Dead Poets Society (Ölü Ozanlar Derneği) , öneri üzerine izlediğim bir filmdi. Özellikle kitabını alıp okumam istendi ki listeme ekledim, filmini izlesem de kitabını da merak ediyorum çünkü kitap tam olarak filme yansıtılmamıştır diye bir kanı oluştu ben de filmi izledikten sonra…
Film, John Keating ( Robin Williams ) adlı başarılı ve farklı bir edebiyat öğretmeninin Welton Acadamy ( Hell-ton deniyormuş öğrenciler arasında; argoda ki ismi sanırım. ) adlı ülkenin en disiplinli erkek yatılı okullarından birinde görevini sürdürürken sıkı disiplin altındaki öğrencilerin kendilerini yavaş yavaş nasıl tanıdıklarını anlatıyor bize…
Film bir anlamda psikoloji kategorisinde değerlendirilebilir, fakat edebiyat konusunda da yadırganmayacak bilgiler içeriyor. Özellikle birini izlerken not ettim ki; sizinle paylaşmak istiyorum:
- Henry David Thoreau’dan;
- Bilinçli yaşamak için, ormana gittim.
Hayatın tüm iliğini emmek için.
Bunu onaylıyorum.
Hayat olmayan şeyleri iteceğim.
Ve öldüğüm zaman aslında, yaşamamış olduğumu görmeyeceğim.
Filmde etkilendiğim ya da etkilenebileceğiniz sahneler bolca, fakat robin williams’ın konusunu işlerken ödevini vermeden önce masanın üstüne çıkıp yaptığı konuşma gerçekten insanı düşündürecek cinsten:
- Sıraya çıktım…
…çünkü her şeye farklı bir açıdan|bakmayı anımsamak istiyorum.
Dünya buradan farklı görünüyor.
Bir şeyi bildiğinizi sandığınız zaman|ona başka bir açıdan bakın.
Çok yanlış ya da aptalca|görünse bile, deneyin.
Sadece yazarın|ne düşündüğüne bakmayın.
Kendi düşüncenizi|değerlendirin.
Kendi sesinizi bulmaya çalışın.
Bu arayışa|ne kadar geç başlarsanız…
…bulma ihtimaliniz|o kadar azalır.
Thoreau şöyle der: Çoğu kişi|sessiz bir çaresizlikle yaşar.
Buna teslim olmayın.|Kalıplarınızı kırın!
Lemmings oyunundaki gibi, sürü|olarak uçurumdan aşağı atlamayın.
Etrafınıza bakın.
Yeni zemin bulmak için|cesaretinizi kullanın.
Kendimi lisedeyken edebiyat derslerinde veya şuan üniversitede girdiğim derslerde bu hocayı karşımda hayal ettim: böyle bir hocam olsa derslerin hepsinden zevkle ayrılır ve hepsinden de yüksek not alırdım! Bu yukarıda bahsettiğim ödev verilmesinden sonra, öğrencinin birinin ödevini yapamaması ve bunun karşısında hocanın verdiği tepki, perfect! Kıskandım! Biz soru sormaya bile çekinirken kendi hocalarımıza, filmde robin williams öğrenciyi karşısına aldı soru ve kelime oyunlarıyla ona öyle bir şiir söyletti ki sınıftaki herkes ıslık çaldı! İşte bu!
Öğretmenlerle öğrenciler arasında ilk izlenim de çok önemli, robin williams sınıfa ilk girdiğinde bir kapıdan girdi, diğer kapıdan çıktı! Gülmekten kırıldım; çünkü düşünsenize bir okulda disiplin askeri okulları aratmıyor ve hoca sınıfa geldi. Bakışlar direk ona odaklanıyor ve böyle bir şey yapması, çok şaşırtıcı! Sonrasında ise öğretme tarzı; sınıfda ders işlerken konuları kendi değil öğrencilerle konuşarak anlatıyor ki en sevdiğim ve en öğretici anlatım tarzıdır. Yaratıcı anlatım teknikleri kullanması öğrencilerin de hiç sıkılmamasına ve onu daha çok sevmelerine sebeb oldu. Burada şunu da belirteyim, 89 yapımı olan bu filmde gördüğüm bir çok şeyi daha sonra 2binli yıllarda çevilen öğrenci filmlerinin bir çoğunda gördüm; demek ki o filmlerin kaynağı bu filmmiş!
Carpe Diem ( Günü yakala ) sözünü bu filmden kaptım, yapmayıp pişman olacağıma yapıp pişman olurum mantığı yani! Hiç olmassa denemiş olurum!
Filmin kötü yanları ise son bölümlerin çok hızlı işlenmesi ile öğrenciler arasındaki sıkı arkadaşlığın bu kadar çabuk nasıl oluştuğu ve filmin sonundaki ispiyoncu öğrencinin neden birden ortaya çıktığıdır. Bunun dışında tiyatro sahnesi de çok anlamsız geldi bana, abartılmış bir sonuç konuşması oldu ama bunu hakedecek bir tiyatro yoktu, zaman yetmedi diyelim!. [ Burada şunu da ekleyelim yine, filmde öğrenci dayanışması, müdür azarlamaları, öğretmenlerin kovulması, tiyatro vs. hepsi hababam sınıfında gördüğümüz şeyler; fakat burada onlar kadar başarılı olamamışlar ve olayın içine psikolojik dramı daha çok yüklemişler ] İntihar sahnesi de çabuk oldu ve çabuk geçiştirildi; izleyiciye iyi bir mesaj vermemiştir kanımca: çünkü filmin sonuda çabuk bittiği için özgürlük için savaşamassan öldür gitsin mantığı çıkıyor ortaya ki yanlış!.
Filmi bu zamana kadar izlemediğim için pişmanım diyebilirim, özellikle öğretmenlerin kesinlikle izlemesi gereken bir film. Özgürlük için, kendi kararlarını vermen için her şeyi yapabilirsin: önemli olan kendini tanımak, kendini ortaya çıkarmak gibi bir konuyu işliyor. Temelde ise eğitimdeki totaliter, zorlayıcı, baskıcı yapı eleştirilirken öğrenci öğretmen ilişkisine mizahsen bir anlayışla yaklaşılıyor. Bazen özgürlüğün hayalden çıkıp şiire konu olduğunu görüyoruz ki edebiyat severlerin ( hatta bence tüm fakültelerde edebiyat hocaları bu filmi izlemeyi zorunlu kılmalı! ) kesinlikle izlemesi gereken bir film.
8 Puan verdim.
İyi seyirler.