Marvel stüdyoları son zamanlarda çıtasını aşırı yükseltti diyebilirim: birbiri ardına kahramanlarına ait çizgi romanları sinemaya aktarmakla kalmıyor, bu filmler arasında bağlar kurup yoluna beyaz perdeyi bir an boş bırakmadan seri filmlerle devam ediyor. Bu süper kahramanları sanırım uzun bir süre daha takip edeceğiz: bilim kurgu efektleri konusunda sınırların zorlandığı ve aksiyon dolu sahnelere serpiştirilen komedi unsurları ile çocukluğumuzun çizgi roman kahramanlarının sinema uyarlamalarını izlemek gerçekten ayrı bir güzellik. Her süper kahramanı, süper kahraman yapan ‘kötü adam’ karakterleri içerisinde kendine yeni bir yer edinme şansını edinen ‘Kış Askeri’ ise Kaptan Amerika serisinin 2. sine ismini vermiş: Chris Evans’ın Fantastik 4 lü serisindeki ateş adam karakterine zıt uçarı genç rolünden kopup, ciddi bir askeri başarılı bir şekilde canlandırdığı Kaptan Amerika rolüne çok iyi alıştığını ve yakıştığını da söylemem gerek.
“Kaptan Amerika: İlk Yenilmez” filmi seyircileri Marvel çizgi evrenin ilk yıllarına götürmüştü. Captain America: The Winter Soldier filminde ise Avengers’da yaşanan mevzuların iki sene sonrasındayız. Steve Rogers, Nick Fury ve gizli SHIELD örgütü ile işbirliğini koruyarak modern dünyaya ayak uydurmaya çalışıyor. (Ki filmin ilk 40 dakikasına bu yüzden pek aksiyon dolu olduğunu söylenemez. ) Kaçırdığı filmler, dinlemediği parçalar hakkında tavsiyeler almaya ve bu geri kalmışlıktan kurtulmak için elinden geleni yapmaya çalışmaktadır: tabii bu sırada Black Widow’un çöpçatanlık girişimlerine kaçamak ve güzel cevaplar vererek (ve eski aşkı Peggy ile karşılaştığı sahne çok duyguluydu ) hayatına devam eden Kaptan’ın görece sakin hayatı S.H.I.E.L.D’in artık pek de güvenilir bir kurum olmadığı gerçeğiyle yüzleşmesiyle hareket kazanıyor. İlk filmde karşımıza çıkan aşırı gelişmiş Nazi organizasyonu HYDRA, S.H.I.E.L.D’in içine sızmış durumda ve bu ciddi bir paranoyayı da beraberinde getiriyor: Kime güveneceğim? Devam filminde öykü bu sefer sosyalist dönem Rusya’sına kadar uzanıyor: aslında hikaye HYDRA (Bu arada Hydra yani Hidra mitolojide 9 başlı canavar olarak tabir edilir. )’nın derinliklerine iniyor. Ne kadar kollektif bir suç örgütü olduğunu daha iyi anlıyoruz ve bu örgütün son 50 yıldaki tüm suikastlarını gerçekleştiren bir kötü adam karşımıza çıkıyor: SSCB döneminde özel kuvvetler içerisinde yetiştirilen ve Winter Soldier (Kış Askeri) adı verilen bir adam aslında tam bir ölüm makinasıdır. Filmin tanıtımlarının neredeyse hepsinde Rusya tarafından donmuş bir gölde bulunduğu iddaa edilse de filmi izlediğinizde tam olarak da bu olmadığını ve kurgu ile beraber Kaptan Amerika ile olan önemini daha iyi anlayacaksınız. Önüne çıkan her şeyi yok etmesiyle ünlü olan bu suikastçinin sıradaki görevi ise Kaptan Amerika’dır. Kaptan Amerika yanına Falcon’u ve Kara Dul’u da alarak güç birliği yapar ve soğuk diyarlardan gelen bu düşmana karşı büyük bir mücadeleye girer.
Yönetmen ikilisi Anthony Russo ve Joe Russo arabalı takip sahneleri ve silah kullanımıyla besledikleri aksiyon anlarını fantastiklikten uzak tutmaya çalışıyor, bire bir dövüş sahnelerinde anormal fiziki hareketlere izin vermiyor. Bu ‘daha insansı’ bir kahraman hüviyetinde olan Kaptan Amerika için doğru bir seçim: tabii ki özellikle türün hayranlarını memnun etmeleri gereken final bölümünde absürd teknolojiye abanıyorlar ancak bundan dolayı kendilerine kızmamızın imkanı yok. Çizgi roman uyarlaması sonuçta! Captain America: The Winter Soldier filminde merakla izlemek istediğim Kış Askeri karakteri için ayrılan sahneler çok kısıtlıydı. Aslına bakarsanız: Kaptan Amerika karakteri de çoğu yerde ikinci plana itildi gibi. Bu durum beklenenin aksine kötü bir izlenimden çok senaryo ve kurgunun daha da sağlamlaşması ile beraber diğer karakterlerinde daha etkin olarak filme katkıda bulunmalarını sağladı. Fakat yine de filme de ismini vermiş olan Kış Askeri karakterine daha bir detaylı göndermeler yapılabilirdi. Ama yönetmen bu kadarını yeterli bulmuş gibi gözüküyor; filmin en sonuna (kadronun isim isim verilmesinden bile sonra) eklenmiş sahneden öğrendiğimiz kadarıyla sanırım yönetmen ve ekibi bu eksikliği serinin devam filmine saklamış gibi gözüküyor. Görsel efektlerin çok başarılı olduğu filmde başrolde Chris Evans’ın yanı sıra kadroda Anthony Mackie (Hydra’nın kötü askerlerinden biri ve rolüne yakıştığını söyleyebilirim. Bir ara iyi bir ajan olduğunu düşünmedim de değil), Sebastian Stan (Kış askeri karakteri açısından yüz olarak çok kötü gibi durmasa da hakkını verdi diyebilirim), Frank Grillo, Samuel L. Jackson (bu filmler için doğmuş sanki!) ve Scarlett Johansson (Eğer oyuncu olmasaydı sanırım mükemmel bir rus ajanı olurdu!), Robert Redford gibi oyuncular yer alıyor. Hepsinin de rolünün hakkını verdiğini söylemem gerek: özellikle kötü adam Kış Askeri karakterinin yeterince filme adapte edilmek yerine bir sonraki filme bırakılmak istenilmesi neticesinde tüm kötülükler Bakan rolüyle Robert Redford’un üzerine kaldı ve o da tabii ki usta oyunculuğunu gösterdi. Falcon karakteri ise filme ayrı bir hava katmış; her süper kahramanın bir yardımcıya ihtiyacı vardır değil mi? İron Man filmi ile olan bu benzerliği de söylemek gerek… Filmdeki Amerikan partizanlığı konusuna ise hiç girmeye gerek yok: bir örümcek adam filmi kadar abartılı olmadığını, kaptan amerika karakterinin amerikalı olduğunu bildikten sonra fazla bir eleştiri yapmaya gerek yok diye düşünüyorum.
Kaptan Amerika: Kış Askeri bol aksiyonlu, çok güzelli, şekerli bir film olmuş diyebilirim: ilk filminden daha çok beğendiğimi de ekleyeyim. Geriye gidiş yok yani: seri filmlerin en büyük handikapı ile karşılaşmamaları kadro için sevindirici. Günümüz bilim adamlarının araştırma konusu olan “Sanal ortama insan bilincinin aktarılması.” teknolojisinin bir çok filmde olduğu gibi ( Evrim filminde de benzer teknoloji ana tema olarak kullanılmıştı ) Kaptan Amerika: Kış Askeri senaryosunda da kullanılması iyi bir hamleydi. Sanırım bu teknolojiyi ilerde bir çok filmde de görmeye devam edeceğiz. Filmi imkanı olanların sinemada, imkanı olmayanların ise yüksek kalitede izlemesini öneririm.
İyi seyirler.