Zombi filmleri hollywood’un zor zamanlarında imdadına yetiştiği bir tür oldu her zaman; bir çok denemesi yapıldı ve ne yazık ki pek başarı elde edilemedi. Genellikle ünlü oyuncuları kadrosunda bulunduran filmler, zombi filmleri konusunda hep akılda kalmıştır. Benim aklıma gelen en son bu tür film, Will Smith’in başrolde oynadığı ‘ Ben Efsane ‘ adlı film. Sizin aklınıza en son gelen hangisi? Bir nevi yaşayan ölü olan zombilerin dünyaya yayılması “Night of the Living Dead” (1968) adlı siyah beyaz filmle başladı ( Sinema meraklıları bu filmi bulup izlesinler veya internetten resimlerine mutlaka baksınlar: yıllar içinde gelinen noktayı da iyi tahlil edebilecekler böylelikle ) ve film seriye dönüştükten sonra bir çok kez benzer temalı filmler sinemada işlendi. Beyazperde yazarları bu konuda şunu eklemişler: Kesin bir kaynak bulunmamakla birlikte, Afrika kökenli ve Haiti ile Batı Hint Adaları’nda yaygın olan voodoo inancındaki ‘yeniden diriltilen insanlar’, esin kaynağı. Korku sinemasında bir tür yamyamlıkla birleştirilen bu figürlerle ilgili ilk film ise oldukça eski: Victor Halperin’in yönetip, muhteşem Bela Lugosi’nin oynadığı, 1932 yapımı “White Zombi”.
Filmde her şey çok hızlı gelişiyor; sadece bir sahnede CIA ajanının 2000 yıldır İsrail’in yaptığı o geçilmez duvarların neden virüs yayıldığı an da bittiğini sorduğu sahne dışında tabii. Burası çok ilginçti. İsrail’in ve Kudüs’ün filmde işlenmesi, amerikan bayrağı yerine İsrail’in kuruluşundan 5 ay sonra ( ki bu 5 sayısı yahudiler tarafından şanslı kabul edilir ) kabul edilen Davut Yıldızı’nı temsil eden İsrail bayrağını görmek de bir açıdan tuhaf geldi bana diyebilirim. Zombilerin Usain Bold gibi hızlı bir şekilde hareket etmeleri ve de virüsünde 12 saniye de ( neden 12? ) insana bulaşması gibi bir çok hızlı etken de filmde yer aldı. Bence bu taktik doğruydu; bir an önce anlatılmak istenen asıl konuya gelindi. İzleyicinin kafası bulandırılmadan bunun yapılması, bu tür filmler açısından yerindeydi. Bunun yanında kana aç bu kadar yaratık varken ve izleyici böyle bir beklenti içindeyken, neredeyse hiç kanlı sahnelerin olmaması ve zombilerinde ağzı burnu kan içerisinde değil de gerçekten virüsten etkilenmiş ve derileri, yüzleri değişmiş şekilde ekrana yansıması doğru tercihlerin diğerleri olarak sayılabilir. Bu da filmi sadece yetişkinlerin değil belki de yaşı daha küçük izleyiciler açısından da izlenesi tutmuş diyebiliriz. Filmin kaynağı ise bir kitap: ünlü sinemacı Mel Brooks’un ve karısı Anne Bancroft’un (ünlü “Mrs.Robinson”) oğlu, çok genç denecek bir yaşta olan korku yazarı Max Brooks‘un aynı adlı romanı.
Filmin başkarakteri, geçmişte en zor bölgelerde görev yapmış deneyimli BM görevlisi Gerry Lane (Brad Pitt), nihayet ailesine zaman ayırdığını düşündüğü bir dönemde kendini istemeden de – çünkü tüm dünya neredeyse virüsleniyor – olayların merkezinde buluyor. Daha doğrusu kameranın önünde hep o var. :) Film 116 dakika ve Gerry’nin söylediği “asla hareketsiz duramayız, durursak ölürüz” yaklaşımı asla sekteye uğramıyor. 116 dakikanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz ve bu sırada kıtalar arası yolculuklar bile yapıyorsunuz. :) Film için İngiltere’nin bir çok yerinde çekim yapıldı. Cornwal’ de birleşmiş milletlerin kontrol odası sahneleri çekildi. Aynı zamanda Glasgow ve Scotland’da çekilen sahnelerde filmde yer aldı. Bunların dışında film sayesinde Güney Kore gibi ( orada çekim yapılmadı ) Amerikan’ın belki de uzun bir süredir ayak basmadığı topraklara da ulaşıyoruz.
Hızla tüm dünyayı etkisi altına alan ve neredeyse bulaşacak yeni bir insan türü bulamayan virüsü çözmek ve tek umut olacak bu çözüme ulaşmak için hikayeyi sığlaştırmak için çok akıllıca bir taktik uygulamış: Önce Üç semavi dinin kutsal ortaklığındaki Kudüs’ün etrafını duvarla çeviren zekâyı bile yerle bir eden saldırıyı bir durdurulamaz gazap olarak kullandığı sahneyi ( Sanki tanrının azabının karşısında insan eli duramaz demek istedi veya geçmişte yaradanın yaptığı cezaları anlatmak istedi) ekrana getirdi. Nuh’un tufanında sel nasıl tüm dünyayı alaşağı etmişse, zombilerde sel gibi her yere gidiyorlardı. Duvarlar buna çözüm olmadı. Tek eksiklik belki de bu filmde hollywood’un çoğu zaman kurtarıcı olarak sığındığı kiliseler gibi mekanlarda yapılan çekimlerin olmayışı diyebiliriz! Filmde semavi dinlerin merkezi olan Kudüs ekrana getirildi ama hiç bir sahnede dua merkezli bir gösteriş yapılmadı. Bir diğer sahne de uzun menzilli Airbus uçağında yaşanan ( ki bunu bekliyordum, virüsler en çok uçaklar vasıtasıyla yayıldığı imajı verilir ve bu gerçekte de böyledir ) kaos!
Bu dünyayı yok edecek olan veya bu kötümser tabloların benzeri sonuçlara götürecek olan yine insanlar. Ki bu savı artık günden güne daha çok insan dile getiriyor. Brad Bitt olmasaydı bu film bu kadar izlenir miydi, bilemiyorum: ama bu tür filmlerde, kadroyu, senaryoyu ve kurguyu ayakta tutacak güçlü bir oyuncuya her zaman ihtiyaç var. Brad Bitt yapması gerektiği gibi yaptı ve ününün verdiği karizma ile bu işin altından kalktı diyebiliriz. Görsel efektlerin başarılı olması için çok fazla insanın kullanıldığı filmin kamera arkası da en az oyunculuklar kadar başarılıydı. Müzikler biraz tanıdık gelse de yerinde ve zamanında kullanıldı diyebiliriz. Tabii ki bu tür filmler için en fazla merak edilen ve uğraş gerektiren şey makyaj. Birebir çoğu sahne de efekt kullanılsa da makyaj çalışmaları da başarılıydı.
Bu arada film de Lost filmiyle ünlenen Dr. Jack lakaplı Matthew Fox’da yer aldı ama sadece dikkatli seyirciler onu kamera karşısında görmüştür diyebilirim, neredeyse onu ünleten dizinin adı gibi filmde de kayıptı! :) Ben 2 sahne de – Gerry Lane’nin ailesinin gemiden tahliyesi öncesi haber veren asker ve helikoptere binmelerine yardımcı olan asker – rollerinde onu gördüğüme eminim! :) Bir de filmin kaçış sahnesinde neden Belarus uçağı seçildi, bir anlamı var mı merak ediyorum çünkü filmin çekildiği sıralarda Wikileaks skandalı ile ortaya çıkan Julian Assange’nin de sığınmak için başvurduğu ülkelerden biri de buydu diye hatırlıyorum. :)
Zombi türü filmleri sevenleri tatmin edecek seviye de başarılı bir film ortaya çıktı; bunun yanında kanlı ve zombili filmleri sevmeyen sinemaseverlerinde izleyebileceği sınırda çekilmiş olması da filmin bir diğer artısı. Bir de tabii ki genç kızların sevgilisi Brad Pitt en karizmatik haliyle kamera karşısında! İzlenir…
Benim puanım 10 üzerinden 7.
İyi seyirler.