Yürekleri titretecek ve şuan ki halimize şükretmemiz gerektiğini bas bas bize bağıracak gerçek bir hikayeden kurgulanmış bir film; 12 yıllık esaret. Filmin oyuncu kadrosunda Michael Fassbender’ın yanı sıra Brad Pitt, Benedict Cumberbatch, Paul Giamatti gibi yıldızların yer aldığı 12 yıllık esaret ( 12 Years A Slave ) filmi ABD’de yaşanan ırkçılığın tetiklediği özgürlükleri elinden alınmış insanların başından geçenleri anlatan gerçek bir hikayeden alınma yapım olarak karşımıza çıkıyor.
1841’de New York’ta yaşayan Solomon Northup, kendisini müziğe adamış; ailesiyle beraber mutlu ve huzurlu bir yaşam süren siyahi bir adamdır. Kendisi entellektuel duzeyi yuksek, zengin, muzisyen ve bircok konuda bilgi beceri sahibi biridir aynı zamanda… Solomon, özgür yaşama hakkına sahip – bunun için bir kağıdı da vardır – siyah adam olmasının mutluluğu ile hayatına devam ederken bir gün bir müzik işi için 2 adam ile tanışır ve yaptıkları iş teklifini kabul ettikten sonra – hayali de olduğu üzere – çalışmak için Washington’a gider. Gittiği gün işini de yerine başarıyla getirir; fakat gecesinde başına gelenler, bu yaşananları açıklaması için onu derin düşüncelere daldırır. İnandığı medeni dünya bir an da alt üst olur; çünkü kendisine iş teklifi yapanlar onu kandırmış ve kaçırıp Güney’de bir çiflikte köle olarak çalışması için satmışlardır. Özgürlüğünü korumak için verdiği tüm emekler ve mücadele yerle bir olmuş, hayatı kabusa dönmüştür. Bu cehennemde Solomon acıyı, şiddeti, küçük düşürülmeyi yeniden öğrenecek ve isyan etmeye cesareti olmayan bir grup insanın umutsuzluğuna şahit olacaktır.
İngiliz sinemacı Steve McQueen‘in yönetmenliğini ve John Ridley ile birlikte senaristliğini üstlendiği film yönetmen ile Michael Fassbender’ın beraber çalıştığı üçüncü yapım. İkili daha önce Açlık (Hunger) ve Utanç (Shame) filmleriyle seyirci karşısına çıkmıştı. Film, 19yy.’da gerçekten yaşamış ve köle olarak bir pamuk çiftliğine satılan Solomon Northup‘un gerçek hayat hikâyesini anlatan film aynı adlı kitaptan uyarlama. Northrup’un anılarıyla kaleme aldığı ve Amerika’daki köleliğin iç yüzünü dehşetli biçimde ortaya koyan kitabı basıldığı dönem 30 binin üzerinde satmıştı. Solomon‘u ünlü yapan ve günümüzde de hala bilinen biri olarak karşımıza çıkmasına sebep verende bu yazdığı kitap ve ırkçılık adına ezilen siyahlara yardım için yaptıklarıdır.
Filmin orjinal afişinde bize göre sol tarafa doğru koşan bir insan tasviri vardır: aslında bu hem özgürlüğü için çabalayan hem de geçmişindeki özgür haline dönmek için koşan birini anlatır. İnsanlığın yüz karası olmaya devam eden ırkçılık adına yapılmış, akılda kalıcı başarılı filmlerden biri olmuş 12 Years a Slave. Aslında hollywood sineması yine özgün bir yapım bulamadığı dönemde; özellikle ABD başkanı Barack Obama’nın başa geçmesinden sonra artan ‘siyahlara yapılan ırkçılık’ konusundaki geri viteslerine bu filmle devam ediyorlar gibi… Daha önce zincirsiz filminde de buna benzer bir konu işlenmişti: fakat bu filmde özgürlük olgusu o kadar sıkı ve üst derecede anlatılmadı. Daha çok; korkak ama bir o kadar da umutlu olan bir insanın araftaymış gibi ne yapacağını bilmez haldeki durumu ekrana gelirken bir taraftan da çevresindeki zencilerin hangi hayat şartlarında nasıl yaşadıklarını anlatmaya çalıştı film. İzlerken o insanların yerlerinde olmadığınız için şükredeceksiniz.
Merak ettiğim bir soru da var aslında: izleyenler kendilerini o insanların yerlerine koydular mı? Özellikle özgürlük konusunun yanında, zenci kadınlara yapılan insanlık dışı uygulamalardan ( Keşke insanlara sadece ten diye bakılmasa ) bahsedilmesi benim daha çok ilgimi çekti. Film kalbinize dokunuyor bir yönüyle; bazı sahneler de ekrandan içeri bile dalmak içinizden geçebiliyor ki bazı sahnelerde eğer aşırı duygusal biriyseniz ağlamanız içten bile değil. Filmin en güzel sahnelerinden biri ise Brad Pitt’in, Solomon ile konuşma sahnesiydi. Gerçekten ders verir nitelikte bir sahne olmuş. Umarım gerekli yerlere mesajlar gitmiştir. Solomon Northup rolünde ki Chiwetel Ejiofor’a da ayrı bir alkış: mükemmel bir oyunculuktu; aldığı sorumluluğu fazlasıyla yerine getiren bir performans izletiyor. Film dram ve biyografi türünde başarılı olduğu gibi Steve McQueen’in de yönetmenlik başarısı asla göz ardı edilmemeli diye düşünüyorum. Film imdb’deki 8.6’lık puanıyla almış başını gider vaziyette tabi ki bunu da fazlasıyla hak ederek….
Filmi izledikten sonra hem ecadımla hem dinimle hem de bugünümle gurur duygum: şükrettim. İnşallah bir gün tüm insanlık dil, din, ırk gibi zihinlerindeki saçma sapan ayrımcılıklardan sıyrılıp insan gibi yaşamayı öğrenir herkes. Daha insani ve daha gerçekçi bir film olduğu için sempatimi kazandı diyebilirim ama sinemasal açıdan kült bir film olabilir mi? Sanmam.
Mutlaka izlenilmeli.
iyi seyirler.