Kısa yoldan ünlü olmak her insanın hayallerinden biri olsa gerek. Keşfedilmek, yeteneğini sergilemek ise birey açısından günümüz şartlarında neredeyse imkansız gibi. İşte ‘keşfedilmeyi’ kolaylaştıran, yetenek avcılarının ‘para’ ile satın alıp kamuoyu oluşturdukları etkinlikler her zaman cezbedici olmuştur. Bu etkinliklerin/programların bir çok türevi dünyada olduğu kadar ülkemizde de ekranlarda gösterildi. Bu tip programların her zaman bir izleyici kitlesi vardır; tabii bunda ‘kısa yoldan ünlü olmak’ isteyenlerin oluşturduğu arzın, bu insanları izleyip zaman geçiren insanlar tarafından da talep görmesi büyük bir etken. İşte ABD’de yaşayan bir menajerin, Birinci ligde bir beyzbol yıldızına dönüştürebileceği genç bir kriket atıcısı bulma umuduyla “Million Dollar Arm” adında bir realite şov yarışması düzenlemek için Hindistan’a gitmesi ve başından geçen olaylar; sinema endüstrisinin de ilgisini çekmiş olacak ki Disney böyle bir filmin yapılmasına ön ayak oldu. Başarı öyküleri sinemada her daim seyircisini bulur; Yetenek Avcısı, spor menajeri olan JB Bernstein’ın onları keşfetmesiyle beyzbol hayatlarına başlayan Dinesh Patel ve Rinku Singh‘in gerçek yaşam öykülerini anlatıyor.
Filmin orijinal adı: Million Dollar Arm yani Türkçe olarak, Milyon dolarlık Kol demek. Fakat filmin dağıtımcısı olan UIP Türkiye, 25 milyon dolar bütçelik filmi ülkemizde Yetenek Avcısı adı ile piyasaya sürmüş. Film; bir sporcu menajeri olan ve zor günler geçiren J.B’nin, kariyerini kurtarmak için son bir çaba olarak realite şov planını Çinli bir zengin yatırımcıya kabul ettirmesi ile başlıyor. J.B, huysuz fakat keskin gözlü bir emekli beyzbol yetenek avcısının da (Alan Arkin) yardımıyla Hindistan’ın bir çok şehrinde elemeler yaparak ‘en hızlı atıcıyı’ bulmak için dolaşır. Bu elemelerde beyzbol hakkında hiçbir fikri olmayan ama topu hızlı fırlatmada çok yetenekli olan 18 yaşındaki iki oğlanı keşfeder ve onlar için birinci ligle sözleşme yapıp kısa yoldan zengin olmayı umarak çocukları eğitmek için ABD’ye geri döner. Çocuklar, beyzbolun inceliklerini öğrenirken JB de çekici arkadaşı Brenda’nın (Lake Bell) yardımıyla takım çalışması, sorumluluk ve bir aile olmanın ne demek olduğu hakkında değerli hayat dersleri alır.
Hint filmleri son dönemlerde çok popülerdi; bu tip yeteneklerini sergileyen onlarca insanın yer aldığı türden programlarda son zamanlarda oldukça popüler. Bu iki popüler konu, tek filmde; samimi bir şekilde ekranlara yansımış diyebilirim. Yetenek Avcısı filmi daha önce ‘Efsane’ ve ‘Yenilmez’ adlı benzer filmlerin yapımcı kadrosu ile aynı. Hikayenin gerçek olması ve başarı öyküsünün gerçek kahramanlarına filmin sonunda yer verilmesi de filmi tamamlayan etkenler. Hint sineması demişken: filmde hint ezgilerine Bollywood kadar abartıya kaçmadan ‘yeterince’ yer verilmiş. Müzikler güzeldi; özellikle gençlerin çok seveceği aşikar. Bunun yanında Hindistan kültüründen izler de görmek mümkün. Köylerinden ilk defa çıkan bu çocukların ABD’de ilk asansöre bindikleri an akıllarda kalıcı olsa gerek. Alan Arkin’in canlandırdığı ‘yetenek avcısı‘ karakteri ise (filmin ismi sırf bu seçim yüzünden yanlış bence) enteresan olmuş fakat filmin kopma noktasını da onun hareketi belirliyor. Menajerlerin spor dünyasındaki etkisi ve yaşam tarzlarını yakından görmekte mümkün: her şeyin para olduğu bir ortamda amatör bir ruh yerine profesyonel insanları izlerken ‘ her şey para mı yahu?’ diyorsunuz. Zaten popüler kültürün ve Amerikan rüyasının ayyuka çıktığı anlarda sizde sıkılabilirsiniz: fakat filmin finali tüm bu ‘komplo’ düşünceleri bertaraf edecek cinsten ki filmin finalindeki samimiyetin izlerini filmin tümünde gördüğümüz için bu kadar ‘izlenesi’ bir yapım ortaya çıkmış. Hem de 2 saatten fazla sürmesine rağmen!
Rinku’yu canlandıran Madhur Mittal‘yı Milyoner (2008), Dinesh’i canlandıran Suraj Sharma‘i ise Pi’nin Yaşamı (2012) filmlerindeki baş rollerinden tanıyoruz. Madhur, Samuel L. Jackson birebir kopyası gibi. Gençlerin oyunculukları yazdığım diğer iki filme göre daha vasattı ama sırıtmadılar diyebilirim. Jon Hamm‘ın başarılı ve karizmatik oyunculuğu etkileyiciydi. Bu arada hikayenin gerçek kahramanlarını birazcık google de araştırdım: film dışında eksta bir şey öğrenemedim açıkçası. İki Hintli oyuncununda 2012 sonrası Beyzbol sitelerinde istatistiki bilgileri ne yazık ki yok. Görünen o ki yine ekmeğin kaymağını J.B yani menajer yiyor: bir çok konferans fotoğrafını twitter sayfasında gördükten sonra düşüncem bu açıkçası. :)
Hikayenin gerçek olması beni etkilemeye yetti; bir de buna filmin samimiyeti eklenince keyifle izledim. Bu tip başarı hikayeleri her zaman ilgimi çekmiştir. Belki toz pembe bir şekilde bize aktarılsa da; yine de bu tip hikayelerin gençlere hiç olmazsa ‘yetenek avcısı’ tarzı programlardan daha fazla etki de bulunacağı açık. İMDB puanı da ne kadar beğenildiğinin göstergesi. Benzer ‘başarı hikayeleri’ filmlerinden farkı olmasa da sevimli ve samimi bir film diyebilirim. Ailecek veya arkadaşlarla izlenebilir.
İyi seyirler.