90 dakika boyunca, uzay boşluğunda bir insanın neler yaşadığını, neler hissettiğini, durağan bir şekilde izlemek size sıkıcı gelir miydi? diye sorsam: ne cevabınız olurdu bilmiyorum. Fakat ayakları yere basmadan boşlukta dolaşıp, dünyanın o mükemmel görüntüsü eşliğinde ve yıldızların altında hayatta kalmak için herhangi bir sebep olmamasına rağmen cesaretli bir şekilde yola devam etmek: beni mest etti diyebilirim.
Gravity / Yerçekimi ile ünlü yönetmen Alfonso Cuarón belki de son on yılın en iyi bilim kurgu filmlerinden biri olan Son Umut filminden sonra tekrar karşımıza, mükemmel bir şekilde çıkıyor diyebilirim. Siz siz olun, bulabileceğiniz en büyük ekranlı salonda, mümkünse üç boyutlu olarak bu filmi izleyin. Çünkü bu filmin en önemli özelliği: görselliği! Dünya’nın yörüngesinde geçen, tamamen yaşamda kalmaya odaklı bir gerilimi izliyoruz filmde: tabii ki Cuaron’un çoğunlukla bilgisayar ortamında yaratılmış kamerasını kullanarak yarattığı uzay çekimleri daha önce hiç bir filmde görmediğim bir görsel hafifliğe sahip. Uzayın içinde sanki eforsuzca süzülen, akıcı bir biçimde ekstrem geniş çekimlerden yakın çekimlere ve değişik açılara dönüşen kamera, seyirciyi pasif bir izleyici yerine, her gerilim veya huşu dolu anı yaşayan sessiz bir katılımcıya dönüştürüyor.
Film kısa süreli tek bir çekimle astronotlar Ryan Stone (Sandra Bullock) ve Matt Kowalski’nin (George Clooney) tamir ettiği uzay mekiğinde başlıyor. Tehlike sinyali geldikten sonra ise her şey kopuyor! Tamamen tek kişilik bir oyuna dönüşüyor film. Sandra Bullock mükemmele yakın bir oyunculuk sergiliyor ama yönetmeni kutlamak gerek: özellikle ilk tehlikeden sonra Ryan Stone’nin mekiğe girdiği an Cenin pozisyonu aldığı sahne gerçekten mükemmeldi! Bir de en son sahnede, toprağa ayak bastığındaki yürüyüş: harika! Bu arada filmin senaryosu 1 yıl sürdü ve sonrasında oyuncular içinde çok uğraş verildi: ilk önce başrol Dr. Ryan Stone için Angelina Jolie ile görüşüldü fakat Jolie bu rolü iki kere reddetti. İkinci teklif ise Natalie Portman’a götürüldü, fakat o süreçte yeni hamile kalan güzel oyuncu da film de yer alamayacağını açıkladı. Tıp mühendisi Stone için gündeme gelen isimler arsında Rachel Weisz, Naomi Watts, Marion Cotillard, Abbie Cornish, Carey Mulligan, Sienna Miller, Scarlett Johansson, Blake Lively, Rebecca Hall ve Olivia Wilde gibi gözde isimler vardı; hatta birkaç kişiyle deneme görüşmesi de yapıldı. Rolü en sonunda Sandra Bullock üstlendi. Yakışıklı Astronot Matt Kowalsky rolü içinse – ki gerçekten çok ilginç bir karakter oldu – ilk teklif götürülen isim Robert Downey Jr. Olmuştu fakat Downey takvim uyuşmazlıkları nedeniyle projeyi geri çevirmek zorunda kaldı. En sonunda rol – bence çok yakışmasa da – George Clooney’e kaldı. Filmin çekimlerinin tamamı Londra’daki Shepperton Stüdyoları’nda gerçekleştirildi; yönetmen Alfonso bu çekimleri gerçekleştirmek için oğluyla beraber yep yeni yöntemler denedi.
Uzayın gizemi ne zaman çözülecek, değil mi? Bu sırrı çözmek için bir çok ülke uzaya mekikler yolladı. İşte burada yönetmeni gerçekten kutlamak lazım; salt Amerikan partizanlığı yapmaya gerek bile duymadı: uzaydaki sorunu Rus mekiklerinin patlamasına bağladı, sonra astronotların Rus uzay üssünden tutun da Çin uzay üssüne kadar gidip sonra dünyaya inmeleri olayını işledi. Yani uzay konusunda adım atan en büyük 3 ülkenin filmde yer alması güzel bir düşünce oldu diyebiliriz.
Film için şunu söylemek mümkündü: Oksijeninden tutun da bir çok konuya kadar Uzay ortamı başarılı bir şekilde sinema ekranına yansıtıldı. Sandra Bullock yaşlandıkça mükemmel olmaya devam ediyor ve çok yerinde bir oyunculuk sergiledi. Filmin belgesel tadında olan bir görüntü kalitesi ve kamera açısı vardı. Yönetmen müthiş bir iş çıkardı. Geriye ne kaldı ki?
Durağan bir yapısı olmasına rağmen keyifle izledim; bilim kurgu filmlerinin sadece hayali savaş uçakları, silahlar, güçlü kahramanlar olmadığını bize gösterdi.
İzleyin mutlaka. Benim puanım 10 üzerinden 8.
iyi seyirler.