Beyzbol oyunu ülkemizde pek beğenilen bir oyun değil; ya da şöyle demek daha mantıklı herhalde: pek tutulan ve bilinen bir oyun değil. Onlarca kuralı var; ben bile bazen izleme şansı bulsam da ve bu filmde de görme şansı bulsam da oyunun kuralları hakkında net bilgiye sahip değilim. Karışık oyun yapısıyla özellikle amerika ve uzak doğu da kendine hayli taraftar kazandırmış, milyon dolarlık bütçeli takımların yer aldığı ve çok büyük paraların döndüğü bir spor dalı olarak geçmişten günümüze değerini kat be kat artırmış bir spor. Amerikada NBA ve dan sonra en çok tutulan spor dallarından biridir herhalde.
Film, Oakland Athletics yani Oakland A takımının müdürünün zor geçen bir sezondan sonra en iyi oyuncularını kaybetmesi ile yeni bir takım kurmak için düşüncelere daldığı bir sırada karşılaştığı, iktisat bölümü mezunu bir gencin istatistik veriler yoluyla oyuna yeni bir anlam katmaya çalışmasını değerlendirip başlarına gelen olayları dram yüklü sahnelerle karşımıza çıkartıyor. Aslında, böyle bir spor dalına istatistiksel açıdan bakıp 2 saat boyunca izleyiciyi ekran karşısında tutmak çok hüner isteyen bir şey. Michael Lewis’in çok satan kitabından uyarlanan Kazanma Sanatı, Oakland A‘s takımının genel yöneticisi Billy Beane’in (Brad Pitt) oyuncu seçimi prosedürlerini alaşağı ettiği 2002 sezonunun gerçek hikayesini anlatıyor. Billy’nin yapmak istediği şey basit değildir; paranın her kapıyı açması ve 1 yıllık emeğin bir anda ellerinden uçup gitmesi, parasızlığın içinde yüzen takımın tekrar ayağa kaldırılıp başarılar elde etmesinin önünde bir engeldir. Tesadüfen tanıştığı matematik dahisi Peter’in tekniğini kullanması onun için büyük bir risktir; aldığı bu risk sonucunda takım içerisindeki bir çok kişinin tepkisini de çekmeyi göze almıştır. Bu teknik; sezgiye dayalı oyuncu seçimi yerine, takımı bir bütün olarak düşünüp istatistik veriler kullanarak oyuncu seçimine dayanıyor ve teoride en çok sayıyla takımın galip geleceğini öngörüyor. Ki bu yolla bir çok başarı da elde ettiler. Ama yetiyor mu? Sezon başında yerlerde sürülen takımın başarısı, zamanla billy ve peter’in olaya daha fazla müdahil olması ile tersine dönüyor ama sonları türk takımlarının sonuna benziyor. :)
Kazanma Sanatı, imkansızı başarıp bu denli teknik bir konuyu olabildiğince evrensel bir biçimde aktarmayı başaran nadir spor dramalarından biri. Bu tip filmler aslında son zamanlarda çokça çekilmeye başlandı; teknik direktörlerin sıfırdan takımı alıp başarılı sezonlar geçirmesi ve bu arada yaşananların anlatıldığı filmleri siz de izlemişsinizdir. Brad Bitt’in filmde olması, filmin ilk başta izlenilmesi için etken gözükse de efsanevi senaristler Steven Zaillian (Schindler’in Listesi/Schindler’s List) ve Aaron Sorkin’in (Sosyal Ağ (The Social Network) bu uyarlaması, hikayeyi teknik elementlerin altında boğmak yerine Billy Beane’in oyunu baştan sona değiştirmek uğruna verdiği çabayı anlatma çerçevesine başarılı bir şekilde oturtuyor.
Sporun kendisini değil de arka planda olup bitenleri anlatmaya odaklanmış bir senaryo ve kurgu vardı karşımızda; bunu yaparken dramatik bir geçmişi olan müdür ile onun paraya olan tepkisinin sonuçlarını görüyoruz. Her ne kadar filmde, istatistik detayların varlığıyla ayağa kalkmış bir takımı izlesek de aslında duygusal ve bir o kadar da içten bir film izliyor seyirci ve etkili bir son ile bitiyor film; ki bu son film içerisinde yaşanan dramatik an ile o kadar alakalı ki: sebep – sonuç içerisinde gerçekten başarılı bir sonuç ortaya çıkıyor.
Kazanma sanatı, yani bir başka adıyla moneyball, isminde geçen paranın spora olan katkısızlığını irdelemek adına gerçekten yılının en iyi filmlerinden biri oluyor ve kesinlikle kendini izletiyor. Brad Bitt‘in de yakışıklı oyuncu kavramından öte, ne kadar yetenekli olduğunu da bu filmle birlikte görüyoruz.