Bir çılgınlık yapıp; özgün ve hem komik hem de aksiyon dolu bir film açlığı hissettiğim an da çok eskiden izlemiş olduğum ve hala hatırladığım Bitirim İkili serisini izlemeye karar verdim. Doğru da yapmışım! Serinin ilk 3 filmini 3 gün peş peşe izlemek ( Ki sürpriz: 2015 yılında serinin 4. filmi de yayınlanacakmış! ) güzel bir fikirdi. Jackie Chan zaten aksiyon filmlerinin unutulmaz ismi; Chris Tucker ise bir nevi Amerika’nın Cem Yılmaz’ı. Şahane bir ahbap – çavuş ikilisi olmuşlar. Türk televizyonlarında da en çok yayınlanan filmlerden biridir belki de Rush Hour! İkilinin başrolde unutulmaz bir birliktelik ve uyum içerisinde sergiledikleri samimi oyun her defasında hiç sıkılmadan izlettiriyor kendini: üzerinden yıllar geçmesine rağmen hiç eskimiyor. ‘Body Movie’ler içerisinde en üst sıralarda kendine yer bulan Bitirim İkili serisinin 3 bölümünü izledikten sonra bu filmin 33. sü de çıksa izlenir dedirtiyor insana! Birbirlerini çok iyi tamamlayan ikilinin 2015 yılında tekrar sinemada karşımıza çıkacağını söylemem gerek! Çok güzel bir haber bu…
Siyah ve beyaz iki polisin oynadığı komedi ve aksiyon dolu filmlerin başlangıcı herhalde Cehennem Silahı olsa gerek: 1987 öncesinde böyle başarılı bir birliktelik ve uyumun görüldüğü film var mı? Aklıma gelmiyor açıkcası. Cehennem Silahı da biliyorsunuz çok beğenilmiş ve seri haline gelmişti. Rush Hour serisi de dönemin en sevilen komedilerinden biri olmuş, ardından çekilen devam filmleriyle eğlenceli bir seriye dönüştürülmüştü. Keza sonrasında benzer bir çok filmi sinema ekranlarında farklı karakterle görmüştük: Bady Boys ( Çılgın İkili ) ile Will Smith’in başrolde oynadığı seriyi buna örnek gösterebiliriz. Son dönemde ise Cup Out ( Zoraki Takip – Başrolde Bruce Wills var ) ile 2 Guns ( Zorlu ikili – Denzel Washington ve Mark Wahlberg başrolde oynuyor ) bu tip filmlere örnek gösterebiliriz. Fark ettiyseniz filmlerin Türkçe isimlerinde genelde hep bir ‘ikili’ ismi kullanılmış. Bunun isim babası olarak da Rush Hour filmini örnek gösterebiliriz.
Serinin filmlerinden bahsetmek gerekirse; ilk film 1998 yılında yayınlandı. Jackie Chan’in popüler olduğu bir dönemdi: hollywood ile ortak film yapmaya başladığı dönemler aynı zamanda. Chris Tucker ise Amerikan’ın o dönemki en komik insanlarından biri: çıktığı stand-up gösterileriyle tanınıyordu. İlk filmin konusuna gelince: Hong Kong polis departmanın başarılı elemanlarından biri olan Dedektif Lee, son yürüttüğü görevde Çin kültürü için büyük bir önem arz eden değerli bir hazineyi hırsızların elinden kurtarmış; böylece üstleri tarafından ödüllendirilmiştir. Kısa bir süre sonra gizli ve tehlikeli bir göreve atınan Lee, Amerika’ya gidecek; burada Çin konsolosu Han’ın kaçırılan kızını bulmakla görevlendirilecektir. Lee için son derece mühim olan bu görev, kendisine göz kulak olması için gönderilen Amerikan polis James Carter’ın gelişiyle çeşitli talihsizliklerle dolu eğlenceli bir maceraya dönüşecektir.
Çok ses getiren ilk filmi ‘Bitirim İkili’ ile gelen başarı, aradan 3 yıl geçmesine rağmen 90 milyon dolarlık yeni bir filmin ( 2001 yılında ) çekilmesine ön ayak oldu diyebiliriz! Serinin ilk filminin sonunda Hong Kong’a doğru giden ekibimizin burada da başları beladan kurtulmaz. Tabii yine Lee ve Carter tekrar iş başındalar! Fakat bu kez Carter tatilini geçirmek için Hong Kong’a gidiyor. Her zaman olduğu gibi herhangi bir belaya ratladığında rahat duramayan Lee, bu kez oldukça büyük bir belanın kokusunu alıyor. Carter tatilini yaparken Lee azılı bir çetenin peşine düşüyor ve Carter’ı da tatilinden etmeyi başarıyor! Eski bir ajan olan Ricky, bağlı bulunduğu çetenin terör faaliyetleri doğrultusunda adreslerine paket göndererek çoğu kişiyi öldürür. Lee ve Carter’a ise bu işe bir dur demek düşer. Hong Kong’ta başlayıp Los Angeles’ta devam edecek olan bu macera her zamanki gibi hem tehlikeli hem de eğlenceli durumlara gebe oluyor. Öncüsünden geri kalan bir yanının olmadığını izlediğinizde anlayacaksınız: Yine ilki kadar hareketli, ilki kadar eğlenceli, ilki kadar komik. Chan ve Tucker ikilisini sinema tarihinin unutulmaz ikililerinden biri yapan film aynı zamanda Rush Hour 2 diyebiliriz! Yerlerini daha da sağlamlaştırmış oldular.
Serinin 3. filminde bu kez olayların büyük bölümünün Paris´te geçiyor. Yıl 2007. Aradan tam 8 yıl geçtikten sonra yeni film çekiliyor. Çılgın iki polis (Jackie Chan, Chris Tucker) gene suçlulara karşı, Eiffel kulesinden, arka sokaklara kadar her yerde savaşıyorlar. Bu kez tarihi ve büyük bir örgütün ortasına düşüyorlar; yine dedektif Lee geçmişinden bir iz ile karşılaşıyor. James ise onun yine en büyük yardımcısı. 150 milyon dolarlık bütçesiyle Rush Hour 3 serinin kalan filmlerinden eksik kalmayacak şekilde komedi ve aksiyon içeriyor.
Seriyi bütün olarak ele alırsak; Jackie Chan aksiyon ve dövüş sahnelerinde başı çekiyor. Chris Tucker dövüşmek istediğinde ise ortaya komedi çıkıyor: keza filmi mutlaka orjinal dilinde izlemenizi tavsiye ediyorum çünkü Chris’in inanılmaz komik bir sesi var. Çoğu esprileri o yapıyor ve filmin eksikliği olan ‘kadın’larla hep o ilgileniyor ama avucunu yalayan da hep o oluyor. Rush Hour serisinde başrol oyuncuları dışında pek ön plana çıkan oyuncu yok diyebiliriz; fakat 3 filmde de yer alan büyükelçi ile kızının filmlerin kurgularında önemli olduklarını belirtmekte fayda var. Bir de seriye 3. filmde katılan Yvan Attal tarafından canlandırılan taksi şoförü karakteri de akılda kalıcı cinsten: filmin başlarında Amerikan karşıtlığı ile dikkat çekip, ortalarına doğru casus olmaya özenen taksi şoförü George rolünde oldukça eğlenceli bir performans sergiliyordu. Serinin her üç filminde de yönetmenlik koltuğunda oturan Brett Ratner, oldukça hareketli sahnelere imza atmış. Hatta kimi aksiyon sahnelerinde kadraj öyle sık değişiyor, kurgu o kadar hızlı ilerliyor ki Chris Tucker ve Jackie Chan’in hareket edip, enerji sarf etmelerine bile gerek kalmamış. Kan öğesinin fazla ön plana çıkartılmaması da şiddet açısından yerinde bir tespit olmuş: bu filmi seven çocukları korumak açısından da güzel düşünülmüş. Fakat olayları kafamızda görselleştirmemiz iyi mi oldu? Bu tartışılır.
Rush Hour serisi; güldürüyor, eğlendiriyor, vaktinizi güzel geçirmenizi sağlıyor, aksiyon dolu sahneler de tatmin edecek düzeyde. Jackie Chan ve Chris Tucker faktörü de yabana atılacak cinsten değil. Keza James Carter karakterinin herkesin hafızasında yer edindiğine de eminim. Büyük bütçelerle ( ki Chris Tucker pek filmlerde oynayan bir tip değil ama seriden 40 milyon dolardan fazla para kazandığı söyleniyor ) farklı farklı şehirlerde çekilmiş bir film. Her filmden önce zaten kurgunun döneceği şehiri bir göz gezdiriyor yönetmen bize.
Ben eğlendim!
Kaçıncı kez izledim bilmiyorum ama eğlendim.
‘İkili’ filmlerin en akılda kalanı ve en mükemmel olanlarından biri diyebilirim.
İyi seyirler.