Korsan kelimesinin bir anlamı da ”başkalarının hakkını zor kullanarak alan kimse”… Yani illa zorla kullanana mı bu terim kullanılmalı? Afrika’nın yer altı ve yer üstü değerlerini gerektiğinde zorla gerektiğinde türlü oyunlarla elde eden emperyalist güçler gerçek korsan değil midir acaba? Bu durumu sinemasal anlamda başarıyla ekrana getirecek bir baba yiğit ne zaman çıkacak abaca? Gerçek bir olaydan esinlenerek çekilen film, bu soruları sordurarak kendini izlettiriyor. Filmin senaryosu 2009 yılında Kaptan Richard Phillips ve gemi ekibinin başından geçen olayları ele alan A Captain’s Duty: Somali Pirates, Navy SEALS, and Dangerous Days at Sea adlı kitaptan uyarlanmıştır.
Filmin konusunu yazmak gerekirse: ” 2009 senesinin Nisan ayında yola çıkan MV Maersk Alabama isimli Amerikan kargo gemisi, Somali‘nin doğu kıyılarında korsanlar tarafından saldırıya uğrar. Bu durum Amerikalılar’ın yaklaşık 200 yüzyıldır başına gelmeyen türden bir korsan saldırısıdır. Geminin dümenindeki deneyimli kaptan Richard Phillips, tayfasını kurtarabilmek için kendini rehine olarak feda eder. Korsan grubuyla, özellikle de liderleri Muse ile psikolojik bir savaşın içerisinde yer aldığı bu süreç, kendisini kurtarmaya çalışan bir kurtarma ekibinin de eş zamanlı çabasıyla oldukça yüksek tansiyonlu anlara ev sahipliği yapacaktır. ” * Beyazperde alıntısıdır.
Yıllardır oluşturduğu kaos ve daha fazlasıyla elde ettiği gücü kullanan ülkelere karşı terörün patronlarının kendilerini finanse etmek adına yoksulları ikinci kez sömürmeleri; bu zavallı insanlara korsanlıktan başka bir seçenek bırakmıyor aslında: onlar insan gibi muamele görmüyorlar ki insan gibi hareket etsinler? Artık neredeyse hayvani bir şekilde, dürtüleriyle hareket ediyorlar. İşte Bourne serisinin son iki filminin yanı sıra Bloody Sunday ve United 93 gibi unutulmaz filmlere imza atan Paul Greengrass; filmde bu noktaya odaklanıyor: korsanlarında aslında birer insan olduğunu, duyguları olabileceğini ve bu duruma hangi şartlar altında geldiklerini seyirciye anlatmak istiyor. Finali de bu insanların yitip gitmemesi için çaba sarf eden Kaptan Richard Phillips’in son derece kusursuz yürüyen operasyonun ortasında yalnız başına yaptığı çabayı ekranlara taşıyarak yapıyor. Ve sanırım yönetmene en büyük katkıyı mükemmel bir oyunculuk sergileyerek, gerektiğinde ağlatan sahnelere imza atan başarılı oyuncu Tom Hanks yapıyor.
Filmin senaryosunda ilgimi çeken yerler oldu: mesela, iş bulma konusunda kaptan ile karısının konuşmasını mutlaka iyi dinlemelisiniz. Bunun yanında kaptanın somalili korsanlara sorduğu ” Balıkçı ve adam kaçırmaktan başka bir şey yapmalısınız ” benzeri cümleye korsanın biraz düşündükten sonra verdiği ” Amerika’da belki… ” cevabı senaryonun zirve yaptığı yerdi. Hayali, Amerika’ya gitmek olan bu insanları mı suçlamalı yoksa onları bu hale getirenleri mi? Film başlarken daha bir kaç saniye dolmadan bir kağıt üzerindeki yedi köşeli yıldızı gördüğünüz de sizinde aklınıza benim gibi ” yahudiler mi yine? ” sorusu gelmesin! Danimarka kökenli gerçek bir şirket olan Maersk Line’ın orijinal logosudur; danimarkalı çok eski bir gemicilik şirketidir. İsrail’in bayrağını da çağrıştırır. Logo öyle olduğuna göre arkasında yahudilerin olduğunu söylemek yanlış olmaz herhalde: böyle bir olayı da sinemasal bir başarıya taşımak da onların işidir herhalde diyelim ve bu komployu sonlandıralım. :)
Paul Greengrass olaya odaklanan bir yönetmen; ve böylelikle filmin hikayesinin temellerini sağlam bir çatışma üzerine kuruyor. Ünlü yönetmene göre bu hikayenin özünde uluslararası ticaretin kazananları ve kaybedenleri arasındaki uçurum yatıyor. Bir yanda devasa ölçüde kâr elde edenler diğer yanda ise bu çemberin dışına itilmiş olanlar duruyor. Grengrass’a göre kendi filmini diğer terörizm meseleli filmlerden ayıran nokta da burası: “Son on yılda uluslararası güvenlik ve terörizm meselelerini ele alan pek çok iyi film yapıldı; ama ben bu filmin dünyamızdaki daha geniş çaplı bir çatışmaya —sahip olanlar ile sahip olmayanlar arasındaki çatışmaya— bakmasını istedim. Küresel ekonomi akışının bir parçası olan Phillips ile öyle olmayan korsanlar arasındaki karşılaşma bana işlenmemiş, yeni ve ileriye dönük bir konu gibi göründü.” *Beyazperde alıntısıdır
Yaklaşık iki ay süren çekimlerin büyük bir çoğunluğu denizde çekilmiş. Hollywood sinemasında filmlerin nasıl çekildiğini artık bir çok seyirci bilmekte: suni oluşturulan mekanlarda çekilen filmler ekrana yansıyordu fakat yönetmen Greengrass bunu yapmayarak tamamen gerçekçi bir film çekmeye karar vermiş; zaten ona göre bir filmin en önemli yanı ne kadar gerçekçi olduğu. Bu projede de onun için en önemli şey filmin, gerçekte yaşanan olaylara mümkün olduğunda yakın olabilmesiymiş. Çevresinden sürekli denizde yapılan çekimlerin son derece riskli olduğuna dair uyarılar alsa da kararından dönmemiş. Çekimler, olayların yaşandığı gemilerin benzerlerinde gerçekleşmiş. Ve özellikle, “Ölümcül Tuzak” (The Hurt Locker) ile Oscar adaylığı elde eden görüntü yönetmeni Barry Ackroyd‘un kameraları komplike kullanma biçimi, aksiyonun göbeğinde yer almanızı sağlamış.
Yılın en iyi filmlerinden biri olarak gösterilen Captain Phillips; yaklaşık 2 saatin nasıl geçtiğini hiç anlamadan izlettiren bir sinema yapımı. Oyunculuklar müthiş; Tom Hanks Saving Private Ryan ile oscar alamadı belki de ama bu film ile oscarı ne kadar hak ettiğini tekrar gösterdi. Ama filmde ondan daha başarılı bir oyuncu daha vardı ki kesinlikle vurgulamak gerek; Somali kökenli Amerikalı aktör Barkhad Abdi‘nin, Kaptan Phillips’in korsan muadili Muse rolünde yakaladığı performans, ona bir Oscar adaylığı getirebilir.
Kült bir film değil belki de ama oscar adayı çıkartacak gibi görünüyor.
Mutlaka izleyin.
İyi seyirler.
KESİNLİKLE GÜZEL BİR FİLM OSCAR ÖDÜLLERİNİ HAK EDİYOR GERÇEKTEN GÜZEL BİR KURGU VE TOM HANKS YİNE HARİKA BİR OYUNCULUK ÇIKARMIŞ.. BU FİLMDEN ÇIKARILCAK BİR SÜRÜ DERS VAR , BU FİLM GERÇEKLERİ GÜN YÜZÜNE ÇIKARMIŞ.