2012 yapımı bu Bruce Willis Edward Norton ve Bill Murray gibi usta oyuncuları bir araya getiren film aslına bakarsanız ilk başta ‘güçlü’ bir imaj izlenimi verse de bunun yerine daha masalsı bir anlatım ve sadelik ile karşımıza çıkıyor. 10-12 yaş arası çocukların izleyebileceği bir yapıda film belki de ve hatta bir çok izleyici ‘çocuk filmi bu yaaa’ diyebilir ama 1965 li yıllarda geçen filmi 43 yaşındaki yönetmen Wes Anderson kendine ait bir dünya oluşturarak izleyiciye aktarmış ki , hiç yabancılık çekmeden 7 den 70 e bir çok kişinin izleyebileceği bir film ortaya çıkmış. Mükemmel bir film mi? Kesinlikle değil, tabii ki eksiklikleri var ama tatlı bir havası da yok değil.
Film 1965 yazında, 12 yaşlarındaki Suzy’nin üç erkek kardeşiyle birlikte yaşadığı evin içinde açılıyor. Suzy’nin boynundan çıkartmadığı dürbünü film boyunca bize eşlik ediyor. Belki de bu dürbün insanlara daha dikkatli bakmamız gerektiğini anlatıyor bize kim bilir? Evin konumlandığı yer demiştik, ABD’nin kuzeydoğusundaki New England’ın sadece bir feribotla ulaşılabilen adalarından bir kaçında geçen film, önce bize Suzy’nin yaşadığı evi, sonrada bu eve yakın bir yerlerde kurulmuş olan izci kampını tanıtıyor. Edward Norton‘u izcilerin başı olan, iyi niyetli ama hafif saf bir rolde izliyoruz. Bölgenin şerifi ise Bruce Willis tarafından canlandırılan Kaptan Sharp. Kamptaki çocuklardan biri olan becerikli Sam bir gün ansızın kaybolur ve izci başı tüm çocukları ve şerifi Sam’i bulmaları için seferber eder. Aslında Sam izci çocukların hiçbiri tarafından sevilmeyen bir karakterdir. Kaybolduktan sonra yetim olduğu öğrenilen Sam’i evlat edinen aile de artık onu istemediğini arayış içinde olan görevlilere iletir. Sam ise daha önce uzun uzun mektuplaştığı dert ortağı ( ki bunu filmin ilerleyen sahnelerinde görüyoruz ) Suzy ile bir plan yaparak kaçmıştır, iki küçük ve mutsuz çocuk, mutluluğu birlikte vakit geçirmekte bulmuşlardır, onlar birbirlerine aşık olmuştur. Artık ailelerini de izciliği de istememektedirler, sadece birlikte olmak ve evlenmek istemektedirler. Bu sırada belirledikleri ıssız bir yerde çadır kurup birbirlerine ait sevdikleri şeyleri paylaşmayı ve yeteneklerini ortaya dökerek kendilerini daha iyi tanımayı değerlendirmektediler. Bu arada yaşadıkları tabii çocukken oynanan ‘evcilik’ oyununun bir level üstü oldu, ergenliğe atılmadan önce ‘meraklı’ çocukların yaşadığı ve filmlerin, çevrenin etkisinde merak uyandıran öpüşme, cinsellik gibi olayları da deneme fırsatları oldu – ki bu ana kadar film gerçekten çocuk filmi havasındaydı ve iyi gidiyordu – ( Ki aslında 43 yaşında bir adamın çocuk masalı anlatırken böyle daha olgun davranışları ya da çocukların büyükleri taklit edebilecekleri gerçeğini filmine aktarması hem hoş hem gereksiz oldu. ) İki gencin bu kaçamakları sonucunda yakalanmaları çok uzun sürmeyecektir ama onlar büyükler gibi hemen pes etmezler, bu yüzden de yaşadıkları macera heyecanlı ve komik bir şekilde devam eder.
Filmde 12 yaşlarındaki bu iki çocuk, ilk kez öpüşüyorlar, hatta birbirlerine dokunuyorlar, cinselliği birlikte keşfediyorlar. Cannes’daki basın toplantısında, “bu durumlardan tepki toplarım diye korkmadınız mı?” şeklinde gelen soruya yönetmen kısa ve öz olarak filmi oturttuğu yerin tam da bu olduğunu, korkacak bir şey olmadığını söyleyerek konuyu kapattı. Bu konu eminim çok tartışılacaktır, bu iki çocuğun böyle rollerde oynamaları ne kadar doğru gibi ahlaki yönden eleştiriler çıkacaktır. Tütün gibi ya da tek başlarına hareket etmeleri gibi konular ön plana çıktığı için de eleştiriler gelecektir. Zaten filmin ve aslında yönetmenin kurguyu oturtamadığı yer de bu oldu ya da yanlış bir çözüm yöntemi buldu belki de: ailelerin baskısı veya çocukların durumunun çözümü böyle olmamalıydı. Ama bu bir masaldı değil mi? Ciddiye almamak en iyisi…
Ancak her şeye rağmen işin birde gerçeği var ki film günümüz gençliği için oldukça naif ve çocuksu. Yetişkinler için çocuksu, çocuklar içinse demode. Ben kendi adıma filmi çok iyi bulmasam da sevdim (nostaljik nedenlerden galiba). Ancak herkese hitap edebilecek bir film olduğunu düşünmüyorum. Kitaplarla içli dışlı olan, biraz daha içe kapanık çocuklara, ergenlik çağındakilere ve böyle bir geçmişi olan yetişkinlere öneriyorum filmi. Aksiyonu, vurdulu kırdılı şeyleri sevenler hangi yaşta olursa olsun uzak durmalı filmden. Hem yaş hem de baş itibarıyla- ‘küçük insanlar’ın yaşadıkları gerçekleri, masal estetiğine uygun bir dekorda ve üslupta sunan film, öyle peri tozuyla uçan insanların falan bulunmadığı bir dünyayı adeta büyülüymüş gibi gösterirken, sanki -bir nevi- ‘Peter Pan ile Wendy’ öyküsü anlatıyor.. Hemen hemen tüm kahramanlarının tip özelliklerini ‘stilize’ bir anlayışla yansıtmayı tercih eden ve bunu yaparken absürte yaklaşarak mizahını da güçlendiren yapım, ‘nostaljik’ tarafı baskın, ‘hüzünbaz’ bir komedi.. Son olarak filmdeki pastel tonlara ve filmin çekildiği coğrafyaya bayıldım. Britten’in “Gençler için Orkestra Rehberi” ile başlayan film yine aynı şekilde biterken aile denilen orkestrayı oluşturan fertlerin tek başlarına iyi ses çıkarsalar da orkestra olmak için bazen özveride bulunmaları gerektiğini görüyoruz. Herkese göre olmadığı kesin. Ama Anderson sinemasını bilenler ya da bu özgün mizahın tadına varabilenler, mutlu olacak. Cannes açılışında yayınlanan filmi merak edenler için iyi seyirler.