilemezdi. Böylesine güçlü araçları hırslı, her zaman kendilerini haklı gören bürokratların emrine vermek tıpkı kitle imha silahlarını serserilere dağıtmaya benziyordu. “ (s.280) sözleri, gerçekten üzerinde durulacak cinsten cümleler. Yazar resmen “kral çıplak!” diyor ve ABD’nin amacını, yaptıklarını ve son 20 yılda yaşananları çok iyi bir şekilde eleştiriyor.

Yazarın “En az yarım beyni olan biri için televizyonda izlemeye değer hiçbir şey yok ki. Kuru gürültü ve saçmalıktan başka.” (s.288) sözleri de her evin duvarına asılacak türden; çocuklarınızı TV’lerden uzak tutun, e be aile büyükleri!

Yazarın kitapta önemli bir olayın kritik ismini anlattığı cümleleri “Eski bir CIA çalışanı teşkilatın gizli bir kolunun, Psikoloji Araştırmaları Saha Operasyonu bölümüyle Destek birliğinin de katkısıyla gayrı resmi biçimde hipnozla zihin kontrolü çalışmaların yürüttüklerini iddia etmiş. … Burada normal bir bireyi, kullanılan yöntemlerle intihara meyilli hale getirme amacı güdülüyor. Konuyu basına sızdıran ise Sylvan Marschalk, … kişiyi mucizevi biçimde kendini öldürmeye ikna etmenin çok farklı biçimlerde kullanılma ihtimali olduğu açıkça görülüyor. … Bu açıklamalardan bir hafta sonra, bilgileri sızdıran şahıs Central Park’ta aşırı dozda uyuşturucu almış bir halde ölü bulunmuş.” (s.367) aklıma bir başka kitabı getirdi. Buna benzer bir hikaye Dan Brown’un Dijital Kale adlı kitabında da yer alıyordu.

Kitapta altını çizdiğim diğer yerler ise şu şekilde;

“Hukuk sistemi doğru düzgün işlemiyor. Daha çok oyun gibi. Akıllıların kazandığı, aptalların kaybettiği bir oyun. Zararsız salaklar ceplerinde birkaç tane hapla yakalanınca hapsi boylarken kötü insanlar, masumları öldüren kötü insanlar, yetenekli avukatları sayesinde hukuk sistemiyle dans ediyorlar.” (s.419)

“Sanırım hammond’un olası stratejik değeri, senin ve dostlarının, uğruna cinayet işlemekten kaçınmayacağınız, intihar isteği uyandırma tekniği geliştirmiş olduğuna dair inancınızdan kaynaklanıyor.” (s.451)

Kitaptan altını çizdiğim güzel sözler

“Sırlar hep talep görür…” (s.20)

“Eskiler ne der bilirsiniz, ‘Tanrı dağı yerinden oynatacaktır ama sen de küreğinde gelmelisin.’” (s.33)

“Ne derler bilirsiniz; ölüm döşeğindeki hiç kimse ofisinde biraz daha zaman geçirebilmeyi dilemez.” (s.107)

“Bir hedefe ulaşmak için dış engellerden ziyade iç engelleri, gereksiz düşünceleri, duygusal itirazları aşmak gerekir.” (s.128)

“Birine çok fazla sayıda açık kapı gösterirsen onda gerçek bir seçim yaptığı hissini uyandırırsın. Böylece tüm kapıların aslında aynı odaya açıldığını fark etmeyebilir.” (s.159)

“Paranız yoksa paranız olduğunda gerçekte olabileceğinizden çok daha fazla şeyin değişeceğine vehmine kapılırsınız. Ancak paraya sahip olduğunuzda sınırlarınızın ne olduğunu görürsünüz.” (s.183)

“Bill Clinton’ın dediği gibi; her şey sadece iki harfin değişmesiyle bambaşka anlamlar kazanır. “ (s.274)

“Hiçbir şey, insanı geçmişiyle başa çıkabileceği düşüncesinin yanılgı olduğunu anlaması kadar savunmasız hale getirmiyor.” (s.276)

“Tashi delek. Huzur ve iyi şanslar dilerim. Tibet usulü bir selamlaşma.” (s.317)

“Hayran olunmaya çabalamak insanın yapabileceği en aptalca şeydir.” (s.333)

“Şans denilen şey kaçınılmaz olarak bir süre sonra tükenir, yok olurdu.” (s.400)

“Korku karanlıkta büyür. Kapıyı biraz aralık bırak yeter. Bırak kapının ardından başka neler olabileceğini o düşünüp, endişelensin.” (s.401)

“Kendilerinin melek olduğunu düşünenler her zaman en kötülerdir.” (s.458)

“… Bize asıl zararı başkalarının söyledikleri değil, kendimize söylediğimiz yalanlar veriyor. Özellikle de çaresizce inanmayı arzuladığımız yalanlar.” (s.465)

Karakterlerin bazılarının analizleri

Gall ailesi: Hikayenin kurgusunu şekillendiren aile, kötü bir geçmişe sahip, bölgenin en zenginlerinden biri, ailenin lideri ise kurtların saldırısında ölmüş. Aile rehberlik için Virtus, Perseverantia, Dominatus yani Mertlik, Kararlılık, Ustalık anlamına gelen kelimeleri kullanıyor.

Dave Gurney:Otuz beşinizde gibisiniz. Eşiniz de Daniel Graig’e benziyor.” (s.39) Jack Hadwick ona hep “Hey, Sherlock” (örn: s.155) şeklinde hitap ederdi. Sherlock Holmes, Sir Arthur Conan Doyle tarafından oluşturulan Britanyalı hayalî dedektif kahraman, polisiye edebiyatının önemli ilk kişiliklerinden biridir. Polisiye bir karakter, polisiye karakterlerinin “babası” olarak nitelendirilebilecek birine benzetiliyor. Güzel! Bu arada baş karakterimizin ismi hakkında romanda bir espriye de yer verilmiş. “ – Gurney. – Şu ünlü sığır cinsi gibi mi? – Sanırım sığır cinsinin adı Guernsey olması lazım.” (s.287) Karakterin ismiyle yazarın bu şekilde alay etmesi hoş; tabii ufak bir bilgi verelim: Guernsey Sığırı anavatanı Fransa olan fakat ismini İngiltere’nin Guernsey nehrinden alan bir melez sığır cinsidir. Bu arada kitapta yok ama benden de bir ekleme olsun: Guernsey resmi adı Bailiwick of Guernsey olan Manş Denizi’nde Birleşik Krallığa bağlı ada. Manş Adaları’ndan biridir, Normandiya’ya yakındır. Birleşik Krallık monarkının malı sayılmakla birlikte içişlerinde bağımsızdır. AB’ye üye değildir.

Richard Hammond: Psikolog. Olayların tam ortasında. X-Men karakterlerinden Profesör X’e çok benziyor belki de.

Jack Hadwick: Gurney ile birlikte olayı çözen polislerden. Romanda onun hakkında “Gergin yüz hatları, kaslı vücudunun ortaya koyduğu sinirli hali, kayak köpeklerininkileri andıran buz mavisi gözleri…” (s.214) ifadelerine yer veriliyor.

Angela: Kilit karakterlerden biri oldu. Romanda onun hakkında “… çocuksu romantik duygulara sahip olduğunu, … kendisini hayali bir dünyada kaybetmek için umutsuzca çabaladığı …” (s.234) ifadelerine yer verilmiş.

Wigg: Teknolojik aletler konusunda Gurney’i bilgilendiren isimdi. Bunun yanında hikayeye gerilim katmayı da başardı. Sürekli Gurney’i işi bırakması yönünde uyarıyordu, tabii ki “büyük güçler var işin içinde…” sözleriyle… Romanda bu karakter “Wigg, kızıl saçları, iri, atletik vücut hatları ve hareketleriyle hem kadını hem de erkeği andıran, yaşı otuzla kırk arasında gibi gözüken zeki, az ve öz konuşan, işinin ehli biriydi.” (s. 239) sözleriyle tanıtılıyordu.

SONUÇ: KURT GÖLÜ POLİSİYE ROMAN TUTKUNLARI İÇİN OKUNASI

Kurt gölü özellikle benim gibi polisiye roman severler açısından iyi bir atıştırmalık; ben iki günde “ham” yaptım. Aksiyon çok yüksek olmasa da gerilim yeterli olmasa da yine de okunası. Yazarı ünlü bir polisiye roman yazarı haline getiren “Aklından Bir Sayı Tut” romanının yanına yaklaşamadığı kesin fakat John Verdon iyi bir okur kitlesi oluşturdu kendine diyebilirim. Sıkılmadan okunulan, iyi bir roman: filmi de çekilir diye tahmin ediyorum. İyi okumalar.

  • 0
    alk_lad_m
    Alkışladım
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
Paylaş

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (2)

  1. 15 Haziran 2020

    Çok güzel ama yazarın kitapları seri hâlinde, her ne kadar birbirinin devamı olmayan bağımsız olaylardan bahsetmiş olsa bile; Aklından Bir Sayı Tut, Gözlerini Sımsıkı Kapat, Şeytanı Uyandırma, Peter Pan Ölmemeli adlı 4 tane polisiye roman daha yazmış. Bazı karakterler önceki romanlarında da mevcut. Tüm kitaplarında asıl dikkat çekici olay karısı ile ilgili gel Hitler’i!.. serinin devamı “Fırtınada Yanacaksın”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir