Siyahset Geçmişten Günümüze Ermeni Soykırımı Yalanı adlı eserle Ankara’ya yaptığım bir ziyaret sırasında, dost meclisinde tesadüfen karşılaştım. Sözde Ermeni Soykırımı yalanı konusu her daim derinlemesine incelemek istediğim konulardan biriydi. Bu yalan tehcirden bu yana ülkemizin gündemini çoğu zaman meşgul etmiş, tarihi vesikalarla değerlendirilmesi, siyasete malzeme olmaması gereken bir konuydu. Ancak böyle olmadı: her güçlendiğimizde ya da Avrupa/Amerika ile masaya oturduğumuzda karşımıza çıkartılan bir konu oldu, durdu. Bu konuda kaynak arayışında bulunuyordum: bu sıralarda böyle bir eserin karşıma çıkması güzel bir tesadüftü.
Fatih Yıldızlı ve Fazlı Kartal tarafından kaleme alınan (ki iki yazarında ilk ve tek kitapları bu) kitap yaklaşık 256 sayfadan oluşuyor. Bilgeoğuz Yayınları tarafından 2020 Aralık ayında piyasaya sürülen eserin ilk baskısı elimde. Araştırma – İnceleme ile Siyaset – Politika türlerinde değerlendirebileceğimiz eser tarihi belgeler ışığında yazılması nedeniyle önemli. Ama içeriğinde oldukça fazla “kişisel” yorum barındırdığını, daha çok akademik kaygıyla değil de blog yazısı türevinde bir içeriğe sahip olduğunu da hemen ekleyeyim.
Kitabın asıl adı Siyahset iken alt başlık olarak Geçmişten Günümüze Ermeni Soykırımı Yalanı kullanılmış. Kitabın kapağındaki görsel ise sözde soykırım anıtı olarak Ermenistan’da bulunan yapıya ait. Kapakta anıtın üst kısmına arka planda kalacak şekilde “Yalan” ifadesi yerleştirilmiş ki bu durum yazar ekibinin vermek istediği en önemli mesajın görsel haliydi. Bu arada söz konusu anıtı ne yazık ki ülkemiz pasaportuna sahip bazı Türk vatandaşları da ziyaret ettiği ufak bir sosyal medya araştırması sonucu öğrendim. 1967 yılında tamamlanan anıtta Ermenilerin, Batı Ermenistan’da terk ettikleri 12 ili simgeleyen 12 adet tabela bulunurken dairenin tam merkezinde 1.5 metre derinlikte Ermeni tehciri sırasında öldürülen sözde 1.5 milyon insanı temsil eden söndürülmeyen bir ateş yanmaktadır ki görsel de bu ateşin olmaması da yazar ekibinin vermiş olduğu bir diğer güzel mesajdı.
Siyahset Geçmişten Günümüze Ermeni Soykırımı Yalanı Kitabı Hakkında
Siyahset adlı eser bizi içindekiler kısmıyla karşılıyor: burada kitabın 4 bölümden oluştuğunu görüyoruz. Bu bölümler Türkler Öncesi Ermeniler, Türkler İdaresinde Ermeniler, Ermeni İsyanına ve Ermenilerin Yaptığı Katliamlara Giden Yolda Kurulan Komiteler -ki en çok başlık ve içerik bu bölümde var- ile Ermeni Mezalimi Sonucu Osmanlı İmparatorluğunun Tehcir Kanununu Mecburen Çıkarmak Zorunda Kalması şeklinde başlıklardan oluşmaktadır. Ayrıca kitabın sonuna yaklaşık 10 sayfalık kaynakça yerleştirilmiş ki bu kısımda eseri hazırlarken yazarların çok fazla veriden faydalandıklarını, yabancı ve Türk kaynaklardan yararlandığını görmüş oluyoruz.
Siyahset’te önsöz kısmıyla birlikte yazarlarımız biraz olaya ‘bodoslama’ dalıyor ve “Özetle Batılıların Müslüman Türklerle hesaplaşma adına kurduğu sayısız hayalden biriydi sözde Ermeni Soykırımı.” (s. 9) cümlesi ile en sonda söyleyeceklerini en başta söylemiş olarak giriş yapıyorlar. Daha sonrasında okuyucuya üçüncü bir şahsın ağzından -ki bu şahıs tüm tarihi olaylara tanık olmuş hayali biri gibi- geçmişten bugüne olanları anlatmaya başlıyorlar: “Her şeyi gördüm, bilmediklerinizi anlatacağım, duymadıklarınızı söyleyeceğim.” (s. 11) diyerek yine üçüncü bir şahsın ağzından sözlerine devam ediyorlar. Yazarlar aslında bu hayali karakter ile amaçlarının “Gerçekte Ermenilerin kim olduklarını anlatacağım, daha doğrusu ben anlattıkça aslında “kim olmadıklarını” göreceksiniz.” (s. 12) olduğunu da dile getiriyorlar. Yazarlarımız kitap ile “Tarihe sürülen ve ısrarla temizlenmesinin önüne geçilen “Ermeni Soykırımı” iftirasına son verelim.” (s. 22) diyerek, diğer amaçlarını da belirtiyorlar. Biz de bu iki amaç etrafında tarihi belgeler ışığında hayali karakterimizin kişisel yorumlarıyla bezenmiş anlattıklarını okuyoruz.
Yazarlar Siyahset adlı eserlerinde ilginç bilgilere de yer veriyorlar. Bunlardan bir tanesi “Romalı tarihçi Tacitus (veya genel bilinen adıyla Cornelius), kah Romalılara kah Sasanilere birlikte hareket ettikleri için Ermeni halkını ‘acayip bir halk’ olarak nitelendirmiştir.” (s.66) iken diğeri de “Ermenilerin gerçek tarihi, İstanbul’un Fethi ile başlar.” (s. 66) cümleleridir. İlk cümle Ermenileri anlamak/tanımlamak/yorumlamak için çok anlamlı ve yerinde iken, ikinci cümleye ek olarak “… bugün yeryüzünün birçok noktasında dağılan ne kadar Hayk varsa hepsi madden ve manen varlıklarını Anadolu’ya hükmeden Türk devletleri ve onların hoşgörülü hükümdarlarına borçludur, en çok da Fatih’e…” (s. 67) cümlesini okuyucuda biraz daha merak uyandırıyor (Fatih Sultan Mehmet’e yapılan atıf nedeniyle özellikle). İkinci cümle Siyahset adlı eserde bulunan “Ermenilerin tarihi” kısmında Osmanlı dönemi anlatılırken kullanılan bir ifadeydi, halbuki kitapta daha eski tarihlerden de bahsedildi: ancak yazarlara göre Ermeniler Fatih dönemiyle kendi tarihlerini yazmaya başladılar. Bunun nedenini de devamında uzun uzun anlattılar.
İlk bölüm bittiğinde Siyahset’in oldukça fazla devrik cümleler ve anlatım bozukluğu içerdiğini (“Asla ve asla Sözde Ermeni Soykırımı’nı zaten kabul etmiyor.” (s.111) – asla ve asla, zaten kelimelerinin anlatım bozukluğu oluşturması gibi), üçüncü şahıs ile yazarların kendi şahısları arasında git – gel yaşandığını, akademik olmayan ifadeler kullanıldığını, yine çok fazla ‘kendince’ cümle kurulduğunu, alıntıların yer aldığı eserlerin hangisi olduğu noktasında atıf ve dipnotların ilgili sayfaya eklenmediğini gördüm, tespit ettim: bu durum kitabın diğer sayfalarında da devam etti. Tek hoşuma giden konu daha çok yabancı kaynaklardan örnekler/bilgiler vermesiydi ki bu da olayı üçüncü bir kişinin gözünden anlatma/tarafsızlık açısından doğru bir tercihti.
Ermeniler hakkında yabancı isimlerden onlarca örnek cümle paylaşan yazarların özellikle kendisi de bir Yunan/Rum olan Venizelos Hükümeti Dışişleri Bakanı Nikolaos Politis’in şu ifadesi özellikle dikkatimi çekti: ”Türkiye’deki Rumların çıkarları, Türklerden başka hiçbir güç tarafından bu kadar iyi korunamazdı.” (s.72). Yazar bunu ve diğer ünlü isimlere ait cümleleri özellikle Türklerin/Osmanlıların Sözde Ermeni Soykırımı gibi bir şeye yeltenmeyeceğini vurgulamak için paylaşmıştı ki bence güzel ve yerinde bir yaklaşım olmuş diyebilirim. Yazarların eserde paylaştığı “II. Katerina, sistemli projelerini bir basamak daha yukarı çıkarıp Osmanlı’yı parçalama fikrini benimsedi ve bunun için etnik grupları daha da etkin kullanmayı amaçladı. Tabii bu noktada biçilmiş kaftan ise elbette ki Hayklardı (yani Ermeniler).” (s. 93) ile “… Yani İngiliz için Rus’u durduran duvar, Osmanlı’yı meşgul eden bir isyancı güruhtu Ermeniler.” (s. 120) cümleleri ise Sözde Ermeni Soykırımı Yalanının arka planını özetler nitelikteydi.
Siyahset adlı eserde yazarlar Ermeniler ile Osmanlı halkının huzur içinde yaşadığı dönemlerden de uzun uzun bahsetti: hatta bu durumu o kadar anlattılar ki son kısımda “Ben sizin vicdanınıza bırakıyorum, neleri eksikti ki Ermenilerin? Osmanlı, niye ıslahat yapsındı bu gözü doymaz nankörlere!” (s.139) sözleri ile hem şaşkınlıklarını hem de tepkilerini göstermeyi ihmal etmediler. Hatta “Aşağı yukarı 330 yıldır isyana teşvik edilen, milliyetçilik akımı vasıtasıyla ırkçılaştırılmaya çalışılan, silahlandırılıp isyana teşvik edilmelerine rağmen halen daha Ermeniler içinde Osmanlı’ya bağlı büyük bir grup vardı. … Ermenilere hakikatte Hristiyan Türkler denilebilir. Rumların kendi özelliklerini korumalarına karşılık bunlar Türk adetlerini hatta dilini benimsemişlerdir.” (s.140) sözleri ile tüm Ermenilerin kötü olmadığını da göstermeye çalıştılar ki bu da takdire şayan bir davranıştı. Yani karşı tarafı tümden kötü göstermek yerine “kurunun yanında yaşı yakmadılar” diyebiliriz.
Siyahset: Ermenilerin yaptıklarını ortaya sererken iyi şeyleri de yazmayı ihmal etmiyor
Bu uzun ve en geniş olan ikinci bölümde soykırım yalanını uyduran devletlerin ilgili dönemlerde kendi memurlarının hazırladığı raporlardan örnekler verilerek aslında bu sözde soykırım yalanının bahse konu devletler tarafından da bilindiğini, siyasi bir sopa olarak kullanıldığının anlatılması doğru bir hamleydi. Ancak bu anlatım sırasında cümle hataları, kelime eksikliği/fazlalığının neredeyse her sayfada olması akıcılığı engelliyor, okuma kalitesini düşürüyordu. Bunun yanında içeriğin uzun ve ayrıntılı olması nedeniyle daha fazla başlık altında, daha fazla bölüm ile daha derli toplu bir yazım yapılabilirdi ancak tercih edilmedi.
Siyahset, sadece kötü oluşumlardan değil yararlı oluşumlardan da bahseden bir eser: hem de Ermeniler tarafından kurulan yararlı oluşumdan. Yazarlar “Kuruluş amacı da kurulduktan sonraki duruşu da Anadolu’da ihtilal yapmaya azmetmiş terörist Ermeni cemiyetlerine karşı çıkmak olan Ermeni Zadegân Cemiyeti…” (s. 158) ile yararlı bir cemiyetten bahsetmeyi ihmal etmeyerek, tarafsızlık açısından yine kayda değer önemli bir ayrıntıyı bizlerle paylaştı. Bu cemiyetin terörist cemiyetlere mektuplar yazarak ihanetlerinden vazgeçmelerini söylediğini kitaptan öğreniyoruz. Kısa da olsa bu cemiyetten bahsedilmesi şık bir davranış olmuş. Şu cümleyi de buraya eklemek istiyorum: “İttihatçılar, Sultan II. Abdülhamid’e duydukları nefret yüzünden -ne olursa olsun, yeter ki gitsin sevdalarından dolayı- ‘Ermeni katili’ iftirasını bile attılar.” (s.159). Tanıdık geldi mi? Devam edelim…
Siyahset’in üçüncü bölümünde kurulan komitelerden bahsedilirken paylaşılan “Stalin: ‘Ermeniler, oyunda gerekli olan ahmaklardır!’ der.” (s. 145) cümlesi o dönem tarih sahnesinde Ermeni halkının konumunu çok iyi gösteren/anlatan bir tespit olarak gözüme çarptı. Bunun yanında “Taşnaksutyun (Ermeni Devrimci Federasyonu) komitesi, 1890 yılında Gürcistan’ın Tiflis şehrinde kuruldu.” (s.151) adlı kısaca Taşnak Cemiyeti olarak tarih derslerinden bildiğimiz komitenin ülke içinde değil, farklı bir yerde kurulması da dikkatimi çeken diğer bir konu oldu. Komitenin önemi ise “Taşnak Cemiyeti, Ermenilerin kurduğu cemiyetler arasındaki en uzun soluklu ve Ermenilerin en çok desteklediği terör oluşumudur.” (s.151) cümlesiyle özetlenebilir. Bu kısımda yaklaşık yirmi (20) tane zararlı Ermeni komitesi/cemiyetinden bahsedildi.
Siyahset, Ermeniler tarafından yapılan isyanlara da geniş yer veriyor. Sadece Erzurum ilinde (o dönem ki Erzurum içerisinde Bayburt ve Gümüşhane’de vardı tabii) meydana gelen yaklaşık yirmi (20) isyan ile bu olaylara ilişkin tanık ifadeleri ile tarihi kaynaklarda anlatılanları da ekleyerek okuyucuya aktarmaya çalışıldı. Tabii Bitlis, Elazığ gibi illerimizde meydana gelen olay ve isyanlarda mekan isimleri verilerek, kaybedilen insan sayısı da eklenerek aktarılmaya devam edildi. Bitlis’te Amerikan misyoner mektebinin ne işi var? sorusunu sorduran cümle ise ayrı bir parantezi hak eden paylaşım oldu. Buradan Amerikalı Misyonerlerin özellikle Ermenilerin yaşadıkları yerlerde yoğun çalışmalar gerçekleştirdiklerini görüyoruz. Yine bazı isyanlarda sadece Türklerin değil, Ermenilerinde hayatını kaybettiği sayıların verilmesi tarafsızlık açısından yerinde olmuş: “Müslüman ahaliden 25 kişinin şehit olduğu olaylarda Ermenilerden 124 kişi öldürüldü.” (s.191). Yani bazı bölgelerdeki olayların karşılıklı çatışmalara neden olduğunu görüyoruz.
Biliyoruz ki 24 Nisan tarihi her yıl Sözde Ermeni Soykırımının tüm dünyada kutlandığı, ABD gibi çeşitli ülkelerin bildiriler yayınladığı bir tarih olarak görsel ve yazılı medya tarafından gözümüze gözümüze sokulmaya devam ediyor. Halbuki bu tarih kitapta da belirtildiği üzere “Güya öldürülen masum Ermeni halkının anıldığı 24 Nisan, sadece ve sadece ermeni çetelerinin ileri gelen elebaşlarının tutuklandığı tarihtir!” (s.194). Bu tarih, 105 yıldır tekrarlanarak beyinlere kazınmakta ve Ermeni Diasporası tarafından “Sözde Ermeni Soykırımı” olarak pazarlanmaktadır. “Sözde Ermeni Sorunu”, 105 yıldır Emperyalist devletler tarafından, Türkiye’yi dünya siyaset arenasında köşeye sıkıştırmak ve kendi siyaset emellerini gerçekleştirmelerine zemin hazırlamak için gündemde tutulduğunu üstüne basa basa söylemek lazım: yazarlar da Siyahset’te bunu yapıyorlar.
Tehcir Kanunu veya resmî adıyla Sevk ve İskân Kanunu ise, 27 Mayıs 1915’te Osmanlı Hükûmeti tarafından I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusu ile karşı karşıya gelebilecek iç unsurların savaş bölgelerinden uzak yerlere devlet eliyle gönderilmesi için çıkarılan göç kanunudur. Yani 24 Nisan tarihi ile çıkan kanunun, olayların yaşandığı tarihin alakası yoktur. Ayrıca “Kanunun orijinal metninde asla ve asla herhangi bir etnik ya da dini grubun adı geçmemektedir!” (s. 228). Bu bile Sözde Soykırımın ne kadar “yalan” olduğunu, başka amaçlara hizmet ettiğini gösterir niteliktedir. Ancak yine de “Tehcir sadece ve sadece Ermenilere uygulandı, çünkü bu süreçte Osmanlı’ya sadece Ermeniler isyan ve ihanet etti.” (s .228) ifadesini söylemek lazım: o dönem için tek ve en önemli sorun Ermenilerdi.
Aslında kitabın son kısımlarında yer alan şu cümle her şeyi özetler niteliktedir: “Öldürülenler hep Müslüman kadın, çocuk, hasta, sakat ve yaşlı erkek iken; toplu mezar kazılarından hep Müslüman cesetleri çıkarken nasıl oluyor da Türkler Ermenileri katletmiş oluyor. Ermenilerin bir tane gömüldükleri Ermeni toplu mezarı yokken, hatta şurası Ermeni toplu mezarıdır, diye iddia ettikleri mezarlar binlerce yıl önce ölen insanlara aitken, hangi akıl, hangi vicdan Türkler ‘Ermeni soykırımı yaptı’ iftirasına, kuyruklu yalanına inanabilir?” (s. 215). Bu durum bile yeteri kadar anlamlı ve durumu özetler niteliktedir. Bizler bu sorunun – ki aslında bizler açısından bir sorun yok, sorun yapan bazı Ermeniler- çözülmesini istiyor, sorunu tarihçilerin değerlendirmesini talep ediyoruz. Bunu her fırsatta ülke olarak en üst seviyede söylüyoruz: barış için en önemli adımları atıyoruz ancak bazı Ermeniler – özellikle diaspora – ne yazık ki büyük ülkelerden bir şeyler koparmak için “maşa” olmayı göze alıyor ve ona göre hareket ediyor.
Kendi adıma gerçekleri tarihi vesikalardan görmek dışında bir amacım yok: zaten gerçeği bir şekilde öğrendik, ninelerimizden-dedelerimizden dinledik, duyduk. Ancak bu konunun bilimsel anlamda hem Türkçe hem de yabancı dilde anlatılması, daha çok kişilere ulaştırılması, diasporanın lobi faaliyetlerine önlem alınması elzem olan bir şey: ülkemizde de bu lobi faaliyetlerine isteyerek veya istemeden gönüllü çalışan Türklerin olması nedeniyle onların da bilgilenmesi için gerekli bir çalışma da bu kitap. Yazanların ellerine sağlık. İyi okumalar.