Yıldızlararası, son zamanlarda izlediğim en iyi bilim kurgu filmlerinden biri. Filmin arka planında yapımcı olarak Christopher Nolan ve Steven Spielberg gibi iki dev ismin, yönetmen koltuğunda ise yaptığı her işin neredeyse kült olduğu Christopher Nolan gibi bir yönetmenin olması film için önemli artılar diyebiliriz. Christopher Nolan; Akıl Defteri’nden Kara Şövalye’ye ve Prestije uzanan filmografisinde olduğu gibi bu filmde de senaryoda kardeşi Jonathan Nolan’la birlikte çalıştı. interstellar, tamamen bilim ve bilimsel teorilerin felsefesi üzerine inşa edilmiş; dini hiç bir öğeyi içinde barındırmadan, kurguya nakış gibi işlenen bir senaryoya sahip bit yapım. Son zamanlarda benzer bir yapım olan Oscar ödüllü Gravity’den tek eksik yanı belki de görüntülerdi.
İnsanoğlu garip. Fakat garip olduğu kadar da zeki. Artık tüketim çılgınlığının üst düzeyde olduğunu ve doğanın tepki vermeye başlayacağını görüyoruz. Herkesin bir ‘kıyamet’ fikri var: bazı insanlar ise bilimsel açıdan bakıldığında, zamanı geldiğinde dünyanın bu kadar insana yetmeyeceğinin farkında. Arayış içine girenlerin de derin felsefik düşüncelere kafa yorduğunu görüyoruz. Yıldızlararası filmi de bu derin felsefik düşüncenin eseri: genellikle felsefe ve din birlikte düşünülür. Fakat Yıldızlararası filminde Nolan kardeşler, din konusuna neredeyse hiç girmediler. Tek bir cümle yok; ‘tanrım’ kelimesi ise bir kaç kez geçse de diyaloglar dışında herhangi bir dini ibare görmedik. Tamamen bilimsel bir temele göre hareket ederek senaryoyu dizayn etmişler. Bir çok sahnede olaylar ‘tesadüfe’ dayandırılmış; bu da şuan ki bilim dünyasının ‘moda’ tavırlarından biri. Film boyunda ” Onlar ” diye hitap ettikleri şeyin bir yaratıcı mı yoksa uzaylı mı olduğu sorusu aklınıza gelecektir: tıpkı ‘ Mesaj ‘ filminde olduğu gibi uzaylılar ile iletişim kuracakları düşüncesine kapılabilirsiniz. İlk 1,5 saatte aklınıza takılan bilinmeyenleri ve soruları, filmin sonuna doğru görüyor ve cevapları almış oluyorsunuz: en güzel yanı da bu.
Yıldızlararası aynı zamanda bir genel kültür patlaması yaşatabilir size: kuantum mekaniği, Einstein, Bohr, izafiyet, belirsizlik, uzayzaman teorisi, Bell eşitsizliği, çift yarık deneyi kavramları gibi ifadeler bir çok izleyiciye yabancı gelen veya içeriğini bilmediği şeyler fakat bunların bir çoğu bilim dünyasında teorik olarak tartışılan konular. Fazla izleyiciyi sıkmadan ve ufak açıklamalar ile bu kavramların diyaloglar arasına sıkıştırılması yeterli gelmeyebilir; o yüzden ya bu konulara kafa yormadan sadece sanatsal açıdan izleyin ya da bu konularda biraz bilgi sahibi olup tekrar izleyin derim. Farklı izleyiş keyfi alacağınıza eminim. Yıldızlararası’nın hikayesi, Kip Thorne adlı bir fizikçinin çalışmalarına dayanıyor. Senaryoda da Nolan’larla birlikte çalışan Thorne, bilim dünyasında saygın bir yere sahip, fizik ve astrofiziğin özellikle yerçekimi alanında önemli katkıları olan bir bilimadamı olarak biliniyor. Einstein’ın İzafiyet Teorisi’ni inceleyen Thorne, buradan yola çıkarak kara deliklerden geçilerek zamanda yolculuk yapılabileceğinin mümkün olduğunu vurguluyor. Bunun yanında yıldızlararası filminin salt bilim kurgu olmadığını da söylemem gerek: içerisinde barındırdığı duygusallık, dram ve aile bağları sizi izleyici koltuğunda ağlatabilir: özellikle genç kızın babasına yolladığı mesaj kısmında Bing – Bang patlaması gibi aniden göz yaşı patlamasına şahit olabilirsiniz kendi bedeninizde… Ayrıca TARS ve CASE adlı iki tatlı robot ile tanışmış oluyoruz: espri düzeyleri ve mantıklı açıklamaları ile sizi güldüreceklerine eminim. Bu ikilinin astronotlar ile olan diyalogları beraber hem hareketleri (büyük boy ipod gibiydiler) hem de final sahnesindeki hareketleri akılda kalıcı ve yer yer duygusal açıdan etkileyiciydi.
Yıldızlararası, aslında 2006 yılında Steven Spielberg’ün geliştirmeye başladığı bir projeyken, daha sonra yönetmenin programındaki çakışmalar nedeniyle Christopher Nolan’a devredildi. Spielberg, Nolan’a teklifi kendisi götürmüş ve Nolan da anlaşmayı imzalayarak yapımın yönetmenliğini sürdürerek tamamladı. Yıldızlararası oyuncu kadrosunda ise Matthew McConaughey, Anne Hathaway, Jessica Chastain, Elyes Gabel, Wes Bentley, Michael Caine, Matt Damon gibi isimler yer alıyor. Yönetmen Nolan’ın Matthew McConaughey’i başrolde oynatmasının sebebi, bu rol için “sıradan bir beyefendi” gerektiği ve onun Mud (2012) filmindeki performansından çok etkilenmiş olması. ‘ Sıradan ‘ bir beyefendi gibi değil de çok kaliteli bir iş çıkardığını söylemek gerek. Nolan’ın Kara Şövalye Yükseliyor’da beraber çalıştığı Anne Hathaway, astronotlar içerisinde tek bayan karakter ve yeni gezegenlerde koloni kurulması konusunda önemli bir etken. Michael Caine, Başlıyor (2005) filminden bu yana Nolan ile çalışmaya devam ediyor. ‘Fikir babası’ rolüne uygun karakteri ile sırıtmadı. Jessica Chastain’in oynadığı karakter aslında senaryonun daha önceki taslaklarında genç bir erkek çocuğuydu. Bazı düzenlemelerle karakter dişileştirildi ve rol Chastain’e verildi. Bol ağlamalı ve masum tripli sahnelerin üzerinden başarıyla çıktı. Matt Damon benim için sürpriz oldu; uzun zaman sonra yan rollerde bu kadar başarısız ve isteksiz oynarken gördüm onu. Kısa bir rol ve bol para kazanma olarak görmüş olmalı. Filmin müzikleri ise çok önemliydi: böylesine diyaloglara ve senaryoya yaslanmış bir film için müzikler olmazsa olmazdı. Ünlü film müziği bestecisi Zimmer, Yıldızlararası müziklerini filmin konusunu bilmeden yaptı. Bunun sebebi ise Batman Başlıyor (2005), Prestij (2006), Kara Şövalye (2008), Başlangıç (2010) ve Kara Şövalye Yükseliyor (2012) filmlerinde Christopher Nolan ile birlikte çalışmalarına rağmen, Yıldızlararası filmi için Hans Zimmer’a senaryoya erişim izni verilmemesi olarak gösteriliyor. Nolan’ı takip edenler bilirler; filmlerinde her zaman bir gizlilik esası belirlemiştir. Ufak bir ayrıntı daha film için: Uzay gemilerinde yapılan çekimlerde, oyuncuların rollerinin içine daha rahat girebilmesi için, dışarı baktıklarında ne görmeleri gerektiği pencerelerin olduğu yerlerde monitörlerden yansıtıldı. Bence güzel bir yöntem!
Başrol karakterimiz Cooper’ın karadelikten geçtikten sonra kızına mors alfabesine çevrilmiş halde ilettiği kuantum verilerinin ne olduğunu merak edip araştırdım. iletilen veriyi mors alfabesi halinde şu şekilde: nokta, nokta, tire nokta, tire, nokta, nokta, tire Araştırmam sonucunda verinin çevirisinin şu şekilde olduğunu öğrendim: ” u, l, t ” yani ” you learn time ( zamanı öğrendin ) ” ‘ın baş harfleri. Böyle bir anlamı olması da filme ayrıca bir güzellik katmış.
Bilim dünyası bir arayış içerisinde. Sinema da bilim dünyasından her zaman yararlanmıştır; gelecek adına yeni teknolojiler bilim kurgu adına yüksek bütçeli filmlerde bol aksiyon ile izleyicinin karşısına çıkartılıyordu. Ama yıldızlararası öyle değil: bir aksiyon veya bol macera vadetmiyor: daha çok insani bir düşünce ile beraber bilimi entegre ederek teoriyi ekrana yansıtıyor. Her şeyi tesadüf olarak görse de, dini bilgiler ile bağdaşmayan yerleri olsa da, bazı sahneleri ‘saçmalık’ dedirtse de kesinlikle kendi teorisi içerisinde değerlendirildiğinde başarılı bir yapım. Kurgusunu, teorisini eleştiren mutlaka olacaktır; insanoğlu arayış içerisindedir ve arayışı neticesinde bu sonuca varmış kişilerin elinden çıkmış kült bir yapımdır: bu kadar. Final kısmı saçma olabilir ama teori ve kurgu bir yere kadar getirildikten sonra bir şekilde cevap vererek sonlandırılmalı değil mi? : ) Fakat final kısmıyla bilim kurgunun yanına fantastik bir tema eklendiğini de söylemek gerek. Bildiğin kendine kitap attı ya! : )
Bilim kurgu genel anlatımları sebebiyle ikiye ayrılır: hard ve soft science fiction. hard science fiction günümüzde bilimin geldiği noktaya kadar her şeyin uyumlu bir şekilde anlatılmasını ve kurgunun mümkün olan en iyi şekilde gerçekçi olmak zorunda olduğunu söylerken soft science fiction bu kadar detaya girilmesine gerek duymaz. işte interstellar, bu hard science fiction kategorisine giriyor. bilimsel olarak verilen her şeyin uygun olması bu yüzden önemli. interstellar, sadece insanlara bilimi sevdirdiği, uzayı merak ettirdiği için bile benim için mükemmel, Bilim kurgu hayranları açısından da izlenesi bir film. Son zamanlarda izlediğim en iyi bilim kurgu filmlerinden de biri.
İzlerken düşündüren, öğreten, araştırma yapma konusunda yönlendiren ve yeri geldiğinde hem güldüren hem ağlatan bir film, interstellar. Daha ne olsun?
İyi seyirler.