Ahmet Ümit’in bir çok kitabını okuduktan sonra, yazdığı tüm kitapları okuma hevesi ile doğum günümde yayınladığım listeye ben de olmayan kitaplarını da eklemiştim. Hepsi olmasa da bir kısmını daha bu şekilde tamamladım. :) Sis ve Gece kitabı ise yazarın ilk polisiye roman kitabı olması dolayısıyla, yazarın o günden bugüne kendine neler kattığını öğrenmek adına ilk okunması gereken kitaplardan biri olarak karşımıza çıkıyor ve ben de geç de olsa bu kısa kitabı okuyup bir gece de bitiriyorum.
Sis ve gece kitabı içerisinde bir heyecan barındırmayan, adıyla özdeşleşmiş bir yapıya sahip. Akıcı bir anlatım ile samimi diyaloglara sahipken kitabın ortalarına kadar bir çok olasılığı barındırması, kitabın sonuna kadar okunmasını sağlayan bir etken oldu ama yine de içinde heyecanın olmamasını ben daha çok durağan bir kurguya sahip olmasına bağladım: gerçi sanki anlatılanların üzerine bir sis çökmüş gibi bir karanlık çökmüş gibi olması kitabın ismiyle başarılı bir birliktelik içerisinde kurgunun devam ettiğinin göstergesi de aynı zamanda.
Konusuna gelince: Roman, MİT’de görevli Sedat isimli baş karakterimizin vurulma anından sonra yaşadığı hayal dünyası ile başlıyor. Ahmet Ümit, diğer kitaplarında yaptığı gibi bu ilk kitabında da karakterlerin gördüğü rüyalardan bahsetti ama bu kadar başarılı olanını şuana kadar diğer kitaplarında görmedim. ( Bundan dolayı bir ivme kaybı var diyebiliriz. ) Sedat’ın gördüğü rüyalar sadece rüya olmasının ötesinde geçmiş ile alakalı bilgiler içermesinden ve bu rüyaların ilkini uyurken değil de ölüm döşeğindeyken görmesinden dolayı işe ayrı bir mana katıyor. Kitap temel olarak, evli ve iki çocuk babası olan Sedat’ın yasak aşkı Mine’nin kaybolması ve onu bulmaya çalışırken yaşadığı çıkmazları, kendi içerisinde bulamadığı çözümsüzlükleri, amirleri ve ailesiyle yaşadığı sorunları konu alıyor. Bu arayış sırasında Sedat’ın sorguladığı insanların hayat hikâyelerinin ayrıntılarıyla anlatılması ve bunların ardından bu ayrıntıların aslında konu ile alakasının olmadığının öğrenilmesi, okuyucuyu meraklandırma amacından saparak; sayfa doldurmak için yazılmış diye düşünülmesine ve okuyucunun ilgisinin dağılmasına neden oluyor. Bunun dışında, Maria’nın kaçırılma sebebi olarak dilendiricilik ve organ hırsızlığı seçeneklerine o kadar yoğunlaşılırken fuhuş ihtimali üzerinde hiç durulmaması da biraz garibime gitti. Polis dünyasını ise en güzel ve özel şekliyle, cesurca bize aktarması yazarın başarısı olarak göze çarpıyor. Bunun dışında yazarın anlatımını samimi bir şekilde sanki okuyucuyla yüz yüzeymiş gibi anlatmasına akıcı bir dil de eklenince bazı olumsuzlukları hor görüp okumaya devam ediyorsunuz.
Evli fakat yasak ilişki yaşayan kitabın kahramanı ikilemlerini, eşine olan sevgisi ve sevgilisi Mine’ye olan aşkını net ifadelerle betimliyor. Kitaptan alıntılarla yazalım: – ” İnsan sevdiğinden nefret eder mi? Melike’ye karşı böyle bir duygu hissetmedim. Oysa Mine’den neft ettim, hem nefret ettim hem de ölümüne istedim onu. Mine ile karşılaştığımda kafamda bu soru soru vardı:” Buna değer mi?” Ona aşık oldum. Soluk almaktan, yemekten, öpüşmekten, deniz kenarında yürümekten, yaşamdaki basit olaylardan, küçük zevklerden tat almaya başladım. Belki yadırganacak bir durum; ikisiyle birlikteyken hiç suçluluk duymuyordum; ne Mine’ye ne de Melike’ye karşı. Sanki iki kadınla birlikte yaşamak benim için normal bir şeydi. Mine ile ilişkim başlamadan önce karımdan sıkıldığımı hatırlıyorum. Ama Mine’yle ilişkiye girince tuhaf bir biçimde evliliğim canlanmaya başladı. Melike’yi bambaşka bir gözle görme olanagı buldum… Birine aşıktım, ötekini seviyordum. İkisiyle birlikte mutluydum. Tek sorun bu duygumu ikisine birden anlatamayışımdı. Sanırım Melike’den ayrılamayışımın nedeni buydu. ”
Ahmet Ümit, şu ana kadar okuduğum tüm kitaplarında olduğu gibi yine kahramanın ağzından olayları anlatmayı tercih etti. Bu arada bu kitabın bir de filmi çekildi, hem de Türk sineması tarafından… İlk olarak Sinan Çetin tarafından çekilmesi planlanan film, çeşitli aksaklıkların ardından 2006 da Turgut Yasalar tarafından perdeye aktarılmış. Öncelikle kitabı okuyup sonrasında filmi izlemenin siz okuyucular için daha önemli olduğunu söylemekte fayda var. Filmde oktay kaynarca gibi usta oyuncular ile Türk sinemasının son zamanlarda yetiştirdiği ünlü oyuncularda yer alıyor: fakat her şey bir yana; Cuma karakterine İlyas Salman gibi, kitabı okurken hayal ettiğim profile tıpatıp uyan bir oyuncu bulunması takdiri hak ediyor ki usta oyuncu oynadığı bu rolle Ankara Film Festivalinde en iyi yardımcı oyuncu ödülünü de aldı.
Ahmet Ümit edebiyat dünyasına ilk şiir kitabıyla girmişti: diğer kitaplarının çoğunda şiirlere yer vermese de anlatımındaki akıcılık bu şiir tutkusundan geliyor diye düşünüyorum. Bu kitabında da tek başına bile mükemmel bir şiir paylaşarak bizlere sunan yazarın bir çok roman yazarında olmayan bu mükemmel özelliğini diğer kitaplarında da kullanmasını umut ediyorum.
Çerez niteliğinde olan, yazarın çıraklık eseri olarak görülebilecek, 1996 yıllı bir roman olan Sis ve Gece , polisiye roman sevenlerin bir çırpıda okuyacağı, Ahmet Ümit hayranlarının ise mutlaka okuması gereken bir kitap olarak kitap raflarında sizleri bekliyor. Benim puanım 10 üzerinden 6. İyi okumalar.