Sinekritik: Sonun Başlangıcı
  1. Anasayfa
  2. Sine Kritikler

Sinekritik: Sonun Başlangıcı

0

imagesSinemanın amaçlarından biri, kendi ideolojik fikirlerini izleyenlere aktarmak/empoze etmek olmamalı; bunun yerine var olan ideolojiyi veya dünya görüşünü belirli kurallar çerçevesinde hayal gücü ile süsleyip eleştirerek izleyiciye aktarmak ve son kararı izleyiciye bırakmak olmalı bana göre. Falling Down filmi de bu amacı gerçekleştirenlerden biri. Bir çok sinemasever tarafından gelmiş geçmiş en kötü Batman filmini çektiği düşünülen Joel Schumacher’in yönetmen koltuğunda oturması beni ilk başta şaşırttı fakat filmi izledikten sonra şaşkınlığım iyi yönde daha da arttı: mükemmel bir film ortaya çıkarmış. Schumacher’in en verimli zamanlarına denk gelmiş olması ve bu sayede sinema dünyasında kendine çok özel bir yer edinmiş olması, film için önemli artılar. Oyuncu kadrosunda ise Michael Douglas, Robert Duvall, Barbara Hershey, Kimberly Scott, Frederic Forrest gibi isimler yer alıyor. Bir çokları tarafından sıradan/benzer karakterleri canlandırdığı ve hak ettiğinden fazla ‘ünlü’ olduğu düşünülen Oscar ödülü sahibi Michael Douglas’ın tüm bu olumsuz eleştirilere cevap verdiği, mükemmel oyunculuk sergilediği bir film aynı zamanda; Sonun Başlangıcı.Sonun başlangıcı aslında sıradan görünen ama içten içe psikopat olan bir adamın hikayesi ya da sıradan bir adamın ironilerle dolu gününün başlangıcı ve sonu arasında geçen, geçmişin birikmiş sorunlarının gün yüzüne çıktığı sürecin hikayesi. Gürültü patırtının arasında en iyi açılış sekansına sahip olan filmlerden bir tanesi olan Fallıng Down, sıkışmış bir Trafik’de insanları ekrana getirerek başlıyor. Bu sahnede bir nevi emperyalist dünyanın durumuna göz atıyoruz. Büyük şehirde hayat, herkesi çileden çıkarabilir bir hal almıştır; sokaklarda saygı kalmamış, çeteler cirit atmaktadır. Fakat Bill Foster (Michael Douglas) çileden çıkmıştan da öte bir halde, her an patlayabilecek bir durumda arabasında trafiği beklemektedir. Sıcak bir yaz gününde, tıkanmış bir trafikte, fırın gibi sıcak arabasında çocuğunun yanına gitmeye çalışan sıradan bir adam olan Foster, arabasını trafiğin ortasında bırakıp kentin içine kendi geçmişini ve hikayesini de alarak dalar ve vahşet saçmaya başlar. Oscar Ödülü sahibi Robert Duvall ise, Foster’ın saldırılarını durdurmakta kararlı bir polis rolünde onun peşine düşer. Sonun Başlangıcı bir nevi ikisinin ortak hikayesi.

falling_down”Kar beyazı gömleğini giymiş, cebine gerekli kalemler yerleştirilmiş, iş çantası hazır bir şekilde yola koyulan bir adam trafiğin tam ortasında kalmıştır. Her yer sanki viran haldedir. İnsanlar, çocuklar bulunduğu yerde sanki bir şeyin savaşını vermektedir. Güneşin gözde olduğu bir hava, gürültü,toz duman içerisinde zıvanadan çıkmanın eşiğinde olan adamın artık bir an bile dayanacak gücü kalmamıştır. Arabasını olduğu yerde bırakıp oradan uzaklaşır. ” Bu açılış sahnesiyle baştan başarılı; karakteri gibi içimizi sıkan, geren ve söyledikleriyle haklı iyi bir film var karşımızda. Filmden hamburger sahnesini bu cümleye örnek olarak söyleyebiliriz: Reklamlarda hamburgerlerin olduğundan daha iyi gösterilmesi, ışık açılarını falan kullanarak bir ürünü daha iyi gösterilmesi yani aslında olmayan özelliklerin reklamlarla satılmaya çalışmasından bahsediyorum. Hamburgerin güzel bir açıyla çekilmesi değil, reklamdaki versiyonda daha büyük köfte ve bol malzeme kullanılması gerçeğinin farkında olmamamız ve sürekli tüketme hastalığımız. Bu sinir bozucu bir durum. Bu sahne her ne kadar elinde silahla, insanları rehil almış bir şekilde izlerken çok da doğru gözükmese de cümleler içerisinde anlamlı kelimeler bütünü olunca daha yerinde oluyor. Ortada bir sosyal sistem, halk normları var. Ama bu rejim yırtık bir matmazel gibi. Herkesin eyvallah deyip boyun eğdiği bu sistemde, Foster baş kaldırıyor. İsyanını, başına gelen her şeyi, yaşayamadığı ne varsa, ona ne engel koyulduysa, herşeyin sebebini şiddet yoluyla halletmeye çalışıyor. Yasakları sürekli sorgulaması (evine gitmesi için yoldan geçirilmediği ve bazuka ile terör estirdiği sahne), golf sahasından kestirme diye geçmesi ve yaşlı adamları korkutması (özel kulüplere ve zenginlere ayrılan yerleri protesto etmesi bir nevi)

İstanbul veya diğer büyük şehirlerde herkesin başına gelebilecek olayları filmde izlemek değişik bir duygu. Modern dünya düzenin koyu bir eleştirisini içeren film kimi zaman yaptığı göndermelerle kendimizi ve çevremizi sorgulamamızı sağlıyor. Televizyon bağımlılığından tutun tüketim alışkanlığına kadar bir çok şeyin bizlere nasıl empoze edildiğini gözler önüne seriyor. Aslında film aksiyon ve gerilimden daha çok politik mesajlar içeriyor. Post-Modernzmin yan etkilerini çaresizce eleştiren masumhane bir film. İzlerken bazen şunu düşünüyoruz; Adam bela mı? Yoksa şehrin kendisi mi başlı başına bir facia? Film bazı konularda söz sahibi olmak istiyor ve bu konular hakkında kendi içerisinde eleştiri yapıyor ama bazen de tenkiti kendisi oluşturuyor. Filmden aklımda kalan bir repliği sizlerle paylaşmak istiyorum: ” Seni hiç sevmedim. Neden sence? Küfretmiyorsun. Küfretmeyen adama güvenmem. ” Bu bile dürüst ve normal (!) insanlara günümüz dünyasındaki bakış açısını özetler nitelikte bir hareket.

Michael Douglas‘ın sınırlı sayıda olan en iyi performanslarından birini bu kaybeden karakter ile gerçekleştirdiğini (belki de en iyi performansı bu filmdir) söylemek gerek; ayrıca filmi tek başına götürdüğünü de eklemek lazım. Muhteşem bir oyunculuk sergiledi; mimiklerini çok iyi kullanmış. sıkıntılı, depresif, sakin ama damarına basılınca tehlikeli bir psikopat karakterini mükemmel oynamış. Robert Duvall, sevecen/babacan rolünde polis departmanındaki yanlışlıklara fazla ses çıkarmadan, sessiz sakin hareket eden ve hem karısına hem de ona ilgi duyan polis arkadaşına karşı gayet yapıcı ve yerinde karşılıklar veren bir karakteri hem mimikleri hem hareketleri ile mükemmel bir şekilde canlandırmayı başarmış.

Kısaca: kafayı yemiş bir adamdan doğru cümleler duymak? Şu mu demek yani: ya emperyalizmin kölesi olur yoluna devam edersin ya da gerçekleri sorgular kafayı yersin! :) Sonun başlangıcı; anlatmak istediğini layıkıyla yerine getirmiş, 1993 yapımı, mutlaka izlenilmesi gereken kayıp bir hazine. İyi seyirler.

  • 0
    alk_lad_m
    Alkışladım
  • 0
    sevdim
    Sevdim
  • 0
    e_lendim
    Eğlendim
  • 0
    _rendim
    İğrendim
  • 0
    be_endim
    Beğendim
  • 0
    be_enmedim
    Beğenmedim
Paylaş
İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir